Mortal Instruments RPG Ölümcül Oyuncaklar'a Hoşgeldiniz...Görmediklerinizi Keşfetmeye Hazır mısınız? |
| | Elf olmak için | |
|
+17Calypso De'Lapore Aegnor Victoria Morgenstern Machaon Aristide Aurélien Rhodanthe Pheledyx Ariadne Beatrice Moore C. Sturm Gaez Eámanë Kayla Vick Hadria Mythik Sothale Christopher Levesque Lexlander Aethra L. Pavone Órelindë Elizabeth Rose Wayland 21 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Elizabeth Rose Wayland Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Lakap : Lizbeth Mesaj Sayısı : 2356 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Site Kurucusu Uyarı: 0/0
| Konu: Elf olmak için Ptsi 28 Şub. 2011, 12:09 | |
| Elf olarak bir meslek sahibi olmanın yanı sıra sadece elfte olabilirsiniz. Bu seçim sizindir. Elfler ve soyları hakkında bilgi edinmek için tıklayın.Bırakacağınız rpden en az + 3 yıldız almalısınız. Soylar: Orman Elfleri; Kara Elfleri; Ay Elfleri; - Kod:
-
Karakter Adı: Karakter Yaşı: Tercih edilen Soy: Karakter özellikleri(Tercih edilen soyla uyumlu olmalı) Meslek varsa belirtin:(Rütbenize yazılacak) Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi
En son Elizabeth Rose Wayland tarafından Salı 01 Mart 2011, 17:13 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Órelindë Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Bella/Bell/Bells/B/M/Darcia Nerden : Elf Diyarı Mesaj Sayısı : 312 Yaş : 29 Kayıt Tarihi : 28/10/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Elf olmak için Ptsi 28 Şub. 2011, 19:38 | |
| Karakter Adı:Bellatrix Margeaux Darcia Karakter Yaşı:100'e yakın Tercih edilen Soy:Ay Elfleri Karakter özellikleri(Tercih edilen soyla uyumlu olmalı) Zarif ve narin bir fiziği olduğu kadar sorunlara karşı güçlü durmayı bilmiştir. Duygularını dışa vurmayı pek sevmez, genellikle yaşadıklarını hep içine atar. Savaş, onun başvuracağı bir şey olmamasına rağmen aksi bir durum olduğunda kendi korumayı iyi bilir. Meslek varsa belirtin:(Rütbenize yazılacak)- Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi:6 | |
| | | Aethra L. Pavone Seelie Sarayı Peri Leydisi
Mesaj Sayısı : 1318 Yaş : 28 Kayıt Tarihi : 25/01/11
Karakter Detayı Statü: Yönetici Uyarı:
| Konu: Geri: Elf olmak için Ptsi 28 Şub. 2011, 19:43 | |
| Onaylandı. Rütbe veriliyor. | |
| | | Lexlander Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Lex. Mesaj Sayısı : 308 Yaş : 31 Kayıt Tarihi : 05/01/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Elf olmak için Salı 01 Mart 2011, 16:33 | |
| Karakter Yaşı: Bir elf için oldukça genç. Tercih edilen Soy: Ay Elfi Karakter özellikleri: Lejantta geliştirilecek. Meslek varsa belirtin:(Rütbenize yazılacak) Örnek Rp; - Spoiler:
Taş binanın soğuk, sert ve pürüzlü duvarına yaslanarak, yere düştüm. Santim santim ilerleyişlerimin her aşamasında, taşlar sırtımda ağrılar yaratıyor olmalıydı. Öylesine katı ve girintili çıkıntılıydı yani… Ancak yaratmıyordu. Zihnim başka bir acıyla öyle meşguldü ki. Ettiğim tüm kavgalardan daha büyüğü şu an bedenimin içinde gerçekleşiyordu. Kaslarımı kontrol etmekte zorlanıyor, zangır zangır titriyordum. Üstelik düşüncelerimin üstüne deliksiz, ağır bir yorgan örtmüştü sanki. Beynimin tüm oksijenini emiyordu. Odaklandığım tek bir şey, tek bir ihtiyaç vardı: Eroin!
Aslında iki gün önce, onu aramaya başlamıştım. Sürekli alışveriş yaptığım, şu düşük çeneli, lastik ağızlı herifi. Daimi üyesi olduğu kulübe girmiştim. O tanıdık loş, bordomsu ışık, zaten az olan ışığı iyice boğan siyah, beyaz, gri çeşit çeşit renkli, sadece müptelalarının sevdikleri kokulu iğrenç dumanlar, görüntü itibari ile fazla yakın ancak yarın sabah birbirinin yüzüne tükürmeyecek insanlar, parlak giysili kadınlar, onların ortalarında zengin, maskelerini bir kenara bırakmış adamlar. Bu adamları gün ışığında kravatları, kırışıksız takım elbiseleri ve şu deri, dikdörtgen çantalarıyla görürsünüz. Son derece kibar ve iyi eğitimlidirler. Oysa birini ancak bu tip bir ortamda gerçekten tanırsınız. Vahşi yaşama salınan hayvanlar gibi, tüm içgüdüleriyle ordadırlar.
Her neyse, o kalabalığın içinden insanları iterek, bükülerek, yan yan yürüyerek demir, hiç özelliği olmayan sanayi merdivenine ulaştım. Adam hep üst katta olurdu. Diyorum ya müdavimiydi buranın, kendine ait bir odası olacak kadar… Zaten daracık olan kapıya yaklaştığımda o hiç eksik etmediği, iki iri yarı koruması oradaydı. Normalde, içeri girebilmem gerekiyordu, sorgusuz sualsiz. Ancak bu kez, ikisi birlikte üzerime doğru eğilip, geçişimi engellediler. Durdum ve bir adım geriye çekildim, bakışlarım ikisi arasında gidip gelirken sordum;
“Ne oluyoruz?”
“Patron burada değil, içeri giremezsin.” dedi biri hayvani bir sesle. Bana oyun falan mı oynuyorlardı, hep burada olurdu. Hadi ama! Bugün değil, bugün sizinle uğraşacak durumda değilim, ihtiyaçlarım var.
“Bana bakın, çocuklar. Şimdi, derhal şu adi herifi göreceğim.” dedim, sıradan bir şeyi söylüyor gibi tereddütsüz ve tonlamadan uzak bir sesle. Hala tam karşılarında dikilmekteydim. Bu kez başlatan ben değildim, herif omzumdan ittirerek;
“Defol buradan.” dedi sert sert. Arkamı döndüm, gitmeye hazırlanıyormuş gibi, ardından elimi kaldırıp, hızla döndüm. Yumruğum tam burnunda patlamıştı, ki burnunun kırılması yüksek ihtimaldi. Duymak istemeyeceğiniz bir küfür savurarak iki elini burnuna kapattı ve yere çöktü. Bu iri herifler, görüntülerinin aksine fazla kırılgan oluyorlar. İkincisi bana doğru hızlı bir hamle yaptı. Yumruğu az bir farkla sağ omzumun üzerinden geçti. Kolunu geriye çekerken yakalayıp, arkasına doğru kıvırdım. Sonra diz kapaklarının arkasına sıkı bir tekme geçirerek yere düşmesini sağladım. Hareket edemeyeceği şekilde üzerinde duruyordum. Yüzüne vurmaya başladım, durdurulamayacak şekilde. Vurdum, vurdum, vurdum… Herif hareketsiz kalıncaya kadar, ellerim kan içinde kalmıştı ve ona derin yara izleri kazandırmıştım sanırım. Onu bıraktığım anda yakamdan çekildiğimi hissettim. İkinci adam beni duvara fırlatmıştı, yakamdan tutuyordum çeneme oldukça iyi bir yumruk geçirdi, ağzımın içinde kan tadını hissedebiliyorum. Boş bulunmuştum. İkincisini indirmeden kendimi toparlayarak, yakamdan tutan kolundan sıyrıldım, karnına dümdüz bir yumruk geçirdim bu onun bir süre yerden kalkmasını engelleyecekti. Yere yıkılırken ben kapıyı hızla açtım, geriye doğru hızla çarpan kapının sesini alt kattan gelen müziğin gürültüsü bastırmıştı. Ancak adamlar haklıydı ortalıkta o heriften hiç iz yoktu. Hızla yan taraftaki, dolaba yürüdüm. Çekmeceleri hızla çekiyordum. Elbette ortalıkta büyük miktarda mal bırakamazdı, ancak belki biraz, az bir şey... Beş dakika kadar kısa bir sürede odanın altını üstüne getirip, oradan çıkmıştım. Aşağıya inerken, kavga ettiğim adamlardan biri, hala ayık olanı küfrediyordu.
Dışarı çıkana kadar oldukça fazla kan yutmuştum, bitmek bilmeyen baş ağrım artarak devam ediyordu. Üstüne birde mide bulantısı eklenmişti. Kusmak üzereydim, bir şekilde uyuşmaya ihtiyacım vardı. Çenemdeki ağrıyı unutmuştum bile, daha büyük dertlerim vardı. Oysa muhtemelen yanağımda dikişlik bir yara oluşmuştu, çünkü dişimin, yanağıma geçtiğini kesinlikle hissetmiştim.
O gün hiçbir şey bulamayacağımı anlayarak, bir bara gittim. Ve ne kadar ağır içki varsa hepsini tükettim. Yine de yetmiyordu. Eczaneden, reçete ile satılan uyku ilaçlarından aldım. Nasıl aldığımı sormayın, aldım işte. Sonra kaldığım otele dönüp, birkaç tanesini dikledim. Normal bir insanı bu derece alkol ve uyku hapları öldürebilirdi, hatta muhtemelen öldürürdü. Beni değil. Ertesi gün oldukça geç bir vakitte uyandım. Başımda ve midemde sancılarla… Bir şeyler yapmalı ve ihtiyacım olanı bulmalıydım. Midemi tutarak, inledim. Baş ağrımı yok saymaya çalışıyordum. Dün gece üzerimdekilerle uyuduğumdan, kalkıp dışarı çıktım kapıyı filan kilitlemedim, gerektirecek bir şeyim yoktu çünkü.
Bir telefon kulübesine gidip, eskiden tanıdığım, Aeurona denen kadını aradım. Aslen Hintli miydi neydi, hatırlamıyorum ancak benden daha Amerikan yaşadığı bir gerçekti. Bana yardım edeceğinden şüphem yoktu, beni severdi, yani bir zamanlar, onu yatağında bir başına bırakıp çekip gitmeden önce beni severdi. Şu anda bana nasıl davranacağından emin değildim, ancak vücudum öyle garip sızılar içerisindeydi ki, bunu düşünecek zaman yoktu. Numarayı tuşladım;
“Alo?” sesi uykulu ve derinden geliyordu.
“Aeurona, benim-“ cümlemin devamını getiremeden bağırmaya başladı, kulak zarımın içine ediyordu şuan.
“Dave! Lanet olası herif, beni nasıl ararsın? Seni nasıl merak ettim biliyor musun? Ah sonra aramaktan vazgeçtim elbette, çünkü seni tanıyorum. Tanıyorum seni!” Dave Claumont, Londra’da bir zamanlar kullandığım isimdi, şimdi başka bir şey kullanıyordum. Ne olduğunu şu anda hatırlayamıyorum, çünkü beynim pelte haline gelmiş durumda.
“Sakin olmayacaksan telefonu kapatıyorum.”
“Sakın! Neredesin? Londra’daysan bana gel.”
“Güzel, burada olup olmadığına bakmak istemiştim.” Telefonu kapattım ve bir zamanlar sık sık gittiğim o eve doğru yola koyuldum.
Ev bahçeli, beyaz iki katlı hoş bir binaydı. Aeurona, oldukça zengindi, bunun dışında birkaç tane daha evi olduğunu biliyordum. Kapı açıktı içeri girdim ve arkamdan kapattım, sesi duymuş olacak ki, mutfaktan seslendi.
“Dave buraya gel, mutfaktayım.”
Tereddüt etmeden mutfağa yürüyüp, kapının pervazına yaslandım. Ellerimi göğsümde kavuşturmuştum, sızlamaları yüz ifademe yansıtmamak için dişlerimi sıkıyordum. Yine de rahat görünmeliydim, Aeurona’dan isteyeceğim şey sadece bir istek gibi görünmeliydi bir ihtiyaç, mecburiyet değil. Üzerinde saten, saks mavisi sabahlığı vardı, içinde muhtemelen ona uygun bir gecelik vardı ancak bu açıdan sırtını, beline kadar inen koyu renk saçlarını görebiliyordum, bana dönüp gülümsedi;
“Pekala, yaptığın hoş değildi ancak önemli olan dönmen.” Sonra bana doğru yürüyüp, kollarını boynuma yerleştirdi, beni öperken ona engel olmam gerektiğini düşünüyordum. Düşündüğü gibi değildi. Elllerini nazik olmaya çalışarak üzerimden çektim;
“Ben dönmüyorum, yani düşündüğün gibi değil, sadece senden bir şey… uyuşturucu istemeye geldim.” dedim hızla, hatları sinirle gerildi, elini tokat atmak için kaldırdı, bileğinden yakaladım.
“Bana bak, istemiyorsan çeker giderim. Uzun zaman geçmiş olabilir ama ben değişmedim.”
Sonrası… İşte buradayım, sırtımın ağrısını hiçe sayarak, yağmur kalıntılarının örttüğü ıslan sokakta titriyorum, soğuktan değil. Sabaha kadar ölürsem, bu iyi bir şey. Kafamdaki sancı ne kadar çabuk geçerse o kadar iyi.
Dişlerimi sıkarken, gözlerimi kapatıyorum.
| |
| | | Elizabeth Rose Wayland Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Lakap : Lizbeth Mesaj Sayısı : 2356 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Site Kurucusu Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: Elf olmak için Salı 01 Mart 2011, 16:37 | |
| Rütbeni veriyorum. Bu rpye ölüyorum bunu biliyorsun Yıldızın : ***** | |
| | | Christopher Levesque Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 35 Yaş : 29 Kayıt Tarihi : 30/01/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Elf olmak için C.tesi 05 Mart 2011, 09:42 | |
| Karakter Adı: Christopher Levesque Karakter Yaşı: 135 Tercih edilen Soy: Kara Elfi Karakter özellikleri: Kendini diğer soylardan hatta kendi soyundan üstün görür. En güçlü olduğunu düşünür ve öyle davranır. Asla ama asla bir dövüşten kaçmaz. Birisi ona herhangi bir kötü söz söylerse bunu en ağır şekilde ödetir. Bunların yanında köyüne ve soyuna bağlıdır. Her ne kadar kendini üstün görse de onları sever ve onları korumak için her şeyi yapar. Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi - Spoiler:
Yaşlı Bilge “Havayı aydınlatan sadece iki tane sokak lambası vardı. Ama onlarda öyle cılız yanıyordu ki sokakta kaskatı duran iki kişi zar zor belli oluyordu. İkisinin de elinde asaları vardı ve birbirlerine tehditkâr şekilde bakıyorlardı. Ama gözlerinin içine iyice bakıldığında büyük düşman mı yoksa en yakın arkadaş mı olduklarını kestirilmiyordu. Uzun siyah cüppesi üstünde sarı ve kırmızıçizgileri olan adam karşısındakine gözleriyle yalvarıyordu resmen. Ama karşısındaki adam onu öldürmek istercesine bakıyordu. İkisi de oldukça genç ve yakışlıklıydılar. Aynı boyda ve kalıpdaydılar. Bu karanlık sokakta bir sürü ev var ama etraftaki evlerde ne ışık, ne de bir yaşam belirtisi vardı. Sanki herkes göç etmiş gibiydi. Sokak lambalarından biri daha sönerken öldürücü bakışlar atan adam artık dayanamayarak asasını kaldırdı ve karşısındakine doğru savurdu. Asadan çıkan kan kırmızısı bir ışık hala kaskatı bekleyen adamın üstüne gidiyordu. Adam ışık ona doğru gelirken asasıyla öyle bir hızla büyüyü savuşturdu ki ne olduğunu karşısındaki adam anlamamıştı. Bu sefer ardı ardına büyüler göndermeye başladı ama uzun cüppeli adam aynı soğukkanlılıkla büyüleri savuşturuyor ve hiç karşı saldırıya geçmiyordu. Ama sonunda onu omzunun üstünden vuran büyü karşısında korkutucu bir çığlık attı ve…” Bütün hikâye bu kadardı kimse bundan sonra ne olduğunu bilmiyordu. Ben köyün en yaşlı ve bilge kişisi bile hikâyenin devamını bilmiyordum. Bazılarına göre bu hikâye tamamen benim uydurmamdı ama ben kesinlikle bunun gerçek olduğunu biliyordum. O iki adamın kim olduğunu bilmiyordum ama hikâye en az benim kadar gerçekti. Etrafımdaki kalabalık hikâyenin her defasında yarım kalmasından şikâyet edercesine gürültüler çıkardılar. Aslında hikâyenin devamını biliyor gibiydim. Hatta anlattığım kısımdan fazlasını biliyordum. Ben bunları düşünürken bütün herkes dağılmıştı. Kendi kendime hikâyeyi hatırlıyor ve nedensiz bir şekilde gülüyordum. Hikâyedeki adamların düşman değil en iyi dost olduğunu biliyordum, ikisinin de devrinin neredeyse en iyi büyücüleri olduğunu biliyordum ve bu dövüş sonunda birinin sonsuza kadar sustuğunu biliyordum. Uzun cüppeli adam çığlığından sonra asasını kaldırıp karşısındaki en iyi dostuna, en kötü büyüyü gönderdi. Öldüren laneti! Ama adam yeşil ışıktan korkmuyor gelen ölümü kucaklıyordu. Sanki yıllardır beklediği birini beklermiş gibi hasretle kollarını açtı ve dostuna gülümsedi. Adam da ona gülümsedi ve yeşil ışık adamın tam kalbinden vurdu. Sonunda ölüme kavuşmuştu. Bunu neden bu kadar çok istediğini bilmiyordum ama adam ölüme kavuştuğu için mutluydu. Ama şimdi anlıyordum. Neden bu kadar mutlu olduğunu anlıyordum. Çünkü, bende ölüyordum. Gökyüzünün karanlık havasından geleni gördüm. Bu beni korkutmuyor aksine içime bir mutluluk saçıyordu. Gülüyor hatta kahkaha atıyordum. Ölüm ise bana gitgide yaklaşıyordu. Ben o cesur adam gibi kollarımı açtım ve gelen ölümü bekledim. Ölüm gitgide yaklaşıyordu. Ve sonunda yüz yüze geldik. Ufak ve oldukça yumuşak bir dokunuşuyla… Gizemli Genç İşte ben gittiği her yere ölüm ve yıkım getiren çocuk. Yanımda bulunan herkesin balına bir şey gelmesini sağlayan çocuk. Öyle ki en iyi arkadaşım bile benim asamın ucundan çıkan büyü ile öldü. Ama bütün hayatım ve sevdiklerim üzerine yemin ederim ki bu sondu. Artık ne kendi mutluluğum için başkalarını tehlikeye atmak nede kendimi tehlikeye atmak vardı. Düzgün ve sade bir yaşamım olacaktı. Düzgün bir yerde işe girip âşık olacağım kadını bulacaktım. Yoluma cezp edici heyecanlar çıksa da bir kez bile bakmayacağım. Kendi bildiğim ve usta olduğum büyüleri genç büyücülere aktaracak ve onlarında benim düştüğüm hataya düşmemesini sağlayacaktım. Sokaktan arkama bile bakmadan çıkmak istiyordum. Ve hatta bunu başarıyordum ama yapamadım arkamı döndüm ve onun yanına gittim. Boş bakan gözlerine baktım ve onun elini tuttum. Bir saniye sonra bir büyücü mezarlığında belirdim. Cüppemin içinden asamı çıkardım ve boş bir alana salladım. Toprak açıldı ve mezar oldu. Boş mezara onu koydum ve toprağı tekrar kapattım. Mezarın başına doğru asamı salladım ve bir mezar taşı belirdi. Asamla onun ismini oymaya başladım. Sir Arthur Porpington benim en iyi dostum ve can yoldaşım. Bundan sonra ne onu nede başka birini hayal kırıklığına uğratacağım. Hiç kimse tek bir yönümü bulup bunu yüzüme vuramayacak. Sana söz veriyorum Arthur söz veriyorum. Yavaşça mezarın başından kalktım ve son bir kez mezara bakıp oradan cisimlendim. Nereye gideceğimi biliyordum. Cisimlendiğim yer Hogsmeade’di. Burası İngiltere’de muggle olmayan tek köydü. Köye girdiğim anda birkaç göz bana döndü. Zamanında burada birçok kere kavgalara karıştım ve birçok kişiden azar işittim. Ama şimdi o eski halimden eser yoktu. Cüppemi düzelttim ve ilerideki muhteşem şatoya doğru yürümeye başladım. O şato bana birçok şey öğretti ve şimdi sıra bendeydi. Hogwarst beni kabul edecek miydi? Sessizce şatoya ilerledim ve kapısına ulaştım. Bütün öğrenciler yaz tatilinde olduğu için Hogwarts sadece müdürüne ev sahipliği yapıyordu. Hatta o bile burada olmaya bilirdi. Tam kapısına vuracaktım ki arka tarafta bekçi kulübesini gördüm. Işıkları hala yanıyordu. Hızlı adımlarla oraya gittim ve bekçinin kapısını çaldım. Kapıyı benden biraz daha uzun ve benden oldukça kalıplı biri açtı. İlk önce düşündüm ama bu gerçekten oydu. Ben öğrenciyken bile o burada bekçiydi. O beni daha çabuk tanımış olacak ki beni o koca kollarıyla kavrayıp sıkmaya başladı. Bende ona sarıldım ve bırakması için içimden dua etmeye başladım. Bir süre sonra beni bıraktı ve koca yüzüne bir gülümseme yayıldı. Tom’u görmeyeli yıllar olmuştu. Beni seven yegâne insanlardan biriydi. Ben de onu severdim ve şakalarımdan onu uzak tutardım. Tom kocaman bir gülümsemeyle “Ne işler peşindesin yine?” herkes gibi oda benim şakalarıma ve muzipliklerime alışmıştı. Ama bir dosta söz vermiştim. “Bu sefer bir şey peşinde değilim Tom. Sadece müdürü arıyorum.” Tom biraz şaşırmış gibiydi ama bana müdürün odasında olduğunu söyledi ve beni kapıya kadar götürüp içeri soktu. Ben içeri doğru giderken arkamdan bağırıyordu “Gitmeden uğra!” bense sadece görüşmeyi düşünüyordum. Müdürün kapısının önüne geldim ve kapıyı tıklattım. Bir süre sonra kapı açıldı ve dönen merdivenlerden yukarı çıktım. Şimdi müdürün karşısındaydım. Müdür bile beni görünce bir felaket bekliyordu. Ama yinede beni dinlemeyi kabul etti. Ben fazla beklemeden söze başladım. “Müdür bey, neredeyse tüm büyücülük dünyası benim ne kadar ciddiyetsiz olduğumu biliyor ama ben artık büyümek istiyorum. Bu yüzden buraya geldim.” Derin bir nefes aldım. Müdür duydukları karşısında şaşırmıştı. “Geçen gün Gelecek postasında Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmeni aradığınızı okudum. Bu işe başvurmaya geldim. Biliyorum birçok kez birçok kişiyi hayal kırıklığına uğrattım ama bundan sonra düzgün bir yaşamım olacak.” Müdür bunları dinledikten sonra gülümsedi ve konuşmaya başladı “Sözlerinde ne kadar ciddi olduğunu anlayabiliyorum. Ve okul 15 gün sonra başlayacak.” Heyecanla müdürün sözünü kestim. “Biliyorum birçok kişi şimdiye kadar başvuru yapmıştır ama…” derken oda benim sözümü kesti ve “Aksine şimdiye kadar kimse başvurmadı. Okulun açılmasına bu kadar az zaman varken sen bile iyi bir seçim gibi geliyorsun bu yüzden seni işe alıyorum.” Şuan sevinçten kalkıp müdürü öpebilirdim ama sakinliğimi korudum. “Teşekkürler müdür bey. Emin olun güveninizi boşa çıkarmayacağım.” Müdür yine gülümsedi ve “Çıkarmasan iyi olur!” heyecanla müdürün odasından çıkıp yatakhanelere gittim. Müdür kalacak bir yerimin olmadığını bildiği için okulda kalmama izin vermişti. Hemen kendimi yatağa attım ve bugünü düşünmeye başladım. En iyi arkadaşım benim sihrim ile ölmüştü. Ama ölmesine rağmen benim hayatımı güzelleştiriyordu. Onun sayesinde ben, sihir dünyasının neredeyse en ciddiyetsiz kişisi Christopher Levesque Hogwarts'ta profesör olmuştu.
| |
| | | Aethra L. Pavone Seelie Sarayı Peri Leydisi
Mesaj Sayısı : 1318 Yaş : 28 Kayıt Tarihi : 25/01/11
Karakter Detayı Statü: Yönetici Uyarı:
| Konu: Geri: Elf olmak için C.tesi 05 Mart 2011, 10:32 | |
| Tebrikler yıldız seviyen:***** Rütbeni veriyorum. | |
| | | Mythik Sothale Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Galanodel Nerden : Gökyüzünden Mesaj Sayısı : 31 Kayıt Tarihi : 12/03/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Elf olmak için C.tesi 12 Mart 2011, 15:53 | |
| Karakter Adı: Mythik Sothale Karakter Yaşı: 126 Tercih edilen Soy: Orman Elfi Karakter özellikleri(Tercih edilen soyla uyumlu olmalı) -Düzenlenecek. - Meslek varsa belirtin:(Rütbenize yazılacak) Savaşçı Elf veya seviye yeterse profesör Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi: - Spoiler:
Bazen insanlar yanılır ya. İşte benimki de öyle bir durumdu. Şu an koşmakta olduğum yolun da bir anlamı yoktu benim için. Büyük ağaçların yanından hızlıca geçtim. Sanırım çınar ağacıydı. Spor ayakkabılarımın altından ben her bastıkça toz çıkıyordu. Eski bir ayakkabı olmasıydı belki de sorunu. Hızlıca köşeyi dönerken kaydım ve yere düştüm. Kahverengi saçlarımdan, kot pantolonuma kadar her yer toz olmuştu. Fakat durmadım. Hızlıca ayağa kalktım ve çizilmiş ellerimi önemsemeden koşmama devam ettim. Ciğerlerim parçalanırcasına koştum. Ben koştukça deniz yeşili gözlerim sulanmaya başladı. En sonunda da yaşlar dökülmeye başladı. Dakikalar benim için saati oynarken, ruhum çekilmeye başladı. Arka sokaklara geçtim nefes nefese. Köhne bir binanın, yıpranmış duvarına dayandım. Ellerim, duvarın sıvalarını ayırırken, dizlerim tutmadı ve yere doğru kaydım. Ciğerlerimin ve boğazımın duyduğu acıyı engellemek için, bilinçdışı bir hareketle elimi ağzıma götürdüm. Amacım nefesimi engellemekti. Ne kadar durdum öylece bilmiyorum. Fakat beni ayıltan yağmur damlası oldu. Ayağa kalktım yavaşça. Gökyüzünün kasvetli yüzüne baktım. Ayaklarımı sürüyerek yürümeye başladım. Huzursuzca soludum bulunduğum yerde. Hava soğumaya başlamıştı ve ben incecik bir tişörtle, bilmediğim arka bir sokakta bulunuyordum. Ürperdim sanki ensemde ölümün soğukluğu varmış gibi.
Yağmur başlamıştı.
Soğuk damlalar beni ürpertirken bu ilkbahar günü, güneşi hissedemiyordum bile. Birkaç adım daha attım eskimiş spor ayakkabılarla. Artık beyazları gitmiş ve gri bir renk almışlardı. Yürürken onları inceledim kısa süre. Bu sırada damlalar da ensemden aşağı ilerleyip beni iyice üşütüyordu. Ama yılmadım. Gitmem gereken bir yer vardı. Oraya varmadan bırakmaya da niyetim yoktu. Hüzünlü bir şekilde ana yola çıktım. Lanet olası şehir, bir mezar kadar boştu. Başımı çevirdim ve etrafta bir canlı aradım. Çöpleri karıştıran kedi dışında kimse yoktu. Gökyüzüne kaldırdım yine başımı. İçimden tanrıya seslendim. “Ben!” diye haykırdım zihnimle “Joseph Frade!” kalbimle devam ettim “Eğer oradaysan ve beni duyuyorsan, yardım et.” Şimdi ruhumda devreye girmişti “Onu bulmama yardım et. Ölüm bir süre beklesin beni. En azından sadece onu bulana kadar. Bir kez görsem yeter. Onun gözlerine baksam tüm dünyalar benim olur. İyi olduğunu bileyim. Kendi gözlerimle göreyim. Lütfen Tanrım.” Titrek bir nefes aldım ve “Lütfen.” Diyerek dua olduğunu umduğum bu şeyi bitirdim.
Çevreye baktım tekrar. Hayır, hiç kimse yoktu. Bende doğru olduğunu düşündüğüm yoldan yürümeye başladım ve Tanrının herkesi sevmediğini gördüm. Derin bir nefes alıp kendimi karanlık düşüncelere bıraktım. Bu sabah olanlara döndüm tekrar. Aynı şeyi yaşadım yeniden zihnimde.
Sokaklarda gezerken şeytanın oyuncağı olarak, epey rahattım. Sigaramı yakmış ve bir nefes almıştım ondan. Yüzümde tuhaf bir sırıtış, yan taraftan geçen insanlara çatmıştım. Sinsi sinsi gülerek uzaklaşmıştım sonra da oralardan. Tabi aninden sokağın köşesinde beliren polisin beni yakalamasıyla işler değişmişti. Ama benim tahmin ettiğim gibi idamım için değildi yakalamaları. Tamam, hapse gireceğim kesindi lakin sorunları bu değildi. Bana birini haber vermeye gelmişlerdi. Umutsuzca kaçmaya çalışmıştım onların elinden. Yine de bırakmamışlardı ve haberi verebilmeyi başarmışlardı bana. Dehşet içinde, duyduklarımı algılamaya çalışırken onlardan kurtulmuştum. Ve sonra koşmuştum, koşabildiğim kadar…
Sonuç olarak buradaydım işte. Tuhaf bir şehirde, bilmediğim bir rüzgâra kapılmış giderken, onu arıyordum. Hayatımın anlamını. Ya da daha doğrusu, yaşama sebebimi. Üzüntülü bir iç çekişle sırılsıklam olmuş vücuduma baktım. Bir elimle artık sudan kafama yapışmış olan kısa saçlarımı geriye doğru attım. Üzüntülü bir şekilde yolda gördüğüm ve en az benim kadar ıslak olan taşa bir tekme savurdum. Uzaklara gidip karanlığa karışan taşı izlerken onun nereye kaybolduğunu düşündüm bir an. Aniden rengim uçtu ve donakaldım, yağmur hızlanırken, sokakta. Karanlığı taradım gözlerimle. Deniz yeşili gözlerim kısıldı etrafı iyi görebilmek için. Kalp atışlarım hızlanmıştı. Elimi yüzüme götürüp yüzümden aşağıya akan ve yağmur sularından oluşan dereyi sildim. Kara bulutlar toplanırken çevreye dışarıdan biri görseydi eğer beni kesin deli olduğumu düşünecekti. Yağmur iyice hızlanıp doluya dönüşürken, irkildim ve toparlandım. Artık burada durmamalıydım. Hüzünlü bir iç çekişle başıma düşenlere aldırmadan binaların yanından yürümeye başladım…
Öyle ne kadar yürüğümü bilmiyorum fakat aniden yükselen ses beni kendime getirtti. Bir korna sesi! Arkama dönüp baktığımda yolun kenarında duran arabayı gördüm. Gecenin bu karanlığında nasıl bir rengi olduğunu seçemedim fakat pahalı bir şey olduğu belliydi. Kısa bir duraksamadan camına doğru eğildim. İçindekini tam göremeden kapı açıldı. Bir an baktım ve sonra bindim. Tanrının yanımda olduğunu düşündüm. Belki de beni görmüştü. Düşüncelerimi uzatmaktan vazgeçtim en sonunda ve kapıyı hızla kapattım ve yanımdakine döndüm. Garip görünüşlü bir adam vardı yanımda. Siyah biçimsiz kesilmiş saçları –kimi alnına dökülüyordu- çerçevesiz gözlükleri, kırık gibi görünen burnu, geniş omuzları ve hayal meyal seçebildiğime göre de mavi gözleri vardı. Adam bana çevirdiğinde gözleri ben arabayı inceliyordum. Döneminin en iyi arabalarından sayılıyordu. Mükemmel derecede rahat koltukları ve… Adamın bana baktığını fark edince başımı ona çevirdim. Adam hafifçe gülümsedi ve beyaz dişlerini ortaya çıkartarak gülümsedi. Sonra yumuşak bir sesle: “Merhaba, Joseph.” Dedi. Aniden başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Bir an donakalmış bir şekilde ona baktım. O ise gülümseyerek arabayı sürmeye devam ediyordu. Gerilmiş bir şekilde kapıya bakış attım. Elim kapıya doğru giderken onun sesini duydum yeniden: “Kapı kilitli boşuna deneme.” Dehşet içerisinde ona döndüm. “Sen!” dedim ve dönemin en büyük katillerinden biri olarak bilinen bu adama doğru atıldım. Lakin adam benden daha büyük ve güçlüydü. Tek bir eliyle beni geri yapıştırdı. Sonra ne olduğunu anlamadan zihnim karanlığa karıştı. Gözümü açabildiğimde her yerim ağrıyordu. Kısa süre boş boş bakındım. Sonra yaşadıklarım gözümün önüne geldi. Her şeyin başlangıcı olan o adamın eline düşüşüm… Sırf onun yüzünden ailemin yanından ayrılmıştım. Polislerin yakalayamadığı tek suçlu olan bu adam beni kendine kurban seçmişti. Ondan kaçtığımı sanmıştım fakat… “Demek uyandın. Ne güzel. Artık ölebilirsin.” Bunları söylerken gülümsüyordu da. Başımı kaldırıp ona baktım. Bir çukurun önünde duruyordu. Tanımadığım bir yerdeydik. Yeni kesilmiş çimler ve kocaman bir çınar ağacı. Sahi neredeydik biz? Bomboş bir arazi uzanıyordu çevremizde. Ucunu göremediğimden olsa gerek bakmayı kestim. Gökyüzü sakinleşmişti artık yağmur yoktu. Ama kokusu kalmıştı. Çevredeki toprak kokusu burnuma dolarken son nefeslerimi aldığımı biliyordum. Ona baktım tekrar. O ise saatine bakıyordu. “Geç kalmasam bari.” Dedi kısık sesle gülerken. Yüzüm donmuştu. Aynı vücudum gibi! Kahverengi saçlarım başıma yapışmıştı ve ensemden aşağıya sular süzülüyordu. Ellerim arkamda sıkıca bağlıydı. Diz çökmüştüm bu büyük ağacın dibinde. Titriyordum durmadan. Ama en önemlisi onu bir kez daha göremediğime üzülüyordum. Aniden onun yürümeye başladığını gördüm. Gerildim. Daha derin nefes almaya başladım. Dizlerimin üzerinde kaçmaya çalıştım fakat bu onu güldürmekten başka bir işe yaramadı. Arkama geçti ve o pahalı ayakkabısını sırtıma dayadı. “Söylemek istediğin son bir söz var mı?” Başımı öne eğdim ve: “Cehenneme git.” Dedim. Kısık sesle güldü ve hızlı bir tekmeyle beni çukura gönderdi. Yüz üstü bu derin çukura gömüldüm. Toparlanmaya çalışırken, üzerime ıslak toprak atıldığını hissettim. Kalkmaya çalıştım ama olmadı. Aniden gözlerime yaşlar doldu ve kendi mezarımda ağlamaya başladım. Ben ağladıkça daha çok toprak geldi. Toprak geldikçe ben ağladım. En sonunda yüzüme kadar doldu mezar. Artık kımıldayamıyordum. Ağlıyordum yine de. Ve hala doluyordu mezar. Tüm bu olayların sırasında düşünüyordum da bir yandan. Görmeye gitmem gereken o kişiyi. Son bir kez görecek olsam, mutlu öleceğim kişiyi. Bana hayat veren o kişiyi. Yani… Yani… Yani annemi. Annem için ağlarken ailemden ayrılışım geldi gözümün önünde. Deniz yeşili gözlerimi kapadım son kez ve son kez nefes aldım. Birkaç dakika sonra da artık burası benim mezarım olmuştu.
Katilim ise rahat bir tavırla arabasına geri döndü ve mutlulukla uzaklaştı. Ben ise boğulurken yavaşça, gözümün önünde canlandı annem. Ona doğru birkaç adım attım nasıl yaptığımı bilmeden. Ve sıcak kollarına koştum. İkimiz birlikte ışığa girerken, annemin benden önce öldüğünü bilmiyordum.
Mezardaki bedenim aldığı son nefesi verdi yavaşça…
| |
| | | Elizabeth Rose Wayland Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Lakap : Lizbeth Mesaj Sayısı : 2356 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Site Kurucusu Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: Elf olmak için C.tesi 12 Mart 2011, 16:07 | |
| | |
| | | Kayla Vick Hadria Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : *Vicki* Nerden : Los Angeles Mesaj Sayısı : 43 Yaş : 25 Kayıt Tarihi : 13/03/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Elf olmak için Ptsi 14 Mart 2011, 21:11 | |
| Karakter Adı: Alberta Bess Darmell Karakter Yaşı: 20 Tercih edilen Soy: Orman Elfi Karakter özellikleri(Tercih edilen soyla uyumlu olmalı) Düzenlenecek Meslek varsa belirtin:(Rütbenize yazılacak) Yok Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi ***
Şey ben Hogwarts kurgusundaydım ama beni DW kurgusuna albilir misiniz ? Karakterimi yeniden düzenliyorum da | |
| | | Eámanë Nefilim | Gölge Avcısı
Lakap : Cellat. Nerden : İdris. Mesaj Sayısı : 728 Yaş : 31 Kayıt Tarihi : 20/08/10
Karakter Detayı Statü: Yönetici Uyarı:
| Konu: Geri: Elf olmak için Ptsi 14 Mart 2011, 21:18 | |
| | |
| | | C. Sturm Gaez Nefilim | Gölge Avcısı
Lakap : isim Mesaj Sayısı : 428 Kayıt Tarihi : 16/03/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Elf olmak için Çarş. 16 Mart 2011, 16:32 | |
| Karakter Adı: Crysania Karakter Yaşı: Yarım asrı geçkin Tercih edilen Soy: kara elfleri. Karakter Özellikleri: Dostcanlısı değildir. Fazla güvenmez herkese. Biraz burnu havadadır. Zekidir. Feminen değildir tavırları. Meslek varsa belirtin: Lider yardımcısı. Yoksa eğer öyle bir rütbe savaşçı Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi 6 yıldız(Tristan Majere ilk karakterim) | |
| | | Elizabeth Rose Wayland Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Lakap : Lizbeth Mesaj Sayısı : 2356 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Site Kurucusu Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: Elf olmak için Çarş. 16 Mart 2011, 17:22 | |
| | |
| | | Beatrice Moore Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 83 Yaş : 30 Kayıt Tarihi : 09/04/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Ophelia. C.tesi 09 Nis. 2011, 11:50 | |
| Karakter Adı: Ophelia Mèrn Karakter Yaşı: 17. Tercih edilen Soy: Ay Elfi. Karakter özellikleri: Ophelia sessizliği sever. Yalnız kalmayı kalabalık ortamlara tercih eder her zaman. Sevgi doludur. Asla birilerinden nefret etmez. Çocuksuluğunu korumuştur. Olgun düşüncelerinin aksine bir çocuğun masumiyetini taşır çehresinde. Her zaman bardağın dolu tarafını görenlerdendir. Gülümsemesi buz dağlarını bile eritebilecek derecede sıcaktır. Yalan söylemeyi sevmez, bunu beceremez de zaten. Duygusal bir kızdır. Her ne kadar optimist düşüncelerle dolu olsa da, çabuk kırılır. Ailesini küçük yaşta kaybetmenin verdiği hüznü taşır sözlerinde. Utangaçtır. Bu yüzden olsa gerek pek fazla dostu yoktur. Başaramayacağı kesin olsa bile umudunu kaybetmez. Hırslı değildir. Sadece kazanmanın, bir işi başarmanın verdiği hazzı sever. Aşk için fazla genç olduğunu düşünse de hayallerinde güzel bir yuva kurmak vardır. Mutluluğu ve hiç kaybolmayan iş enerjisi ile çevresine pozitif enerji verir. Masumiyeti farkında olmasa da en güçlü silahıdır.
Meslek varsa belirtin: - Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi:
Yağmurlu bir gündü. Çakan şimşek sesleri, sessiz şehrin içinde yankılanıyordu. Yağmur damlaları ağaçları adeta yıkıyordu. Kasım ayının bilinen soğukluğu, yağmur ile birleşince insanlığı evlerine kapanmaya zorlamıştı. Bir kişi hariç. Genç cadı, yağmurun ıslattığı beyaz elbisesi vücuduna yapışmış şekilde dikiliyordu evin önünde. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Özgür olduğum gün, bu gün. Farkında olmadan gülümsüyordu. Gözlerini yavaşça açtı ve yerde yatan ölü bedene baktı gülümseyerek. Yağmur damlaları soğuk bedenini ıslatmıştı. Adeta çıplak bedenin üzerinden süzülerek yere iniyordu. Tiksinerek baktı genç cadı, ölüye. Ona senelerce çektirdiği acıları ve o geceyi hatırladı. Ivy o gece uyuyamamıştı. Saten geceliği ile odasından süzülerek çıktı. Önce balkona çıkmayı düşündü. Ancak soğuk havayı hatırlayınca alt kata inmeye karar verdi. Adımları sessizlikte bile farkedilmeyecek gibiydi. Yavaşça alt kattaki misafir odasına indi. Taş duvar ile bütünleşmiş şöminenin önünde bir gölge gördü. Ona dönük bu gölgenin görünen tek kısmı elindeki içkisiydi. Tereddütle gölgeye baktı genç cadı. "Neden uyanıksın Ivy?" Sesi tanıyınca bir an rahatladı. Üvey babası Matthew. Annesi; babasının ölümünün hemen ardından kendisinden on yaş küçük bir büyücü ile evlenmişti. Bu büyücü bütün genç kızların hayallerini süsleyen, güzel vücudu ve çekici yüz hatlarıyla, yaşlı annesini seçmişti. Tabi genç cadı sebebinin ne olduğunu biliyordu. Güç ve para. Genç cadı onunla pek samimi olmamaya çalışıyordu. Sevmediği şımarık karakteri ve telaffuz etmek bir yana, duymaktan bile utanacağı açık saçık sözleri ile pek yanaşılmaması gereken biri olduğunu ispatlıyordu. Yüzünde her zamanki sarhoş ifadesiyle Ivy'e bakıyordu. Ivy gülümsemeye çalıştı. "Kâbus gördüm. Şu an uyumak için hazır değilim." dedi. Adamın iğrenç kahkahası evi inletirken, Ivy birilerinin uyanacağını düşünerek, bu yaptığının saygısızca bir hareket olduğunu düşündü. Ivy'nin bakışlarından anlamış olmalı ki, "Merak etme, annenin bu gece toplantısı var. Hizmetçi de izinli. Sanırım seninle yalnızız evde." dedi ve içkisinden büyük bir yudum aldı. Ivy bu durumdan rahatsız olmuştu ancak belli etmek istemediğinden zoraki bir gülümsemeyle, "Ben sanırım uyumalıyım. İyi geceler." dedi ve ayaklandı. Tam o anda Matthew onu kolundan tuttu ve kendine çevirdi. "Uyumak için hiç uygun bir zaman değil. Hadi biraz eğlenelim." dedi ve genç cadıyı öpmeye başladı. Ivy dudaklarında hissettiği iğrenç içki tadıyla midesinin bulandığını hissetti. Karşı koymaya çalışıyordu ancak Matthew çok güçlüydü. "Çok güzelsin Ivy." Dedi dudaklarına doğru. Ivy yalvarmaya başladı. Gözlerinin dolduğunu da hissedebiliyordu. Ancak Matthew onu umursamadan, tek eliyle pantolonunu ve gömleğini çıkartmıştı bile. Diğer eli Ivy'i sıkıca tutuyordu. Ivy saldırmaya çalıştı ancak kendi canının acımasıyla, başaramayacağını anladı. Matthew iç çamaşırını da çıkartmıştı. Ivy ona bakmamaya, bir yandan da göz yaşlarına da engel olmaya çalışıyordu. "Bu gece benim olacaksın, sevgilim." dedi. Ivy birilerinin duyması umuduyla çığlıklar atmaya, yardım çağırmaya çalışıyordu. Ancak kimse yoktu. Ne onu duyacak, ne de ona yardım edebilecek hiç kimse yoktu. Yalnızdı. Üzerindeki geceliğin vücudundan kaydığını hissettiğinde bayılmamak için kendini zor tutuyordu. İç çamaşırının yırtıldığını farkedince herşey için çok geç olduğunu düşündü. Matthew'ın ellerini göğüslerinde hissedebiliyordu. Dudaklarının bütün vücudunda iz bırakırcasına dolandığını... Ellerini kalçalarında hissedince gözlerini kapattı ve kendine içinden binlerce kez küfür etti. Neden balkona çıkmamıştı ki? Ve olan oldu. Matthew'ın sertleşmiş erkekliğini bacaklarının arasında hissedebiliyordu. İğrenç kahkahası kulaklarını doldururken, kalbinin sıkıştığını hissedebiliyordu. Gözyaşlarını umursamıyordu Matthew. Sadece işini görmek istiyordu. Ve içine girdiğini hissetti Ivy. Acıyla kasılan bedeni, çığlıklarına rağmen rahatlamıyordu. Matthew hızlandıkça öleceğini düşünmeye başladı Ivy. Çığlıkları, zevkten inleyen Matthew'ın sesine karışmıştı. Duvar sırtını acıtıyordu. Hiç böyle hayal etmemişti bu günü. Bakireliğini, gerçekten sevdiği birine vereceği o romantik günü düşlerken, üvey babasının tecavüzüne uğrayacağını hiç düşünmemişti. Matthew Ivy'den ayrılamıyordu. Duvara dayayarak aldığı kızlığının gururuyla ona, yere yatırıp bir kez daha tecavüz etti. Ivy; Matthew'ın içine boşaldığını hissettiğinde bir kez daha gözyaşlarına boğuldu. Üzerine düşen yorgun ve sarhoş bedenin ağırlığıyla ezilirken, kendinden nefret ettiğini hissetti. Matthew dudağına son bir öpücük kondurduktan sonra ayağa kalkıp kıyafetlerini aldı ve bir şarkı mırıldanarak üst kata çıktı. Ivy kalkmaya çalıştı ancak canı acıyordu. Her acıda; ağlaması biraz daha şiddetleniyordu. Zorla da olsa ayağa kalktı ve kıyafetlerini alıp odasına çıktı. Yatağında cenin pozisyonu alarak uykuya daldı. On beş yaşında, otuz iki yaşındaki üvey babası tarafından tecavüze uğramıştı. O günden sonra kimseye bu olaydan bahsedemedi. Kendinden utanıyordu. Matthew hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Hatta Ivy'i hiç umursamıyordu. Belki de hatırlamıyor. O günden sonra çok ağır bir depresyon geçirdi Ivy. Hogwarts'a ne zaman gitse, kurtuluşu gibi görürdü o günü. Eve döneceği günün gelmemesi için yalvarırdı adeta. Ve bir gün annesi ile Matthew boşandılar. Bunun sebebi Ivy değildi, çünkü Ivy kimseye hiçbir şey anlatmamıştı. Bunun sebebi annesinin Matthew'ı genç bir şifacı ile basmasıydı. Boşanmalarının üzerinden bir hafta geçmeden annesi ölmüştü. Ivy on sekizine gelmek üzereydi. Hatta annesinin cenazesi, doğum gününde yapılmıştı. Bu yüzdendir ki nefret eder doğum gününden. İçine attığı bütün gerçekler, artık ağır birer yük gibi gelmeye başlamıştı Ivy için. Delirmekten korkuyordu. Karanlık tarafa duyduğu hayranlık, bir gün onlardan biri olmasına yardımcı olmuştu.
Tarafsız pislik Matthew'ın dersinin verilmesi gerektiğini düşünerek uyandı bir güne. Yağmurlu bir gün olacağa benziyordu. Kara bulutlara bakarak gülümsedi. Yağmuru severdi. Beyaz elbisesinin üzerine siyah cübbesini giydi ve Matthew'ın evine cisimlendi. Önceden buraya gelmişti. Tabi nerede yaşadığını görmek için. Çnükü o ziyaretten Matthew'ın haberi bile yoktu. Evin bahçesinde oturmuş, her zamanki gibi elinde içkisiyle elindeki kitabı okuyordu. "Merhaba, Matthew." dedi Ivy. Sesindeki gizemli ton, farkedilecek gibiydi. Matthew şaşkınlıkla başını kaldırdı ve bakışları bir anda donakaldı.[color=gray "Yüce Merlin aşkına, Ivy? İnanamıyorum, bu sen misin?"[/color] dedi pis bir sırıtışla. Ne sanıyordu? İki eski dostun özlem gidermek için birbirine sarılıp anılar arasında bir yolculupa çıkacaklarını mı? Hiç sanmıyorum. Ivy ifadesiz bir suratla baktı ona.[color=gray] "Şey yani, aslında hiç değişmemişsin. Her zamanki gibi çok güzelsin. "[/gray] dedi ve bir adım ileriye gitti. Ivy kaşlarını çattı ve asasını çıkartıp ona doğrulttu. "Sakın bir adım daha yaklaşayım deme." dedi. Soluğu hızlanmıştı. Kalbinin o gece olduğu gibi sıkıştığını hissetti. "Neden buradasın o zaman Ivy?" Kahkaha atmaya başladı Ivy. "Ne sandın Matthew? Seneler sonra gelip kucağına oturacağımı mı? Sanki o gece hiç yaşanmamış gibi? Sanki hiç bana tecavüz etmemişsin gibi? " Gözlerinin dolduğunu hissedebiliyordu Ivy. Matthew önce anlamamıştı. Soru soran gözlerle Ivy'e baktı. Sonra elindeki asaya bakınca anladı. Bir adım geriledi. "Sakın yapma, Ivy. Seni sevdiğimi biliyorsun. O gece o yüzden öyle davrandım. Sana aşıktım ve üvey kızıma aşık olma fikri beni deli ediyordu. Sarhoşluğumdan olsa gerek, kendime engel olamadım. Lütfen, affet beni. Çok özür dilerim, lütfen. " Ivy sinirlenmeye başlamıştı. "Sakın bana ilgili aşık numarası yapma, seni lanet olasıca. Bana tecavüz ettin. Yalvarmalarımı hiçe sayarak. Ve bu yüzden senelerce utanarak dolaştım ben. Senin yüzünden hayatım mahvoldu. Gençliğimi ve bütün zenginliğimi çaldın benden. Ve bir kenara atıp gitti. Senden tiksiniyorum. Hayatımı mahvettin, ve şimdi sıra senin hayatında. " dedi gözlerinden yaşlar akarken. Matthew'ın karşı çıkmasına izin vermeden, "Crucio." dedi asasını sallayarak. Gözlerinden akan yaşlar, anıları geri döndükçe hızlanıyordu. Matthew'ın acı çığlıkları arasında kendini duyurmak için bağırması gerekiyordu. " Senin yüzünden ne bir sevgilim oldu ne de bir aşığım. Sanki vücudumda senin izlerini taşıyormuşum gibi hissediyordum, senelerce. Ne zaman bir erkeğin bana dokunmasını istesem, sen aklıma geliyordun seni pislik. Crucio!" diye bağırdı bir kez daha. Acı ile bükülen bedenin üzerindeki damlalaı farkettiğinde, yağmurun yağdığını anladı. Gözlerini kapatıp başını kaldırdı. Derin bir nefes aldı ve bakışlarını yine iğrendiği o bedene çevirdi. "Annem senin ihanetine dayanamadığı için öldü." dedi ve yerde acıyla kıvranan bedene tekme attı. " Babam, senin annemle olan ilişkini öğrendiği gün öldü. Ben," dedi ve derin bir nefes aldı. "Ben o gece, senin yüzünden öldüm. Şimdi sıra sende." dedi ve adeta gürlercesine, " Avada kedavra!" dedi. Çığlıkların anında kesilmesiyle, ortama sessizlik çöktü. Başarmıştı. Kâbuslarının sebebi olan yaratığı öldürmüştü. Derin bir nefes alabilirdi artık. Artık yeni bir sayfa açabilirdi. Sonuçta her zaman ikinci şans vardı. Ama bu durumun başka bir sonucu daha olmuştu; o bir katildi.
| |
| | | Aethra L. Pavone Seelie Sarayı Peri Leydisi
Mesaj Sayısı : 1318 Yaş : 28 Kayıt Tarihi : 25/01/11
Karakter Detayı Statü: Yönetici Uyarı:
| Konu: Geri: Elf olmak için C.tesi 09 Nis. 2011, 12:20 | |
| onaylandı. Rütbeniz veriliyor. Yıldız seviyeniz:*** | |
| | | Ariadne Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Aria. Mesaj Sayısı : 23 Yaş : 28 Kayıt Tarihi : 15/04/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Elf olmak için C.tesi 16 Nis. 2011, 17:58 | |
| Karakter Adı: Ariadne Lesley Mariotte Karakter Yaşı: 21. Tercih edilen Soy: Ay Elfi Karakter özellikleri(Tercih edilen soyla uyumlu olmalı) Düzenlenecek. Meslek varsa belirtin:(Rütbenize yazılacak) - Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi - Spoiler:
Huzursuzca kıpırdandı yattığı yerde. Yavaş ve derinden gelen bir nefes tıkanıklığı onu yatağa gömüyordu sanki. Beyaz tavanın yüzeyiyle buluştu yeşil gözleri. Bakışları içindeki acıyı dışa vuruyordu. Göz kapakları tonlarca ağırlığı üstleniyor gibiydiler. Gözleri artık eskisi gibi saf bakmıyordu ki eskisi gibi delip geçici de değildiler. Sonbaharda rengini, canlılığını kaybeden yapraklar gibiydi gözleri, solmuş ve buruk. Evet, buruk bakıyordu gözleri. Hayata küsmüştü, yüreği burkulmuştu. Yaşama sevincini kaybeden bir yaralıydı yüreği, bedeni. Hayat ona istemediği şeyler sunmuştu. Biliyordu ki dönüşü olmayan şeylerdi bunlar.
Sağ eli göğsünün tam ortasını yakaladı. Yanan gırtlağı dışarı veremediği nefesi hapsediyordu. Gırtlağından yukarı doğru yayılan acımsı tat yüzünü buruşturmasına sebep oldu. Şakaklarına vuran baş ağrısını hafifletmek için titreyen eli komodinin üzerine yöneldi. İlaç tomarlarının arasından kavradığı ağrı kesici kutusunu açmaya çalıştı iki eliyle ama boşunaydı. Yeni bir nefes tıkanıklığı uğraşını yarıda kesmişti. Bir öksürük kriziyle beraber kolunu suratına gömdü. Öksürük yüzünden vücudu titriyor , titriyor ve titriyordu. Onu bitap düşürene kadar ise durmuyordu bu krizler. İçinde biriken mikroplar vücudunu saran ipeksi yorgana bulaşmışlardı. Sinirlenerek yorganı yere doğru tepti. Açıkta kalan vücuduna kesik acılar yayan soğuk hava dalgasıyla ürperdi. Aslında o çok sıcak olan yerlerde bile üşüyebiliyordu. Vücudu dirençsiz olduğu için üşüyordu elbette ama bazen de ateşin içine atılmış gibi yanıyordu teni. Bacaklarını göğsüne doğru çekti ve solgun tenine baktı. Pudrayla bezenmiş gibiydi sanki. Eskiden hafif buğdaya çalan teni şimdi bembeyazdı. Böyle olması aynalardan kaçmasının en büyük sebebiydi. Kendisini ürkünç bir hayalete benzetiyordu. Ama biliyordu ki hastalığı yüzünden öyle bir duruma düşmüştü. Hastalığı yüzünden o yatağa tutsak kalmıştı. Ve biliyordu ki hep tutsak kalacaktı. Üzerinde bulunduğu o geniş pahalı yatak geceleri uyuduğu yatağı olmaktan çıkmış, onun için tabuta dönmüştü. Her gün yavaş yavaş öldüğü bir tabuta. Hele ki o güzelim cicili bicili odasında ölüme terk edilmiş olması onu daha çok üzüyordu. Aylarca hastane de kaldıktan sonra istirahata çekilmişti güya. Bu bir tür dinlenmeden çok ölüme dakika saymak gibi bir şeydi. Belki de saniye.
İsterik bir kriz daha. Bunalmıştı. Ama vücuduna söz geçiremiyordu. Dudaklarına dayadığı oksijenli ilaç suyunun akciğerlerine iletilmesi gerektiğini bildiği için nefes spreyini uzun uzun çekti. Akciğerleri normale dönerken kendini çok daha iyi hissediyordu. Kolayca nefes alıp vermenin yaşattığı sevinçle hafifçe gülümsedi kendi kendine. Aslında o bir şeyi çok iyi idrak eder durumdaydı. İnsan hayatının önemini ondan daha iyi bilen birini tanımıyordu. Çevresindeki sağlıklı her birey kendi başlarına gelebilecekleri umursamazken bugüne kadar bu hastalıktan sağ çıkabildiği için Tanrı’ ya minnettardı. Belki de şimdiye çoktan ölmüş olacak ve arkasında gözü yaşlı insanlar bırakacaktı. Ama dedi şu an bile herkes beni unuttuysa öldüğümde de üzülmeyecekler. Dudağını büzdü. Babasını annesini ve küçük kız kardeşini düşündü. Onları buraya terk ederek hayatlarına nasıl devam ettiklerini. Artık yanlarına sadece saniyeliğine uğradıklarını. O hastalığı yüzünden yorgun düşmek dışında yalnızda kalmıştı.
O bir ileri düzey astım hastasıydı. İleri düzey diye tekrarladı içinden. Bu kelimeleri hiç ama hiç sevmiyordu. Onun için tedavi olma süreci çoktan gerilemişti. Teşhis koyulduğunda yapılacak tek şey bu ilaçlarla ayakta kalmaktı. Ameliyat yada benzeri bir tedavi yöntemi için geç kalınmıştı. İçine oturan ümitsizlik hissi hayat damarlarına yeni bir akım yaparken perdesi yarıya kadar aralı bir şekilde duran oda camına kaydı gözleri. Gökyüzü her zamanki maviliğini kaybetmiş gibi gözüküyordu. Sanırım yağmur yağacaktı. Ama çevrede gri bulutlardan eser yoktu. O yağmur belirtisi ararken oda kapısı hafifçe aralandı. Gelen evin hizmetçilerinden biri yada aileden biri olabilirdi. Gelenin kim olduğunu düşünmek yerine gözlerini camdan ayırmadı. Gökyüzünü seyretmek hoşuna gitmişti. Kapı tamamen aralanınca isteksiz bir şekilde kafasını kapıya doğru çevirdi. Tanıdık bir çehre ona bakıyordu. Karşısında duran karizmatik adamı dikkatle süzdü. Çikolata kahvesi saçlarını, kahverengi gözlerini inceledi. Ardından dudağında tatlı bir gülümseme baş gösterdi adamın. Kız da olduğu yerden adama gülümsüyordu. Adam akmaya yas tutmuş göz yaşları arasında kızın boynuna sarmaladı ellerini. Kız birkaç saniye rüyada zannetti kendini. O gerçekten burada olabilir miydi? Geri dönmüş olabilir miydi? Kız ağlamamak için kendini zor tutarak adamın sıcak sarılışına karşılık verdi. Bir o kadar gerçek ve yakın duran kokusunu içine çekti. Evet o gelmişti. O buradaydı. Uzun bir süre sarıldıktan sonra adam kızın ipeksi saçlarını okşadı. Kızın her zaman mükemmel diye tabir ettiği ses tonuyla ‘’ Seni çok özledim ‘’ diyiverdi ardından. Kız bir şey demek istemiyordu. O anın büyüsünü bozmaktan, onun tekrar gitmesinden korkuyordu çünkü. Sadece onu izlemekle yetindi. Tanıdığı yüz hatlarına uzun uzun baktı. Gözlerine , hala değişmemiş olan saç kesimine. Onu izlemek, o eski güven duygusunu içinde hissetmek kıza o kadar iyi gelmişti ki. Adam kısa bir öpücükle eski anıları tazeledi. O güzel eski anıları. Tam dört yıl önce onu kaybetmeden önce ki anılardı bunlar. O güzel çiftlik evlerinde beraber geçirdikleri sayısız mutlu günle dolu anılar. Kız onu büyük bir şehvetle öpmek için uzandı. Birbirlerini o kadar çok özlemişlerdi ki , dakikalarca birbirlerinden kopamadılar. Kız onu bırakmak istemiyordu. Bu yüzden bir eli adamın eline kenetlenmiş durumdaydı. Kız yorgun bir şekilde konuştu. ‘’ Bende seni çok özledim Alex ‘’ Alex. Sevdiği adamın adıydı bu. Aşık olduğu. On dokuz yaşında aşık olmuştu Alex’e. İlk görüşte aşk tabiri onlara en çok uyan tabirdi. Tam üç yıl sonra mutlu bir düğünle evlenmişler ve çiftlik evine yerleşmişlerdi. Bir çocukları olmuştu, bir kızları. Ama kızlarını küçük yaşta kaybetmişlerdi. Sonra sevdiği adamı da kaybetmişti kız. Ama Alex uzak bir yere gitmiş. Bir daha da dönmemişti. Belki de dönememişti. Kız ondan yıllarca haber alamamıştı. Tamamen yalnız kaldığında ise bu hastalık sarmıştı başını. Kız olanları hatırlamak istemiyordu. Sevdiği adam yanı başındayken geçmişin kapısını yeniden kilitledi. Alex eliyle yanağını okşadı. Elini öptü. ‘’ Lesley, seni buradan götürmeye geldim. ‘’ dedi birden. Kız şaşırmış bir halde ona baktı. Ya evet, Lesley. Kendi adının Lesley olduğunu bile unutmuş denilebilirdi. Lesley olanlara anlam veremeyerek Alex’e bakmaya devam ederken Alex sözlerine devam etti. ‘’ Artık mutlu olacağız Les, senden özür diliyorum. Kızımız ölünce buralarda durmak beni maf ediyordu. O yüzden gittim. Ama şimdi buradayım. ‘’ Lesley ağladığını fark ettiğinde iç geçirdi. Onu affetmesi gerekirdi. Bu hemen kabullenecek bir durum değildi. Sonuçta kızının babası Alex’ti. Ve kızlarının ölümünü görende oydu. Kızları Alex’in ellerinde ölmüştü. Yinede Lesley ona bir yandan da kızgındı. Tam iki sene onu hiç aramamıştı ki bu Lesley’i hastalık sürecinde yalnız bırakması demek oluyordu. Alex onun hasta olduğunu bile bilmiyordu. Ama sanırım artık öğrenmiş olmalıydı. ‘’ Beni neden aramadın Alex? Seni o kadar merak ettim ki hiçbir şekilde ulaşamadım ‘’ Alex gözlerini kaçırdı. ‘’ Kötü bir haldeydim. Beni o şekilde görmeni istemiyordum. Toparlanınca gelecektim. Ama bu kadar uzun sürmesini beklemiyordum. Alkol tedavisi gördüm, tam yedi ay. ‘’ Sevdiği adam Alex’in içkiden nefret ettiğini elbette biliyordu. Hiçbir zaman ağzına bir yudum koymazdı. Yine de Lesley ona bir kez daha kızdı. Böyle bir durumda oda Alex’in yanında değildi. İkisini de engelleyen şeyler olmuştu demek. Bir süre sonra komodinin çekmecisine uzandı eli. Eskimiş bir resmi Alex’e uzattı. Alex resme bakar bakmaz ağlamaya başlamıştı. Lesley’de ağlıyordu. Resim kızları iki yaşındayken çekilmiş bir aile resmiydi. Bir noel sabahı kahvaltı yaparken Lesley’in annesi çekmişti bu resmi. O resmin çekildiği sabahtan tam beş ay sonra ölmüştü küçük kızları. Lesley resmi çekmeceye geri koydu. Daha fazla bakacak durumda değildi. Sonra kafasında bir soru işareti belirdi. Meraklanan ses tonuyla ‘’ Buraya nasıl geldin. Babam ve annem sana çok kızgınlar. ‘’ Alex cevap verirken Lesley büyük bir acı dalgasıyla geriye çekildi. Göğsünü saran parmaklarıyla bir ileri bir geri gidiyordu. Nefes almaya çalışıyor ama boşuna çabalıyordu. O telaş içerisinde Alex’in ellerini hissetmek istiyor ama tek hissettiği serin çarşafı oluyordu. Sonra elini farklı bir el tuttu. Bu bir kadının eliydi. Ama o Alex’i istiyordu. Onun içinde hissettirdiği güven duygusunu. ‘’ Alex ‘’ diye bağırmaya çalıştı. Onu çağırırsa belki yanına gelebileceğini düşünüyordu. Ama Alex’in elini hissetmiyor. Onun elini okşayan kadının sıcaklığını hissediyordu. Sonra gözlerini aralamayı başardı. Alex’i görmek isteyerek olduğu yerden kalkmak istedi ama bir çift el ona engel oldu. Bu o elini okşayan kadındı. Bu kadını tanıyordu. Büyük bir üzüntüyle evin hizmetçisi olan Armin’e baktı. Armin kırklı yaşlarda hafif kilolu bir kadındı. Sıcak bakan mavi gözleriyle Lesley’i sakinleştirmeye çalışıyordu. Lesley olanlara bir cevap ararken son zamanlarda yanında olan tek arkadaşı Armin’e sorusunu yöneltti. ‘’ Alex nerede? ‘’ Armin küçük bir gülümsemenin ardından kapıyı kapatmaya yöneldi. Hemen sonra Lesley’in yanına döndü. İspanyol aksanıyla olanları açıkladı. ‘’ Rüya görüyordun güzel kızım. Ben odana geldiğimde uyuyordun. Yorganını yerden kaldırınca öksürmeye ve tıkanmaya başladın. Uykunda Alex diye bağırdığında rüya gördüğünü anladım. ‘’ Armin konuşmasını bitirince bir o kadar gerçek gelen Alex’in rüya olduğunu Lesley biliyordu. Alex dokuz ay önce alkol komasından hayatını kaybetmişti. Evet rüyasında dediği gibi gittiği doğruydu, ama ne geri gelmiş ne de tedavi görmüştü. Alkolik olduğu da doğruydu tabi. Ama ölüm haberini alana kadar Lesley ondan haber alamamıştı. Buda doğruydu. Lesley ağlayarak Armin’e sarıldı. Armin’ de ona.
‘’ Ağlama lütfen. Alex rüyana girmiş olmalı. Onu özlediğini biliyorum ‘’ Armin batıl inançları olan iyi bir kadındı ama bazen Lesley’i deli ediyordu. Çünkü her zaman fazla dürüst olan bir kadındı. Alex’in ölüm haberini bile ondan duyarken tereddüt yaşasa da çabuk inanmasının sebebi belki de Armin’di. Lesley bunları nasıl kaldırabilmişti? Oda bilmiyordu. Önce kızı sonra sevdiği adam. Lesley komodin çekmecesinden rüyasında ki aile resmini çıkardı. Ağlamaklı sesiyle ‘’ Sizi özlüyorum, evet. Bir gün yanınıza geleceğim. İkinizi de çok seviyorum. ‘’ dedi. Ve sonra arka arkaya gelen öksürüklerle çarşafı kan içinde kaldı. Titreyen eliyle Armin ‘in elini tuttu. Öksürüyordu, hiç durmadan. Ama daha önce bu kadar öksürdüğünü hatırlamıyordu. Uzun ve acılı iç çekişleriyle nefes spreyini içine çekti, yine ama yine. Bir iki saniye bekledi ama rahatlamamıştı. Göğsüne inen acılı bir darbeyle kalbi sıkıştı. Acılı bir çığlık kopardı. Tam kalbinin orada bir yumru sıkışmış gibiydi. Akciğerleri yeni bir isyana kalkarken iç çekişleri hızlandı. Armin elini hiç bırakmazken ona yatıştırıcı kelimeler bahşediyordu. Lesley son bir öksürükle karanlıkla buluştuğunu hissediyordu. Hayattayken yalnız olabilirdi. En azından yalnız ölmüyordu. Acısı yavaş yavaş dinerek karanlıkta gözden kayboldu. Bedeninden kopan bir siluet gibi havaya karıştığını hissetti. Artık huzurluydu. Acı verici bir öksürük yada tıkanma hissetmiyordu. Ya da göğsüne oturan bir yumru. Sonra havada beyaz bir bulut dalgalandı ve bulutta kendini gördü. Beyazlar içerisinde ki incecik vücuduna baktı. Teni yine eskisi gibi buğdaya çalıyordu. Gözleri eski canlılığını kazanmışlardı. Sarı saçları havada dalgalanıyordu. Dudakları dolgun , çenesi dik ve gözleri afallayıcıydılar. Yine eskisi gibiydi. Yine eski Lesley’di. Gülümsedi. Ölmenin güzel bir şey olacağını düşündüğünü hatırlamıyordu. Aksine ölünce karanlıkta kaybolmaktan yana düşünceleri vardı. Ama bu düşünceler sadece bir tahmindi. O bunları düşünürken ufak ama parlak bir ışık haznesi gözlerini kısmasına sebep oldu. Bu ışık o kadar canlıydı ki bir süre gözleri kapalı kaldı. Ardından hoş ve tatlı bir havanın teninde dans ettiğini hissetti. Hava o kadar ferahlatıcıydı ki üst üste gelen bu rahatlık hissiyle çok mutluydu. Gözlerini yeniden araladığında tanıdık iki surat ona gülümsüyordu. Önce biraz şaşırdı. Evet aslında ikisinin de burada olması normal bir durumdu. Lesley içine dolan sevgi seliyle beraber ikisine doğru koştu. Sevdiği adama ve kızına…
| |
| | | Elizabeth Rose Wayland Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Lakap : Lizbeth Mesaj Sayısı : 2356 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Site Kurucusu Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: Elf olmak için C.tesi 16 Nis. 2011, 18:08 | |
| Tebrikler yıldız seviyeniz: *****
Rütbeniz veriliyor. Darkness World'a hoşgeldiniz | |
| | | Pheledyx Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : the reaper Mesaj Sayısı : 60 Yaş : 28 Kayıt Tarihi : 15/11/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Elf olmak için Paz 17 Nis. 2011, 18:22 | |
| Karakter Adı: Henisiéra Karakter Yaşı: 19 Tercih edilen Soy: Orman elfi Karakter özellikleri(Tercih edilen soyla uyumlu olmalı) : Okuldan daha yeni mezun olmuş genç bir elf. Karakter özellikleri düzenlenecek. Meslek varsa belirtin:(Rütbenize yazılacak) Örnek Rp veya Yıldız Seviyesi: 5 yıldız (: | |
| | | Aurélien Rhodanthe Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : bells Mesaj Sayısı : 1158 Yaş : 31 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: Elf olmak için Paz 17 Nis. 2011, 18:37 | |
| | |
| | | Machaon Aristide Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 234 Yaş : 28 Kayıt Tarihi : 27/04/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Elf olmak için Salı 03 Mayıs 2011, 13:27 | |
| Karakter Adı: Aegnor Karakter Yaşı: 100'den fazla Tercih Edilen Soy: Ay Elfleri Karakter Özellikleri: Kişiden kişiye değişen huyula her ne kadar göze batmak istemese de dikkatleri üstüne çeken Aegnor; inatçı, gizemli, sakindir. Ancak damarına basıldığı zaman tam tersine dönüşebilen bir elftir. Örnek rp veya yıldız seviyesi:*** Ben Hogwarts'da üyeyim ama burda da karakter almak istiyorum. | |
| | | Victoria Morgenstern Çember
Lakap : Vicky Nerden : Alacante Mesaj Sayısı : 844 Kayıt Tarihi : 13/07/10
Karakter Detayı Statü: Üye Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: Elf olmak için Salı 03 Mayıs 2011, 16:19 | |
| Aegnor- adlı bır üyelik almalısın önce | |
| | | Aegnor Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Negro Nerden : Elflerin Bölgesi Mesaj Sayısı : 19 Kayıt Tarihi : 03/05/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Elf olmak için Salı 03 Mayıs 2011, 16:30 | |
| Karakter Adı: Aegnor Karakter Yaşı: 100'den fazla Tercih Edilen Soy: Ay Elfleri Karakter Özellikleri: Kişiden kişiye değişen huyula her ne kadar göze batmak istemese de dikkatleri üstüne çeken Aegnor; inatçı, gizemli, sakindir. Ancak damarına basıldığı zaman tam tersine dönüşebilen bir elftir. Örnek rp veya yıldız seviyesi:*** Diğer Karakterimin Adı: Aldus Bathory | |
| | | Victoria Morgenstern Çember
Lakap : Vicky Nerden : Alacante Mesaj Sayısı : 844 Kayıt Tarihi : 13/07/10
Karakter Detayı Statü: Üye Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: Elf olmak için Salı 03 Mayıs 2011, 16:42 | |
| | |
| | | Aegnor Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Negro Nerden : Elflerin Bölgesi Mesaj Sayısı : 19 Kayıt Tarihi : 03/05/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Elf olmak için Çarş. 04 Mayıs 2011, 12:28 | |
| Meslek kısmına Savaşçı yazmayı unutmuşum. Rica etsem eklenebilir mi? | |
| | | Elizabeth Rose Wayland Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Lakap : Lizbeth Mesaj Sayısı : 2356 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Site Kurucusu Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: Elf olmak için Çarş. 04 Mayıs 2011, 12:36 | |
| | |
| | | | Elf olmak için | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|