Mortal Instruments RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Mortal Instruments RPG

Ölümcül Oyuncaklar'a Hoşgeldiniz...Görmediklerinizi Keşfetmeye Hazır mısınız?
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Sturm

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
C. Sturm Gaez
Nefilim | Gölge Avcısı
Nefilim | Gölge Avcısı
C. Sturm Gaez


Lakap : isim
Mesaj Sayısı : 428
Kayıt Tarihi : 16/03/11

Karakter Detayı
Statü:
Uyarı:

Sturm Empty
MesajKonu: Sturm   Sturm Icon_minitimePtsi 11 Şub. 2013, 18:18

    *Miserere mei, Deus, secundum magnam misericordiam tuam.

    Eli boynundaki gümüş haça dokunup usulca geri çekildi. Göz pınarlarında toplanan damlalara daha fazla mani olamamıştı ve kan gibi ağır ağır yanağından süzülmesine izin vermek dışında elinde seçenek kalmadığından zorlamadı, varsın aksın içimdeki irin. Henüz sekiz yaşlarında köyün Katolik okulunda öğrendiği ilahi, şu ana kadar öğrendikleri arasında en güzeliydi. Çünkü rahmetli babası, Elisa ilahiyi ne zaman seslendirse tıpkı şu an Elisa’nın yaptığı gibi gözyaşlarının yanaklarında yeni yollar açmasına mani olamazdı. Zeytin yeşili gözleri aynada yer yer kızıllaşmıştı. Henüz yirmi yaşında bile değilken kahramanının Göklerin Krallığı’na göndermek, acı olduğu kadar sevindiriciydi de aslında. Elisa yaşadığı hayattan katiyen şikayetçi değildi, zira Tanrı’nın ona bahşettiği bu hayata saygısızlık olurdu. Ancak baş etmek zorunda olduğu şeylerin de onu yorduğu mutlak bir gerçekti. Elisa Day, henüz yirmi bir yaşında genç bir rahibe. Doğduğu köyden dışarıya henüz adımını atmamış, ailesinin yeryüzündeki son ferdi. Bir sene önce köyün rahibi babasını kaybetti. Şimdi ise onun yokluğunda tek başına artçı sarsıntılara ve akabinde gelecek esaslı depremlerde ayakta durmaya çalışıyordu. Yeni açmış kırmızı bir gülün yapraklarından yapılma dudakları, ilahinin ilk dizelerini durmaksızın seslendiriyordu. Kesik kesik nefes almadığı zamanlarda tiz ve pürüzsüz sesi ufacık evinin mutfağında çınlıyordu. Şapelden geleli üç dört saat oluyordu ve genç kızın gözleri uykuya yenilmek üzereydi. Mutfakta biriken ufak iki tepeciğe yenilgiyle baktı, bu kadar tembel olmak ona kesinlikle yakışmıyordu. Uykulu haline rağmen iradesini diretip tezgahın üstündekileri birer ikişer kaynar suda yıkayıp çıkartmaya başladı. *Dele iniquitatem meam, amplius lava me ab iniquitate mea ”Tüm günahlarımdan arındır beni, Tanrım.” Fazla narin teni kaynar suya daha fazla dayanamamıştı, canı yandığından dirseğine kadar buz gibi suya soktu kolunu. Göz yaşlarının devamı da geliyordu. Sonunda dayanamadı ve hıçkırıkları ilahinin önünü kesti. Baş marmağıyla göz yaşlarını silmeye yeltendiyse de vazgeçti ve önce tezgaha yaslandı, ardından da bacaklarını kaydırarak yere serildi. Zavallı. Zavallı hissediyordu kendisini. Babası ona güçlü yaşamayı öğrettiğini düşünürdü, eğer yukarıdan onu bu halde görüyorsa nasıl da hayal kırıklığı yaşamıştı. ”Üzgünüm, ba-“ yine cümlesini boğazına takılan ve zorla çıkan bir nefes kesmişti. Elindeki ıslak bezi bırakıp, elini üzerindeki elbiseye sildi ve tekrar hacın temasıyla sakinleşmeye zorladı kendisini. ”Tanrım bana güç ver. Yolumdan saptırmaya çalışanlara karşı göz et. “ Devamını ise ilahiden devam etmişti ancak melodisiz. Nefesi durulup göz yaşları da kuruyunca tekrar ayağa kalktı ve tezgah üzerinde ne varsa tertemiz edip son bir defa da tezgahı sildi. Bir yandan da kendisini teskin ediyordu iç sesi.Hiç pes etmedin, etmeyeceksin. Ağlamak seni zayıf gösteriyor, ağlama. Kendi buyruğuna uyup birkaç derin nefesin ardından tamamen sakinleşti. Odasına doğru adımlarken başındaki örtüyü de çıkardı ve yatağının tam karşısındaki sandalyeye bıraktı. Üzerindekileri de tamamen çıkarıp annesinin sandığında bulduğu şeker pembesi geceliği üzerine geçirdi. Sandalyenin hemen yanında ise bir boy aynası vardı, her gece bu ritüeli gerçekleştirirdi. Gecelik içinde annesini tahayyül etmeye çalışırdı. Aynadaki aksine uzun uzun ve memnuniyetle baktı. Vücudunun bir kısmının çıplak görünmesinden hoşlanıyordu. Her ne kadar aldığı eğitim bunu reddetse de bir kadın doğası olarak ilgi çekmek istiyordu. Saman sarısı saçları örtünün içinden yüzüne döküldüğünde dahi köyün gençlerinin dikkatini çekerdi. Saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı ve aklından geçen bin bir düşünceyle elini saten geceliğin üzerinde neredeyse değmemecesine gezdirdi. Sonra bir anda kaşlarını çattı ve arkasını dönüp yatağına doğru ilerledi. Şeytanın seni elde etmesine izin verme. Bir söz verdin. Vücudun yalnızca tanrının. Aynanın karşısında aklına gelen düşüncelerinden utanmıştı. Yatağın dayalı olduğu çarmıha gerilmiş İsa heykelciğine bakıp bir daha asla bu tarz düşüncelerle zihnini kirletmeyeceğine dahi sözler verdi kendisine. Ardından yatağın ayakucunun yanına dizleri üzerine çöktü ve dirseklerini yatağa dayayıp ellerini yumruk şeklinde bir araya getirdi ve alnına dayadı. Kısa bir dua ettikten sonra üç parmağını birleştirip sırasıyla alnına, göğsüne ve omuz başlarına dokundurdu. Ardından yatağa girecekti ki evin kapısına atılan bir cismin çıkardığı ses ile irkildi. Gözleri iri iri açılıp nefes alış verişleri hızlanmıştı ki daha şiddetli bir ses daha işitti. ”Tanrım sen beni koru.” derken kapısını ardı ardına kilitlemeye ve perdelerin tamamının kapalı olduğunu denetlemeye koyuldu. Hepsinin kapalı olduğuna emin olunca hiç ses çıkartmadan yatağına girdi. Sesler neyse ki kesilmişti ancak rahat bir uyku uyuyamayacağı gün gibi ortadaydı.

    Gün doğumuna birkaç dakika kala huzursuz uykusundan uyandı. Hoş aralıklarla uyuduğu düşünülürse totalde en fazla üç saat uyuyabilmişti. Ancak komülyon ayini dolayısıyla şapele biraz daha erken gitmeliydi. Babası yerine gelen rahibin de ayinde olacağını düşünmek ister istemez genç kızı üzüyordu. Babası kadar sevilmediği ise bir gerçekti yeni gelen rahibin. Onun yeri doldurulmaz.Geceden kalma rahatsızlık hala üzerindeydi ve soğuk birkaç darbe suyun ardından bu ruh halini üzerinden çıkardı. Ayine bu şekilde katılmamalıydı. Aklına babasıyla katıldığı eski pazar ayinlerini getirince tatlı bir tebessüm belirdi koyu pembe dudaklarında. Ayıldığına kanaat getirinceye kadar yüzünü yıkadı, hemen sonrasında ise papatya çayı yapmak üzere mutfağa yöneldi. Ancak üzerindeki geceliği aynanın karşısından geçerken fark etmişti. Kendine dün gece verdiği söze tenasüp değildi, bir daha giymemek üzere üzerinden çıkardı ve uzun , siyah elbisesini giydi. Saçlarını sıkıca arkasında topladıktan sonra başına da aynı siyah örtüyü geçirdi. Ancak perçemlerinin yüzünde kalmasına müsaade etti. Geceliğe ise son bir defa baktı, özlemle. Ardından sandığın en diplerine attı ancak özenle. Çünkü bir annesinden bir hatıraydı en nihayetinde, hıyanet edemezdi. Sandığı kapar kapamaz içinde yükselen huzur yüzüne de yansımış olacak ki otuz iki diş mutfağa doğru adımladı. Kuru papatyaları kaynatmaya başladığı suyun içine attı. Beş dakika kadar bekledikten sonra İngiliz porseleni bir fincana çayı dikkatle koydu. Annesi bu takıma büyük özen gösterirdi, zira sahip olduğu en pahalı parçalardı. Kapının hemen yanındaki masaya fincanı bıraktı ve dün sıkı sıkıya kapattığı perdeleri açtı. Gök henüz mavi bir çarşaf gibi serilmemişti, alaz rengiyle uçuk mavi tonlarındaydı. Hatta hala yıldızları seçebiliyordu ve yıldızların ona göz kırptığını düşünmek ona iyi gelmişti. Sakince gülümsedi gözü gökteyken. Sandalyeye geçip çaydan yudumladı ve içine ferah bir esintinin dolmasını keyifle kabul etti. Daha vakti olduğunu düşündüğünden Matta’nın en son okuduğu sayfasını açıp okumaya başladı. Çayı bitinceye ve ilk bölüm sona erinceye kadar yerinden kalkmadı. Zaten ikisini de bitirdiğinde evden çıkması gerekiyordu. İncil’i eski yerine koydu ve tatlı tatlı gerindi. Fincanı da tezgahın içine koyup evden çıktı, kapıyı bir iki defa zorladı kapattığında. Kimsenin giremeyeceğini garantilemek istiyordu.

    Şapele erken gelenlerdendi Elisa. Ayin için mihrap ve etrafı temizlenip düzenlenmiş, gelenlere sunulacak şarap ve ekmekler de kontrol ediliyordu. Ufak çapta koro da yavaştan bir araya gelmeye başlamıştı. Genç bir kız olmaya yeni yeni adım attığı dönemlerde o da koroda bulunmuştu ve koroda arp çalan bir tek kendisi vardı. Babası tarafından teşvik edilmişti, Elisa’yı ne zaman arp çalarken göre gözleri dolu dolu bakıp ”Bir melek gibi. Benim meleğim. diyerek severdi. Babasını kaybettiğinden bu yana Elisa, arpını eline bir daha almadı. Koro üyelerine başta kısaca ve güler yüzle iyi sabahlar diledi. Ardından da şapelin yeni yeni dolmaya başladığını fark edince mihraba yakın bir yerde yerini aldı. Şapel dolduğu vakit ayin başlamış, rahip mihrabın önünde İncil’den vaazlarını okuyordu. Kimi zaman diğerleriyle birlikte Elisa da bazı kısımları seslendiriyordu. Ancak yine de her pazar olduğu gibi bir kırgınlık vardı üzerinde. Çünkü mihrapta olması gereken kişi babasıydı. Hiç beklemediği bir anda kalp krizinden kaybetmişti babasını. Tam iki yıl, dört ay önce bugün. Yutkunmakta zorlandığını, gözlerinin yaşlandığını hissetmişti. Ancak bu defa kendisini durdurdu ve toparlandı. Uzun bir duanın ardından kutsanmış ekmeği yiyip, şaraptan içti. Hemen akabinde Elisa da ekmek dolu gümüş kaseyi aldı ve gelenlere sunmaya başladı. İsa’nın bedeni, İsa’nın kanı. Diğer rahibelere de iyi günler diledikten sonra eve gitmeyi düşünüyordu. Şapelden çıktığında onu gün ışığı karşılamıştı. Gözlerini kapayıp derin derin soluk aldı. Tüm vücudu yenilenmiş gibi hissediyordu. Dudaklarının kıyıları kendiliğinden üstlere yayıldı. ”Tanrım, şükürler olsun.” kısacık bir duanın ardından yoluna devam ediyordu ki önüne geçen dört genç adam Elisa’nın önünü kesti. ”İyi pazarlar Daniel, Victor, …” Kendine has sakin gülümsemesini sunarken hiç de dostane olmayan bakışlarıyla gençler Elisa’yı yalnızca süzdü. Bu ve bunlardan çoğu Elisa’yı ve babasını, diğer rahip ve rahibeleri köyde hoş karşılamıyorlardı. Sebebini ise Elisa bir türlü anlayamıyordu. Köye uğrayan büyü kullanıcılarının köy sakinlerini efsunladığına emindi, babasının fikri de bu yöndeydi. Nasıl bu kadar aptal olabiliyorlar ve kendi hısımlarına karşı sırf onların zararlarından korunmak için köyden uzaklaşmalarını istemelerinden hoşnut olmuyorlardı? Bakışları ziyadesiyle rahatsız etmişti genç kızı. Yutkunup bir şeyler demeye çalıştı. Bir an önce kurtulmak istiyordu bu sıkıntılı anın içinden. ”Iıı… Dün gece evimin önünden sesler geldi. Neler olduğuyla ilgili bir bilgisi olan var mı? Sanıyorum o saatlerde genelde dışarıda oluyorsunuz.”. Gençlerden biri hafifçe öne çıkıp [color?# 72988f]”Evet biliyorum. Biri bendim. “[/color]. Elisa ister istemez bir adım gerilemiş ve elini hafifçe göğsünün üzerine değdirip ağzını aralamıştı. Bu kadar mı nefret ediyorlardı? Sesi iyiden iyiye kısılmış, bir şeyler söylemeye çalışıyordu. ”Neden bunu yapıyorsunuz Daniel? Babamın vefatından beri yalnız yaşadığımı biliyorsunuz. Ve nasıl korktuğumu da. Tüm bunların sebebi o büyü kullanıcıları mı sahiden? Babam haklıymış. Zihinlerinizi efsunlamış onlar. Size zarar vereceklerini neden düşünmüyorsunuz? Nedir bu hayranlık? Sizin için tanrıya dua edeceğim, yolunuzu şaşırmışsınız. Şimdilik size iyi pazarlar diliyorum. “ Sözünü noktaladığında buradan uzaklaşmak için hamle etmişti ki Daniel denen esmer ve iri yarı çocuk bir adım daha yaklaşıp hareketini engellemişti. Ancak hiç de ummadığı bir cümle işitti. ” Haklısın, Rahibe Elisa. Bu sebepten seninle konuşmak istiyorduk aslında. Senden özür dilemek istiyoruz. Dün için bizzat ben. Diğerlerinin aksine biz seni koruruz. Hatta izin ver sana evine kadar eşlik edelim.” Başını hafifçe kaldırdığında her ne kadar ona güvenmek istemişse de çakmak çakmak bakan gözlerinde yine o sinsi yılanı sezmişti Elisa. Ancak insanlara güvenirdi, daha doğrusu köydeki tanıdıklarına.”Gerek yo-“ dediyse de gençler çoktan ilerlemeye başlamışlardı. Elmahkum Elisa da aralarında mesafe bulunmasına özen göstererek ilerlemeye başladı. Yine Daniel sessizliği bozmak derdindeydi. ”Bugünkü ayinde ekmekler biraz bayattı ha. Ne dersin?” ardından gelen gülüşmelere yan gzle baktı Elisa. ” Ayinin amacı İsa’nın kendisini kurban edişini anmak Daniel. Ekmeğin İsa’nın vücudun-“ Lafı bir evet, haklısınla kesildikten sonra bu defa evinin önüne kadar – ki bu köyün en sonuncu evine, ormanın hemen yanına tekabül ediyordu- sessizce ilerlediler. Evine yaklaşırken etrafta kimsenin olmaması, kimseyi geçin evlerin kaybolduğunu bilmek Elisa’yı ürkütmüştü. ”Buraya kadar gelmeniz yeterli. Teşekkür ederim. İyi pazarlar tekrar. Tanrı ışığını üzerinizden eksik etmesin.” diyip gayet samimiyetsiz tebessüm etmişti ve adımlarını hızlandırmıştı ancak arkasından gelen ayak sesleri, anlaşılan o ki Elisa’yı kulak asmamıştı. İki etten duvar önünü kesip Elisa’nın kollarını sıkıca kavrayınca genç kız ister istemez nefesini yuttu ve küçük bir çığlık attı. Ancak arkasından boynuna dolanan bir kol ve ağzını kapatan bir el devamının gelmesini engellemişti. Zavallı kızın gövdesi deliler gibi titremeye başlamıştı. ”Bizi evine davet etmeyecek misin, Rahibe Elisa? halletmemiz gereken bir mesele vardı. Yoksa İsa’n evine girmemizi uygun bulmuyor mu? Oysa dün gördüğüm o geceliğin için de ne kadar da güzeldin, İsa bunu bizden neden esirgiyor? İçeri girip bize kendini sergilemek istemez misin? Söz, aramızda kalır.” dediği sırada devasa bedeni iyiden iyiye Elisa’ya yaklaşmıştı. Elisa ağzı her ne kadar tıkalı da olsa çığlık atmaya çabaladı. Göz yaşları ise kirli el üzerinde parlak bir yol çiziyordu. Belinde gezinen elleri hissedince tüm kuvvetiyle geri çekildiyse de cevap olarak alaycı birkaç kahkahayla karşılaştı. ”Sen davet etmiyorsan biz de davetsiz misafirin oluruz. Evine geçelim artık.”. Kollarından kurtulamamışsa da bir diş darbesiyle ağzına kapanan elden kurtulmuştu. Ve bulduğu bu küçük fırsatta çığlığı bastı ve yardım istedi. Nafile elbette. En az üç yüz metre ötede yalnızca bir ev vardı ve boştu. Karnına ve bacaklarına dolanan kollar ayağını yerden kesmişti. Yine bünyesinde var olan tüm gücü kullanıp onlardan kurtulmak istemişse de başaramadı. Kendini o kadar iğrenç, iğrenç hissediyordu ki. Evinin kapısı zorla açılıp içeri girdiklerinde ayakları yere basmıştı ancak ağzı hala tıkalıydı. Adının Daniel olduğunu bildiği genç adam tekrar önünde dikildi. ”Ee… Nerede bakalım o güzel geceliğin? Odanda mı? Hah, sandığına kapatmıştın değil mi? Gidip bakayım.” Hıçkırıkları öylesine şiddetlenmişti ki ağzı kapalı da olsa gayet net işitiliyordu. Mutfağın girişindeki sandalyeye zorla oturtulmuş kolları ise sandalyenin arkasında iki el tarafından birleştirilmişti. Elinde annesinin geceliğiyle geri geldiğinde bacaklarını çırparak kollardan kurtulmaya çalıştı. Tekrar. Nafile. O olmaz. Olmamalı. Adam kendisine doğru hamle ettiğinde ağzı da serbest bırakılmıştı. ”Lütfen… Lütfen size yalvarıyorum bana bunu yapmayın! Tanrı adına, lütfen. Derdiniz o büyücülerse onlarla anlaşmaya gidebilirim. Lütfen bırakın.” Ağlamaktan ve debelenmekten bitap düştüğünden sesi ve hıçkırıkları daha az seviyede çıkıyordu. Söylediklerinin dönütü sert bir tokat ve akabinde gelen iğrenç ellerdi. Önce saçındaki örtüyü çıkardı, ardından da vücudunun çoğunu çıplak bırakacak şekilde elbiseyi çıkartmıştı. Hep bir ağızdan ilkel sesler çıkardı lanet grup. Elinde kalan son çare, kendisini elleriyle örtmeye çalışıyordu. O an dünya üzerindeki her şeyden değersiz hissediyordu kendisini ve eğer ucunda ölüm varsa bir an önce yakınına gelmesini yakarıyordu tanrıya. Etrafındaki vücutlar büyüdükçe Elisa ufacık, bir zerre kadar hissediyordu kendisini. Vücudu üzerinde gezinen elleri uzaklaştırmaya çalıştı. Bir anda kendisini ayakta, geceliği ise üzerinde bulduğunda dizleri bu utancın ağırlığını kaldıramadı ve yere kapaklandı. Artık gülüşmeler umurunda değildi, gerçekten o an aklında tek bir opsiyon vardı. Yok olmak. Ancak bunu da vermiyorlardı hiçbir günahı olmayan Elisa’ya. Tekrar ayağa kalktığında iri yarı gencin iğrendirici nefesiyle karşılaştı. ”Ovv, İsa işini biliyor. Şu parçaya bakın. Bağnaz, örümcek beyinli bir sürtük olmasına rağmen bu kadar güzel olacağını düşünmezdim. Keşke bu aptal yolu seçmeseydin ve daha güzel bir geçmişimiz olsaydı Rahibe Elisa. “ Vücudunu çevreleyen diğerleri Daniel’ın emriyle biraz açıldıkları sırada Elisa bir açıklık bulabilmişti. Üstelik alay eden genç adam Elisa’yı yeterince sıkı tutamamıştı da. Ve artık iman gücü mü denir, ya da hayatta kalma güdüsü mü bilinmez ancak Elisa büyük bir ustalıkla ilk başta onu tutandan daha sonra da aralanan etten duvardan sıyrılabilmişti. Ancak yolu köye değil de ormana dönmüştü, bu halde kimsenin karşısına çıkamazdı. Tam kapıdan çıkacakken biri bacağına hafifçe tutunmuştu ki ondan da kurtulabildi. Kendinde bulduğu son gücü de arkasına bakmaksızın koşmak için harcadı. Ormanın derinliklerine değin ilerledi, dakikalarca ve belki de saatlerce. Artık tek damla gücü ve alacak nefes bulamayınca mecburen durdu ve devasa gövdesi olan bir ağacın kendi kadar iri köklerine sığındı. Bacakları ve kolları yara içinde, güzelim saçları büklüm büklüm yüzünde dağılmış, annesinin en güzel geceliği ise yer yer sökük ve yırtıktı. Elisa başına gelenleri kesinlikle hak etmediğini düşünüyordu. Düşündükçe de bunlarla artık tek başına baş edemeyeceğini. Vücudunu çok az örten geceliğin sıcaklığına sığınmıştı ancak hiçbir yararı yoktu. Bacaklarını göğüslerine doğru çekti ve kafasını dizlerine dayadı. Buradan sonrasını hayal edemiyordu. Hayatının bu kısmından sonrası yoktu, tüm seçenekleri ve umutları tükenmişti. Babasının hayaletine dahi el uzatamıyordu. Çünkü onun biricik ve saf kızı olamazdı ki artık. Sessiz olmaya zorlasa da kendisini işe yaramıyordu. Ağıtları ve hıçkırıkları gayet sesliydi. Üstelik daha önce hiç bulunmadığı bu ormanda ne tür tehlikeler vardı hiçbir fikri de yoktu. Sesler ve birbirine yakın, ilginç, bir o kadar da ürkütücü ağaç gövdeleri devamlı hareket halindeydi ki bu da orman hakkında fikirler veriyordu Elisa’ya. Hatta tam ağaç dalına konan bir kuzgun genç kızı ürkütmüştü. O yüzden istemsizce yerinden kalktı ve hızlı adımlarla o ağaçtan uzaklaşmaya başladı. Garip bir çıtırtı işittiğinde yüreği ağzında, arkasına döndü. Hiçbir şey yoktu, ağaçlar dışında. Aynı çıtırtıyı bir defa daha işittiğinde bu sefer bir ağaç gövdesine saklandı ve nefes alış verişini düzenlemeye çabaladı. Yutkunup ağacın gövdesinden başını çıkardığında yine hiçbir şey görmediğinde biraz daha rahatlamıştı. Kafasını tekrar ağaca yasladığında yanında koyu bir silüet gördü. Silüetin bir insan olduğunu anladığında vücudu bu defa olanlara dayanamadı ve bilinci kapanıp olduğu yere yığıldı.
*Allegri - Miserere
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eámanë
Nefilim | Gölge Avcısı
Nefilim | Gölge Avcısı
Eámanë


Lakap : Cellat.
Nerden : İdris.
Mesaj Sayısı : 728
Yaş : 31
Kayıt Tarihi : 20/08/10

Karakter Detayı
Statü: Yönetici
Uyarı:

Sturm Empty
MesajKonu: Geri: Sturm   Sturm Icon_minitimePtsi 11 Şub. 2013, 20:56

RP Puanı: 96.
Rütbenizi aldıktan sonra RPG'ye başlayabilirsiniz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sturm
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» .Sturm.
» Sturm

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Mortal Instruments RPG :: Mortal Instruments :: Arşiv-
Buraya geçin: