Mortal Instruments RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Mortal Instruments RPG

Ölümcül Oyuncaklar'a Hoşgeldiniz...Görmediklerinizi Keşfetmeye Hazır mısınız?
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Sturm

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
C. Sturm Gaez
Nefilim | Gölge Avcısı
Nefilim | Gölge Avcısı
C. Sturm Gaez


Lakap : isim
Mesaj Sayısı : 428
Kayıt Tarihi : 16/03/11

Karakter Detayı
Statü:
Uyarı:

Sturm Empty
MesajKonu: Sturm   Sturm Icon_minitimeC.tesi 16 Tem. 2011, 10:57

Zevkler,MORFİN,kederler,MORFİN,elemler,MORFİN, komplike duygular,MORFİN, henüz tadılmamış aşklar,MORFİN, eksiltili cümleler,MORFİN, anılar, MORFİN, hayaller,MORFİN, hayalkırıklıkları,MORFİN, yaşantılar, MORFİN. Bir acizlik ve kendini vermişlikti morfin hayatında. Unutamadıklarını sandıklara kapatmaktı. Üzerinde toz perdesi oluşana kadar, adı antikaya çıkana kadar bekletmekti. İçindeki ehlileştirilmemiş hayvana yaptıkları, yaptırdıklarıydı. Zincire vurmaktı belki doğasını. Kendi yalanlarına, sanrılarına kendini inandırmaktı. Her şeyden evvel yegane kurtuluşu ve kaçışıydı. Yaşadıkları başa çıkılamaz şeyler miydi? Değildi belki, ama eksikti işte. Temelleri sağlam olmayan bir bina her zaman sallantıda değil midir? Hayatını en başından mahveden mücrim kendisiydi. Aslında kendisi de değildi, ahlaksız doğasıydı. Doyurulamaz hazları, istekleriydi. Bunda soya çekimin payı olması da muhtemeldi tabi. Onun damarlarında katil arzusu dolaşıyordu. Yaşamını besleyen özü, ilk andan itibaren hayatına yön vermişti sanki. Atası kâtildi. Ruhunun öte yarısı kâtildi. Yaşamın kendisi ölmeye ve öldürülmeye dayalıydı zaten; yaşamın kendisi katildi. Böyle ahlaksız bir dünyada ne kurallarından bahsediyorlardı? Orman kanunlarındaki tek ibare 'Güçsüzsen ezilirsin' değil midir? Sturm'un ve soyunun uyduğu tek kural buydu. O da bu şartlarda yetişmişti. Son durağa kadar kat edeceği mesafede yol göstericisi bu düşünce olacaktı. Yine dalmıştı düşüncelere. Düşünmeden yaşayacaktı. Adımları aklını yönetecekti. Kendini adımlarına bıraktı yine.

***

Aynalar. Arkada bir ayna, duvarda bir ayna, banyoda bir ayna. İnsanların dış görünümlerini bu kadar merak etmeleri anlamsızdı. İnsan, kendini yalnızca görerek tanıyamazdı. Keşif şarttı. Tenle, kokuyla, sesle keşfetmelilerdi. Kabuklarını ezberlerine aldıklarında ise daha diplere inme vaktiydi. İlk insanı bulup onu tanımalılardı. İnsan yapayalnız dünyaya fırlatıldığında tek yoldaşı güdüleriydi. Sturm'un yaptığı bundan farklı bir şey değildi. Çünkü o biliyordu ki etrafında ne kadar vücut varsa ruhu bir o kadar yalnızdı. En nihayetinde yalnız doğmuştu ve yalnız ölecekti. Aradaki uzun görünen ama kısacık olan o periyot boyunca üzerinden geçen bedenlerin bir değeri yoktu. Kattıkları tek şey izlerdi. Kalıcı olmadığı sürece izlerin de önemi yoktu. Aklına sol göğsünün üzerindeki iz geldi. Altmış ikiden yapılma bir tavşan. "Kara tavşanı takip et Chuckie". Kara tavşanın onu götürdüğü yer, kardeşinin boş bedeniydi. Elini aynadaki aksinin üzerinde gezdirdi. O jilet yarasında mola verdi şehadet parmağı. Aslına dokunmaya dayanamıyordu. Elini aynadan uzaklaştırdığında parmak ucunu kirleten kara ize baktı. Göğsünün üzeri toz bağlamıştı. Acaba uzun zamandır açılmadığından mıydı? Büyük bir cesaretle tenine değdirdi elini. Yaraya baktı üzeri gerçekten tozlu mu diye. Tırnağıyla izi tekrar çizdi, ardında kırmızı lekeler bırakarak. İkinin alt çizgisinden karaciğerine kadar ince bir yol açıldı. Yolu tozlu parmak ucuyla takip etti. En sonunda dudaklarında son buldu kan. Tadı dilinde patladı ardından. İlk insan, baskı uyguluyordu yine. Kabuğunu kırmak, yeniden doğmak istiyordu. Ellerinin titrediğini hissetti. Zemine paralel uzatıp kontrol etti. Hak verdi gözleri bu hissine. Yüzüne sert bir tokat gibi su çarptı. Olmuyordu, engelleyemiyordu. Yatakhaneye koştu, ona ait dolabın alt çekmecesinden temiz bir enjektör alıp cebine tıkıştırdı. Hiçbir bedene gözü takılmamak istercesine koşmaya başladı. Durursa şayet içindekini durduramazdı. Birkaç defa dikkatsiz süprüntülere takıldı. Yine de hızını kesemezdi. Nihayet seraya girdi. Bitkilerin çığlıkları kulağını paralayıp geçse de ona ulaşmalıydı. Kutuyu açtı sonunda. Boştu. Olduğu yere yığılıp kaldı. Titremesi tüm vücuduna yayılmıştı. Başına feci ağrılar giriyordu. Ateş beynine nüfuz ettikçe tekrar tekrar nöbet geçiriyordu. Zorla ayağa kalktı. Sarsak adımlarla ve ardında devirdiği birkaç saksıyla kendini dışarı attı. Ne yapacağını bilemedi. Adımları onu bir yerlere götürüyordu. Ağılda buldu kendini. Daha doğrusu sihirli yaratıklara verilmek için hazırlanmış bir saman yığınında buldu kendini. Üzerindeki kazağı ve içindeki atleti çıkardı. Hala yanıyordu. Pantolonu da ayaklarının dibine kadar indirdi. O sırada cebinden düşen usturanın yansıttığı ışığa takıldı gözü. O kadar kan akıtmasına rağmen hala körelmemişti. Sturm'u yarı yolda bırakmamıştı henüz. Ani bir atakla usturanın soğuk temasını avucunda hissetti. Üzerindeki yansımasına baktı. Dudakları mosmor kesilmişti. Alnından ise terler süzülüyordu. Daha fazla tutamadı kendini. Kasığının bir karış üzerine bastırdı usturayı. Acıyı duyumsadı. O aşina zevki tekrar hissetmek heyecanını daha da ateşlemişti. Akan kanın oluşturduğu manzara ise daha fazlasını istemesine sebep olmuştu. Bu defa leğen kemiğine geçirdi usturayı. Ustura darbeleri birbirini izledi. İçindeki hayvana bir şölen sunmuştu. Daha fazla gücü kalmadığını hissedince ustura istemsizce avucundan kaydı. Elinin boş kalmasına müsaade etmemişti içgüdüleri. İç çamaşırının içine yöneldi eli bu sebepten. Dakikalar geçtikçe enerjisi tükeniyordu. Ancak duyduğu hazzı bırakamıyordu. Menisi kanına karışana kadar elini iç çamaşırının içinden çıkaramadı. Enerjisinin tamamen bittiğini anladığında kendini o tatlı uykuya bırakacaktı. Ölüm çok yakındı. Belki son uykusuydu. Yine de buna karşı çıkabilirdi bedeni. Ne de olsa deneyimliydi. Vücudunu samanlara gömdü. Buz gibi bedenini örten o sıcak dalganın rehavetine daha fazla karşı çıkamadı ve gözlerini yumdu. Üzerine düşen gölgeyi hissedinceye kadar açmadı da. Savunmasızdı şimdi. Gözlerini araladı. Ancak her şey fluydu sanki. Ona doğru eğilen de öyleydi. Zar zor araladı dudaklarını.

" Rahat bırak... Beni!"


İnsanı yücelten de yeren de o doyumsuz merakı değil midir? Sturm’un bedenini örten gölgenin sahibi her kimse, merakı her şeyin önüne geçiyordu. Gözlerini kıstı Sturm, bir heves. Ancak dünya haddinden fazla dönüyor, bedenini bir girdaba çekiyor, en küçük parçalarına kadar ayırıyordu sanki. Çabası boşaydı, hırıltılı bir nefesin ardından yerden destek alan kollarını serbest bıraktı ve geriye yığıldı. Eylemsizliğe gömülmüştü vücudu. Ve başında bekleyen her kimse, varlığı bir sinek kadar değersiz göründü gözüne. Sadece Sturm’dan arda kalanlar vardı. Kanının içinde gizlenen o yitik ruh, dünyadan daha da uzaklaşırken Sturm ne diye kendine dönecekti ki? Gözlerini yumdu. Alhana… Sesi de soluğu da hemen gözleri önündeydi. O son zamanlarındaki halsiz teni saydama yakın bir rengi giymişti üstüne. Çıkık elmacık kemiklerinin ardına gizlenmiş ve Sturm’unkilerle bire bir benzeyen gözleri hem bir iblisin hırsını hem bir meleğin hoşgörüsünü taşıyordu. Yüzü hemen önündeydi kendi yüzünün. Sturm’a kızgınlıkla bakıyordu. Bu sinirin kaynağı Sturm’un günbegün kaybolan anılarındandı. “Beni nasıl unutursun Chuckie?”. Ağzını araladı, nefesini ciğerlerini patlatana kadar içine çekti. Ancak sorun soluk almasında değildi, boğazına takılan şey her ne idiyse, Sturm konuşamıyordu. “ Hayır, Alhana. Sen benim içimdesin hala. Asla kabuk bağlamayan, o bol cerahatli yarayı her gün daha da fazla içime gömüyorsun. Sen değilsin mücrim, benim. Ben ve o hayvan. Seni buradan uzaklaştıran, seni bir başına bırakan bu eller suçlu. “ Ama sesi, boğazından üstüne geçemiyordu. Lanetli bir sükun Alhana ile aralarına oturmuştu. Her saniye daha da eriyordu ruhu. “ Artık yanında değilim Chuckie. Sen de benim anılarımda kaybolacaksın. Gittiğim yerde zaten sana ihtiyacım yok. Ama sen, hala benim varlığıma muhtaçsın. Ve nefesin son bulana kadar da mahrum bırakılacaksın.” Çehresi gittikçe soluklaşan bir silüete dönüşmeye başlamıştı. Ve Sturm, sadece karanlığın olduğu o dar kutuya hapsolmuştu. Kırmızı, kopkoyu ve ağdalı sıvının ahşap zemin üzerinde yarattığı şekillere dikti gözünü, karanlıkta bir şeyler hala seçiliyordu. Belki ahşap sesi iletmiyordu ancak o uğursuz ses kulağında patlıyordu. Korku ve zevk birbiriyle buluşup adrenaline karışıyordu. Testosteron seviyesi ise had safhadaydı. Yattığı yerden ayağa kalktı. Aklı adımlarını değil, adımları aklını yönlendiriyordu. O koyu sıvı üzerinde durdu çıplak ayakları. Yaşamın özüydü o. Şimdi ise ayaklarının altındaydı. Ölümsüzlüğü ezip geçiyordu. Hayır, ölümü değil. Çünkü onun asıl davası ruhuylaydı. Ahlak ilkelerini şekillendiren insan doğasıydı. Bu boşlukta,yani onun dünyasında, kimse onu tabuların arasında sıkıştıramazdı. Bu dünya hedonist bir dünyaydı. Bedensel hazların hüküm sürdüğü yazısız kurallarla yönetiliyordu. Belki düştü, belki ruhun kısa süreli bir yolculuğuydu. Ancak arzuları adımlarını yönetiyordu. Arzularıysa onu kana götürüyordu. Kan akıtmaya açtı. Sadomazoşistti o. Bedensel hazzın doruk noktasını acı çekmekle, acı çektirmekle yakalıyordu. Ayağının altında ezilen yaşamdan ayrıldı, ahşabı kirleterek. Yalanlar dünyasındaki aksi çıktı sonra önüne. Gözlerinin etrafını koyu halkalı gölgeler çevrelemişti. Ama ta diplerden gelen bir ışık gölgeleri yok ediyordu. Kıvırcık saçları tel tel ayrılmıştı. Gözleri aşağılara indi. Parmaklarını kırmızıya boyayan sıvının havada aldığı şekilleri izledi. Kendi kanı olsaydı ellerindeki şekillere gözü takılmazdı. Oysa ellerine bulaşan hayat, anılarla, tecrübelerle şekilleniyordu. Aksini seyretmeyi bırakıp karanlığa doğru ilerledi. Karanlık yalnızca siyahtan ibaret değildi. Katmanlara ayrılırdı ve o, şu an en son katmandaydı. En ilkel haline kanat açmıştı. Hava akımı bedenine sarılmıştı. Uçtu zamansızlığa. Sonra tekrar hapsedildi maddelerin dünyasına.

Gözünü açtığında tanıdık bir çehreyle burun buruna geldi. Okuldaki profesörlerdendi. Hiç olmadığı, kimseye göstermediği yüzünü Sturm’a göstermekten de çekinmiyordu. Gözleri kan çanağı gibiydi. O sarsılmaz ve dimdik hatları iki büklüm olmuş, Sturm’un başucunda gözyaşı döküyordu. Yüzü… O kadar aşinaydı ki. Kendisine benziyordu. Ve onu terk edene… “Alhana…” sesi boğuk ve hırıltıyla çıkmıştı, ancak profesörün dikkatini yeterince çekmişti. Yüzü gittikçe Sturm’a yaklaştı. Halsiz hali bedeninden çıkarılmıştı. Kanlar içindeki vücudu eski haline dönmüştü. Ancak kadının hali içler acısıydı. Sturm doğruldu ve elini kadının çenesine götürdü, sanki hem kabusu hem unutulmaz düşü bu çehrede soluk bulmuştu. Kadının dudakları kıvrıldı, Sturm’unkilerle eş zamanlı. “Bırakamadın değil mi beni?” dedi Sturm, birkaç defa nefesini yutarak. Kadın anlamamıştı ancak gülümseyerek cevapladı sorusunu. Sturm’un yüzünü düşürecek ani bir cümle sarf etti. “Ama unutma, buna devam edersen bir gün hissedemez hale geleceksin.” Başta anlayamadı Sturm, Alhana asla böyle bir şey demezdi. O acının getirdiği hazza Sturm kadar aşıktı. Kadından uzaklaştı. Sözleri şu anki durumunun özetiydi belki, ancak önemli olan Alhana’nın gerçekten Sturm’u yüz üstü bırakmasıydı. Ayağa fırladı. Kaçıp uzaklaşmak istiyordu. İlk defa canı gerçekten acımıştı. Beni gerçekten de bırakmış… Adımlarını hızlandırdı, koşmaya başladı hatta. Ayağı takılana kadar ilerledi. Yere kapaklandığında onun, sahte Alhana’nın, hemen arkasında olduğunu duydu. “Git buradan!”. Gitmedi kadın, Sturm’un başını kucağına aldı, gözyaşları Sturm’un yüzüne düşüyordu. “Ben o değilim Sturm, ama sen aynı Sturm’sun. Güçlüsün, seni tanıyorum. “ Sözleri ninni gibiydi, Sturm’u sakinleştiriyordu. Hatta gerçeklere bir hayli yaklaşmıştı da. Ancak her kelimeden sonra kardeşine olan öfkesi daha da alev alıyordu. Ve karar verdi, savaş isteyen taraf o değildi ancak namalup taraf o olacaktı. Kadının dudaklarına izinsiz bir öpücük kondurdu, yasak ama masum bir öpücük. Tabi ki ardında yatanlar farklıydı. Kadın hızla kendini çektiğinde Sturm çoktan kararını vermişti. Kadını ele geçirecekti, Alhana’nın onu izlediğini bilerek hem de. Ve kazanacaktı, Alhana’ya inat. Ya da tam tersi tutsak olacaktı. Çünkü kadın ondan uzaklaşırken iç organları yer değiştirmeye başlamıştı. Ve garip bir istek nüksetmişti tüm vücuduna. Onu istiyordu, ya da onun olmayı. Artık göremez hale geldiğinde kadını, sessiz bir cümle fırladı ağzından.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aethra L. Pavone
Seelie Sarayı Peri Leydisi
Seelie Sarayı Peri Leydisi
Aethra L. Pavone


Mesaj Sayısı : 1318
Yaş : 28
Kayıt Tarihi : 25/01/11

Karakter Detayı
Statü: Yönetici
Uyarı:

Sturm Empty
MesajKonu: Geri: Sturm   Sturm Icon_minitimePaz 17 Tem. 2011, 15:28

Anlatım: 35
Kurgu: 30
Akıcılık: 10
İmla: 10
Uzunluk: 5
Görünüm/Renklendirme: 5
Paragraf Düzeni: 5

Toplam da 100 puan.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sturm
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Mortal Instruments RPG :: Mortal Instruments :: Arşiv-
Buraya geçin: