Mortal Instruments RPG Ölümcül Oyuncaklar'a Hoşgeldiniz...Görmediklerinizi Keşfetmeye Hazır mısınız? |
| | Vampir olmak için; | |
|
+19C. Sturm Gaez Lilith Ann Manson Brooklyne Edmanda Veronica Kristen Moe Anastassakis Aurélien Rhodanthe Éclair Naila June Vittorio de Michaelis Roxanne D'arcy Beatrice Constance Pandora Aethra L. Pavone Rebecca Raven Orlov Yusleidis D'oliveira Moira N'wak Eámanë Taylor Alexandra Telford Elizabeth Rose Wayland 23 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Elizabeth Rose Wayland Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Lakap : Lizbeth Mesaj Sayısı : 2356 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Site Kurucusu Uyarı: 0/0
| Konu: Vampir olmak için; Ptsi 28 Şub. 2011, 15:13 | |
| Vampirlerin gücene sahip olmak ve onlar gibi gecenin yaratıklarından biri olmak istiyorsanız onların özelliklerini bilmelisiniz. Bunun için buraya tıklayın.Meslek sahibi olabileceğiniz gibi olmadan da rol oyunu yapabilirsiniz. Tercih sizin. Bırakacağınız rpden en az + 3 yıldız almalısınız. - Kod:
-
Karakter Adı: Karakter Yaşı: (gösterilen yada sahip olunan yaş) Karakter özellikleri(Tercih edilen vampirlere uyumlu olmalı) Meslek varsa belirtin:(Rütbenize yazılacak) Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi | |
| | | Taylor Alexandra Telford Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 4 Kayıt Tarihi : 11/03/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Cuma 11 Mart 2011, 20:44 | |
| Karakter Adı:Taylor Alexandrsa Telford Karakter Yaşı: (gösterilen yada sahip olunan yaş) 21 Karakter özellikleri(Tercih edilen vampirlere uyumlu olmalı):Soğukkanlı,saldırgan,kendini beğenmiş,kan delisi,cesur,bencil. Meslek varsa belirtin:(Rütbenize yazılacak):Vampir yazılsın.? Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi:- Örnek Rp'm:
Metruk sokaklardan hızla süzülen güneşin son ışıkları, güzergahında peyda olan çöp tenekelerine tosluyor; ıssız yol boyu sürati artarken, her bir kaldırımı aşmak için hafiften duraksıyordu. Böyle devam eden metrelerin sonunda artık rüzgarla şahlanmış şua dizileri, üstünkörü yapılmış bir şosede dikili konağa yaklaşıyor; apansız ortaya çıkan bir zifir canavarının hışmından yılarak geri dönüyordu adeta. Taşıdığı kirden farıyla azamet yüklü nazarları andıran pencereler, serkeş tavırlarıyla, asla ışığı içeri kabul etmiyordu. Sımsıkı kapalı dudakların simgesi olan dev kapı, çok nadiren gacırdayarak, bir kimsenin kapı eşiğinden içeri ya da dışarı süzülüp çoktan gözden kaybolduğuna işaret ederdi. Herkes bilirdi ki bu konak; büsbütün viran halete bürülü, köklerinden başlayıp bulutlarla dost sere değin boyası çatlamış, ahşaplığından ödün verdiği yerlerin insafsızca tuğlaya dönüştürüldüğü bir muzdarip mekandı. Alabildiğine uzak köşelere serpiştirilmiş büyük, küçük her evin aleminde yatan dehşet bir perva vardı bu konağa atfen.
"Günışığından herkes korkar mı?"
Konağın dışındaki hiçbir canlı kulağınca tutulup irdelenemeyecek bir sesle konuştu minik kız. Parmakları kulağa tıkama içgüdüsüyle, yer ve mekana yayılan tanımlanamaz gizemin gerisini görebilme arzusu arasında yanıp tutuşmaya neden olacak bir tonu vardı titreşimlerin. Oysa bu yaptığı fevkaladelik uğrunda herhangi bir işçiliğe lüzum görmemişti, tabiatında yer alan bir efsunla harekete geçiyor gibiydi gerekli eş güdüm.
"Sen korkmuyorsun, Little."
Buyurganlık, kelimelerine nadide bir itinayla yerleşmiş genç adam,minik kızın saçlarını okşadı. Katmanlarını neredeyse ayırt edilir düzeye gelmiş kirli pencerelerin dışını gösterdi, boştaki eliyle.
"Orada ne bilinmezlik vardır, ki korkunun katıksız besini budur, ne de bizler için sevgi, ki bu da varlığında yaşamaya değecek tek şeydir."
Minik kızın alevden gözlerinde gölgeler sahnelendi. Bembeyaz teni üzerinde kavruk bir görünüm kazanmış dudakları basitçe oynadı, fakat bu edasına apaçık bir acı kazanmıştı. Sanki beyni, sevgilisi olan bu bedene son bir dur emri vermekten önceki saniyeleri yaşıyordu. Bir çehreden yansıyan maskesiz ifadeler ancak bu derece berrak ve insanın yüreğine işleyen türden olabilirdi. Acının tadına bakan her bir yüz kıvrımına rastgelmek, cehennemin derinliklerine giden soluksuz yola ezkaza düşüşten farksızdı. İçi burkulan genç adam parmaklarını hiddetle şıklattı. Fakat alev gözler boşlukta süzülürken, kızın çehresini kaplayan azap, dokularına çoktan nüfuz etmiş gibiydi. Genç adam yılmadan parmaklarını şıklatmaya devam etti. Birkaç saniye sonrasında, ağır uykusunu henüz sonlandırmış görünen kız çocuğunun gözleri, adeta şirinlikle tebessüm ederek odağını buldu. Yeniden canlanmış bir ruhun hissiyatı dağılmaktaydı odaya.
"Little, sevgi insana bunu yapmaz. Sevgi ancak çılgın aşıklar arasında tehlikeye giden bir köprü kuruyorsa dengesizleşmiş olabilir. Fakat bu kelimenin kulaklarında çınlamasıyla yeniden nöbete giriyor olman çok yazık. Annem bunu da fark ederse, alacağı önlemler hayatımızın gidişatını kuru bir ağaç dalına bağlayacaktır. Yalvarırım, kast ettiklerimi zihnine oturtki bu Bilmez'lerin yanından ayrılalım. Yıllardır hayal olana kavuşalım."
Little denen, soğutucu etki yapan güzellik ve orantılı bir çekicilik sağlayan gizem yüklü çocuğu güldürmek amacıyla küçük bir reverans yapan oğlan kapıyı hafifçe kapatarak tavan arasının rutubetli havasından sıyrıldı. Şimdi minik kız ziyadesiyle büyük ve ağır bir tahta sandığın üzerine oturup eliyle cebini yokladı. Nadiren bu odadan çıkmasına izin verilen bir saatte, anneciğinin siyahlarla kaplı çirkin odasından yürüttüğü kırık aynaya uzandı parmakları. Birkaç tırnağının dibini feci şekilde çizdiğine aldırmayarak sıkı sıkı yapıştığı ayna parçacığına dikti bakışlarını. Alev alev gözlerinde aynayı eritip gümüş renkli bir sıvı oluştursun isterdi. Fakat ne kadar odaklandıysa da başaramadı, demek kendi türleri için de vardı, Bilmez'lerin dediği gibi, imkansızlık. Tırnak diplerine dolmuş siyah renkli sıvıyı önlüğüne silerek odağını yeniden aynaya çevirdi. Önlüğünden buram buram yükselmekteki kan kokusu buna engel oluyordu lakin. Keşke üstüme silmemeyi akıl edebilseydim, gibi laflarla yaşına göre ağır kaçan bir pişmanlık esintisi beraberinde, zihnine gelen kadın görüntüsüne anlam veremeyerek doğruldu. Ben özelim, diye mırıldandı. Ben özelim! Beyhude haykırışlarla, tuhaflık dolu ses tonu yılgınlık verecek raddeye gelene kadar içini boşaltmak istedi. Fakat annesinin ses çıkarmama kanunu dahilinde ansızın kesiverdi sesini. Belki de asıl sebep hiçbir açık bırakılmamış bu kanunların delinemeyecek gibi görünmesi değil, arkasından mırıltılar koyveren kendininki gibi tiz ve uğultu sızdıran kadın sesiydi.
Aklı karışık halde arkaya dönünce, kendisininkine çevrili puslu gözler gördü. Saydam bir beden, ucu aynaya takılı halde, ona sesleniyor ve kollarıyla onu sarmalamak istercesine öne savuruyordu kendini. Little adı kadar minicik adımlarla, dört bir yana huzur dağıtan, yoktan var olmuş kadına yaklaşmaya başladı. O uzun ince ve saydamlığın altındaki morlukları hafiften belli olan işaret parmağını uzatırken, küçük kız soluğu kesilerek olduğu yere çivilendi. Parıl parıl parlayan, gökkuşağından bir kesit olan yüzüğe takıldı gözleri. Artık hayaletin kimliği hakkında zerrece şüphesi kalmamıştı. Yeniden bakışlarıyla buluşan puslu gözler ardındaki kahvereng irisler, hayalet sisinden kurtulmaya başlıyordu. O halde, dünyaları birleşmeye mi başlamıştı? Kadın dirilemeyeceğine göre, kendisi mi... Birkaç saniyeden ibaret olduğunu bildiği o süre zarfında düşünmeye gerek görmedi. Ne olduğu besbelli değil miydi zaten? Ayakları altındaki tozlu tahta hissi yerini hiçliğe adım adım teslim ederken, ten rengine dönmekteki işaret parmak alnına dokundu. Dalga dalga kaynar bir sıcaklık yayıldı bedeninde, kavurdu tüm cahilliğini ve günışığını yeniden doğurdu dünyaya. Bilinmezlik son bulurken, içinden sevgi akan atar damarlar, yeniden mekana taşınan vücudu içerisinde bir ağ kuruyor gibiydi. Sonunda damla damla ter suretinde vuku bulan bir sevgi seliyle kıpırdandı yatağında. Gözleri alev rengini yitiren, iyi karıştırılmış bir çikolata kahvesi renginde karanlığa doğru kapılarını araladı. Yetimhanenin soğuk şafak vaktinde tüm dokularını kaplayan bu sıcaklık tek bir gerçeği simgeliyordu. Hiçbir zaman rüyalarından hiç eksik olmamış ve belki de bu hiçliğin çok gerisindeki bir zamanda gençliği, ölüm denen dalavereci hayat bekçisi tarafından elinden alınmış ablası, bir şekilde gelmiş ve onu yeniden kucaklamıştı. Umuyordu ki, her gece yattığında gördüğü o absürt ve gizem dolu hülyalarına kapılıp uyuyakalmış olmasın. Az önceki rüyasının izleri olmasın, bedeninde cisimlenmiş bu hararet. Yüzündeki tebessüm bozulmadan öylece donsun onun da çocukluğu, tıpkı ablasının gençliğinin olduğu gibi.
Düşünceler, yerküreyi yerle bir eden bir zelzele benzeri vururken zihnine, o vücudundaki yıkımın farkında değildi. O, ablası şeker bir hayalet kılığında onu okşuyor diye umarken, etrafına toplanmış ve telaştan nefessiz kalmış, bir kurbağa gibi patlamak üzere olan hizmetlilerin haykırışlarını ya da ince parmaklarından taş zemine doğru fırlayan, gökkuşağı renkli yüzüğün kırılış titreşimlerini duyamıyordu, etrafındakilerin hiddetle parmaklarını şıklattıkları sesi beyninde yankılanabilmekten çok uzaktaydı artık. Bekçinin kolunda çikolata dolu sepetiyle almaya geldiği kimbilir kaçıncı çocuktu. Ateşten yanan minik kızı ferahlatmaya, şifalandırmaya çalışan tüm yetimhane görevleri, o hayali bekçinin gelişini ve beraberinde getirdiği azami miktardaki huysuz soğuğu hissetmişti. Ortalık acılı feryatlar dışında az çok durulur gibi oldu. Durmadan, kendine Little diyen bir aileyi rüyalarına konuk eden çocuk sonunda asıl amacına kavuşuyordu oysa, ablasının gittiği yuvaya minik ve şirin adımlarıyla yaklaşıyordu.
Not:Rpmi baska bi Rp sitesinde daha kardesim kullandı ama benim yazımımdır.
| |
| | | Eámanë Nefilim | Gölge Avcısı
Lakap : Cellat. Nerden : İdris. Mesaj Sayısı : 728 Yaş : 31 Kayıt Tarihi : 20/08/10
Karakter Detayı Statü: Yönetici Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Cuma 11 Mart 2011, 20:50 | |
| | |
| | | Moira N'wak Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 2 Kayıt Tarihi : 11/03/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; C.tesi 12 Mart 2011, 09:30 | |
| Karakter Adı: Moira N'wak Karakter Yaşı: Gösterilen 20, gerçek 96. Karakter özellikleri: Kan aşığı, çapkın, soğukkanlı, güzel. Meslek varsa belirtin: Yok. Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi Soğukluğu derimin altına inen, adeta içime işleyen ıssız koridorlardan yürümeye devam ettim. Yönümü bilmiyordum, nerede olduğum, nereye gittiğim hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Sadece yürüyordum işte. Bazen sebebi olmadan bir şeyler yapmak iyi geliyordu. Uzun zamandır yapmadığım bir şeydi. Sebebi olmadan, sadece yapmış olmak için. Hogwarts henüz yeni açılmıştı. Onun öncesindeki anılarımı benden başkası bilemezdi. Sebepsiz yere hiçbir şey yapma iznimin olmadığı, kâbus gibi günlerdi. Bu kâbusları yaşatan kişinin adı netti; Kişisel danışmanım olmak için beş yıl önce tutulan Madam Lefepre... Bana göre yüzyıllar, kendisine göre henüz yeni; Hogwarts'dan mezun olmuş bu yaşlı başlı, buruşmuş kadın. Bir muggle olmasına rağmen zekâsıyla Ravenclaw'dan mezun olmuş ve aslında herkesin Ravenclaw olması taraftarı olan biriydi. Nasıl Slytherin'liler safkan olmayanlara karşı düşmanlık besliyorsa, Madam Lefepre de Ravenclaw olmayanlara karşı düşmanlık beslerdi. Özellikle de Slytherin'sen onun yanındayken dünya çok zordu. O, Slytherin'dekilerin beyinlerini kullanmak yerine asalarıyla etrafa ölüm saçan canavarlar olduğunu söylerdi. Ve evet, bu onun için bir hakaretti. Bu yüzden asla sanışmanlık yaptığı çocukların evebeynlerinin Slytherin mensubu olmamış olmasına dikkat ediyordu. Evet, beni de böyle seçmişti. Annem Gryffindor, babam ise Ravenclaw mezunuydu. Madam Lefepre, ailede bir Ravenclaw olduğunu ve diğer üyenin de iyiliğe yatgın olduğunu duyunca, beni asla kaçırmadı ve Hogwarts açılmadan bir ay önce beni kampa aldı. Sürekli ay çok geç kaldık ama ben seni evcilleştirmesini bilirim diyordu ve öğrencilerinden sanki birer hayvanmış gibi bahsediyordu. Bizlere, seçmen şapka başımızdayken aklımızdan geçireceğimiz şeyleri ezberletiyordu, zeka olmadan hiçbir şey olmaz, kötülükten iğreniyorum, mantığım neyi söylerse onu yaparım. Ancak Slytherin olacağımı nerden bilebilirdi? Prensipleri gereği bir kişinin danışmanı olduktan sonra onu asla yarı yolda bırakmazdı. Bu yüzden beni de bırakmadı. Slytherin olduktan sonra beni bir stres atma aracı olarak gördü. Diğer çocukların çok büyük bir kısmı Ravenclaw olmuştu. Arada bir Gryffindor ve Hufflepuff'lar da çıkmıştı ancak Slytherin olan bir tek bendim. Aslında bakılırsa onun ilk ve tek Slytherin öğrencisiydim. Madam Lefepre diğerlerine asla kızamazdı. Yasakları çiğneseler bile. Bu yüzden stresini daima benden çıkarmıştı. Ne de olsa Slytherin'ler kurallara uymayan canavarlardı değil mi? Küçükken bunlar pek sorun yaratmıyordu ancak büyüdükçe işler kötüleşti. Çünkü asiller -evet, Madam Lefepre onlara asiller demem için beni zorluyordu ve demezsem disiplin cezası alıyordum- git gide büyümüş ve yasaklara uymamak konusunda inatçıydılar. Böyle durumlarda Madam Lefepre gelir, beni bulur ve disiplin cezalarını tekrar tekrar uygulardı. En çok da bir tanesini: Zindanlar. Slytherin'lilerin oraya ait oldukları konusunda bir takıntısı vardı. Bu yüzden ne zaman iftiraya uğrasam beni zindanlara hapsederdi. Duvarlardaki taşların sayısı, şekli her zaman ezberimde. Tavanda yetmiş, sağ duvarda elli, sol duvarda elli, arka duvarda ise yetmiş tane var. Artık zindanların yemek menüsünü de ezberlemiştim. Sabahları su. Öğlen su ve artık ekmek. Akşam ise çorba, pilav ve su. Ancak akşam yemeği hiç ziyafet sayılacak kadar çok miktarda olmadı. Pilav her zaman avucum kadar olurdu ve çorba da daima soğuk ve kıvamsızdı. Bu yüzden olacak ki beş sene boyunca üç kere yeme bozukluğu sebebiyle hastahaneye kaldırıldım.
Böyle zamanlarda gelen ailemin yanında ağlamaklı bir yüz ifadesi takınır ve evebeynlerime çok başarılı bir şekilde yalan söylerdi, Slytherin olduğu için halâ çok üzgün. Ona önemi olmadığını söylüyorum ama beni hayal kırıklığına uğrattığı için halâ çok ama çok üzgün. sonra da sanki sinir krizi tutmuşçasına bayılma numarası yapardı ve ailem ona hemen inanırdı. Birkaç kez bu konuşmayı, bayılmanın eşiğindeyken duymuştum. Madam ayıldıktan sonra aileme beni onunla bırakması için adeta yalvarırdı. Beni çok sevdiğini, asla kaybetmek istemediğini söylerdi. Ve evebeynlerim ona tekrar tekrar inanırdı. Olaylar tekrarlanmaya başlayınca nasıl şüphelendiklerini anlayamıyorum. Ancak bildiğim tek şey varsa, bu da Madam Lefepre ve asiller, git gide bir kötüye dönüşmüşlerdi. Slytherin'i suçladıkları şeye, canavarlara. Ve bunu görebilen tek kişi bendim, bu beni oldukça hırpalıyordu. İşte bu yüzdendir ki, Slytherin dışındaki binalardan nefret ediyorum. Bu yüzden diğer binalardakileri gördüğü yerde aşağılamaktan asla çekinmiyorum. Bu yüzden adım huysuza veya kötüye çıkabilir, umrumda bile değil. Tek umrumda olan şey, bana yaşattıkları belaları onlara yaşatmak. Bilmiyorum farkında mı ama Madam Lefepre'nin bana yaşattıkları, beni tamamen kinci birine çevirmişti. Geçmişimin uğursuz gölgesinden silkinerek uzaklaştım. Bu sırada ayak sesleri duydum. Bu seslerin peşine gittim. Evet, bunu yapmamam lazımdı ancak giden kişinin profesör olmadığına emindim. Çünkü ayak sesleri çok kalın değildi. Bu da o kişinin hafif olduğunu gösteriyordu ve profesörlerden hiçbiri bu sesi çıkaramazdı. Sesin peşinden gitmeye devam ettim ve sonunda bir kapıdan girdiğini gördüm. Bu kapının nereye açıldığının bilincindeydim, kelid aynası... Yıllardır, görmek istediklerimden çekinip girmemiştim. Ancak şimdi yabancının görmek istediklerini görmek için o odaya girmek istiyordum. Onunla dalga geçecektim. Hem de feci bir şekilde. Kapıyı yavaşça araladım ve kafamı içeri uzattım. Sarışın bir kızdı gördüğüm. Onu tanıyordum, Aurelia... Ravenclaw'dandı. Ancak yıllardır onunla dalga geçmemiştim. O kızda farklı bir şeyler vardı. Bana feci şekilde kendimi anımsatıyordu. Bu yüzden ona bir şeyler çektirmek istememiştim ancak şu anda alay etmeye oldukça açtım ve etrafta başka kimse de yoktu. Alayımın dozunu biraz düşürerek kendime acı çektirmemeye çalışacaktım. Derken gözyaşını gördüm. İşte bu beni alay etmek için biraz daha kamçıladı çünkü yıllardır inatla ağlamamıştım. Bana yaşatılanlara tepki olan gözyaşlarımı daima içime atmıştım. Bu da daha çok acı çekmeme sabep olmuştu çünkü asiller ve Madam gözyaşı istiyordu. Slytherin'in yenildiğini görmek istiyordu. Bu hırsla odadan içeri süzüldüm ve Aurelia'nın hemen arkasına geçtim. Ne gördüğüne baktım, mutlu bir tablo. Ailesiyle birlikte. Bunu onda ne denli iz bıraktığını bilmiyordum ancak benim yaşadıklarımdan daha kötü bir şey yaşamış olamazdı. Onu alkışlamaya başladım. Bu alaycı bir alkıştı. Aynı zamanda alaycı bir tebessüm yerleştirdim çehreme. Bir süre bu devam ettikten sonra en alaycı ses tonumla konuştum. Kendi kendime bunun dozunun düşük olacağını söylemiştim ancak sesimi kontrol altında tutamıyordum. "Ah, Aurelia, bu ne duygusal bir tablo. Neredeyse beni de ağlatacaktın!" | |
| | | Yusleidis D'oliveira Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 475 Yaş : 29 Kayıt Tarihi : 12/07/10
Karakter Detayı Statü: Üye Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: Vampir olmak için; C.tesi 12 Mart 2011, 10:23 | |
| - Eámanë demiş ki:
- Rütbeniz verilmiştir.
| |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Vampir olmak için; C.tesi 19 Mart 2011, 10:40 | |
| Karakter Adı: Peisinoe Karakter Yaşı: 22 ya da 23 olacaktır. Karakter özellikleri: Bilemiyorum. Karakterin kurgusu tam olarak hazır değil. Kişiliğini belirlemedim. Ama çok vampir karakterim oldu. Eminim ırka uygun bir kişiliği olacaktır. Meslek varsa belirtin: Gezgin Vampir yazılırsa sevinirim. Bir mesleği yok. - Örnek RP. :
Hava karanlıktı. Bulutlar ayın etrafa ışık vermesini engelliyordu. Cassidy, ıssız yolda yürüyor; ama nereye gittiğini bilmiyordu. Yürürken, etrafa savrulan ve ateşi andıran kızıl saçları gözlerinin önüne geliyor, küçük hacimli dudaklarına yapışıyordu; ama o bunu aldırmıyordu. Babasıyla annesinin kavgasını hatırlayıp uzaklaşıyordu evden. Kavganın sonu ne olacak? Babam anneme bir şey yapar mı? Ya da annem babama. Yalnız kalmaktan korkmuştu her zaman. Evinde, hiçlikle kalmak onu yıpratırdı. Gözlerinden akan yaşlarla ne kadar yürüdüğünü bilmeden kendini bir ormanda buldu. Sık ağaçların zaten küçük bir ışık yayan ayı engellediği bir orman. Kendine ufak bir ışık verebilecek olan telefonunu almak için eli cebine gitti ama sonuç hüsrandı. Evden o kadar hızlı çıkmıştı ki telefonunu almayı akıl edememişti. Geri dönüp yürümeyi düşündü ama arkasını baktığında sadece boşluk görüyordu, karanlık... Bu kadar yolu nasıl gelebilmişti, bir türlü anlam veremiyordu. Görüşünü engelleyen yaşları sildi ve bir şeyler bulma çabasıyla etrafına bakındı yeniden. Kafası iyice karışmıştı. Ne yapacağını düşünmeliydi. Sabah kadar burada durursam sabah olunca etrafı daha iyi görürüm ve eve dönüş yolunu bulabilirim. Bu düşünce onu rahatlatmıştı; ama umutsuzdu. Belki. Şimdi umutsuzluğu bırakıp beklemeliydi. Zar zor görebildiği bir ağacın dibine oturdu. Ağacın cinsini bilmiyordu; ama kurumuş yapraklarının hışırtısının ve susuz gövdesinin kuruluğunun belli ettiği gibi oldukça yaşlı olduğunu düşünüyordu Cassidy. Şimdi sırtını verdiği ağacın dibinde oturmuş olanları düşünüyordu. Doğum günü için süslenmişti; ama boşunaydı. Babası eve geldiği anda gözlerindeki parıltı yok olmuştu. İçkili haliyle ufacık bir şeyden koca bir tartışma çıkarmıştı ve lanet olasıca annesi de karşılık vermekte gecikmemişti.
Kafasında bu düşünceler dolaşırken bir ses duydu. Kuru yapraklarla dolu ormanda, belli bir ritimle ilerleyen ayak sesleri. Cassidy bir an titredi. Hızla esen rüzgar değildi onu titreten. Neler olabileceğine dair kafasında kurduğu senaryoydu. Birazdan ağaçların arasından bir hayvan çıkacaktı -ki bu hayvan kesinlikle bir tavşan değildi- ve Cassidy'e ölümü tattıracaktı. Üstündeki şalı titremesini yok etmek istercesine daha sıkı sardı kendine. Ona yaklaşan sesi dinledi ve gözlerini sımsıkı kapattı. Biraz bekledikten sonra yüzüne vuran soğuk nefesi hissetti. Şaşırdı ve yavaşça gözlerini araladı. Karşısında duran kişiyi görünce rahatladı. Onu tanımıyordu; ama bir hayvan tarafından vahşice parçalanmak fikrini çürütmüştü karşısındaki kişi. Yüzünü biraz uzaklaştırıp kafasını ağaca dayadı ve adama baktı. Her ne kadar yüzünü göremese de Cassidy'nin yüzüne vuran soğuk nefesi bir şekilde kızı rahatlatıyordu. Bir fısıltı gibi çıkan bir sesle adama ismini sordu.
"Adım Lestat mademoiselle. Ya siz?" Cassidy adamın kalın ve şaşırtıcı şekildeki melodik sesini suyunca bir an duraksadı. Cevap vermedi. "Aslında isminizden ve kimliğinizden çok neden burada olduğunuzu öğrenmek isterim." diye üsteledi adam. Cassidy'nin cevap vermemesi canını sıkmışa benzemiyordu. Cassidy aynı fısıltıyla cevap verdi. "Cassidy, monsieur ve burada olma nedenimin sizi ilgilendirdiğini sanmıyorum." Cesur kişiliğini ortaya çıkarma zamanı değildi belki; ama kendini koruması gerektiği söyleyen hislerine güveniyordu. Karşındaki adamın hoş sesine kanacak kadar aptal değildi.
"Demek Cassidy. Aynı lisanı konuşuyor olmamızın dışında ikimizde Fransız aksanıyla konuşuyoruz mademoiselle. Ve... Neden burada olduğunuz beni gerçekten ilgilendirmiyor, beni ilgilendiren şu an burada olmanız." Adam vücudunu Cassidy'nin önünden çekip kızın yanına, ağaca yaslanırken dökülmüştü bunlar ağzından ve pek dostça değildi. Cassidy, yanındaki adamdan biraz uzaklaşıp ellerini önünde birleştirdi. "Sizi tanıdığımı sanmıyorum monsieur. O yüzden burada olmamın sizi neden ilgilendirdiğini anlayamadım." dedi. Bu sefer sesi fısıltı halinde çıkmamıştı. Bir meydan okuma ve kararlılık vardı ses tonunda. Adam bunları aldırmıyormuş gibi Cassidy'e yaklaştı ve dudaklarını kızın dudaklarına yaklaştırdı. Soğuk nefesi hisseden Cassidy donup kaldı. Ne yapacağını bilemiyordu; ama o nefesin tatlı kokusu uzaklaşmasını engelliyordu. İkna edici bir sesle "Beni öpmeni istiyorum Cassidy." dediğini duydu Lestat'ın. Karşı konulamaz bir sesti bu. Önünde kavuşturduğu ellerini adamın yüzüne götürdü ve yaklaşmış dudaklarının arasındaki mesafeyi kapattı. Birleşmiş dudaklar birbirlerini vahşice öperken Cassidy anlamsızca daha fazlasını istiyordu. Birden bu kadar çok şeyi istemesi ve iki dakikadan az bir süre konuştuğu adamı öpme isteğini anlamıyordu; ama karşı çıkamıyordu. Vücudu zevkle adama yaklaşırken belini kavrayan ele aldırmadı ve öpücüğüne devam etti. Bir müddet sonra kendini adamın kucağında buldu ve öpüşmeleri yarıda kesilmişti; ama adamın dudakları Cassidy'nin boynunda geziniyordu. Cassidy hafifçe inledi. İnlemesi zevkten ya da tutkudan değildi, boynundaki acı onu kendine getirmişti. Hissettiği ufacık acıdan sonra vücudundan çekilen kan Cassidy'i hissizleştirdi. Olanları idrak etmek zordu. Böyle bir saçmalığın olduğuna inanmazdı. Mitolojiyi sevse bile küçük çocuklar gibi bir gün mitolojik bir hayvanla karşılaşacağını hayal edip evinde oyunlar oynamazdı. Şimdi ise bunun bir rüya ya da kendini kaptırdığı bir oyun olmasını diliyordu; ancak olmadığını biliyordu. Boynundaki dişler çıktığında Cassidy yere yığıldı. Artık kurumuş yaprakların arasında bitkin düşmüş bedeni hareket etmekte zorlanıyordu. Cassidy hayal meyal hatırladığı "Evet küçüğüm, ne yapmamı istersin? Dönüşecek misin, ölecek misin?" sorusuna verdiği yanıtı da zor hatırlıyordu; ama o an düşünebildiği tek şey intikamdı. Ailesinden alacağı intikam.
Sonrasını hatırlamak kolaydı. İçtiği kan leziz değildi. Bir vampirin kanını içmişti ve bunun nedenini öğrendiğinde şaşıracaktı; çünkü onun mitoloji merakı sayesinde bildiği "bir vampir tarafından ısırıldığında hemen vampir olursun" mantığıydı. Kanını içtiği vampir tarafından ısırılmıştı ve kan içtikten sonra kafasına yediği küçük darbe bilincini yitirmesine neden olmuştu. Uyandığında ise geçmişi oldukça net hatırlıyordu. Ölmüştü ve yeniden doğmuştu. Yeniden doğduğunda yanında duran adama baktı. Yanında duran vampir. Lestat, onu dönüştüren vampir. Hızla yerinde doğruldu ve etrafa baktı. Lestat'a dönüp "Gündüz mü?" diye sordu. Aldığı cevap şaşırtıcıydı. "Hayır tatlım. Gece. Hep gece olacak. Bir bedel ödemen gerekiyordu değil mi? Artık güneşi göremeyeceksin." Cassidy 'bedel'inden memnundu. Güneşi hiç sevmemişti, gözlerini yakardı ve yaşartırdı. Alerjik olduğu için çıkamadığı güneşe veda etmek zor olmayacaktı onun için. Lestat'a baktı. İnsanken göremediği, karanlık yüzü inceledi. Neredeyse gündüz gibi duran havada öptüğü adamı inceledi. Oldukça koyu mavi gözleri vardı ve kumraldı. Açık kahverengi saçları çenesine kadar inmişti ve düzdü. Uzun boylu, yapılı ve kesinlikle yakışıklıydı. Kıyafetleri eski zamanlarda jönlerin giydiği kostümleri andırıyordu -ki bu kıyafetler ona ayrı bir hava katmıştı. Cassidy Lestat'ı incelerken onun elini tuttuğunu gördü. "Gece yeni başladı, ne yapmak istersin küçüğüm?" Cassidy 'gece yeni başladı' bölümünü düşündü. Demek ki her şey dün gece olmuştu ve neredeyse bir gündür uyuyordu -ya da ölüydü. Sinsice gülümsedi ve karşısındaki adama baktı. "İşimiz var. Belki ailemin yanına gitmeliyiz?" dedi. İzin alırmış gibi konuştuğunu düşününce kendine küfretti. Artık kimseden izin almaması gerektiğini öğrenmeliydi. Lestat'ın "Nasıl isterseniz mademoiselle." dediğini duydu. Hızlıca kalktı ve adamdan ormanın çıkışını bulmasını istedi. Çıkış kolay olmuştu çünkü hızlıydı.
Karanlık, Cassidy'nin gözlerinde alacakaranlık gibiydi. Ne çok ışık vardı ne az çok karaydı etraf. Yolda normal bir hızla yürürken elini tuttuğu adama baktı. Yürürken sohbet ediyorlardı ve Cassidy genç adam hakkında bilgi sahibi olmak istiyordu. Ondan altı yaş büyüktü Lestat. Yani teknik olarak. Yirmi dört yaşında görünüyordu; ama gerçek yaşını kıza söylemek istememişti ve Cassidy bunu üstelememişti. Kendinden onlarca yaş büyük biriyle çıkma düşüncesini kafasına yerleştirmek istemiyordu. Adamı tanımak için sorduğu sorular tükendiğinde Cassidy vardıklarını fark etti. Aniden durdu ve karşısındaki beyaz eve baktı. Etrafını polis arabaları çevirmişti ve neredeyse evin tüm ışıkları yanıyordu. Kapının girişinde oturmuş ve üzerinde şal olan kadın bir şeyler içip ağlıyordu. Cassidy onu izleyen Lestat'a aldırmadı ve eve doğru yürümeye başladı. Fakat güçlü bir kol onu geri çekip bir ağaca dayadı. Lestat. "Sen çıldırdın mı? Açsın ve insanlarla dolu bir yere gidiyorsun. Tamam beslenmelisin, hem de bir insandan; ama bu kadar çok kişiyi bir anda öldürmen tüm şehri harekete geçirir!" Cassidy Lestat'ın sinirli ses tonu karşısında sessizleşti. Düşünmeden hareket ediyordu evet; ama o iki insanı öldürmek istiyordu. Cassidy'nin çektiği acıyı tatmalarını istiyordu. Belki ölmek daha az acı verici bir intikam olacaktı; ama Cassidy onlardan kurtulacağını düşündüğünde rahatlıyordu. İçinde beslediği büyük düşmanlık dönüşümü sırasında ortaya çıkmıştı ve o öfkeyi kusmak için bir şeyler yapmalıydı. Düşüncelere dalmışken yanı başında duran sıcak rüzgarı unuttuğunu fark etti. Artık Lestat'ın nefesi sıcacıktı eskisi gibi değildi, belki de aynı ırktan olmaları bazı şeyleri değiştirmişti. Yapmayı düşündüğü şeyi unutarak genç vampirin dudaklarına yapıştı. İlk öpüşmeleri gibi sakin değildi. Kalçalarına inen eller onu yukarı kaldırdığında ağaçla vampir arasında sıkışmış bedeni titredi. Dili genç vampirin ağzında gezinirken bacakları -doğum günü için giydiği dar elbiseye rağmen- Lestat'ın beline dolandı. Şimdi zamanı değildi belki ama bunu yapmayı gerçekten istiyordu. Birkaç metre ötede duran polislerin onları duymayacağını biliyordu ve şu saniyede Lestat'ın olabilirdi. Ateşli öpüşmeleri Lestat'ın geri çekilmesiyle son buldu. "Açsın Cassidy, bu yüzden böylesin. Sanırım tabuları yıkmalıyız. Gidip seni doyuralım." dedi Lestat ve Cassidy'e planını anlattı.
Cassidy üstünü başını düzeltmiş ve Lestat'ın elini tutmuş bir şekilde evinin bahçesine adım attı. Polislerin tüm ışıkları gelen iki yabancıya döndüğünde kapının önünde oturan ve Cassidy'nin annesi olan kadın bir çığlık attı ve Cassidy'e koşup sarıldı. Cassidy Lestat'ın elini bırakmadan tek eliyle annesine sarıldı; ama bunu yaparken yüzündeki tiksintiyi gören tek kişi Lestat'tı. Cassidy'nin babasını arayan gözleri bahçedeki bir sandalyede oturmuş ve elinde bira şişesi olan adama kaydı. İşte babası. Kız annesinin kollarından çekildi ve sarhoş adamın yanına gitti. Lestat bir köşede onu bekliyordu. Kız ona baktı ve yanına çağırdı. Polisler vampirin kıyafetlerine şaşırsalar da pek aldırış etmemişlerdi. Cassidy'ni ebeveynleri de öyle. Lestat biraz sonra polislerle ikna edici bir konuşma yapıp onları göndermişti. Şimdi evin bahçesinde iki vampir ve bu vampirlerden birinin annesiyle babası kalmıştı. Komşu evlerin ışıkları sönmüş herkes Cassidy'nin bulunmasının huzuruyla uykusuna geri dönmüştü. Ama asıl şimdi huzursuz olmalıydılar.
Her şey çabucak başlamış ve bitmişti...
Cassidy bilmediği bir şeyi yapmak için kendini şartlamıştı ve bundan şikayetçi değildi. Kahrolası sürtük annesi ve ayyaş babasından kurtulacağını düşünmek onun tek tesellisiydi. Lestat Cassidy'nin annesiyle konuşurken o babasının yanına gitmiş ve yüzündeki acımayı gizlemeye gerek duymadan gözlerini onun yarı kapalı gözlerine dikmişti. "Seni or*spu çocuğu!" dediğinde yeni çıkmış sivri dişleri çoktan adamın boynuna geçmişti. Uyuşturucu ve alkol dolu kanı içine çekerken üzülmemişti Cassidy. Son damlasına kadar içmişti ve kansız bedeni çimlerin üstüne bir leş gibi fırlatmıştı. Lestat'ın olanları görmesini engellediği annesinin yanına gitmesi uzun sürmemişti. Lestat'a gülümseyip izin vermesini istemişti ve annesinin ona defalarca sarılıp özür dilemesine izin vermişti. "Anne-" diyebilmişti kadına. İçinden gelerek söyleyememişti. "-senden nefret ediyorum." Anne kelimesinden sonra heyecanlanan kadının yüzü bembeyaz olmuştu ve şaşkındı. Cassidy babasında da yaptığı gibi hiç tereddüt etmeden dişlerini kadının sıcak boğazına geçirmişti ve alkol ve uyuşturucu olmayan kanı vücuduna hapsetmişti. Boğazında geçerken canını yakan sıvıya ihtiyacı vardı ve gereğinden fazlasını almıştı. Onunla da işi bitince dudaklarındaki kanı silmiş ve yere attığı cesede bakarak "Chienne." diye fısıldamıştı.
Olanlardan sonra Lestat bir şekilde cesetlerden kurtulmuştu ve şimdi... Şimdi Cassidy uzaklara koşuyor. Yanında Lestat var ve intikamın verdiği zevk onu daha çok kana susattı. Artık acımasız olacak, belki de Lestat'dan daha acımasız. Şu anda kullandığı tek şey aklı ve durmadan koşan ayakları.
|
| | | Elizabeth Rose Wayland Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Lakap : Lizbeth Mesaj Sayısı : 2356 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Site Kurucusu Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: Vampir olmak için; C.tesi 19 Mart 2011, 10:52 | |
| Sevde (: Yıldız seviyen : mükemmelliğin yansıması ***** elbette . Rütbeni veriyorum | |
| | | Raven Orlov Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Nerden : . Mesaj Sayısı : 295 Yaş : 30 Kayıt Tarihi : 31/03/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Perş. 31 Mart 2011, 17:58 | |
| Karakter Adı: Raven. Karakter Yaşı: Üç yüz elli sekiz. Karakter özellikleri: Acımasız bir karakteri var Raven'ın, o, hikayelerindeki taş kalpli cadıdır bir nevi ya da belki bir kabus, bir karabasan? Onu tanıyanlara sorun, size Raven'ın sonsuz bilgelik dolu gözlerine dolan bakışlarda ne gördüklerini anlatacaklardır. Kimileri doğan güneşi bile batıracak karanlığı, kimileri de tarihin kanlı sayfalarına bıraktığı leşleri gördü o gözlerde. Raven aşık olan kadın da oldu, aşık olunan kadın da. Yıllar ona iyi bir dinleyici, iyi bir sırdaş olmayı ve asla başkalarına açılmamayı öğretti. İçinde, asla dinmeyen, seneleri devirdikçe kaynağından taze fışkıran su gibi bereketli hırsları, uğruna hayatını bir kan gölüne döndürdüğü arzuları vardır. Emin olmanız gereken tek şey ise Raven'ın istediği şeyi eninde sonunda elde edecek olmasıdır. Tutkusu, hırsları ve kendine duyduğu o aşk Raven'ın surları aşılamaz bir kale olan kişiliğini oluşturur. Meslek varsa belirtin: Yok. Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi: ***** (Théodore Jaden) | |
| | | Elizabeth Rose Wayland Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Lakap : Lizbeth Mesaj Sayısı : 2356 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Site Kurucusu Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Perş. 31 Mart 2011, 19:41 | |
| | |
| | | Rebecca Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Nerden : Araf. Mesaj Sayısı : 150 Yaş : 30 Kayıt Tarihi : 29/10/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Paz 17 Nis. 2011, 15:31 | |
| Karakter Adı:Adrian Leo Warren Karakter Yaşı: 23 Karakter özellikleri; Soğuk bakan gözleri hiçbir zaman kimseyi sevmediğinin kanıtı. Sadece işine geldiğinde etrafındakilere ilgi gösterir. Meslek varsa belirtin:Yok. Örnek ***** Ek karakterim bendeniz Arianna Lucy Warren | |
| | | Aethra L. Pavone Seelie Sarayı Peri Leydisi
Mesaj Sayısı : 1318 Yaş : 28 Kayıt Tarihi : 25/01/11
Karakter Detayı Statü: Yönetici Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Paz 17 Nis. 2011, 15:34 | |
| onaylandı rütbeniz veriliyor seviye aktarıldı ^^ | |
| | | Pandora Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Pan Mesaj Sayısı : 43 Kayıt Tarihi : 14/05/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; C.tesi 14 Mayıs 2011, 20:51 | |
| Karakter Adı: Pandora Karakter Yaşı: 24'ünde dönüştürüldü Karakter özellikleri: Genelde bencil bir yapısı vardır. İstediğini elde etmek iiçin herşeyi yapabilir. Konu kan olunca karşısındaki kim olursa olsun onun kanı almasını engelleyemez. Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi:***** | |
| | | Aethra L. Pavone Seelie Sarayı Peri Leydisi
Mesaj Sayısı : 1318 Yaş : 28 Kayıt Tarihi : 25/01/11
Karakter Detayı Statü: Yönetici Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; C.tesi 14 Mayıs 2011, 20:54 | |
| | |
| | | Beatrice Constance Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 1 Yaş : 26 Kayıt Tarihi : 09/06/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Perş. 09 Haz. 2011, 17:12 | |
| Karakter Adı: Beatrice Constance Karakter Yaşı: 19 gösteriyor. Karakter özellikleri: Beatrice cesur ve açık sözlü biridir. Yeri geldiği zaman ciddi, yeri geldiği zaman umursamaz olur. Çoğu zaman başkalarından çok kendisini dinler. İnatçıdır ve kendi kararlarına saygı göstermeyenler Beatrice'e bunun hesabını vermek zorunda kalır. Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi : - Spoiler:
İki gündür açtım. Beni bu lanet olası yerden çıkarmıyorlardı ve kim tarafından kaçırıldığımı bilmemek her an çıldırabilirmişim hissine kapılmama neden oluyordu. Tekrar şansımı deneyecektim ama bu sefer farklı olacaktı. Buradan kurtulmak, özgür olmak için yapabileceğim tek şey buydu. Vasilena Ivanchev'in kan verdiği duyulursa ona vampir dünyasında yer kalmazdı. İçimden 'Bunu yapabilirsin Vasilena' diye geçirirken gözümden bir damla yaş, paslı zemine temas etti ve ufak bir ses çıkardı
"İzin vereceğim. Şey, benden beslenmene ya da beslenmenize izin vereceğim. Beni özgür bırakın!" İçinde bulunduğum araç durmadı. Herhangi bir cevap da alamadım. Aracın toprak olarak tahmin ettiğim yolda çıkardığı sesler içinde kimsenin sesini duyamamak son derece öfkelenmeme neden oldu ve bağırmaya başladım. "Seni lanet olası, duymuyor musun? Eğer bu pis yerden çıkabilirsem o zaman sana çektireceğim eziyetten kurtulup ölmek için Tanrı'ya yalvaracaksın!" Ellerimi yumruk yapıp yere vurmaya başladım. Çok geçmeden araba durdu. Gerçekten çok şaşırmıştım. Ne tepki vermeliydim? Açması için ona bağırmalı mıydım? Ya tek değilse? O zaman hepsi birden bana saldırıp kanımı kurutabilirlerdi. Hiç beklemediğim bir anda konuştu.
"Çok az kaldı Lena. Çok az." Bu ses tanıdıktı. Hem de çok tanıdık. Aynı anda kafamdan birçok şey geçti ve başımdan kaynar sular dökülürcesine ürperdim. O andaki gücümle sadece zayıf ve titrek bir ses çıkarabildim.
"Adrian?"
Eskiden çok çılgın, duyarsız ve umursamaz bir kızdım. Aklımın başımda olduğuna dair şüphelerim vardı. Brad'le mutluyduk. Aslında onu sadece mükemmel kasları ve kurtlara karşı cesareti nedeniyle seviyordum. Aramızdaki duygunun aşk olmadığını bilsem de güçlü dudaklarının benimkine değmesi bende o zamanlar önemsediğim popülarite hissi veriyordu. Adrian'la tanışana kadar. Adrian çelimsiz falan değildi. Çok güçlüydü ve okulda her gün onun adı geçerdi. Tabi bu konuşulanlar olumsuz yöndeydi. Habersiz kurt öldürdüğü ve dişi vampirlerden beslendiği yönünde söylentiler herkesin ağzına sakız olmuştu. İtiraf etmeliyim ki, onunla 'gerçekten' tanışana dek bu dedikodulara inanıyordum.
İlk konuşmamız spor salonunda gerçekleşmişti. Ağırlık çalışıyordum ve utanarak söylüyorum, biraz dengemi kaybetmiştim. Mükemmel bir dövüş ustası olup kurtlara karşı savaşmak istiyordum ve bu konuda çok gayretliydim. Eğitiliyordum ve ağırlık çalışmak benim için su içmek gibi bir şeydi. Ama o gün Brad'le alkol kullanmıştık ve dediğim gibi dengesizliğim üstümdeydi. Adrian biraz ilerde oturmuş beni izliyordu. Bunu fark ettiğimde gözlerimi kaçırdım ve solunumuma odaklandım.
Aniden kollarımda bir sıcaklık hissettim ve hiç beklemeden arkamı döndüm. Adrian kollarımı bırakmamaya yeminli gibiydi ve yüzünde baş döndürücü bir gülümseme vardı. Duygularımı belli etmemeye çalışarak konuşacaktım ki eliyle sus işareti yaptı. "Akşamdan kalma gibisin Lena. Ama bir akşamdan kalmaya göre mükemmel görünüyorsun." Adrian'dan bunları duymak sıradan bir şeymiş gibi geldi. Onun diğer dişi vampirleri bu yolla ayarttığını düşündüm: "Ne istiyorsun?" Biraz daha yaklaştı. Parfümü mükemmel kokuyordu. Yüzlerimiz birbirine değecek gibiydi. Tekrar gülümsedi. Kapı duvara sertçe vurduğunda olağanüstü bir hızla birbirimizden ayrıldık. Bay Ramon bir kaşını kaldırdı ve sık kullandığı küçümseyen ifadesiyle: "Sizi spor salonunda görmek gözlerimi yaşarttı Adrian Morant." Yanılmıyorsam şoktan titremeye başlamıştım. İstemsiz olan bir şeydi ve engelleyemiyordum. Eric Ramon bu sefer bana saldırdı. "Korkmuş gibisiniz Bayan Ivanchev. Bir problem mi var?" Evet, Bay Ramon, eğer az önce buraya teşrif etmemiş olsaydınız Adrian Morant'ın dudaklarının tadına bakmış olacak, aynı zamanda Brad'i aldatmış olacaktım. "Hayır, bir problem yok."
Ertesi gün tekrar spor salonuna geldiğimde Adrian kapının önünde birisini -sanırım beni- bekliyordu. Adrian önümde durduğundan aralardan bir yerlerden kapıya ulaşmayı ummuştum ama hızla önüme geçti. "Bu kadar acele etmemelisin." Dünden bu yana sergilediği esrarengiz davranışları canımı sıkmaya başlamıştı. Kararlı adımlarla tekrar kapıya yöneldim ama becerebildiğim ek şey kendimi Adrian'ın kollarında bulmak oldu. Bir süre bakıştık ve kendimi toparlamaya çalıştım. Geriye doğru bir adım attım. O da biraz şaşırmıştı. Planında böyle bir şey yoktu sanırım diye düşündüm ve içeri girdim. Kırmızı kum torbası meydan okuyor gibiydi. Hoşuma gitti ve eldivenlerimi taktım. Kum torbasını yumruklamak hoşuma gitmişti. Adrian'ı yumrukluyor gibiydim. Gülümsedim. Adrian neşeli bir tavırla yanıma geldi. Az önceki şaşkınlığının izleri kaybolmuştu. "O torbayı yumruklamak sana sandığın gibi bir şey kazandırmıyor. Bir de beni yumruklamayı dene." "Aslında bunu yapabilirim ama ölmenden korkuyorum." Kahkahayı patlattı. Ölümcül bakışım onda tehdit almış ifadesi uyandırmıyordu sanırım. "Dene. Ölürsem seni temin ederim hiçbir sorun yaşamayacaksın ve saygınlığın zedelenmeyecek."
İşte yine beni küçümsüyordu. Hiç beklemediği bir anda karnına yumruğu indirdim. Ufak bir şaşkınlık geçirdikten sonra ellerimi arkamda birleştirdi. Bacağını tekmeledim ve hamlem başarılı oldu. Geriye düştü ve bir yumruk daha indirdim. İlk sarsılmayla ufak bir çığlık attım çünkü beni omzuna almıştı. Yere indirdi ve ellerimi tutarak duvara sıkıştırdı. Tekmeleyeceğimi tahmin ettiğinden bacaklarıyla benimkileri sıkıştırmıştı ve yüzünde zafer edasıyla: "Kendimi ölmüş gibi hissetmiyorum." dedi. Konuşurken boşluğundan yararlandım ve karnına tekme attım. Bu sefer gerçekten ileri gitmiştim. Yaklaşık bir metre ileriye sırtüstü düştü ve hareket etmedi. Ona doğru koştum ve eğildim. "Hey, Adrian iyi misin?" Yanıt gelmeyince korktum. "Adrian cevap ver." Nefes alıyordu. Saçlarımın göğsüne düşmesine izin verdim ve anlam veremediğim bir şekilde gözlerimden yaşlar döküldü. "Kalk artık. Böyle olmasını istemezdim. Adrian duyuyor musun?"
Gözleri kapalı şekilde hafifçe gülümsedi. Yattığı yerden hızlıca doğruldu ve kollarımı yere sabitledi. Vücudu üzerimdeydi. "Korkma, ölmedim." Onun yüzünden ağlamıştım ve bana dakikalardır oyun oynuyordu demek. Ben ağlamıştım! Kendimi rezil hissettim ve öfkeyle bağırdım. "Hayatımda senin kadar düzenbaz birini görmedim! Kalk üstümden! Kalk!" Eli boynuma ilişti. Daha sonra sırtıma... Karşı koyamıyordum. Aslında koyabilirdim. Ellerim boşta kalmıştı ama sanki... Karşı koymak istemiyordum. Beni ona iten bir çekim vardı ve sırtımdan tutup beni kendisine çekti. Bir süre bana baktıktan sonra dudakları dudağıma değdi. Vücudumu bir elektriklenme sardı. Geri çekildi. "Bu yanlıştı. Özür dilerim." Doğruldu. Gitmeye çalışırken, benden uzaklaşmaya çalışırken, bana sırtını döndüğünde omzunu tuttum. Gözlerine baktım ve onu öptüm.
O gün tüm cesaretimi toplayarak Brad’le buluştum ve ona karşı bir şey hissetmediğimi, bu zamana kadar ilişkimizi sadece birlikteliğimizin insanlar tarafından beğeni topladığı için sürdürdüğümü söyledim. Bana bağırabilirdi, beni aşağılayabilirdi, yapabileceği onlarca şey vardı; ama yapmadı. Öylece, çekip gitti. Canımı da en çok bu yaktı zaten. Bugüne kadar beni üzecek, incitecek hiçbir harekette bulunmamıştı. Bana karşı hep nazik, kibar ve ölçülü yaklaşmıştı. Belki sorun buydu, gerçek bir ilişkide sadece mutluluk olmamalıydı. Belki aşkın olduğu yerde anlaşmazlıklar da olurdu ama çiftler kendilerinden ödün vererek uzlaşma yoluna giderlerdi. Ama Brad ve benim aramda hiç böyle bir şey olmamıştı. Tüm gün boyunca bana okuldaki kızların taptığı gülümsemesiyle gülümserdi, o kadar.
Adrian’la çok iyi anlaşıyordum. Bana bir şey olmasından korkuyor olacak ki beni asla yalnız bırakmıyordu. Ayrıca spor salonuna gideceksem benimle birlikte gelip bana her türlü konuda yardımcı oluyordu. Zevklerimiz, ilgi alanlarımız neredeyse aynıydı. Onunla konuşmak bana huzur veriyordu. Bu dünyada beni anlayanın sadece Adrian olduğunu düşünüyordum. Benimkiyle aynı hayatı yaşamış gibiydi. Tüm sorunlarımı, sorularımı, endişelerimi, sevinçlerimi dinliyordu. Ben de onunkileri… Tabi, bazen de gizemli çocuk tavırlarını da takınabiliyordu. Belki beni ona çeken şey budur, diye düşündüm. Her şeyi zamanında yapıyordu. Okuldan çıkıp yol boyunca el ele gezmekten çok hoşlanıyorduk. Konuşmuyorduk, sadece yürüyorduk. Bazen kelimeler gerekmiyordu konuşmak için.
Anneme ve babama durumu anlattığımda kesinlikle böyle bir ilişkiyi onaylamadıklarını söylediler. Adrian hakkında konuşulan onca söylentiye rağmen böyle bir ilişkiye nasıl izin verebileceklerinden, ailemizin onurundan ve gerisini dinlemediğim birçok şeyden söz ettiler. Elbette Brad’i de sordular. Benim için en doğru kişinin tartışmasız Brad olduğunu ve bir de benim ilişkimizin ciddi boyutlara taşınmasından korktuğum için böyle davrandığımı söylediler. Bunların hiçbirini doğru bulmadığımdan öfkeyle ayağa kalktım ve yüksek sesle konuşmaya başladım.
“Siz benim hayatıma burnunuzu sokamazsınız! Beni istediğiniz gibi yönetebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Öyleyse, yanılıyorsunuz!”
Tüm bunları söyledikten iki yıl kadar sonra Brad’le evlendim. Benim mutsuzluğumu elbette fark edebilecek kadar zekiydi. Çektiğim acıya bizzat kendisi şahit olmuştu. Ama o da kendisinden bekleneni yapmak zorundaydı. Tıpkı benim gibi. Adrian’la görüşmek gibi bir imkânım kalmamıştı artık. Bir gün bir köşede sessizce ağlarken Brad beni yakaladı. Eli kapının kolunda kalmıştı. Gözlerini kapadı ve başını iki yanına sallayarak odadan çıktı. Artık Brad’in saçma tavırlarını da umursamıyordum. Sadece Adrian’ı düşünüyordum. Acaba o da beni düşünüyor mudur, diye soruyordum kendi kendime. Ben sadece onunlayken mutluydum. O, benim hayatımın tüm karanlık köşesini aydınlatan sevgilimdi. Ondan başka kimse olamazdı hayatımda, kimse…
Uçurumun kenarında sonsuz boşluğa ve esintiyle elbisemin dalgalanan eteğine baktım. Gözlerimi kapattım ve burnuma, dudaklarıma, gözlerime sürünen saçlarıma aldırış etmeden Adrian’ımı düşündüm. Günüme güzellik, mutluluk katan Adrian’ı düşündüm. Ve tam o sırada birisi ağzıma bir şey tuttu. Uyanınca kendimi bu zifiri karanlığın içindeki berbat araçta buldum. Demek ki iki gün boyunca aslında sevdiğim, âşık olduğum adam tarafından cennete kaçırılıyordum. Adrian’ın cennetine…
| |
| | | Roxanne D'arcy Amerika Ladysi | Âmes Casino Sahibesi
Lakap : Rox, Ann. Nerden : Fransa. Mesaj Sayısı : 216 Yaş : 31 Kayıt Tarihi : 12/10/10
Karakter Detayı Statü: Yönetici Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Perş. 09 Haz. 2011, 22:36 | |
| Onaylandı. Yıldız seviyeniz belirlendi. ***** -5, beş- | |
| | | Vittorio de Michaelis Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 29 Kayıt Tarihi : 10/06/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Cuma 10 Haz. 2011, 18:18 | |
| Karakter Adı: Vittorio de Michaelis Karakter Yaşı: 22 Karakter özellikleri: Sanata karşı derin bir aşk besleyen, kusursuz değilseniz size bir hiçmişsiniz gibi bakan, kibirli, kendini beğenmiş, iğneleyici, yakışıklı. Meslek varsa belirtin: Ressam ve yazar. Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi: - Spoiler:
Tap. Tap. Tap.
Gelinlik giymiş yeryüzünün arkasından, gökyüzü hüzünlü hüzünlü ağlıyor, göz yaşlarını daha bir şiddetlendiriyordu zaman geçtikçe. Pek yakında yanaklarını pembe laleler süsleyecek olsa da henüz daha o değerli vakte süre vardı. Kum saati yavaş yavaş doluyordu, sabretmek gerekirdi. Belki daha sonra o yüce mutluluk gökyüzünden yeryüzüne inecekti yavaşça. Fakat şeytanın melodik sesi her şeyi büyüleyip günahkar biçmesinden, kim bilir bu pek değerli sevgi ne zaman dünyaya gelecek ve yeni doğmuş bebeklere muhtaç oldukları o sihri verecekti?
Yağmura aldırmadan yürüyen genç adam, buluşmak için söz verdiği kişileri bekletmekten çekinmiyordu. Yavaş adımları ıslak zeminde ses çıkarırken ağzının kenarındaki kanı diliyle yaladı. Kurbanları, kutsal amacı için verilmiş birkaç önemsiz ruhtu sadece, süslü giysileri kırmızı renkle lekelenip boyalı yüzleri dehşete büründüğünde çaresizlik onları yutmuş ve bu genç şeytanın istediğini almasını sağlamıştı. Hırsızların ruhu alınmıştı ve doğruca aşkına teslim edilecekti. Aşkının anılarını çalıp onun hayatının notalarında can bulmak onların ne haddineydi? Cezalandırılmaları gerekirdi.
Lanetli ruhun, oraya gittiğinde alması gereken daha kaç hatıra olduğu aklını meşgul ederken eldivenli ellerindeki ‘joker’ çoktan ıslanmıştı. Bu gece onların katili olacaktı ve huzurlu bir şekilde yeni bir sabaha merhaba dediğinde canını sıkan kimse kalmamış olacaktı. Saat kulesinin boğuk boğuk çalması saatin gece yarısı olduğunu gösteriyordu. Lanetli genç, tahta kapıdan içeri geçip içki kokan koridorlardan ilerleyerek buluşma yerine gelmişti, uzun siyah şapkasının altından bu gece için özel olarak hazırlattığı işlemeli maskesini yüzüne taktıktan sonra bir sandalye çekerek kumar masasına oturdu.
Hayatınızın kumarını benimle oynuyorsunuz, diye içinden geçirdiğinde zarif yüzündeki gülümsemeyi saklamaya çalışmadı bile. Masanın etrafındaki diğer beyler ve bayanlar oyunlarına dalmış olduklarından önce bu yeni konuğu fark edememiş, daha sonra telaşla selam vermişlerdi. Üzerine giydiği pahalı takımı, onu toplumun üst sınıfında bir yerde olduğunu gösterdiğinden ikinci sınıf kimselerin kendisine karşı olan ilgisine alışmıştı. Gerçi bu, hala onlardan hoşlanmadığı gerçeğini değiştirmiyordu.
Maskeli bir garson yanından geçtiğinde onu çağırıp viski istediğini belirtti kusursuz sesiyle. Tombul kadınların gülüştüklerini duydu ve onlardan tiksinerek oyuna katıldı. Bahisler açıldı, paralar ortaya kondu. Pek de şaşırmayacağı üzere bu ucube topluluğunu birkaç ucuz numarayla kandırdı ve oyunu kazanarak masadan kalkıp diğer insanlara katıldı. Hoş kokular sürünmüş kadınlarla sohbet ederek vaktini geçirdikten sonra artık sıkılmaya başladığından en eğlenceli kısma geçmeye karar verdi. Bu gece buradan pek çok ölü çıkacaktı.
Masalardan bıçakları kaptı, eldivenlerini çıkarttı ve katliamına başladı. Bir diğeri arkasından bir diğerini kırmızıya boyuyor ve maskeli yüzleri tamamen karanlıkla ve acıyla baş başa bırakıyordu. Kana karşı bir sevgisi vardı ama üstünün kirlenmesinden hoşlanmazdı. Hangi soylu İngiliz lordu üstünün lekelenmesini severdi ki?
İşini bitirdiğinde sevgili porselen kuklaları gelip ölü insanlardan kocaman bir haç çizdi, şeytan lordları da kanla ‘iyi uykular’ yazdı duvara. Dışarı çıktığında yağmur dinmiş, arkasında tipik bir koku bırakmıştı. Aşkını canlandırmak için onu öldürenler yaptıklarının bedelini kendi canlarıyla öderlerken içinde kelebekler uçuştu. “Çok yakında,” diye fısıldadı adam gecenin karanlığına. “Çok yakında tekrar ait olduğun yere geri döneceksin sevgilim…”
Saat kulesi çanlarını, genç adamın gülümseyen yüzünün aksine bu sefer hüzünle çaldı.
| |
| | | Roxanne D'arcy Amerika Ladysi | Âmes Casino Sahibesi
Lakap : Rox, Ann. Nerden : Fransa. Mesaj Sayısı : 216 Yaş : 31 Kayıt Tarihi : 12/10/10
Karakter Detayı Statü: Yönetici Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Cuma 10 Haz. 2011, 19:45 | |
| Onaylandı. Yıldız Seviyeniz belirlendi. ****** -6, altı- | |
| | | Éclair Naila June Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 11 Yaş : 31 Kayıt Tarihi : 11/06/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Paz 12 Haz. 2011, 01:29 | |
| Karakter Adı: É. Jeanne Sparda Karakter Yaşı: 21 gösteriyor. Karakter özellikleri: Genel olarak sakin yapılıdır, duygularını içinde yaşar. Kararsız, zaman zaman dengesiz, adamına göre muamele yapan, sevmediği kişilere karşı kincidir. Meslek varsa belirtin: Sinema/Tiyatro Oyuncusu (Mümkün müdür?) Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi:- Spoiler:
Elinde tuttuğu şarap kadehini dalgın bir yüz ifadesiyle bileğini oynatarak çevirirken kendisini zayıflıklardan uzak hissetmek çok zordu çoğu zaman olduğu gibi. Ama bu sefer bu zayıflıklara her zamankinden daha da yakındı. Sebebini her şeyden iyi biliyordu, bilmemezlikten gelip kendisini kandırmaya çalışsa da.
Salonundaki antik saatin monoton sesine şimdi sadece kadehinde dalgalanan 'hayat şarabının' sesi eşlik ediyordu. Her zaman dikkat çekmekten uzak duran, kendi 'normal' tanımına uyan bir yaşamı izleme taraftarıydı; peki neden bu sabahtan beri içinde isyan duygusunun fırtınaları vardı? Bilmiyordu. Düşündüğünden daha çok koymuştu demek ki dünkü haber ona. Ne zaman o adam kendisine sorulsa 'Karşıma gelse yüzüne bakmam' moduna çevirirdi oysa bakışlarını. Ne var ki onun ölümünü aynı umursamazlıkla karşılayamıyordu. Hala... O haberi alalı 6 saati geçmiş olmasına rağmen.
6 saat 34 dakika 23 saniye... 24 saniye... 25, 26. Saymak için antik saatin tıkırtılarına ihtiyacı yoktu elbette, ama Jeanne'nin sessiz hesabına duvarındaki emektar eşlik etmeye fazlasıyla kararlıydı. Jeanne'nin zamanında gösteremediği kararlılığı asla durmayacak o saat gösteriyordu besbelli ki. Ama Jeanne'e göre o kararlılığı göstermemesinin getireceği pişmanlık için çok geçti. O adam yeryüzünden sonsuza dek silindiğine göre... Artık onu görmeye gitmeli miyim diye zihinde yankılanacak sorular fazlaca yersizdi.
Bir de iyi yönden bakmayı denese, mesela artık hiçbir zaman kararsızlığına bu kadar sık küfretmeyecekti? Çünkü en büyük kararsızlığını oluşturan şey artık bu dünyada yoktu?
Elindeki kadehi aynı monotonlukla dairesel şekilde döndürürken dudaklarına en belirsizinden bir gülümsemenin konmasına izin verdi. Belki de o kararsızlığın yerine derin bir pişmanlık oturacaktı zihnine, göğsüne. Yüzyılların kararsızlığı, yüzyılların pişmanlığına dönecekti belki de.
Pessimist yanı her zamanki gibi iş başındaydı -gene.
Yeni pişmanlığımın üzerini kapamak adına, o adam yüzünden sensiz geçirdiğim zamanlarımı bu saatten sonra telafi edeceğim anne. Hem, o da öyle istemez miydi? Babası yani... Kaç yıl geçtiğini saymamayı tercih ettiği bir zamandan beridir yüzünü bile görmek istemediği, bunun için dünyada kendisini sevdiğine tek inandığı kişi olan annesini ihmal etmesine sebep olan adam. Jeanne'i aile kavramından uzaklaştıran tek kişi...
Ama bunu ne zaman yapardı bilmiyordu -terk ettiği ailesini ilk ziyaretini hani. Ne diyecekti geri kalan ailesine -hayatımda en nefret ettiğim adam öldüğüne göre artık gönül rahatlığıyla sizi yeniden görebilirim falan mı? Peki onu yeniden koca bir hoşgeldinle karşılayabilecekler miydi? Evden ilk uzaklaşması olmamıştı ne de olsa -ilk defa evden kaçtığına kendisinin hatalı olduğunu anladığında gururunu ayaklar altına alarak deyim yerindeyse tıpış tıpış dönmüştü ailesine. Normalde belki de çoğu türdeşi için bu kadar önemli olmamalıydı belki de şu lanet aile kavramı, ama kendi ailesi genel olarak birbirine fazlaca bağlı olma tutumu içindeydiler. Bunun sebebini bilmiyordu, ama kendisine 'normal' gelen şey buydu ezelden beridir.
Güneş doğduğundan beri üzerine bulutların yeryüzünde hareketi hızında çöken yorgunluk ömrü hayatı boyunca hiç kalkmayacakmış gibi üzerine ağır ağır yerleşiyordu bir de şimdi. Bu ağırlığı üzerinden atmanın tek bir yolu vardı -harekete geçmek. Sussuz olmadığını iddia edememesine rağmen o anki şevkle bileğini son kez çevirdi. Ama bu sefer bilerek geri döndürmediği için kadehinin içindeki kızıllığın yerdeki kürk halıyla buluşmasını sağlamıştı ifadesizce. Gözünün önündeki akan sıvı yerçekimine karşı koyamazken gözlerini anın yavaşlığına uygun olacak derecede kısmıştı -şimdi sussuzluğumu gidermek istemiyorum. Düşünmem ve planlamam gereken çok şey var. Ayağa acele etmeden kalkarak ilerlediğinde elindeki kadehin tek amacı elinde bir şey hissetmesini sağlamak olmuştu artık, başka bir şey değil. Boştaki elleriyle yatak hali dağınıklığındaki kızıl saçlarını yokladığında bedenini temizleyecek banyonun ruhunu da temizleyebileceğini düşünmüştü otomatikman -bedeninden akan sular zihnini temizleyemeyecek olsa bile.
"Hiçbir zaman ne kadar suçlu olduğunu bilemeyecek olmak?"Şu an cevap verecek kimsenin olmadığı ve bir iki hafta önce geçici olarak taşınmış bulunduğu bu küçük ama şık apartmanda geçirdiği zaman çok az olmuştu sanki hmm? Bu apartmandan önce uzun yıllar tek başına yaşadığı eski müstakil evini saymıyordu tabii. Aslında belki de şu an çok acele karar veriyordu -ailesini artık ziyaret ede(bile)cek olsa da onlarla yaşamaya başlayacağını kim iddia edebilirdi ki? Aklını topla Jeanne -daha hiçbir şey belli değil. Belki annen yüzünü görmek istemeyecek bile. Her... Ne... İse. Buna karar verebilmesi için önce o 'ufak' aile buluşmalarından birine cidden gitmeliydi. Düşündükleri ve dudaklarından çıkmaya hazır olanlar birbirlerinden ayrı gidiyorlardı gene, dudakları babası hakkında varamadığı nice kararsızlıkları monolog haline getirmeye niyetliyken düşünceleri de ailesine, evine, hatta belki de ölüm haberini aldığı kişi başkası olsaydı onu ne kadar etkileyebileceğine kayıyordu. Babası onu en çok etkileyecek kişi miydi, yoksa aksine en az mı? Belki de bunu anlamaya çalışıyordu.
Bunu düşünüyor olması hala kendisini ne kadar az tanıdığını gösteriyordu belki de.
Üzerindeki tek parça geceliği kapının önünde ayakları altına sererken elindeki kadehin iki parmağı arasından kaymasına izin vermişti amaçsızca. İnce camın kırılma sesinin kulaklarına dolmasını beklediğinde bunu duymamış olması gözlerini açtırmıştı -peki ya umursuyor muydu? Kırılsa belki nedensiz bir şekilde daha çok rahatlayacaktı, ama geceliğin üzerine gelen kadeh bu beklenecek kaderden kurtulmuştu bir şekilde. Derin bir nefes alıp verdiğinde duşakabinin kapısını açıp direk musluğun diline uzanmıştı -tek dokunuşla yukarı kalkan dil yukarıdan bütün suyun Jeanne'nin bedenine dökülmesini sağlayacaktı, üzerine gelen suyun hafızasını temizlemesini içten içe dileyen bir kadının bedenine.
| |
| | | Aurélien Rhodanthe Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : bells Mesaj Sayısı : 1158 Yaş : 31 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Paz 12 Haz. 2011, 12:15 | |
| Yıldız seviyeniz : ***** Rütbeniz veriliyor. | |
| | | Kristen Moe Anastassakis Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : **Kriss** Mesaj Sayısı : 58 Yaş : 28 Kayıt Tarihi : 05/10/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Salı 14 Haz. 2011, 21:17 | |
| *Karakter Adı : Macie Haven Laurel(Kristen Moe Anastassakis olarak isim değişikliğine başvurdum.) *Karakter Yaşı : Gösterdiği yaş 25 *Karakter özellikleri : Sakin biri değildir; ama paranoya haliyle bile çevresine güven duygusu yayar. Son kararı verenin hep kendisi olmasını ister. Zaten hep de öyle olur. Kincidir, istediğini elde etmek için yakın arkadaşını bile öldürebilir. *Meslek varsa belirtin: Psikiyatri *Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi :
Terlemiştim. Sırtımı ve bacaklarımı gıdıklarcasına akan kanlı terim titrememe ve dolayısıyla daha çok kıpırdanmama yol açıyordu. Hikâye böyle başlamıyor. Aslında her şey dışarıdaki parçalanmış hayvan cesedini görüp delice kusmamla başladı. O hayvanın nereden geldiğini bilmiyordum. Tek bildiğim uyanmadan önce en son hatırladığım şeyin hayvanın nereden geldiğini bilmememdi. Uyandığımda yaralıydım. Boynumdan ve sağ kolumdan akan kanlar başımın dönmesine ve gözlerimin kararmasına yol açmıştı. Titriyordum ama daha fazlası değil. Hareket edemiyordum çünkü bağlıydım. Titrememi kesmeye çalışırken etraftaki sesleri dinledim. Baykuş seslerinden başka bir ses yoktu. Sonradan birkaç ses daha duymaya başladım. Önce bir çığlık... Sonra bir matkap sesi... İçler ürpertici yutkunma sesleri... Ve yine derin bir sessizlik... Bu Jessi' nin sesiydi. O ölmüş müydü? "Kahretsin!" Bir çift ayak sesi duyuluyordu. "Ahh!" Bacağım da yaralı olmalıydı. Kıpırdandıkça ve bacağımdaki ağrı arttıkça ayak sesleri daha uzak geliyordu. Gittikçe uzaklaşan ayak sesleri sonrasında yalnızca karanlık vardı.
İpler kollarımı sıkıyordu ve kanın geçmesine izin vermiyordu. Kollarım morarmaya başlamış olmalıydı. Hiçbir şey göremiyordum. Pencereden içeriye giren puslu dolunay dışında tek bir ışık kaynağı bile yoktu. Sonunda bir yerde bir ışık yandı ve gözlerim kamaştı. Oldukça parlak olan ışığın bir el fenerinden geldiğini fark ettim. Her yerimden akan kanlara aldırmadan güçlü görünmeye çalıştım. Oradaki adam Jessi' nin bedenini paçavra gibi bir kenara attı. Hayır, yalnız değildim yanımda benim gibi kızlar bilinçleri kapalı halde yatıyordu. Adam bir kızı uyandırmak için tokatladı ve "yeni kurban sensin" gibisinden bir bakış attı. Ne kadar da korkmuştu kız. Yaşlı gözlerinden akan renkli damlalar arasından bakıyordu adama. Yalvarırcasına... Kıza duyduğum acıma hissi kendi sonumun da böyle olacağı düşüncesiyle darmadağın oldu. Adam ışığı söndürdü ve kızın boğuk seslerini bastıran korkunç bir ses geldi. Bunun ne olduğunu bilmiyordum. Ama bedenim bir delgeçin içinden geçiyormuşçasına acıdığından buna kafa yoramadım. Adam kızın ölü bedenini Jessi' nin yanına attı ve ağzının kenarında birikmiş kanları elinin tersiyle sildi. Şimdi sıra başka masum bir kızdaydı. Yerden aldığı kerpetenle kıza doğru yaklaştı.
Hayır, bakmak istemiyordum fakat dürtülerim bana bakmamı söylüyordu. Ben de ona itaat ediyordum. Çaktırmadan etrafı incelemeye başladım. En son sırada ben varmışım gibi duruyordu. Sonra bir çığlıkla irkildim. Adam çığlığa vahşi bir gülümsemeyle karşılık verdi. Tanıdık sesi "Bu çığlık beni mest ediyor, devam et." dedi ve kızı cinayet masasına yatırıp sıkıca bağladı. Aptal düşüncelerimi bir kenara attım. ”Babam mı? Hayır!” Katil yerden aldığı kerpetenle kızın ayağına doğru yaklaştı. Tırnaklarını koparıyor olmalıydı, bir şey göremiyordum ama kızın çığlıkla karışık yakarışları canının çok yandığının göstergesiydi. Adam yerini değiştirip kızın yüzüne doğru yaklaştığında koparılan tırnakları gördüm. Daha doğrusu ben sadece kan gördüm, kızın tüm ayaklarını kaplayan kırmızı kanını... Yüzüne doğru eğildi, bir şeyler söyleyip arkasında sakladığı oku kızın boynuna sapladı. Birkaç kıvranış ve hırıltıdan sonra kız ölmüştü.
Yutkunma sesleriyle dolu birkaç dakikadan sonra katil, kızın boynuna bastırdığı kafasını yavaşça kaldırıp ellerini kızın bedeninden çekince kız, büyük bir un çuvalı gibi yere düştü. Bu kızı da diğerlerinin yanına attı. Artık düşünemiyordum. Dürtülerime zorla karşı geldim ve gözlerimi sımsıkı kapattım. Gözümün önündeki korkunç sahnelerin gitmesiyle beynim anında harekete geçti. Kafamın içinde dolaşan düşünceler daha çok acı çekmeme neden oluyordu."Neden ben? Niye? Kim? Neden Ben? NEDEN!" Neyse ki bu durum çok uzun sürmedi. Yanımdan gelen alaycı bir tıslamaya gözlerimi açtım. Beynimin ürettiği tüm sorular korkuyla dağıldı. Adam şimdi ise yanımdaki kıza yaklaşıyordu.
Ay ışığı adamın yüzüne vurunca beynim vücudumla bir olup kaskatı kesildi. Ağzımdan çıkan fısıltı, katili de şoke etmişe benziyordu. "Baba!" Babamın yüzündeki şaşkınlığın yerini kısa zamanda öfke aldı. Saniyesinde yanıma gelip elinde tuttuğu sopayı kafama indirdi.
Uyanır uyanmaz gözlerimi açtım. Kafamda korkunç bir acı bekleyerek gözlerimi sımsıkı kapattım; fakat acının yerinde sadece hafiflik vardı. Rüya görmediğimden emindim; fakat bayılmadan önce kafama yediğim darbe beni bayıltacak kadar şiddetliyse neden başım ağrımıyordu? Bu düşünceyle beraber dün geceki olaylar bir bir aklıma geldi. Ve babam... Gözlerimi kocaman açtım ama korkudan değil, açlıktan. Boğazımdaki acı bana her şeyi açıklıyordu. Bayılmadan önce aklıma bile getirmek istemediğim şey şimdi olmuştu. Ben o şeye dönüşmüş olamazdım. Babam yapmayacağını söylemişti. "Seni bu yola sokmayacağım." demişti. Peki şimdi..! "Ahh! Yeter!" Bir an önce beslenmeliydim. Kanla... Yüzümü tiksintiyle buruşturdum ama yalnızca kendimi kandırıyordum. Bu gerçek olamazdı ama kan içme düşüncesi bile midemin guruldamasına ve boğazımın daha şiddetli yanmasına neden oluyordu. Beynimdeki karmaşayı bir kenara bırakıp etrafta damarlarından kan geçen bir şeyler aramaya koyuldum. Babamı ve bundan önce olanları bir süreliğine bir kenara attım. Sadece bir süreliğine... | |
| | | Veronica Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Kan Kraliçesi Nerden : Paris Mesaj Sayısı : 336 Kayıt Tarihi : 25/04/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Çarş. 15 Haz. 2011, 09:31 | |
| Rütbeniz verilmiştir. yıldız seviyeniz **** | |
| | | Brooklyne Edmanda Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Bro Mesaj Sayısı : 70 Yaş : 25 Kayıt Tarihi : 13/03/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Perş. 16 Haz. 2011, 12:20 | |
| Karakter Adı: Brooklyne Edmanda
Karakter Yaşı: (gösterilen yada sahip olunan yaş) 20
Karakter özellikleri(Tercih edilen vampirlere uyumlu olmalı) Narin şakacı ama yeri geldiğinde çok sinirli olan birisidir.Sinirlendiğinde en güçlü bir şekil değiştiriciyi bile öldürebilir.
Meslek varsa belirtin:(Rütbenize yazılacak) Vampir =) Ama Narin Vampir yazabilir misiniz ? Yazamazsanız sorun değil =)
Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi: ***
| |
| | | Veronica Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Kan Kraliçesi Nerden : Paris Mesaj Sayısı : 336 Kayıt Tarihi : 25/04/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Perş. 16 Haz. 2011, 15:09 | |
| | |
| | | Lilith Ann Manson Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Vittorio Nerden : Vampristan Mesaj Sayısı : 37 Yaş : 29 Kayıt Tarihi : 20/06/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Ptsi 20 Haz. 2011, 21:34 | |
| Karakter Adı: Lilith Ann Manson Karakter Yaşı: (gösterilen yada sahip olunan yaş): sahip olunan: 256 , gösterilen 18. Karakter özellikleri: Çocuksu, deli - uçuk bir genç kız. Sorumsuz ve özgürlüğüne fazla düşkün, rahat, ciddiyet karşıtı, patavatsız, komik, gamsız, macera-hayal perest. Ayakları yere basmaz, aklı 5 karış havada. Meslek varsa belirtin:(Rütbenize yazılacak): yok. Yıldız seviyem yok, Örnek Rp: - Spoiler:
‘Plazmodyum insan kanında eşeysiz ürer’ Bayan T’nin sesi, tebeşirin tahtaya her dokunuşunda çıkardığı, boğuk çığlığı andıran sesi ile birleşti , ölü gözleri kendine çekti. Sıtma hastalığını ilgi ile dinleyen tek kişi, koyu kahverengi parlayan bakışları, sıranın altındaki PENTAGRAM’IN GÜNLÜĞÜ nü tutan, siyah tırnakları ve façalı elleriyle Lily Ann. Zil çalmasına son 10 dakika kala, çürük sıranın soğuk sandviç kokan altından telefonunu çıkardı, , siyaha çalan koyu kahverengi gözlerini dersten ayırarak, dudağındaki yaranın açılmasına neden olan bir dudak hareketiyle telefonunu kurcalamaya başladı. Jake G. Takma adı Gitchy, canice silgisini deşmekle uğraşıyordu. Bayan T. , rutubetli havayı akciğerlerine doldurduktan sonra tebeşiri bıraktı. Gözlerindeki, yerini boşluğa bırakmış öfke, sınıfta dolaştı. Zil sesinin kulakları doldurduğu an, kapıyı çarpıp gitti. Paydos. Beyni bulanmış bu zombilere 10. Sınıf Biyolojisi biraz fazla geliyordu heralde. Lily, kulaklığından çıkan yüksek sesi yayarak sınıftan çıktı. Ağır ağır eşyalarını çantasına tıkan Gitchy, gözlerini sıranın üstünde titreyen siyah telefona dikti. Lily’nin telefonu. Lily çoktan gitmişti, peşinden koşmak anlamsız olacaktı. Gitchy meraki ile yaptığı savaşta yenildi, mesajlara girdi. Son Mesaj Mary Ann’den: Nyssia. Önceki mesajlara bakmadı. Elleri mi uyuşmuştu? Büyük ihtimalle. Elleri üstünde gezen hayali karıncaların kanını son damlasına kadar emdiğini hissediyordu. Ürperti, pencesi açık sınıfın soğuk esintisiyle birleşerek, bedenini titretti. İçgüdüsel bir refleksle telefonu sıranın üstüne bıraktı. Çantasına döndüğü an bunu hisseden telefon, titredi. Müziği beyninde dolaşıp, tırmalıyordu. -Lanet olası titreme artık ! Beynine çıkan kan, soğuk bir ürpertiye daha neden oldu. Kapının gıcırtısı, beynin tırmalaması gibi geldi. Beyninde karanlık bir odaya hapsoldu. Karabasan? -KİMSİN SEN IŞIĞI KAPATAN ? -Paydos zilini duymadın galiba, sen hala burada mısın ? Damarlarından akan soğuk sıvıyı hissetti, kanı donmak üzereydi. Hademe, sorusuna cevap verilmemesine aldırmamışa benziyordu. Gitchy, anlamsız bir panikle çantasını omuzunun üstüne atıp, bir kaç sırayı devirerek sınıftan çıktı. 'Okuldan geç çıkanlardan' olmaz hiç istemezdi. Evet, okulunu sevmiyordu. Nedeni, 3. Sınıftan beri 'reddedilen' olması mı , yoksa Bay Gr. 'un onu sınıfta bırakma çabalarından mı, bilmiyordu ve bu sorunun beynini meşgul etmesine izin vermiyordu. Sırılsıklam olmuş sarı saçları ve koltukaltından gelen ölü bir koku, gereksiz terlediğine işaretti. Lily'nin telefonu pantalonunun cebinde titredi, canını yakarcasına. Cebinden hiddetle çıkartığı telefonu, kırılmasını veya istenmediğini anlayarak susmasını umarak yere fırlattı. -Sus artık ! Suus ! Telefon sapasağlamdı, yerde titriyordu. Yeni bir mesaj daha. Gitchy, telefonun yanına kadar nasıl yürdüğünü anlayamadı; bacaklarını hissetmiyordu. Gözleri kararmıştı, yerde gördüğü tek şey, onu içine çekmek isteyen kara delik halini alan siyah ,titrek bir cisim. Bedeninin kontrolünü kaybetti, kontrolü dışında hareket eden eller, telefonu aldı. Nyssia. Nyssia. Nyssssssssia. ... .. . Bu da neydi şimdi? -Hey sen! Süslü çocuk, arkana bak. Gitchy ne duyduğdan emin değildi, Arkasına dönüp bakamadan , sık adımlarla uzaklaştı. Üst dudağında biriken sıcak sıvıyı hissetti, burnu kanıyordu. Kana bulanmış elleri, son mesaja gitti. -Lily Ann Chrysanthium..
----
Siyah botlarını suya çarptığında çıkan o sesi dinleyerek, Sth… köprüsünün altından ilerliyordu. Ellerini cebine sokup telefonunu aradı, nerdeydi? Lanetin bu mu seni ucube? . Tısladı Fermuarı açık çantasını suya attı, kitaplarının sayfaları suya temas ettikçe yumuşuyor, yazıları siliniyordu; bir kitap hariç. Lily, 'birşeyden korkuyorum' bakışlarıyla çevresini taradı, korktuğu şey daha çok ‘görülmekti’. -Nerdeysen çık. Lütfen. Görülmekten korkan biri için fazla yüksek sesle bağırdığını fark etmemişti. Köprünün altından gözlerini gökyüzüne dikti, Ay'ı, ve onun kudretli ışığını selamladı. Ağzında garip bir gülümseme belirdi. Koştukça, sudan çıkan ses hoşuna gidiyordu. Akarsunun kernarındaki dikenli bitkilere tutunarak çıktı. -Saati geldi mi? Çıkabilir miyim? Toprağın altından gelen uğultular, cevap verircesine yükseldi. Ay’ın verdiği o kudret Sth… parkını tamamen aydınlatıyordu. -Saati geldi. Tamam, geliyorum. Dalları kırılmış, 300 yaşında, türünü bilmediği bir ağacın dibindeki çukura doğru ilerlerden, arkasından aniden çıkan sesleniş ile durdu: -Chrysantium. Bu ne sürpriz? Nerdesin sen? Saatlerce seni arıyoruz. -Telefonu kaybettim. - Merak ettik. Beni de bu yüzden gönderdi. Kötü bir durum yok, d… - Evet evet, herşey yolunda. Nyssia ile konuşmam lazım. - Neden? -Çünkü konuşmam lazım. Karanlık diplere uzanan tünele doğru yürüdü, Kurumuş yaprakların arasından yeraltına uzanan büyük tünel… Umrunda bile değildi, sadece söyleyecekti. Uzatmadan, sündürmeden. -- Siyah saçları, tek gözünü kapatıyor, ve beline kadar uzanıyordu. Lily, karşısında kırmızı bir gülün solmuşunu andıran elbise, yay gibi gerilmiş siyah kaşlar, sert yüz hatları, hafif dıştan bir çene, ve siyah gibi gözüken koyu gözler görüyordu. Kalın ve koyu dudaklarının arasından, tam bir tezat oluşturacak dişleri görüntü; gürültülü bir kahkaha koparmıştı. - Seni burda, bizimle görmek beni duygulandırdı, Chrysatium. Sanırım bizimle iglilenmeye başladın? -Sizinle konuşmak istediğim bir konu var, ve bu konudaki görüşlerimi dinlemenizi öneriririm, diğer taraftan, eğer bu konunun üstünde durmayacak olursanız, amacımıza ulaşmakta büyük engeller ile karşılaşacağız. Nyssia, solgun yüzünün üstüne çizilmiş sert hatlarını belirginleştirdi, kaşlarından bir tanesini kaldırarak ‘dinliyorum’ anlamına gelen bir jest yaptı. Lily öne atıldı, ve saldırmaya hazırlandı; -Fazla ileri gidiyorsunuz, nerdeyse ifşa olacağız. Ayrıca yapılan son eylemleri de çok abartı buluyorum sayın… başkan (başkan kelimesi, boğazından çıkamamıştı) Son zamanlardaki vahşetlerden haberim var, ve milyonlarca masum insanın bu yüzden can vermesi adil değil, asıl ölmesi gerekenler onlar değil, Nyssia. -Ah.. Biraz sakinleşmeni öneririm Chrysantium. Sakinliğini kaybetmemen gerekir. Anlaşılan bu konuda fazla hassassın.. -Hassas mı? Sözünüzü kestiğim için yüce makamınızdan özür diliyorum, ama hassas olduğumu düşündüğünüzü söylediniz, yanılıyor muyum? Bu konuda birşeyler yapmanızı istiyorum Nyssia, sadece istemiyorum, zorunda olduğunuzu hatırlatıyorum. 5 Yaşındaki bir çocuğun hunharca öldürülmesi adil değil, anlıyor musunuz? Biz neye hizmet ediyoruz, ve neden? İstediğimiz şeyler, yaptığımız eylemlere ters düşüyor anlıyor musunuz? -Bunları, çabalarımızı yıllardır görmezden gelen birinden mi duyuyorum yani? Chrysantium, bu senin işin değil. Gülüşü iğrençti. -Kimin işi olduğu umrumda değil, anlıyor musunuz? Yumruklarını sıkmakta olduğu elinin, acıdığını fark etti. Dişlerini sıktı, ve ses tonunu biraz daha indirmeyi başararak, devam etti: ''Önerime kulak verseniz, iyi olur. ''Tütün kokusunu andıran ağır koku, Lily’nin beynini bulandırıoyrdu, bir an önce yeryüzüne geri dönmek için, acele ettiğini fark etti.
Yeraltı karanlığının sarıp sarmaladığı odada, teni daha solgun, gözleri ve dudakları daha koyu gözüküyordu, çirkin gülümsemesinde beyaz dizşlerinin gözükmesiyle oluşan tezat görüntünün Lily'de herhahangi bir etkisi yoktu. -Bakın. Önerilerime kulak vermek zorundasınız. Anlamıyorsunuz. Bizim amacımız bu de... Gülüşü saldırgan bir tona geçti ve Lily'e tokatı bastı: -Senden amacımızı anlamanı, ve bu doğrultuda emek vermeni beklemek aptallıktır Chrysantium. Ve aptallar, gün geçtikçe azalıyor. Bu zihniyetin zamanla köreldiğini kendi gözlerinle göreceksin. Lily tütün kokusunu içine çekti ve yumruğunu sıktı: -Siz ne dediğinizin farkında değilsiniz. -Ah evet (Histerik - Yapmacık arası kahkahası, tütün kokusuna karıştı, yankılandı, Lily'nin kulaklarını tırmaladı.) Asıl sen, kanlarımızın ne uğruna birleştiğinin farkında değilsin. Hedefimizi anlayacak kadar kaybın yok, bunu anlamanı bekleyemem. Hissettiği tek şey; gözlerinin dolmasını önlemek için tırnaklarını geçirdiği avuç içlerindeki sıcak sıvı ve göz kapaklarının, gözyaşlarını durdurmak için harcadığı çabaydı. Bedeninin kontrolünü bu şekilde, kolay kaybetmekten korkuyordu, sadece saldırma güdüsüyle yanan, nemli gözlerini, Nyssia'ya dikerek: Kayıbın ne olduğunu biliyorum, özellikle de ; önünde eğilinmesi gerektiğine kendini inandırmış, şuan karşımda oturduğu için, kendini beğenmiş adi bir cadıdan saygıdeğer imparatöreçeye terfi ettiğini zanneden budaladan; sizden, daha iyi biliyorum. Hiçbir zaman söz sahibi olmadınız, öyle zannetmeye devam edin lütfen..
| |
| | | C. Sturm Gaez Nefilim | Gölge Avcısı
Lakap : isim Mesaj Sayısı : 428 Kayıt Tarihi : 16/03/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Vampir olmak için; Ptsi 20 Haz. 2011, 21:40 | |
| Yıldız seviyeniz ****(dört) yıldız. Rütbe veriliyor... | |
| | | | Vampir olmak için; | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|