Mortal Instruments RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Mortal Instruments RPG

Ölümcül Oyuncaklar'a Hoşgeldiniz...Görmediklerinizi Keşfetmeye Hazır mısınız?
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kaçak Alımları

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Elizabeth Rose Wayland
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Elizabeth Rose Wayland


Lakap : Lizbeth
Mesaj Sayısı : 2356
Kayıt Tarihi : 11/07/10

Karakter Detayı
Statü: Site Kurucusu
Uyarı: 0/0

Kaçak Alımları Empty
MesajKonu: Kaçak Alımları   Kaçak Alımları Icon_minitimeCuma 25 Şub. 2011, 21:20

Başka ırktan birini öldürmenin suç olduğu bir dünyada Kaçak olmak ve alfaların gazabından uzaklaşmak istiyorsanız bu konum tam sizlik. +3 Yıldız seviyesi
Kod:
Karakterinizin Adı ve Soyadı:
Karakterinizin Yaşı:
Ne Suçu İşlediniz? :
Örnek RP:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mortalinstruments.forum.st/
Bernadette Auclair
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Bernadette Auclair


Nerden : Bize her yer Paris.
Mesaj Sayısı : 14
Kayıt Tarihi : 01/03/11

Karakter Detayı
Statü:
Uyarı:

Kaçak Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Kaçak Alımları   Kaçak Alımları Icon_minitimeSalı 01 Mart 2011, 20:25

# Bernadette Auclair
# 21
# Çok kez meskene tecavüz (ırkların bulunduğu yerler), kundakçılık, vandalizm, hırsızlık. Ağırlıklı suçu Araba Kaçakçısı & Hırsız olarak geçebilir mi?

# [Farklı kurgulu bir sitede yaptığım Rpg'dir.]

Saçlarımın arasında gezen ince ve narin tarağı hissettiğim aynı anda Tanrıçamın pürüzsüz ipek bir mendil gibi dokunuşunu da hissetmiştim. Uykudan önce beş yaşındaki bir çocuğun annesinin, yavrusunun saçlarını taramasını ve ileride büyüdüğünde nasıl güzel bir kız olduğunu söylemesi gibiydi. Hatta o zamanlarda bile ne kadar güzel olduğunu söylemesiydi. Tanrıça, bir anne. O yumuşak elin tarakla beraber ensemde dolaşmasıyla görüntü daha da belirginleşmişti. En az Tanrıçamın eli kadar yumuşak bir yatağın üstündeydim. Suratım yatağın altın ve olağanüstü bir deseni olan başlığına dönüktü. Camı olmayan bir pencere tam sağ tarafındaydı. Pencerenin camı oldukça büyüktü, mavi denizin kokusu ve bir o kadar da büyüleyici rengini o yumuşacık yatağa kadar taşıyordu. Hafif bir rüzgarın esmesiyle üzerimdeki beyaz kumaş hafifçe dalgalandı. Kumaşı biraz daha düzeltmek isterken bacaklarıma baktım. Bir bebeğinki kadar tertemiz ve bir çocuğunki kadar kısaydı. Kendi kendime fazlasıyla şaşırdıktan sonra kafamı biraz daha öne eğdim. Bugünkü halime göre neredeyse hiç göğsüm yoktu. Bu tuhaf görüntüden kafamı kaldıramadan neler olduğunu anlamaya çalışıyordum fakat bu güzellik içerisinde buna fazla kafa yormak istemiyordum. Bir an için kendi isteğim olmadan “Anne,” kelimesi ağzımdan çıktı. Benim olmadığına emindim! Tanrıçamın eli yanaklarıma uzanmıştı ve önüne gelen saçlardan bir kısmını yanağımı okşarken arkama atmıştı. Bana ait olmayan konuşma, ses ya da ben olmayan ben “Biraz gezebilir miyim?” diye sordu. Tanrıçam inanılmaz bir ses tonuyla konuşurken kendimi ona kaptırmaktan alamıyordum. O güzel sesi kesildiğinde ona doğru dönmeden yumuşak yatağın üstündeki kumaş elbiseyi biraz düzelttim. Normal şartlarda gene ona neden bakmadığımı bilmiyordum ama şimdiki ben orada olsaydı sormadığı soru kalmamasıyla beraber yüzünü en ufak ayrıntılarına kadar incelerdi. Yüzümü Tanrıça anneme dönmemeye ısrar ederek pencerenin dibine kadar gelmiştim. O rüzgar şimdi daha büyük bir coşkuyla saçlarımı savurmaya başlamıştı. Uzun ve Tanrıçamın dokunduğu altın saçlarımı şöyle bir arkaya attıktan sonra pencereye bacağımı atmak üzere kaldırdım. Aman Tanrıçam ben ne yapıyordum böyle? Bu soruyu oradaki ben tabii ki duymamıştı ve ben o soruyu, Küçük Ben’e kesinlikle sormayı planlarken, Küçük Ben yani ben olmayan ben çoktan diğer bacağını da pencereden aşağı sarkıtmaya koyulmuştu ve ben ‘bu ne yapıyor?’ diyemeyen düşmeye başlamıştım! Evet, fiziki kurallara göre ve Dünya koşullarına göre Yerçekimi kuvveti ile yeri boyluyordum!

Ani bir sıçramayla kendimi gerçek dünyadaki Ben’de bulmuştum. Gözlerimi açtığımda her şey bulanık ve siyahtı. Gözlerimi kırparak biraz gözlerimi karanlığa alıştırmaya çalışmıştım, aynı zamanda az önceki düşüşümün korkusundan kurtulmaya çalışıyordum. Neredeyse yarısını bile hatırlayamadığım bir rüya olduğunu düşündüm ama her saniye sanki hafızam biraz daha yerine geliyordu. Bunun olmasını neredeyse hiç ama hiç istemiyordum. Hayır, geçmişimi istemiyordum, özellikle geleceğimle baş edemezken. Biraz huzursuzlaşıp kıpırdanınca yanımdaki soğuk ama daha çok ılığa kaçan bedeni hissetmiştim. Biraz daha kıpırdanınca üzerimde neredeyse hiçbir şeyin olmadığı düşüncesine kapıldım. Bu tuhaf rüya gerçek âlemdeki hafızamı da allak bullak etmişti. Kafamı vücudumu görebilmek için biraz daha eğmiştim. “Ah Tanrıça!” aniden sıkılmış ve yenilgiye uğramış sesiyle bir şaşırma belirtisi yaşamıştım. Pek fazla belirti olmadığını yanımdaki çocuk uyanınca anladım.

“Uyumuş muyuz? Saat kaç? Tanrım, burası soğuk!” derken hızla yerinden kalkan Gerard’ı izledim. Kendime gelmem fazla zaman almamıştı. Gözlerimin karanlığa alışmasıyla hafızam da bilinçaltımla nihayet etkileşime geçmişti. Üstümdeki bikiniyi düzeltirken, en azından vücudumun dışarı sarkmış kısımlarını düzeltirken deniz dalgalarının senfoni seslerini dinliyor ve denizin o tuzlu ve rüzgarla etrafımı saran mükemmel ferah kokusunu içime çekiyordum. Kaç saattir kampın plajında olduğumu tam kestiremiyordum ama fazla durduğumdan emindim. Omuzlarımı hafifçe yaslı olduğumdan çekerken isterik olmayan bir acıyla kısa ve acı bir çığlık attım. Gerard’ın gözlerini bana dikmesini bekledim ama yapmadı ve bunu yapmaması hoşuma gitmişti.

Onun ilgilendiği sadece eşyalarımızı toplamakken bir an çantamın orada olmadığını hissettim. “Gerard, çantam!” diyerek onu kalp krizine sokacak bir çığlık attım. Sahi, bu çığlıklar neden son zamanlarda yaptığım en çok şeyler olmuşlardı? Kafamı bunlara yormadan Gerard’ın çantamı kucağıma fırlatması bir olmuştu. Çantamın içindeki Tanrıça yadigarı aynanın elle tutmak için yapılmış özel el işi sapı bacağıma batmıştı. Ona ters bir bakış attıktan sonra kafamı yasladığım tülümü, yani kafamı böceklerden korumak için kafamın altına koymuştum ve umarım cidden gelip bir böcek yapışmamıştır diye içimden geçirdiğim tülümü hızla çektim. Tülü kafamdan çekerken ister istemez saçlarım da suratımın ortasına yapışmıştı. Saçlarımı fazla özenmeden ve her zamanki ayrımının düzgün olup olmamasına bakmadan arkama attım ve ellerim saçlarımın arasından geçerken neredeyse Tanrıçamın ipeksi ellerini hissetmiştim. Tuhaf bir şok dalgası yaşadım? Tanrıçam… Her zaman yanımda olduğum tek insan, yani Tanrı olan insan –Tanrım, bazen anneme ne diyeceğimi ben bile bilemiyordum-, kısaca Tanrıçam gene benimleydi. İsterik bir gülümsemenin ardından kıçını savurup giden Gerard’a baktım. Evet, çocuk cidden salaktı ve beni burada bırakıp gitmişti. Tülümü belime sararken şuan yemek yediklerinden yani Akşam Gazino’sunda olduklarını kestirebiliyordum ve içimden bana da bir iki parça yemek kalmış olmasını diliyordum. Yani burada sersem Gerard’la birlikte uyuyakalmak benim istediğim bir şey miydi? Küçük bir talihsizlikti… Kafamdaki yoğun düşünceleri bir kenara savurmaya çalışarak ve denizin kokusunu içime çekerken ve o tuhaf anıyı aklımda canlandırarak yürümeye çalışırken aklıma dank eden bazı şeyler de olmuştu. Ben böyle çıplak-yarı-çıplak mı gidecektim?

Tülün üstümü yarım yamalak kapattığı bir çıplaklıkla ilerlerken kamp alanının cansızlığı ölü bir siluet gibiydi. Sessiz ve neredeyse kimsesiz. Tuhaf bir şekilde iç geçirdikten sonra, bu iç geçirmemin beni ne kadar itici gösterdiğine kafa yormadan bir iki adım daha atmayı başarmıştım. Fakat aniden bir çığlık tüm bedenimi esir etmişti. Cırtlak bir kızın sesinin yankılandığı yöne doğru baktım. Gördüğüm şeyin ne olabileceği hakkında kafamdaki bilgileri kurcalarken yere sıçrayan bir sıvıyı fark ettim. Hayır, kız çok uzağımda değildi ve bu sıçrayan şey de büyük ihtimalle kandı. Ama neden? Neden sorusunu kendime sormama izin veremeden ayakların beni kıza doğru götürmeye başlamıştı bile. İkinci korkunç çığlığın ardından adımlarım beni daha da hızlı çekmeye başlamıştı ki karanlığın içinde yeri boyayan sıvının yere iğrenç bir şekilde yapışmasına şahit olmuştum. Hayır, bu bir insan kanı değildi.

Tam olarak ne olduğunu çözemediğim ama beynimin ‘zararlı madde’ uyarısına maruz kaldıran canavardan geriye hızlı bir şekilde çekildim. Saldıracak, onu oracıkta mahvedecek hiçbir savaş aletim yoktu. Canavarla aramda en fazla beş metre kadar bir mesafe vardı ve bu bana göre fazla olmasına rağmen yaratığa göre azdı ve aynı anda koluma atlayan başka bir yaratıkla yere çökmem bir olmuştu. Çıplak bedenimdeki tülü kesen tırnakları kolumda derin izlere de sebep olmuştu. İğrenç suratını görmek istemiyordum, hayır. Bir an tüm bu acayip karmaşanın arasından sıyrılmış gibi biricik annemi düşündüm ve onun o tatlı dokunuşunu. Evet ya! Annem! Çantamın içindeki aynaya darbe almamış kolumla uzanmaya çalışırken sivri topuklu ayakkabılarımla canavarın sersem bedenine bir tekme savurmuştum. Karanlıkta işe yarayacağını kim bilebilirdi ki? Evet, süslü olmak o kadar da kötü bir şey değildi. Sonunda çantamın en dibindeki aynayı buldum ve çevik bir hareketle çantamdan çıkardım. Aynı anda az önce yere kanı yapışan yaratık da üstüme saldırmıştı. Konsantrasyonum neredeyse yok olmuşken annemin gözyaşlarının kalbime döküldüğünü hissettim, ılık ve saf bir gözyaşı. Bana biraz mutluluk veren, her ne kadar iyi bir şeyin sonucu olmamış olsa bile, bu dokunuşla gücümü tekrar topladığımı hissettim. Evet, gecenin köründe, çıplak bir halde, iki yaratıkla savaşmak kimin aklına gelebilirdi ki? Birden aklıma tekrar dank etmişti, çıplaktım! Derhal şu aptal savaş bitmeliydi, ben kazanmış bir savaşçı-fedakar-muhteşem-melez olacaktım, yaratık ise ölmüş bir sersem. Yani en azından teoride öyleydi. Elimdeki aynanın sapını bana doğru eğilmekte olan yaratığın kafasına büyük bir güçle vururken diğer yaratığın gelmemesi için Tanrıçama dualar gönderiyordum ama neyse ki o aptal o tuhaf kanını kaybederken biraz güçsüzleşmişti. En azından onu haklamak daha kolay olacaktı. Yerden büyük bir özgüvenle kalkarken aynayı sapladığım kafasından çıkardım ve bir mutluluk çığlığı atmamak için kendimi zor tuttum. Evet, o sersem salak artık bana saldıramayacaktı ve geriye son-güçsüz-ahmak kalmıştı. Biraz terbiyesiz bir kızdım evet, güzelliğin yanında bu şımarıklık bazen bana bu kelimeleri söyleme hakkı verebiliyordu. Annemi son bir kez daha düşünmeden önce elime yapışan o iğrenç kana bulanmış aynamı son olarak o yaratığa savurdum ve iğrenç bir ses çıkararak yere döküldü. Onunla beraber ben de yere dökülmüştüm. Çıplak, ucube modalı ben yere o iğrenç kanın üstüne kapaklandım. İğrenç sıvı çıplak bedenime yapışırken mikrop kapmak istememem aklıma gelmişti ama bacaklarım beni o kadar taşıyamazlardı. Bir an aklıma az önceki çığlığın sahibi geldi. Acaba o neredeydi? Ama ona vakit ayırmadan önce yapacağım birçok şey vardı. Onu umursamam beklenemezdi herhalde? Annemi, Tanrıçamı kalbime döktüğü gözyaşıyla anarken kalbimden bir ürperti geçti. Gözyaşı… Neredeyse unutuyormuş gibi salak salak iç geçirdim ve benimde oracıkta hüngür hüngür ağladığımı fark bile edememiştim. O yapışkanın arasına dökülen ve yüzümü sırılsıklam ettiği yetmezmiş gibi suratıma yapışan saçlar ve en önemlisi deminden beri gözden çıkardığım yaram. Evet, fazla işim vardı…

xxx Önemli Not: Bilgisayarımda kodlarla ilgili büyük bir sıkıntı içindeyim. Renklendirme-görünüm falan onu göze almanızı rica ediyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Elizabeth Rose Wayland
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Elizabeth Rose Wayland


Lakap : Lizbeth
Mesaj Sayısı : 2356
Kayıt Tarihi : 11/07/10

Karakter Detayı
Statü: Site Kurucusu
Uyarı: 0/0

Kaçak Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Kaçak Alımları   Kaçak Alımları Icon_minitimeSalı 01 Mart 2011, 21:10

Okuması oldukça zevkliydi renklendirmeyi dikkate almadan düzene göre puanladım.
Yıldınız: **** tebrikler. İyi rpler dilerim
not:DW kurgusunda insan yoktur bilginize..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mortalinstruments.forum.st/
 
Kaçak Alımları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Kaçak Alımları
» Sanatçı alımları
» Asistan Alımları
» Şifacı Alımları
» Şifacı Alımları

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Mortal Instruments RPG :: Mortal Instruments :: Arşiv-
Buraya geçin: