Mortal Instruments RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Mortal Instruments RPG

Ölümcül Oyuncaklar'a Hoşgeldiniz...Görmediklerinizi Keşfetmeye Hazır mısınız?
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 1. Rp Dersliği

Aşağa gitmek 
+5
Lorelei Aurel
Carmella Decartius
Brooklyn Oliveira
Moniéqa Frida Dyonné
Elizabeth Rose Wayland
9 posters
YazarMesaj
Elizabeth Rose Wayland
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Elizabeth Rose Wayland


Lakap : Lizbeth
Mesaj Sayısı : 2356
Kayıt Tarihi : 11/07/10

Karakter Detayı
Statü: Site Kurucusu
Uyarı: 0/0

1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimeÇarş. 28 Tem. 2010, 17:10

Rpg dersliğimiz açılmıştır. Puanlarınızı artırmak için rplerinizi buraya bırakabilirsiniz.

Herkesin puanı yükselecek diye birşey yoktur. Eğer ilerleme varsa puanlarınızı yükselteceğiz.

Her üye yanlızca 1 rp ile katılabilir o yüzden dikkat etmelisiniz.

Not: rp puanı 90 ve üzeri olanların başvuruları bu derslik için kabul edilmeyecektir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mortalinstruments.forum.st/
Misafir
Misafir




1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimeÇarş. 28 Tem. 2010, 17:30

# Geçmiş… Acımasız Gerçek #

Her zaman ki gibi bir gündü Michael için. Okula gidecek gelecek ve hiçbir şey olmayacak. Eve gelecek, yemek yiyecek yatacak uyuyacaktı. Böyle olacaktı her zaman olduğu gibi...
Her günkü gibi esneyerek kalkmıştı Michael o sabah. Gece sakin yatmıştı anlaşılan. Yatağı dün akşam yattığı gibiydi çünkü. Başının ucunda duran minik kahverengi sehpada eski saatini eline aldı. Saat her sabah gördüğünden farklıydı. 06,00. Bu sabah daha erken kalkmıştı. Oysa ona her gün kalktığı saat gibi hissetmişti. Hazırlanmalıydı. Okul 2 saat sonra başlayacaktı. Aslında hazırlanmak için çok zamanı vardı. Ama bu sabah erken okula gitmeye karar vermişti. Yatağından kalkıp tuvalete gitmek için odasından çıkıp koridor boyunca yürüdü. Babasıyla annesi kalkmamış olmalıydı. O da iyiydi. Onlara görünmeden bir mesaj bırakarak okula gidecekti. Hayat boştu onun için. Hiçbir şey ifade etmiyordu. Okula git gel evde dur. Bu kadardı sadece. Gerisi yoktu. Olmasını istemiyordu zaten. Okula da ailesi onun iyi bir iş sahip olması için yolluyorlardı. Oysa Michael onu da istemiyordu. Ortalarda da ruh gibi geziyordu zaten. Bir tane bile arkadaşı kalmamıştı. Aslında o kimseyi istemiyordu ... Tuvalete geldiğini fark etti. Aynanın karşısına geçip kendine bakmaya başlamıştı. Saçları yok denecek kadar azdı. Gözleriyse yeşildi. Çok yakışıklı biriydi. Kimim ben? Kendine hep bu soruyu soruyordu. Bu hale kendimi nasıl getirdim ? diyordu kendine hep ayna karşısına geçtiğinde..Bunun nedeni yine aklına gelmiş , zihninde canlanmıştı .


#2 Ay Önce #


‘’Hadi ama hayatım! ‘’ diye seslendi Lily. Lily onun sevgilisiydi. Birbirlerini okula geldiklerinden beri çok seviyorlardı. Her zaman olduğu gibi beraber okula gideceklerdi ama Michael hazırlanamamıştı. Bekleten genelde kız tarafı olurdu ama Michael bu sabah erken kalkamamıştı. Ne yapabilirdi. Uyumayı seviyordu. Tuvalete aceleyle gitti ve uzun kahverengi saçlarını yıkadı. Saçlarını seviyordu. Onlara insan gözüyle bakardı . Hemen saçlarını toplayıp tekrar odasına koştu. Sevgilisi arada bir seslenmeye devam ediyordu. Michael’sa geçiştiriyordu onu. Okul kıyafetlerini giyip aşağı indi. Lily Michael’ın babasıyla lafa dalmıştı. Bunu seviniyordu Michael. Yani Michael’ın babasıyla sevgilisi’nin arasının iyi olmasına… Lily ve Michael evden çıkıp okula doğru ilerlemeye başlamışlardı. Michael elini yavaşça sevgilisi’nin eline doğru götürdü. Ardından elini sıkıca tuttu. Lily’nin eli pürüzsüz ve sıcaktı. İçi bir hoş olmuştu Michael’ın. Lily’e yüzünü dönerek sıcak bir gülümsemeyle baktı. Sevgilisi’de ona cevap olarak gülümsemişti. İkisi birbirine böyle birkaç saniye bakmıştı. Michael ne zaman Lily’e baksa aşk kelimesini yaşıyordu. Onda gerçek aşkı buluyordu çünkü. Yol boyunca el ele gelmişlerdi okula. Birbirlerine de çok yakın duruyorlardı. Okul onların çıkmasını normal karşılıyordu.Birbirleriyle uyumluydular çünkü. Okula girmişlerdi. Okulda hiçbir şey yapmamışlardı. Normal geçmişti yani okul… Beraber okuldan çıkıp Starbucks’a gitmeye karar vermişlerdi. Hava kapalıydı. Yağmur yağdı yağacak denebilirdi. Yol boyunca konuşmamışlardı. Starbucks’ta pek kalabalık değildi. Bu yüzden sıra beklemeye gerek kalmıyordu. Hemen içecek bir şeyler alıp sevgilisinin yanına oturdu Michael. Birbirlerini ne kadar sevdiklerini, geleceklerini vs. konuşmaya başlamışlardı. Böyle böyle saat gece olmuştu. Artık kalkma vaktinin geldiğini söyleyen Lily’e uymuştu Michael. Beraber masadan kalktılar. Michael hesabı ödedikten sonra Lily’nin evine doğru yola koyuldular… Arka sokaklardan gitmeyi tercih etmişlerdi. Yollarına beraber sakince konuşarak devam ediyorlardı. Aniden bir çarpma hissetti Michael. Yere düşmüştü. Elinden kan akıyordu ve eli çok acıyordu. Çizgi şeklinde bir çizilme olmuştu kolunda.Kesilmeden süzülen kan bir yaş gibi süzülüyordu Micheal'in elinden. Lily’den bir çığlık sesi duymuştu Michael aniden… Lily’e bakmak için yavaşça yerden kalkmaya çalıştı. Kimsecikler yoktu. Sevgilisi’de yoktu… Ortadan kaybolmuştu. Michael Lily’lerin eve doğru inleyerek koşmaya başladı. Elindeki acı akıl almaz derecede acıyordu. Gözünü yavaşça koluna kaydırdığında kolundaki kanamanın arttığını görmesi bir oldu. Ama şuan odaklandığı şey o değildi. Lily’di… Bir anda bir çığlıkla kaybolmuştu. Neydi bu? Ne oluyordu? Lily’lerin eve geldiğinde kapıyı tıklatıp beklemeye başladı. Acı sersemleticiydi. Ama aklı hep sevgilisine kayıyordu. Kapının açılmasıyla düşünceleri kayboldu.Kapıyı açan annesi olmuştu Lily'nin. Michéal'ın haline şaşırmıştı. Ama Michéal konuşmaya başlayınca dikkatini dağıtmış olmalıydı. Lily burada mı? Diye sormuştu Michéal… Aldığı yanıt ona korku hissinin tavan yapmasına neden olmuştu. Aniden ağlamaya başlamıştı ve dayanamayıp kendine yere bırakıvermişti. En son hatırladıyıysa… Gözlerini hastanede açtığıydı. Başında babası ve annesi duruyordu. Zor nefes aldığını hissetmişti. Hareket edecek hali yoktu. Gözlerini şöyle bir hareket ettirdiğinde sabah olduğunu fark etmişti. Ağzındaki hava maskesini çıkarıp kısık ve yorgun bir sesle ;’’Lily… İyi mi? Onu buldunuz mu ?’’ olmuştu.Michéal'in ailesi birbirine baktıktan sonra babası konuşmaya başlamıştı.’’Evet oğlum bulduk.’’ Demişmişti babası. Michael mutlu olmuştu. Devamını dinlemeden yatağından yavaşça kalkıp odasından dışarı çıkmıştı. Lily’nin ailesini gördüğünde onların yanına doğru gitti. Sadece baktı ilkte. Karşılarında duran odaya baktı. Oraya doğru yöneldi. Peşinden ailesi geldi. Babası onu durdurmuştu.’’Ne oldu baba? Girmeye izin yok mu? Tamam, ben burada bekliyecem o zaman.’’ Dedi. Babası duygulanmıştı. Neredeyse ağlayacaktı. Ardından Lily’nin ailesinin yanına oturdu. Onları teselli ediyordu. Lily iyileşecek diye. Ama Lily’nin ailesi daha fazla ağlıyordu. Sonra ileriden gelen üstü kapalı bir ceset gördü. Morg’a götürülüyordu büyük ihtimal. Buradan geçecek sanıyordu ilkte Michael. Fakat önlerinde durup ceseti Morg’a taşıyan adam ‘’Allah Rahmet Eğlesin. ‘’ deyince yıkılmıştı Michael. Lily’nin ailesi ağlıyordu. Michéal’in ailesi de öyle. Michael’sa sadece duruyordu. Ardından ağlamaya başladı ve yerlere yıkıldı. Ailesi onu toparlamaya çalışıyordu ama o kendini yırtıyordu. Durumu çok kötüydü…1 ay içinde okula hiç gitmedi. Ruh gibi dolaştı , hep sustu. Güzelim saçlarını kazıttı. Ailesi onu ne kadar teselli ettiyse o hiçbir şekilde dinlemedi, etkilenmedi. Hiçbir şey hissetmiyor kendini bir ruh olarak sayıyordu.2. aysa okula gitmeye başlamış ama hala ruhsuzdu. Kalpsiz bir ruhsuz…

# Şimdi

Bütün bu olaylar geçmişti gözünün önünden. Ama ne bir hüngür hüngür ağlama ne de sinir gibi bir şey yoktu. Gözünden gelen sadece bir damla gözyaşıydı. O da bütün hüznünü göstermesine yetiyordu…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Moniéqa Frida Dyonné
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!



Lakap : Ely, Elen, Un, Undie.. vs.
Nerden : Chicago Gece Evi - P
Mesaj Sayısı : 23
Yaş : 31
Kayıt Tarihi : 27/07/10

Karakter Detayı
Statü: Üye
Uyarı: 0/0

1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimeÇarş. 28 Tem. 2010, 21:59

Undine?

Zihnimde ki fısıltının kadifemsi senfonisinde kaybolmuştum. Katmanları arasında ki büyülü denizinde yüzerken benimde ki uyuşukluk hafif bir rüzgarın etkisiyle silinmişti sanki. Rüzgar tenii delip geçmiş ve içime işlemişti. Her bir nefesimde ki canlılığı hissedebiliyordum. Dudaklarım hafif bir tebessümle kıvrıldı.
Efendim?
Büyük bir huşu içinde gözlerimi kapadım ve büyülü sesini tekrar duymak için can atmaya başladığımı farkettim. Cevabını beklerken nefesimi tutuyordum. Zihnimde ki ses derin bir nefes verdi. Anlaşılan kendini rahatlatmaya çalışıyordu.
Seni takip ediyordum. Sonra ormana girdiğini gördüm. Birisiyle konuşuyordun ve oun bir nymph olduğundan bile şüpheliydim. Fakat saklandığım ağacın arkasından çıktım ve sen yoktun. Orada farklı birisi vardı. Sonra bütün gün seni bulmaya çalıştım.
Yabancının sesi gitgide telaşlanmış ve içine düştüğü endişenin esiri olmuştu. Göz kapaklarım titredi ve derin bir nefes gibi ağır ağır açıldı. Yabancının sesinde ki endişeli tını onun büyüsünden kurtulmama yetmişti.
Undine?! Lanet ols-
Sesi aniden kesildi ve yaşadığım şokun etkisiyle olduğum yere çivilendim. Birkaç dakika sonra damarlarıma yayılan adrenalin zihnimin aydınlanmasını sağlamıştı. Beynim beni soru yağmuruna tutuyordu.
Bu adam kimdi? Adımı nereden biliyordu? Bunu nasıl yapmıştı? Ona nasıl cevap verebilmiştim veya nasıl duyabilmiştim? Metamorfmagus olduğumu anlamış mıydı? Benim için neden bu kadar endişeleniyordu?...
Burnumdan solumaya başlamıştım. Sorular aklıma takıldıkça öfkemle başa çıkamıyordum. Ama tek bir soru daha da ilgi çekici ve öfkelendiriciydi. Kimdi O?
Soru aklımda yankılanırken nefesimi tutmuş ve ellerimi yumruk yapmıştım. Gözlerimi kapayarak sakinleşmeye çalıştım. Nefes almalıydım fakat istemiyordum. Zorda olsa ciğerlerime çektim havayı. Nahoş ve ballı bir kokusu vardı. Derin nefesler aldığımda ise boğazımı yakıyordu. Zihnimde ki sorunun hafif yankısı sürerken merak kaplamıştı içimi. Sinirlenerek dışarı çıktım ve kapıyı sertçe kapattım. Yabancı beni hala izliyor olabilirdi. Görmemesi gerekiyordu. Evin arkasına doğru yürüdüm. Kendimi hiç olmadığım kadar canlı hissediyordum. Öfkem bana sunulmuş bir canlılık pınarı gibi zihnime akıyor oradan kalbime geçip içimi ısıtıyordu. En sonunda aldığım temiz havayla ciğerlerimde buluşup bir esinti gibi çağlıyorlardı içimde. Zira bu hoşuma gidiyordu. Aşırı enerji patlamasıyla kahkaha atabilirdim her an. İçimde ki öfke yerini yavaşça adrenalin ve saf enerjiye bırakmıştı. Bu canlılık duygusu içimde ki fitili ateşlemeye yetmişti. Olduğum yerde durduğumu ve kendi kendime gümlümsediğimi farkettim. İç geçirerek gözlerimi devirdim. Konsantre oldum ve Parmak uçlarımdan başlayarak gittikçe ilerleyen, içime işleyen karıncalanma duygusuna serbest bıraktım kendimi. Hafifçe silindiğimi ve yerine yeni bir bedene kavuştuğumu hissediyordum. Saç diplerimde küçük kıvılcımlar kızıllarımı dahada belirginleştiriyordu ve saçlarım kızıl bir hal alıyordu. Dönüşüm süreci büyük bir heyecan dalgasıyla titrememe, karnımda ki kelebeklerin aniden kanaatlanmasına neden oluyordu. En sonunda duyularım netleşti. Ayağımın altında ki toprağı hisseder oldum. Gözlerimi açtım ve yeni gözlerimin keskinliğiyle etrafa bakmaya başladım. Gözlerim odaklanamıyordu. Yinede bakış açım o kadar genişti ki gözüme değen bütün cisimleri ezberleyebiliyordum. Parmak uçlarımda ki enerji ise bambaşkaydı. İçimi eriten bir yoğunlukları vardı fakat bu yoğunluk bir uyuşukluk hissettirmiyordu. Tam aksine saf enerji gibiydi. Küçük bir kıkırdama dudaklarımdan kaçarken Gece'nin karanlığının bana eşlik ettiğini farkettim. Dalgalı kızıl saçlarım kısalmıştı. Altınımsı bir şekilde parlayarak çene hizama denk geliyordu. İncecik ve balerin edasıyla kıvrılan uzun bir vücudum vardı. Küçük bir burun ve düğe gibi kiraz dudaklar tatlı kıvrımlı yüzümde birer sanat eseri gibi duruyordu. Gözlerim bir ceylanınki gibiydi. Safir boncuklardı ve içe doğru yeşilleşiyor sarıyla son buluyordu. Çıkık elmacık kemiklerimin üzerine gölgesi düşen uzun kirpiklerim bu büyük safirleri sarmalıyordu adeta. Üzerimde geceliğimin olduğunu farkettim. Upuzun askılı beyaz gecelik yerlerde sürünüyordu. Diğer halimden biraz kısaydım sanırım. Uzun parmaklarımla geceliği kaldırarak yürümeye başladım. Yabancıyı unutmuştum bile. Eve girdim ve teresa doğru yürümeye başladım. Cam kapıyı açtım ve göle doğru uzanan iskelede göz gezdirdim. Birisi isekelenin ucunda ayaklarını aşağı sarkıtmış bir şekilde oturuyordu. Üstüme sabahlığımı geçirdim ve dışarı çıktım. Adamın yanına doğru yürüdüm.
"Pardon, burada ne işiniz var? Siz kimsiniz?"
Aniden beliriverdiğimi sanmıştı heralde şaşkınlıkla iç geçirirken yerinden fırladı. Gözleri korkuyla açılmıştı. Titrek hareketlerle doğruldu.
"B-ben, ee, Undine'i arıyordum." Elini başının arkasına koydu ve küçük bir çocuğun masumiyetiyle kutsanmış yüzünde muzip bir sırıtış belirdi. Buna karşılık dudaklarımda bir gülümseme belirdi fakat içimden bir ses 'Yalan söyle!' diye bağırıyorken bu gülümsemeyi yüzüme yapıştırmakta zorluk çekiyordum.
"Ah, Undine. Malesef burada yaşamıyor. Ama benden bir önce ki kiracı o sanırım. Evi içerisinde eşyalarla bana satmıştı. Sarı saçlı mavi gözlü bir hanım. Telaşlı görünüyordu. Onu bir kahve içmeye bile ikna edememiştim. Biraz dediğim dedik bir insan. Bu arada ben Diantha." Yalan söylemiştim! İnanamıyorum. Ah, Tanrıçam!
Çocuk ise biraz asık suratla cevap verdi.
"Bende Calder." Elini uzattı, sıktım. Avuç içleri terliydi fakat buz gibi bir terdi bu. Calder.. Soğuk ırmak..
"Sen bir nymph misin?" Soru ağzımdan kaçmıştı. Engel olamamıştım ama cevabı büyük bir merakla bekliyordum.
"Aslında evet. Nerden bildin?" Hafifçe sırıttı.
"Bir ırmakta mı yaşıyorsun? Neden?" Sorusunu duymazdan geldim. Bir an için şaşırsa da kendini kontrol etmeyi başardı. Gözleri kararmıştı. Yüzünde ise bir gölge vardı. Böyle gerçekten büyük ve korkutucu görünüyordu.
"Bu uzun bir hikaye. Kısaca söyleyeyim; kendilerini bir şey zannedenler, kendi seçtiklerinin en mantıklısı olduğunu düşünürler ve buna karşı çıkan insanları bir yerlere hapsederler." Seside adı kadar soğuktu. Bir ürperti dalgasının son anda bastırarak konuştum.
"Pekala. İçeri gelmez misin?" Olabildiğince masum bir gülümseme takınarak gözlerinin içine bakmaya özen gösterdim. Adam gözlerini kırpıştırdı, kekeleyerek konuştu.
"Daha sonra, Diantha. Şimdilik görüşmek üzere." Birden ciddileşmişti ve bu beni ürkütmüştü. Yavaşça uzaklaşmasını bekledim. Nefesimi tutmuştum sanırım. Ani bir şekilde tuttuğum nefesi bıraktım ve karıncalanma hissi bir anlık sürdü. Tekrar eski bedenimle birlikte içimi kemiren sorulara doğru koşuyordum..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Brooklyn Oliveira
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Brooklyn Oliveira


Lakap : Lyn
Nerden : Suların derinliğinde
Mesaj Sayısı : 349
Yaş : 28
Kayıt Tarihi : 12/07/10

Karakter Detayı
Statü: Üye
Uyarı: 0/0

1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimeÇarş. 28 Tem. 2010, 22:13

~Av~

Lydia sessiz kaldırımda uzun ve kendinden emin adımlarla yürüyordu.Yalnızdı.Aslında kendini bildi bileli hep yalnızdı.Uzun süredir.Yalnız olmak çaresiz olmak değildi.O kendisine bunu yapanlardan zaten öcünü alıyordu.Yavaş yavaş hepsi geberecek diye düşündü.Kardeşini ondan ayıran o sülüklerin bu dünya ile ilişkilerini kesmeye yemin etmişti.O bir avcıydı.Bir vampir avcısı.İnsanları katleden bu yaratıklara asla izin vermeyecekti.Kardeşine, ikizine yaptıklarını başka kimseye yapamayacaklardı.
Lydia birden durdu.Dikkat çekmemesi gerekiyordu ama onu görmüştü.Bu gece ki kurbanını.Sessiz ve çok dikkatli olması,farkedilmemesi gerekiyordu.Farkedilmesi demek,kanının son damlasına kadar çekilmesi ve kurumuş bir ceset olarak kalması demekti.Yani tek kelimeyle "ölüm".Lydia bunu düşününce içinin ürperdiğini hissetti.Ama işinde uzmandı.Şimdiye kadar sürüyle sülük öldürmüştü.10 yıldır onlara düşmandı.Linya'yı ondan ayırdıkları gece dün gibi aklındaydı.O an yıllardır gözünün önünden gitmemişti.O sülüğün kucağında Linya'nın cansız ve kurumuş vücudunun sarktığını görmüştü.İşte o an hayatı kararmış ve değişmişti.Artık yalnızdı ve vücudunun bir tarafı ölüydü..Linya ile birlikte Lydia da ölmüştü.O artık Medusa'ydı.Herkes onu Medusa olarak tanıyordu.Medusa bir katildi.Vampirleri öldüren bir katil.Aslında bir kurtarıcı.
Lydia saklandığı yerden çıktı.Kurbanı köşesinde çöp kutuları bulunan dar ve kuytu bir sokağa girmişti.Burası bir sokağa bile benzemiyor karanlıkta farkedilmiyordu.İşte dedi.Tam ihtiyacım olan yer.Lydia yani Medusa sokağın keskin dönüşüşünden döndü ve belindeki silahı çıkararak emniyetini açtı.Şarjör zehirli kurşunlarla doluydu.Dikkatli bir şekilde takip etmeye devam ediyordu ki.
-Merhaba Medusa.Yoksa Lydia mı demeliyim? Lydia olduğu yerde sıçradı.Onun burda olduğunu biliyordu dahası onu tanıyordu da.
-S..see.sen beni nerden tanıyorsun? diyebildi zorlukla.Sesi tanıdık geliyordu.Önünde yürümeye devam eden adam sakin ve alaycı bi ses tonuyla:
-Tanıyamadınmı sevgili kardeşim?? dedi.Olamaz Lydia onu tabii ki tanıyordu.Bu oydu Linya'yı öldüren adam.Bir zamanlar Linya'nın aşık olduğu adam, Mark.Lydia'ya hep kardeşim derdi çünkü onlardan 5 yaş büyüktü.Lydia Linya'ya onunla takıldığı için kızardı.Nedeni de basitti.Yaş meselesi.Lydia 20 yaşında bir adamın 15 yaşındaki bir kızı sadece obje olarak görebileceğine inanıyordu.Ve haklıydı.Evet kardeşi ona objelik yapıyordu.Ama tahmin ettiği şey değildi.Linya o sülüğe kanını veriyordu. Ama Lydia bunu Linya'yı kaybettikten sonra anlamıştı ve artık çok geçti.
Şimdi Lydia canını kurtarmalıydı.Hareket etmeliydi.Onu vurmalıydı.Kendine geldiğinde Mark'ı göremedi.Orada değildi.Nereye gitmişti?Birden ensesinde soğukluk hissetti.Arkasındaydı.Nefes alıyordu.Lydia arkasını dönmeye çalıştı ama daha dönemeden boynunda iki sivri dişi hissetmişti bile.Dişler nazikçe derisini deldi ve altındaki sıcak sıvıya ulaştı.Lydia garip hissediyordu.Onu durdurmak istiyordu ama sanki zevk alıyor gibiydi.Artık kendinde değildi.Kolunu adamın boynuna doladı ve kendine daha çok çekti.Neler yapıyordu böyle? Ama adam durmadı.Daha da sıktı.Lydia'nın ceketinin altına elini sokup sırtına dokundu.Lydia ürperdi ama hiç bir şey yapmadı.Bu olanlara inanamıyordu.Mark bir anda durdu.
-Ne o hoşuna mı gitti prenses? dedi.Lydia bu tavrına sinir olmuştu ama haklıydı da.
-Bırak beni pis sülük. içinden bırakmaması için yalvarıyordu.Mark dikkatlice Lydia'nın boynundaki delikleri yaladı.Ve yaralar kapandı.Lydia şaşırmıştı.Neden onu bırakmıştı?
-Neden yaptın bunu? Neden bıraktın? Neden öldürmedin beni? Neden kardeşimin yanına yollamadın? Lydia hem ağlıyor hemde öfkesini kusuyordu.
-Çünkü sen daha değerlisin.O normal bir insandı.Sense bizler için bir tehlikeydin.Ölümün kendi ellerinden olacak çünkü sende bizden biri olacaksın artık.Lydia titremeye başladı.Haklıydı önce boynu sonra bütün bedeni yanmaya başladı.Ölüyor muydu? Hayır.Değişiyordu.Ölmekten daha da kötüydü.O da bir sülük olacaktı.Avcı iken av olacaktı.Lanet olsun dedi ve bu onun son insan sözleriydi.


~Yeniden Doğum~

Lydia huzursuzca gözlerini kıpırdattı.Canı yanıyordu.Garip sesler duyuyordu.Bir kalp atışı sesi duydu.Bu olabilirmiydi? Birisinin kalp atışını duyabilirmiydi? Beynini toparladı.Bir yerde yatıyordu.Yer altında gibiydi.Her yer toprak kokuyordu.Kalktı.Kalp atışının geldiği yöne baktı.Küçük bir fareydi.Fare mi?Evet bir farenin kalp atışını duyuyordu.Etraf zifiri karanlıktı ama Lydia sanki gündüzmüş gibi görüyordu.İçinde garip bir açlık duydu.Susamıştı ama normal su gibi değildi.Daha başkaydı.Bambaşka.Birden beyninde bir ışık yandı ve onda dünya başına yıkılmıştı.Oda onlardandı artık.Canı kan istiyordu.Gözleri,kulakları ve diğer bütün duyu organları gelişmişti.Oda bir sülük olmuştu.Bu nasıl olabilirdi? Kan bulması gerekiyordu.Boğazı dayanılmaz bir acıyla yanıyordu.Yutkunamıyordu bile.
Bodrumun kapısı açıldı ve Mark içeri girdi.Şimdi çok daha farklı görünüyordu.Daha yakışıklı,daha seksi.Elinde şişe gibi birşeyler vardı.Lydia n'olduğunu hemen anlamıştı.
-Kan!! diye tısladı.Bu haline çok şaşırmıştı.Bir insandan çok bir hayvana benziyordu.Mark alaycı bir tavırla güldü.
-Al bakalım dedi.Lydia vahşi bir hayvan gibi şişenin üstüne atıldı ve doyasıya içip elinin tersiyle ağzını sildi.
-Been teşekkür ederim. dedi.Mark yine gülümseyip;
-Hadi bakalım gidiyoruz. dedi.
-Nereye?
-Ava tabii ki.O kanları nerden buldum sanıyorsun? Lydia avladığı yaratıklardan olmuş ve insanları avlayacaktı.Bunları düşününce midesinin bulandığını hissetti.Şİmdi ne olacağını hiç bilmiyordu.Kader onu oradan oraya götürüyordu...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Carmella Decartius
Moskova Baş İblis Efendisi
Moskova Baş İblis Efendisi
Carmella Decartius


Mesaj Sayısı : 1257
Yaş : 28
Kayıt Tarihi : 12/07/10

Karakter Detayı
Statü: Moderatör
Uyarı:

1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimePerş. 29 Tem. 2010, 10:36

Üzerinde yine bir heyecan vardı. Zaten her zaman heyecanlanıyordu Karanlık Kızlar/Erkekler ritüeline başlayacağında. Üzerinde gerçekten de büyük bir sorumluluk vardı ama bundan hoşnuttu. İleride Nyx’in Yüksek Rahibesi olacağından dolayı gurur duyuyordu. Bu yüzden gelen sorumlulukların üstesinden kolayca gelebileceğine inanıyordu. Auralia son kez aynaya bakarken derin bir nefes aldı. Kesinlikle mükemmel görünüyordu. Siyah ipek elbisesi dizlerinin beş santim kadar yukarısında bitiyordu. Aşağıya indikçe rengi hafif morlaşan bu elbise mumların ışığıyla kesinlikle mükemmel görünüyordu. Lal taşıyla süslü olan, bir hilalle üç tanrı figürünün peş peşe sıralanmış bir şekilde oluşturulan gümüş kolyesi göğüs hizasında duruyordu ve üzerine gerçekten yakışıyordu. Karanlık Kızların Lideri bu kolyeyi takmak zorundaydı. Aurelia bunu takmaktan gurur duyuyordu. Ayağındaki hafif topuklu siyah ayakkabılar onu bir kadın gibi göstermiyordu. Ama olgun duruyordu. Mavi gözlerini ortaya çıkaracak siyah eyeliner’ını sürmüştü her zamanki gibi. Dudaklarında şeffaf bir parlatıcı vardı. Sade ama şık… Bu ikiliye kesinlikle bayılıyordu. Siyah bir taçla geriye topladığı saçlarını son kez düzelttikten sonra odasından çıkmaya hazırlandı. Bu gece her şeyin harika olması için dua ediyordu. Merdivenleri hızlı bir şekilde inerken yanından geçenlere gülümsemeyi ihmal etmiyordu. Hepsi hayranlıkla Aurelia’ya bakarken Aurelia ister istemez kızarıyordu. Bütün Gece Evi tarafından sevilmek müthiş bir şeydi. Her zaman en iyi, en başarılı olmayı kim istemezdi ki? Bunların hepsi Aurelia’da birleşiyordu. Bunu kıskananlar elbette çoktu.

Ritüel alanına geldiğinde nefesi bir anda kesilmişti. Her şey o kadar… Muhteşemdi ki. Aurelia’yla uyum sağlıyordu kesinlikle. Yine de obsesif bir çaylak olarak her şeyi kontrol etmeden duramıyordu. Mumları, çakmağı, şarabı, ses sistemini, hepsini bir de kendisi yokladıktan sonra arkadaşlarını beklemeye başladı. Onlar da hazırlanıyor olmalıydılar. İlk gelen arkadaşı havayı temsil eden Yue olmuştu. Çekik gözleri, ufak yapısı ve sevimli yüzüyle tipik bir Japon kızıydı. Üzerine giydiği siyah elbise dizlerinin biraz altına iniyordu. Yine de çok hoş olmuştu. Kahverengi saçlarını topuz yapmıştı. Hemen yerini almak için yöneldi. Aurelia’nın yanından geçerken ona sessizce selam vermeyi ihmal etmemişti. Yue’den sonra Valentine ve Sierra ikizleri içeri girdiler. Biri suyu diğeri ise ateşi temsil ediyordu. Emo olmalarından dolayı ikisinin de yüzü görünmüyordu neredeyse siyah saçlarından ama ilk kez saçlarını aynı şekilde arkadan toplamışlardı. Onlar da elbise girmişlerdi. Valentine’in elbisesi yer yer maviyken Sierra’nınki yer yer kırmızılaşıyordu. Elementlerinin renklerinde giyinmeleri kesinlikle çok hoş olmuştu. Onlar da yerlerini alırken Aurelia’ya selam verdiler ve ikisi aynı anda
“Bu gece de gururlandır bizi.” demeyi ihmal etmediler. Element sahiplerinden bir tek Thomas kalmıştı. Gruptaki tek Karanlık Erkek oydu. Diğer Karanlık Kızlar da ritüel alanına gelirken Aurelia’yı yersiz bir endişe kaplamıştı. Ya bir şey olduysa? Hayır, muhtemelen sadece hazırlanıyordu ama yine de bir an korkmuştu. Endişeyle kapıya bakarken duvardaki saate baktı. Ritüel başlamak üzereydi. Sesle ilgilenecek olan arkadaşı, Josh’a yaklaşarak “Thomas nerede? Ritüel birazdan başlayacak.” Josh bir kahkaha atmamak için elini ağzına götürdü önce. Sonra Aurelia’nın mavi gözlerine kilitlenerek “Seni yalnız bırakır mı hiç? Merak etme.” –Bir an yeşil gözlerini kapıya dikti ve sonra yine Aurelia’ya baktı. “Bak işte geliyor. Sen de yerini al. Müziği başlatıyorum bak.” Aurelia bir an arkasını döndü ve elementini temsil etmek üzere yerine geçen sevgilisine baktı. Üzerine giydiği siyah kot ve tişörtüyle kesinlikle muhteşem görünüyordu. Bir an zümrüt yeşili gözlerine kilitlendi ve gülümsedi. Hey, kendine gel! Ritüel başlamak üzere. Zihninin onu kendi kendine uyarması güzeldi. Josh’ın yanından ayrılırken derin bir nefes aldı. Heyecan basmıştı yine. Bir iç çekişten sonra masada duran taşlarla süslü çakmağı aldı ve ilk element olan havayı temsil eden sarı mumun, yani Yue’nin yanına yürümeye başladı. Yue’nin yüzünde her zamanki gibi utangaç bir gülümseme vardı. Aurelia sessiz bir şekilde boğazını temizledi ve konuşmaya başladı.

Fırtına rüzgarları, Nyx'in adına, sizi çağırıyorum,
Burada işlenecek sihrin üstüne
Lütfunuzu saçmanızı sizden diliyorum.”
Dedi ve sarı mumu çakmağıyla yaktı. Yue’nin yüzüne bir anda özgüven dolu bir gülümseme yayıldı. Aurelia da ona aynı şekilde gülümsedi ve ikinci elemente, yani ateşe doğru yöneldi. Sierra gaz veren gözlerle ona bakıyordu. Başaracağından zaten eminim der gibiydi bakışları. Aurelia yanına geldiğinde yeniden konuşmaya başladı.

“Şimşeğin ateşi, fırtınaların ve sihir gücünün taşıyıcısı,
Nyx'in adına, seni çağırıyorum,
Senden burada işleyeceğim sihire yardım etmeni diliyorum.”
Diyerek kırmızı mumu yaktı. Sierra’nın yüzünü sıcak bir gülümseme kapladı. İnsanın adet içini ısıtan bir türden gülümsemeydi bu. Ona da gülümsedikten sonra üçüncü element, yani su için Valentine’in yanına doğru ilerledi. Samimiyeti her halinden belli oluyordu. Aurelia yine sözlerini söyledi.

“Sağanak yağmurlar, Nyx'in adına sizi çağırıyorum,
Bu en güçlü ritüeli gerçekleştirirken,
Boğucu gücünüzle bana katılın.”
Sondan bir önceki element, yani toprak için şimdi Thomas’ın yanına gidiyordu. Kalbinin bir an yerinden çıkmasından korkmaya başlamıştı. Adeta göğüs kafesini kıracak kadar hızlı atıyordu kalbi. Thomas’ın gözleri aşkla parlıyordu. Bir an dikkati dağılacak diye korksa da bu olmadı. Sözlerine başladı. Sesindeki aşkı yalnızca Thomas fark edebilirdi…

“Derin ve nemli toprak, Nyx'in adına, seni çağırıyorum.
Sen bana bu ritüelde yardım et ki,
Toprağın, güç fırtınasının kükreyişiyle sarsılışını hissedebileyim.”
Aurelia yeşil mumu yaktığında Thomas derin bir nefes aldı. Toprağın kokusunu içine çekiyor olmalıydı. Aurelia içten bir şekilde gülümsedi ve masaya yöneldi. Şimdi sıra son elementte, yani kendi elementi olan ruhtaydı. Mor mumu eline aldı ve hakim bir sesle konuşmaya başladı.

“Vahşi ve özgür ruh, Nyx'in adına seni bana çağırıyorum.
Beni yanıtsız bırakma! Bu kudretli ritüel boyunca benimle kal!
Ve bana Tanrıça'nın gücünü bahşet!”
dedi ve mumu yaktı. İçine dolan huzuru yüzüne yansıttı. Ritüel sonunda bitmek üzereydi. Eline şarap bardağını aldı ve ilk yudumu aldı. İlk kez kanı bir refakatçiden almamıştı. Daha sonra şarap bardağı elden ele dolaştı. Herkes şaraptan yudumlar aldıktan sonra Aurelia gülümsedi ve “Ritüel sona ermiştir. Uğurlar olsun!” dedi…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Elizabeth Rose Wayland
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Elizabeth Rose Wayland


Lakap : Lizbeth
Mesaj Sayısı : 2356
Kayıt Tarihi : 11/07/10

Karakter Detayı
Statü: Site Kurucusu
Uyarı: 0/0

1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimePerş. 29 Tem. 2010, 20:30

Lucas Matthéw O'mhéndia Çok beğendim bir rp başarılı... +8 puan-- Yeni puanın 90 olmuştur tebrikler

Eleanoré Undine Laforét Hoş bir konusu vardı. Gelişme olduğu açık.. + 5 puan Yeni puanın 77 olmuştur. Tebrikler

Lydia Madeleine Gloom gelişme var . Çok beğendim + 6 puan : Yeni puanın: 86 tebrikler

Aurelia Jennaieve Ãlvarez + 3 puan: yeni puanın 95 puan. Tebrikler


En son Elizabeth Rose Wayland tarafından Perş. 29 Tem. 2010, 20:39 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mortalinstruments.forum.st/
Lorelei Aurel
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lorelei Aurel


Mesaj Sayısı : 513
Kayıt Tarihi : 27/07/10

Karakter Detayı
Statü: Üye
Uyarı: 0/0

1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimePerş. 29 Tem. 2010, 20:34

Zor nefes alıyordu Samantha. Arkasından gelen adam silahını ona doğrultmuş, öldüreceğini söylüyordu. Neden bunu yapmak istiyordu? Sam hiç bir şey anlamıyordu. Sadece koşuyordu, koşuyordu ve koşuyordu. Başını adama bakmak için çevirdiği anda bir şeye takılıp düştü. Keşke beyaz giymeseydim diye düşünürken bu durumda nasıl bunu düşündüğünü anlayamıyordu. Oysa ki evden ayrılırken herşeyin çok güzel gideceğini düşünmüştü. Beyaz, dizlerinin üstünde biten elbisesi ile çok güzel görünüyordu ama şimdi pek güzel denilemezdi Sam için. Sarı saçları düşe kalka düşe kalka artık siyah bir çamurla kaplanmıştı. Beyaz teni ise ara ara morluklarla kaplıydı. Düştüğünde bir çok taş teninde yaralar açmıştı ve hala açmaktaydı. Bir anda büyük bir acıyla çığlık attı. Onu kovalayan adam saçlarından yakaladığı gibi onu ayağa kaldırmıştı. Şimdi adamın yüzünü daha rahat görebiliyordu. Simsiyah gözleri öfkeyle kaplıydı. Siyah karmakarışık saçları omuzlarına kadar geliyordu. Biçimsiz burnu ve öfkeyle hırlayan uzun dudaklarıyla daha da korkunç oluyordu. Yüzünün büyük bir bölümü çillerle kaplıydı. Bunun yanı sıra yarısı kesilmiş olan sakalı, insanı ürperten görüntüsünü daha da kötü yapıyordu. Sam kendini tutamayarak çırpınmaya, çığlıklar atmaya başladı. Adam diğer eliyle Sam'in boğazını sıktı. Sam adam boğazını sıktığında bir sıvının göğüslerine doğru aktığını hissetti. Adamın eli kanıyordu herhalde. En son düştüğünde elbisesinin üst kısmının büyük bir bölümü yırtılmıştı. Adam saçlarını bırakarak işaret parmağını dudaklarına götürüp susmasını söyledi. Silahını Sam'in vücudunun her noktasında gezdirmeye başladı. Yırtık olan elbisesini iyice yırtıyordu şimdi. Sam gözlerini sıkıca kapatmış. Avuçlarını hiç sıkmadığı kadar çok sıkmıştı. Uzun tırnakları her geçen dakika derisine daha da işliyordu. Adamın elinin boğazından aşağıya doğru kaydığını hissettiğinde gözlerini korku ve endişeyle açtı. Geriledi. Adam ona doğru geldi.

"Benden ne istiyorsun? Bırak beni, gideyim. Sana hiç bir şey yapmadım. Lütfen bana bir şey yapma, yalvarırım."

Sam'in sesi hiç bu kadar titrek çıkmamıştı. Adam Sam'e iyice sokuldu. Burnunu Sam'in boynunda gezdiriyordu. Sanki kokusunu hiç unutmamak istiyordu. Sam artık dayanamayarak ağlamaya başladı. Titrek bir sesle adama onu bırakması içni yalvarıyordu. Fakat adamın pek aldırış ettiği yoktu. İlgilendiği tek şey Sam'in vücudu gibiydi. Silahını beline koyarak Sam'i kendine daha çok çekti. Artık birbirlerine temas ediyorlardı. İki elinide Sam'in vücudunda gezdirmeye başladı. Aşağılara gitmeye başladığında Sam'in hıçkırıkları daha da çoğaldı. Adam Sam'in kulağına eğilerek ürpertici bir sesle fısıldadı.

"Şu ana kadar seni öldürmek istiyordum. Ama şimdi bunu nasıl bir haksızlık olduğunu anladım. Bu vücudun harcanmadan yok edilmesi hiç adil değil. Ah Samantha şimdii beni memnun edeceksin. Anladın mı? Memnun olmazsam sonun kötü olur. Bu işi zorla yapmayı sevmiyorum, pek. Eğlenceli olmadığını söylemiyorum. Zorla daha eğlenceli olsa da uğraşmak istemiyorum."

Sam ne yapacağını bilemiyordu. Böyle bir şey yapmayı aklından bile geçirmezdi. Adam Sam'in elbisesinin kalan ipini eliyle kolundan aşağıya doğru indirmeye başladı. Sam artık ölmek istiyordu.Neden ilk başta kaçmıştı ki? Adamın pürüzlü dudakları Sam'in vücudunda dolaşmaya başladığında Sam bayılmak üzereydi. Hıçkırıkları her yanda yankılanıyordu. Adam Sam'i sertçe itti. Sam yere sırtüstü düştü. Adam tam üzerine yatacaktı ki arkadan gelen ses ile irkildi.

"Bırak onu pislik herif. Eğer onu bırakmazsan..."

Sam şu ana kadar ilk defa gülümsedi. Bu Samantha'nın sevgilisi Mike idi. Mavi üzerinde Sam seni seviyorum yazan bir tişört giymişti. Siyah kot pantolonu onu daha da yakışıklı gösteriyordu. Mavi gözleri Sam'in mavi gözleriyle mükemmel bir uyum içindeydi. Kırmızı dolgun dudakları öfkeden titriyordu.

"Oy oy oy kızımızın sevgilisinden çok korktum. Ah tanrım yardım et bana. Ne yaparsın? Öldürür müsün beni?"

Adam'ın Sam'in sevgilisine aldırış ettiği yoktu. Sesi alay kokuyordu adeta. Eğilerek kaldığı yerden devam etmeye başladı. Sam artık direniyordu. Kollarıyla adamı itmeye çalışıyordu ki adam elleri ile Sam'in kollarını yere sabitledi. Bu sefer ayaklarıyla engel olmaya çalışıyordu ama adam üzerinde otururken bu hiç kolay değildi. Bütün bu direnme bir kaç saniyede gerçekleşti. Mike yanına geldiğinde Sam onu hiç bu kadar öfkeli görmemişti. Adamın uzun siyah saçlarından tutarak çekti.

"Sana onu bırakmanı söylemiştim." diyerek adamı çok olmasada biraz uzağa fırlattı. Adam bayılmışa benziyordu. Sam şaşırmıştı ama şimdi bununla uğraşacak vakti yoktu. Hemen ayağa kalktı. Elbisesinin kalan tek ipini omzuna geçirdi. Mike'a sarıldı ve dudaklarına uzun bir öpücük kondurdu. Mike'da Sam'in öpücüğüne karşılık veremeden edemedi. Bu neredeyse imkansızdı. Sam'in dolgun, yumuşacık ve pürüzsüz dudaklarını onu tahrik etmeye yetiyordu. Tam Sam haydi kaçalaım diyecekti ki bir silah patlaması ile çığlık atması bir oldu. Mike'ın Sam'e sarılmış sımsıkı kolları yavaşça gevşedi. Sam'in kollarına düştü. Sam hıçkırıklarla ağlamaya başladı bir yandan da "Mike, sevgilim bitanem benimle kal." diye yalvarıyordu. Mike Sam'in yanağını okşadı.

"Seni seviyorum. Beni unutma."

Bu Mike'in son sözü oldu. Gözleri yavaşça kapandı. Sam Mike'a sıkıca sarıldı. Ona çok kısa gelen ama uzun bir süre öyle kaldı sonra Mike'ı hafifçe yere yatırdı. Arkasını döndü ve ayakta kahkahalar atan adama baktı. Gözlerinden öfkesi okunuyor olmalıydı. Adeta ateş püskürtüyordu. Adama doğru yaklaşmaya başladı. Adam ona iğrenç bir şekilde gülümseyerek silahı uzattı. Sam şimdi gerçekten şaşırmıştı.Adam silahını ona veriyordu. Hiç yapmayacağı bir şeyi yapacağını, onu öldüreceğini bile bile... Sam silahı hemen aldı. Adama doğrulttu. Tetiği çekecekti ki arkadan bir çığlık duydu. Hemen arkasını döndü ama hiç kimse yoktu. Mike kıvranıyordu. Ama kimse yoktu. Bunun nasıl bir numara olduğunu anlamasa da adama doğru tekrar döndü ama adamın elinde bir silah vardı. Sam'in vücudunu bir korku dalgası çevreledi. Sam'in gözlerindeki korkuyu gören adam büyük bir kahkaha attı. Sam silahını hala havada tutuyordu. Tetikte olan parmağını bastırdı ve tetiği çekti. Ama hiç bir şey olmamıştı. Adam ona avucunu gösterdi. Avucunda bir çok kurşun vardı.

"Bunları mı arıyordun güzelim?" dedi küstah bir ses tonuyla. Sam silahını attı. Koşmaya başladı ama kaçmak için çok geç kalmıştı. Adam silahını patlatmıştı bile... Sam sırtındaki acıyla bir an duraksadı. Yüzüstü yere düştü. Bağırmak, çığlıklar atmak istiyordu ama konuşamıyordu. Ağzını konuşmak için her açışında çok geçmeden büyük bir acı vücuduna yayılıyordu. Her zerresine ayrım yapmadan işkence ediyordu sanki. Her hücresi acıyla inliyordu ama bunu dışarı duyurmuyordu Sam. Bağıramıyor çığlık atamıyordu. Boğazından sıcak bir sıvının yükseldiğini hissetti. Tuzlu bir sıvı... Ağzının kenarından süzülmeye başladığında bu sıvının kırmızı olduğunu gördü. Bu kandı. Gözleri kapanmaya başladı. Sam direnebilediği kadar direniyordu. O anda bir çığlıkla daha da kendine geldi. Ama bu pek uzun sürmeyecekti. O sırada birinin onu sırtüstü çevirdiğini anladığnda gülümsemeye çalışsa da başarılı olamadı. Karşısında bembeyaz tenli, sarışın bir kadın duruyordu. Sam'e gülümsüyordu. Alnında bir yıldız dövmesi vardı. Işıl ışıl parlıyordu. Sam konuşmak, onun kim olduğunu sormak istese de bunu bir türlü yapamıyordu. Kadın hipnotize edici sesiyle konuştu.

"Bu biraz acıyabilir ama buna değer ölmek istemiyorsan tabii."

Sam hiç bir şey anlamamıştı. Bir yandan çığlıklar geliyordu. Bunlar Mike'ın çığlıklarıydı. Ona neler oluyordu? Mike'a ne oluyordu? Ölmemiş miydi? O neden kıv... düşüncelerini boğazındaki keskin bir acı böldü. Artık çığlık atabiliyordu Sam. Ses telleri kopmak üzereydi sanki. Kadına zorlukla baktığında kadının ağzını kenarındaki kanı yaladığını gördü. Bu kadın neydi böyle? Düşüncelerini bu sefer ne acı ne de kadın bölmüştü. Mike'ın Sam diyen pürüzsüz sesini duymuştu. Ne yani o iyileşmiş miydi? Sam başını çevirdi ama gözlerini vücudunda yükselen sıcaklık ile kapatmak zorundaydı. Sanki bir kazanda kaynıyordu. Çırpınmaya başladı. "Kurtarın beni. Kurtarın!" diye çığlıklar atıyordu ama bunlar dudaklarından dökülmüyordu. Sıcaklık azalmaya başladığında daha derin nefes almaya başladı. Gözlerini açtığında çok tanıdık olan masmavi gözleri gördü. Bu Mike idi. Sam gülümsedi. Kendini hiç bu kadar susuz hissetmemişti. Yavaşça sert zeminde doğruldu. Mike hala ona bakıyordu. Sam'e saldıran adama baktılar. Adam gördüklerinden korkmuştu. Sanki donmuş gibiydi. Hareket etmiyordu. Beraber hala parmaklarındaki kanı yalamakta olan kadına baktıklarında kadın onlara gülümsedi.

"Ah vampirlerin başındaki kişi olmak güzel birşey! Düşünsene bu acıyı bir kaç gün çektiğini... Size rastladığıma sevinmelisiniz. Ben sizi dönüştürmeseydim ölecektiniz. Ayrıca başka bir vampir dönüştürseydi de ölmek isteyecektiniz. Bir kaç gün bu acıyı çekmek hiç güzel değildir. Bunu sadece yaşayan bilir tatlı sevgililer sizi."


Kadın neşeli bir sesle konuşmştu. Sam tekrar Mike'a baktı. Artık ondan hiç ayrılmayacaktı. Beraber kadına bakarak çeneleri ile adamı işaret ettiler. Ona ne olacağını sormaya çalışmışlardı. Kadın büyük bir kahkaha attı. Adama baktı. Dişlerini gösterince adam yere düştü. Bayılmıştı.

"İlk yemeğiniz hazır..."

Sam Mike'a bakarak gülümsedi. Dudaklarına yapıştı. Sonsuzluğa giden yolda beraber mutlu olacaklarına emindi. Ama şimdilik mutluydular. Karşılarına çıkacak engellerde beraber savaşacaklardı. Bu mutluluklarını törpülemeyi başaracak mıydı? Bunu sadece zaman gösterecekti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Elizabeth Rose Wayland
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Elizabeth Rose Wayland


Lakap : Lizbeth
Mesaj Sayısı : 2356
Kayıt Tarihi : 11/07/10

Karakter Detayı
Statü: Site Kurucusu
Uyarı: 0/0

1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimeC.tesi 31 Tem. 2010, 17:14

Samantha C. Montgomery beğendim Smile çok hoş 5 puan
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mortalinstruments.forum.st/
Hera Nicolaevna Galine
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Hera Nicolaevna Galine


Lakap : lakaba ihtiyacım yok ne yazıkki bir sürü var :(
Nerden : Fransa-paris (Sonra
Mesaj Sayısı : 268
Yaş : 28
Kayıt Tarihi : 12/07/10

Karakter Detayı
Statü:
Uyarı:

1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimeC.tesi 31 Tem. 2010, 18:25

başka bir sitede yazdığım rpmdi ^^ ama çok kısa Sad






Sınıfın en arka
kısmına almışlardı beni.Yaramazlığım insafsızlığım öğretmen bile bıkmıştı
bunlardan beni sınıfın en arkasına tek bir sıraya oturtmuştu.Arka sıra en
sessiz sıraydı beklide…..Hiç arkadaşım yoktu burada herkes benden korkuyordu
benim gibi olmaktan yalnız kalmaktan çok iyi hatırlarım bir kez öğretmen
geçmişimizi nasıl bir yerde yaşadığımızı anlatmamızı istemişti.Sıra bana
gelince bir telaş yapmıştım ki ne anlatı cağımı bilemedim tabi ama ayağa
kalktım ve bir şeyler zırvaladım.Ben-e-ben kekeleyerek
konuşuyordum heyecandan.Ben eskiden Rusya da Perm’e
yakın küçük bir kasabada yaşıyordum.Babam ben çok küçükken ölmüş on beş yaşına
kadar annem büyüttü beni.On beş yaşıma geldiğimde annemde ellerimden kayıp
gitti.Hayatını kaybetti.Belki inanmayacaksınız ama on beş yaşına kadar kendime
hiçbir şey almamıştım.Şimdi on yedi yaşındayım haklısınız iki yaş oldu belki
ama kalbim,ruhum şimdi öylemi? Daha dünmüş gibi hatırlarım annemde ölünce
çekilmez olmuştu buraları ama gidebileceğim başka yerimde yoktu.Evim çok küçük
değildi ama on kişinin sığabileceği büyük bir köşkte değildi.Ozaman tam bir
zavallıydım anlayacağınız hatta babamın adını bile hatırlamazdım.Bir gün evin
kapısı çalındı.O gün bir teyzem olduğunu öğrendim.Teyzem Iva. Birkaç gün sonra
yine geldi ve beni buradan alıp
Fransa’ya onun yanına götürmek istediğini belirtti.Beni buraya Paris e getirdi
bana muhteşem seçenekler sundu teyzem oldukça zengin biriydi birde iyi niyetli
orta yaşlı bir kocası vardı oda bana çok iyi davranırdı.Size anlatmak istediğim
eskiden sizin gibi iyi bir yaşama sahip olmadığımdır.
dedim ve yerime
oturdum alkışlar yükselmedi belki ama bazı kişiler duyarlı olup tebrik bile
etti.Ders bitti çıkmak üzereydik çantamı sırtıma atıp şarkılar mırıldanmaya
başlamıştım bile öğretmenden bu konu üzerine azar işittikten sonra kendimi
sınıftan dışarı attım.Teyzemin bana doğru koştuğunu fark ettiğimde içime vuran
sıcaklık hiç yaşamadığım mutluluğa karışıveriyordu.Hera
demek buradasın?Çıkmışsınız dedi.
Mutluluk doruklarda saçımı bir öne bir
arkaya atarak konuşuyordum.Çıktık teyze.Eve
giderken bile içimde farklı duygular besliyordum.Anlatırken yaşamıştım çünkü
acılarımı,tatlılarımı.Her şey bir yana korkularımı atlatmıştım.Çünkü ben babamı
bile hatırlamayan küçük kızken şimdi herkesi unutan her şeyi arkada bırakan
zengin kız olmuştum bu bana geçmişimi unutturacak gibi değildi asıl beni hep
hatırlamak isterdim çünkü..Belki de sınıftaki hiçbir kız gibi olamazdım ama
benim önemim bu değildi ki.Bileğindeki küçük leke çarptı gözüne lekesi gittikçe
büyüyordu.Bir hastalık olamazdı öyleyse nasıl büyüyordu???Teyzesi her zaman bu küçük leke için doktara gitmesini söyler dururdu evet gitmeliydi diye düşündü ve başını cama dayadı gözlerini kapatarak....
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Elizabeth Rose Wayland
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Elizabeth Rose Wayland


Lakap : Lizbeth
Mesaj Sayısı : 2356
Kayıt Tarihi : 11/07/10

Karakter Detayı
Statü: Site Kurucusu
Uyarı: 0/0

1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimePtsi 02 Ağus. 2010, 10:28

evet kısa keşke devamını getirseydin Smile neyse yinede güzeldi .+ 8 puan
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mortalinstruments.forum.st/
Luciane S. Breyn
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Luciane S. Breyn


Mesaj Sayısı : 98
Kayıt Tarihi : 01/08/10

Karakter Detayı
Statü: Üye
Uyarı: 0/0

1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimePtsi 02 Ağus. 2010, 11:37

Puanlatıldı.


En son Luciane S. Breyn tarafından Ptsi 02 Ağus. 2010, 14:24 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Elizabeth Rose Wayland
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Elizabeth Rose Wayland


Lakap : Lizbeth
Mesaj Sayısı : 2356
Kayıt Tarihi : 11/07/10

Karakter Detayı
Statü: Site Kurucusu
Uyarı: 0/0

1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimePtsi 02 Ağus. 2010, 14:15

Ah bayıldım özellikle zaman akımlarını çok sevdim. ben rplerde zamanla oynamayı severim. + 13 puan mükemmel Tebrik ederim
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mortalinstruments.forum.st/
Eva Dawn Hailword
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Eva Dawn Hailword


Mesaj Sayısı : 18
Yaş : 29
Kayıt Tarihi : 04/08/10

Karakter Detayı
Statü:
Uyarı:

1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimeÇarş. 04 Ağus. 2010, 18:27

Huzur… Herkes gibi tek istediği huzurdu. Aynaya her bakışında mutlu, çekici fakat gergin bir adam görüyordu. Gelecekle ilgili hiçbir fikri ya da hiçbir planı yoktu. Sadece karanlık odasında oturup bir gün huzurlu olacağının hayalini kuruyordu.



Altı yaşındayken anne ve babasının ölümlerini izlemişti. Saçı sakalı birbirine karışmış, dev gibi bir adam, nedensizce onları öldürmüştü. Adam, annesinin yüzünü bir baltayla kesmişti. Balta kadının kafatasına saplandığı için adam yerde cansız yatan bedeni sarsarak ancak çıkarmıştı. Kadının kafasında kocaman ve derin bir oyuk vardı. Bunları sadece altı yaşındaki bir çocuk görüyordu. Şok içinde izliyor ve çığlık bile atamıyordu. Jackson o adamın elinden kaçmayı başarmıştı. Ama hiçbir şey asla eskisi gibi olmayacaktı. Daha altı yaşındayken bile görebiliyordu bunu.



Dışarı çıkıp bir bar gitti. Fazla içmezdi. Ama o barın havasını seviyordu. Yanına uzun boylu, yakışıklı biri oturdu. Birbirlerini tanımıyorlardı. Ama Jack onda garip bir şeyler hissediyordu. Adamın saati sürekli sinyaller veriyordu. Her sinyalde adam gerginleşiyordu. Barmenden bir bira istedi. Jack ona birasını uzattı ve “Jackson…” diye kendini tanıttı. Adamın adı Steven’dı.



Korku üzerine konuşmaya başladılar. Steven korkak olmadığı söylüyordu. Ama Jack buna inanmıyordu. Yangında abisinin ölümünü izleyen biri az da olsa bundan korkardı. Ama Steven aksini iddia ediyordu. Jack ona bir teklifte bulundu. Üniversite tezleri için bir proje hazırlayacaklardı. İnsanların korkularının nedenlerini ve şiddeti üzerine gönüllülerle röportaj yapacaklardı. Steven bunu kabul etti. Açıkçası bu proje ilgisini çekmemişti. Ama yine de kabul etti.



İlk gün röportaj için bir genç kız geldi ve hikayesini anlatmaya başladı: “Küçük bir çocukken bile ailem her zaman kavga ederdi. Her lanet gün onların kavgalarını dinlerdim. Babam her gece eve sargoş gelirdi ve annem buna dayanamıyordu. Bir gün konuşmamaya başladım. Kim ne sorarsa sorsun ya da ne söylerse söylesin hiçbir cevap vermiyordu. Nedeni konuşamamam değildi, konuşmak istemememdi. Annem beni tedavi ettirmek istedi ama babam bu durumu umursamıyordu bile. Bir yıl boyunca kimseyle konuşmadım. Sonra aniden konuşuverdim. İstemeden. Nasıl olduğunu bilmiyorum. Ama oldu işte ve… Biraz araverebilir miyiz?” diye güçlükle anlatabildi hikayeyi.



Bu hikaye Jack’in gerçekten hoşuna gitti. İşte bu gerçek korkuydu. Diğer gönüllüler gibi ‘rutubetten hoşlanmam, yılanlardan korkarım’ gibi saçma şeyler de anlatmamıştı. Aradığı kişilerden biri bu kızdı. Diğeri de yanı başında duruyordu. Ödeve yardım etmek için orada olan Beth.



Beth kendi hikayesini en önce anlatmıştı. Tanıştıkları ilk gün. Jack, ona nasıl bu kadar güvenebildiğine hayret etti. Çünkü Jack için bunlar sadece birer hikaye değil, başlı başına terapiydi. Hatta bir terapiden bile daha etkiliydi.



Beth hikayesini şöyle anlattı: “Küçükken annem bir süpermarkette çalışıyordu. Babamsa evin otuz metre uzağındaki bir et paketleme fabrikasında çalışıyordu. Orada hayvanları kesiyor ve marketlere gönderiyorlardı. Babam her gece eve geç geliyordu ve hep yorgun oluyordu. Ondan hep korkardım. Odama gelirken ayakkabılarının çıkardığı sesi yorganın altında dinliyordum. İğrenç kokuyordu. Et kokusu… İş yerinden eve kadar bu kokuyu yayıyordu. Bu koku etten tiksinmemi sağladı. Hala bir et parçasına zorlukla bakabiliyorum. Yemeği düşünemiyorum bile.”Jack duyduğu her cümleden zevk alıyordu. Nedeni, diğer insanların da korkularının olduğu görmek değildi. Nedeni, ona haz veren asıl şeydi.



Steven ve Beth gittikten sonra eve röportaj yaptıkları ilk kızı çağırdı. Telefonda, ona sormak istediği birkaç soru daha olduğunu söyledi. Kız inanıp hemen geldi. Jack onu kapıda görünce içeri aldı ve başına bir silahla vurdu. Kızın baygın vücudunu salona taşıdı ve ağzını sıkıca bağladı. Herhangi bir ses çıkarması mümkün değildi. Kendine geldiğinde Jack elinde bir silahla bekliyordu. “Hey, konuşabiliyor musun?” diye sordu. Kız ağlamaya başladı. “Bana adını söyleyebilir misin?” diye sordu Jack. Kız başını iki yana salladı. Bu cevap, Jack’ın istediği cevaptı. “Güzel!” deyip kulaklarına ateş etti. Artık kız kendi sesini bile duyamayacaktı.



Jack onu arabayla tenha bir yere götürdü. Duymayacağını bile bile “Bir de söyle düşün. Korkunla yüzleştin. Ama korkun seni alt etti.” dedi ve arabasına atlayıp eve gitti. Yolda Beth’e telefon edip eve çağırdı. Bir şey göstermek istediğini söyledi. Beth geldiğinde onu bayıltıp bir odaya kapattı.

Oda Beth için hazırlanmıştı. Pencereler tahta bir tabakayla kaplıydı ve bir dürü sinek vardı. Odanın ortasında bir şişe su ve tabii ki büyük bir parça çiğ et vardı. Jack kameradan kızın geçirdiği krizi izliyordu ve büyük bir zevk alıyordu.



Altı gün sonra aniden Steven geldi. Beth görüp görmediği sordu. Jack onu da bayılttı ve bir sandalyeye bağladı. Steven uzun süre baygın kalmıştı. Jack artık beklemek istemiyordu. Bu yüzden Steven’ı ayılttı. “Uyan! Göstermek istediğim bir şey var.” dedi. Steven şaşkınlıkla önündeki ekrana bakmaya başladı. Beth oradaydı. Yarı baygın bir şekilde yatıyordu. Odanın ortasındaki eti görünce Jack’ın planını anlamıştı. “Bet!” diye bağırdı. Evin içinde olduğundan emindi. Jack Steven’in boğazı yoruluncaya kadar bağırmasını izledi. Susunca cd’yi oynatmaya başladı.



Birinci gün Beth tahtaları söküp yardım çağırmaya çalışmıştı. Bol bol su içmiş ve açlığını bastırmıştı. İkinci gün bütün gücüyle bağırmış ve Jack’e küfretmişti. Ama asla eti yememişti. Üçüncü gün de aynı şekilde geçmişti. İki gün sonra Beth açlıktan halsiz düşmüştü. Eti yemeye karar verdi. Etin etrafında dolandı dolandı. Ama kokusundan dolayı midesi bulanmıştı. Yemekten vaz geçti. Son gün Beth’de tikler oluşmaya başladı. Saçlarında ve boynunda bir şey olduğunu sanıyordu ve gitmesi için boynuna ve başına vurup duruyordu. Akşama doğru Beth kameraya “Özür dilerim Jack. Ne yaptıysam özür dilerim. Lütfen çıkmaya izin ver.” dedi. Kurtlarla dolmuş ve sineklerin yumurta bıraktığı eti eline aldı. Artık kokusunu alamıyordu. Açtı ve bundan başka bir şey hissetmiyordu. Eti büyük bir iştahla yemeye başladı. Hayatında hiç et yemeyen kız çiğ ve bozulmuş bir eti kemiğe kadar sıyırmıştı.



Cd bitince Jack, hiçbir şey söylemesine fırsat vermeden Steven’ı öldürdü. JAck’ın aklında tek bir şey vardı: kendi korkusuyla başa çıkabilmek. Geceleri onu uyutmayan kabusları def edebilmek. Jack Steven’i bodruma Beth’i kapattığı yere sürükledi. Kapıyı açtı ve Steven’i Beth’in önüne bırakıp kanlına bir bıçak sapladı. Kapıyı kapatırken “Bakalım açlık sana daha neler yaptıracak?” dedi.



Arkasını dönüp giderken yüzü gülüyordu. Artık yıllar süren kabusların biteceğinden emindi. Çünkü kendi korkusu dinlediği tüm hikayelerden daha üstündü ve bunun üstüne gitmenin aptallık olacağını düşünüyordu. Ne de olsa başkalarını korkularıyla yüzleştirmek, kendi korkusunu alt etmenin en güvenli yoluydu. Jackson Grace sonunda huzur bulabilecekti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Elizabeth Rose Wayland
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Elizabeth Rose Wayland


Lakap : Lizbeth
Mesaj Sayısı : 2356
Kayıt Tarihi : 11/07/10

Karakter Detayı
Statü: Site Kurucusu
Uyarı: 0/0

1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimeÇarş. 04 Ağus. 2010, 19:15

+ 10 Tebrikler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mortalinstruments.forum.st/
Misafir
Misafir




1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimePerş. 12 Ağus. 2010, 09:55

İhanet Acı Verir

Edward

...Edward derin bir nefes aldı. Sharon ne kadar da çok konuşuyordu böyle! Michelle' in tabiriyle "OMG" . Edward Sharon' dan ayrılmak istiyordu. Ama nasıl söyleye bilirdi ki bunu ? Sharon aslında güzel hatta çok güzel bir kızdı. Ateşi çağrıştıran kızıl saçları, derin sular gibi mavi gözleri, mermer gibi pürüzsüz ve beyaz bir teni vardı. Aslında Edward da fena sayılmazdı hani. Sarı ve kahverenginin karışımı çok güzel saçları ve gökyüzünü andıran mavi gözleri vardı. İri bir yapıya sahipti. Kaslı bir vücudu vardı. Boyuda kısa değildi hani. Ama liseye yeni bir kız gelmişti. Adı Meg Katie March' tı. Kızın uzun bir boyu, kahverengi saçları ( saçları güneşte altın sarısı gibi karamel bir renk alıyordu ve bu Edward' ın çok hoşuna gitmişti. Onun saçlarına dokunma hissi yaratuyordu ve Edward buna karşı koymaya zorlanıyordu.) çikolata kahvesi gözleri vardı. Çok güçlü ve ayakları yere sağlam basan bir kişiliği vardı. Meg uzaktan çok tehlikeli duruyordu. Edward dalmışken Sharon'un tiz sesi onu hayal dünyasından kopardı " Hey Leonard beni dinlemiyor musun? " dedi. Edward başını istemsizce Sharon' a çevirdi. " Seninle konuşmamız lazım Sharon. " dedi ve okul bahçesinin arkasına doğru yürümeye başladı. Sonra durdu. Sharon kollarını göğsünde bitiştirmiş Edward' a bakıyordu. Edward derin bir nefes alarak konuşmaya başladı " Sharon sözümü kesmeden beni dinle. Artık bu ilişki yürüyemez. Çünkü ben artık senden hoşlanmıyorum. Kalbim başkası için atıyor. Seni üzmek istemezdim ama eğer bunları söylemeseydim ileride daha çok üzülecektin. Artık bitirelim Sharon. " dedi. Sharon' nun yüzü daha da beyazlamış kağıt gibi olmuştu. Gözleri kocaman olmuş şaşkın halde Edward' a bakıyordu. Sonra birden toparlandı. " Neden Leonard neden? " dedi ve ağlayarak uzaklaştı. Edward kendi bedenini taşıyamayacak halde olduğu için banka oturdu. Aslında Sharon'a bunu yapmak istemezdi ama Meg gelince hayatı altüst olmuştu. Kalbi Meg diyerek atıyordu. Bunları düşünürken birisinin ayaklarının dibine ders notlarını düşürdüğünü farketti. Kafasını kaldırdığında Meg'i gördü. Kalbi sanki karşı duvara çarpıp geri dönecekmiş gibi hızla atmaya başladı. Meg eğildi ve kağıtları toplamaya başladı. Edward ona yardım etmek için uzandı ama Meg onun elini itti. Edward şaşkın gözlerle Meg'e baktı. Meg " Yardımın gerekmiyor kendim toplarım. "dedi. Edward bir şey diyemedi. Meg arkasını dönüp yürümeye başladı. Edward arkasından koştu ve " Meg öğle yemeğini sizin masda yiyebilir miyim? Ben Sharon' da ayrıldım ve artık o masada oturamam. " dedi. Meg sanki yüzünde bir ifade saklamaya çalışıyormuş gibi zorlandı ama sonra yüzü tekrar eski soğuk ve muhteşem haline döndü. " Tamam. " dedi ve uzaklaştı. Edward yüzünde şapşal bir gülümsemeyle arkasını döndü ve yürüdü. Gülümserken vampir dişleri ortaya çıkmıştı.

----------------------------

Meg

Meg inanamıyordu. Okulun en popüler çocuğu onun masasına oturacaktı. Meg gülümsememek için kendini zor tuttu. İnanmak çok güçtü. Meg toparlandı ve yürümeye başladı. Öğleyi dört gözle bekliyordu. Ama küçük bir işi vardı. Edebiyat dersini asması gerekiyordu. Meg bir yok ediciydi ve ona verilen görev köprü altında toplanacak 3 vampiri yok etmekti. Meg arabasına atlayıp eve doğru yol aldı. Meg'in arabası çok güzeldi. Aston Martin V12 Vanquish kullanıyordu ve bu çok havalıydı. Meg arabalara çok düşkündü. Edward Leonard' ında arabasını uzaktan incelemişti. O da bir Gallardo LP560-4 kullanıyordu ve süper ötesiydi. Meg hemen eve varmıştı. Kapıyı açtı. Meg'in anne ve babası Fransa' da yaşıyorlardı. Meg odasına gidip Zigana Sport, Desert Eagle' sini ve birde Dragunov ( Kanas ) ' unu aldı. Bunlar çok özel silahlardı. Meg en son sandıktan özel hançerini çıkardı. Bu hançerle bir çok vampir öldürmüştü. Meg Dragunov' u özel çantasına koydu ve aşağı indi. Arabası hemen çalıştı ve Meg aceleyle gaza bastı. Daha bir öple yemeği randevusu vardı. Meg çabucak köprü altına geldi. Zigana Sport ve çok sevdiği Desert Eagle' sini ellerine aldı ve yürümeye başladı. Vampir ucubelerin sesini duyabiliyordu. Yavaşça yaklaştı ve silahların susturucularını taktı. Köşede duran iki vampire yöneldi. 2 el ateş açtıktan sonra sıçrayarak ikisininde kalplerine hançeri sapladı. Geri çekildi. Vampirlerin uzuvları hala hareket ediyordu. Meg onları ateşe verdi. Bir vampir kalmıştı ve onuda öldürmek çok kolay olacaktı. Meg yavaşça vampirin arkasına yürüdü hançeri kaldırdı ve tam saplayacakken vampir Meg'e döndü. Aman Tanrım! Bu Edward Leonard Wesley' di. Edward şaşkın gözlerle Meg' e baktı. Meg şimdi ne yapacaktı? Ebedi aşkını öldürecek mi yoksa onu sevmeye devam mı edecekti? Edward " Meg sen bir yok edici misin? " dedi. Meg kafasını salladı. Edward " Beni dinlemelisin. Ölmeden önce sana bunları söylemem lazım. Meg ben seni çok seviyorum. " dedi. Meg bunları duyunca dünyalar onun olmuştu. Şimdi işler daha da sarpa sarmıştı. Edward " Meg sende benden hoşlanıyor musun? " dedi. Meg yutkundu. Şimdi ya Edward'ı öldürecekti yada onu sevdiğini itiraf edecekti. Meg elindeki hançeri yere attı. Edward Meg'in hiç beklemediği bir hareketle hançeri alıp Meg'in göğsüne sapladı. Meg dizlerinin üstüne çöktü. Hançere baktı, sonra sevdiği adama. Ölmeden önce ağzından iki kelime döküldü " Seni seviyorum " ...

2. İntikam

MEG
... İntikam, intikam, intikam... Meg kafayı yemek üzereydi. Kollarını vücuduna sarmış arkaya öne sallanıyordu. Kafasında tek bir şey vardı. Yıllar önce ona yapılanı unutamıyordu. Meg bir Elf ' ti. Elfler pek dost edinmezleri ama dostlukları da kolay kolay unutmazlardı. Meg' in de bir dostu vardı ve bu bir insandı. Meg' le iyi anlaşırlardı ama sonra bu insan evladı Meg' e bir hayvan muamelesi yapıp onu satmaya çalışmıştı. Meg yapısı gereği narin, güzel, çevik olduğundan ondan para kazanmaya çalışmıştı. Meg bunları kafasından atmak için derin bir nefes alarak ayağa kalktı. Yatağının baş ucundan yay ve okunu aldı. Okçuluk konusunda kimse Meg' ten üstün değildi. Şimdi o ok lanet olası insanın tam kalbine isabet edecekti. Bundan geri dönüş yoktu. Çünkü Elfler asildirler ve verdikleri sözden dönmezlerdi.
........
ARTHUR
Arthur 3 aydır rahat uyuyamamıştı. Meg' in gelip kendisinin işini bitirmesini bekliyordu. Korku... Tek hissettiği korkuydu. Evin içini dolaşıp duruyordu. Dışarı çıksada çıkmasada Meg' in onu bulacağını biliyordu. Boy aynasından kendisine baktı. Meg' i bu vücutla, bu yüzle kandırıp arkadaşı olmuştu. Mavi gözlerine, sarı saçlarına bakan her insan ya da her canlı onun masum göründüğünü söylerdi. İşin aslı böylr değildi. Arthur dolandırıcı ve ikiyüzlünün tekiydi. Masanın yanına yürüyüp votka şişesini eline aldı ve kafasına dikti. Küçük bir odada kiracı olarak kalıyordu. Odaya şöyle bir baktı. Karşıda bir kumar masasının başında sigara dumanları altında kumar oynayan insanların tablosu vardı. Hemen altında Arthur' un yatağı vardı. Yerde eskimiş bir kilim seriliydi. Küçük, eski bir yemek masası vardı. Köşede ise eskimiş, boyaları dökülmüş bir giysi dolabı vardı. Arthur sandalyeye çöktü. Eline şiir defterini alarak yeni bir şeyler yazmaya çalıştı.
 
........
MEG
Meg hızlı adımlarla kulubesinden çıktı. Ormanın içinden gitmek istedi. Atını alıp almamaya karar verirken Legolas Meg' in yanına geldi. "Meg nereye gidiyorsun? " dedi. Meg bir şeyler uydurmalıydı yoksa Legolas' ın ona mani olacağını biliyordu. Acaba ne söylemeliydi ? " Legolas şey ben biraz hava almak için ormana doğru gidiyordum. " dedi. Legolas tek gözünü kısarak ona baktı. Lanet olsun ki anlamıştı. "Bende seninle gelmek istiyorum sevgilim. " dedi. Meg içinden " Lanet, lanet, lanet, lanet... " diye kendine küfürler ediyordu. Sanki Legolas anlamayacaktı. Meg gözlerini çevirmemek için kendini zor tuttu. Legolas kendi atını ıslık çalarak çağırdı. At hemen itaat edip koşarak geldi. Meg itiraf etmek zorunda kaldı " Arthur' un yanına gidiyorum. " dedi. Legolas sadece kafasını salladı ve atına atladı. Meg " Hayır Legolas. Benimle gelmeyeceksin. " dedi. Legolas " Haydi geç kalmadan gidelim. " dedi ve Meg' i tutup atının önüne bindirdi. Beyaz at ormanda dört nala ilerliyordu.
........
ARTHUR
Arthur çıldırma noktasına gelmiş ve kendi kendine konuşuyordu.
Evet kaskafalı. Ona bir moron gibi davranırsan seni bir avcı gibi avlar.
Ama biz onu sevmiştik. Sadece zorunlu kalmadık mı bunu yapmak için ?
Kesin öyledir. Biz onu bir eşya gibi satmaya çalıştık ve o bizi belkide şimdi şu kapıdan içeri girip son duamızı beklemeden öldürecek.
Arthur böyle kendi kendine konuşurken aklına bir şey geldi. Çay Ninesi onun arkadaşıydı. Bu kadın sularda yaşardı. Ç
ay Ninesi, köprüden geçerken suya çok bakılırsa kızar ve insanın başını döndürürdü.Başı dönen insanın gözleri kararır ve çaya düşerdi. Arthur da aynı hataya düşmekten kılpayı kurtulmuştu. Arthur suya bakarken bir şiir söylemişti ve Çay Ninesi bu şiirden etkilendiği için Arthur' u boğmamıştı. Artık bu şiirin sözleri Arthur' la onun arasında büyülü bir şifre olmuştu. Arthur hemen gidip musluğu açtı ve şu sözleri fısıldadı :
Gece henüz bakireydi
Şiir yazmayı öğrendiğimde…

Şarkıları fısıldıyorum
Ezberime hiç girmeyecek
Hiç gözlerine bakarak söylenmeyecek…

Yasak ezgilere boğuyordum hüzünlerimi…
Sigaramın parmak uçlarımda sarı
Gözlerimde beyaz dumanına boğuyordum
Sensiz ilerlemeyen zamanı…

Çay Ninesi bu seslenişe hemen cevap vermişti. Görüntüsü lavaboda belirmişti.
"Söyle insanoğlu Arthur beni neden çağırdın? "
" Çay Ninesi senden bir ricam olacaktır. Senin yaşadığın çayın yanından bir Elf geçecek. Bu Elf yeşil gözlü, kahverengi saçlı güzel bir kadın. Onu gördüğün zaman boğabilir misin? "
"Bu öfke nedendir insanoğlu? "
"O Elf beni öldürecek. Sen bana yardım edecek misin? "
"Bir şartla insanoğlu. Bana bir o kadar güzel sözler söyle ki bende o Elf kızı boğayım. "
"Peki.

Mavi bir hüzün kapladı her yanımı... Bedenimi... Ruhumu... Parmaklarımı... Kırık düşler ve sen varsın içimde... Yollarım sana varıyor, parmaklarım seni çiziyor vücuduma, yapraklarım dökülüyor... Sensiz geçen her gece acıtıyor canımı... Uykum uzaklaşıyor bedenimden, sarıl bana, buna ihtiyacım var. Yol yol çatlamış sanki her yanım... Öyle sensiz, öyle susuzum ki...

"İsteğin kabul edildi insanoğlu. "
.........
MEG
Legolas' la dört nala ilerlerken uzakta bir ırmak gördü. Legolas' a dönüp "Orada durabilir misin sevgilim? " dedi. Legonas başını salladı. Biraz sonra oraya varmışlardı. Meg attan atlayıp ırmağa doğru yöneldi. Irmağın içinde bir yüz görür gibi oldu ve daha dikkatli baktı. Birden başı döndü, tam düşecekken Legonas onu yakalayıp çekti. Meg nefes nefese "Legonas orada biri var. " dedi. Legonas Meg' i bırakarak suya yöneldi. Legonas birden dengesini kaybedip suya düştü. Meg aniden kalkarak ona yardım etmeye çalıştı ama o suyun yüzeyinde yoktu.
"Legonas! Legonas! Aşkım! Legonas nerdesin? " Meg' in haykırışları ormanda yankılanıyordu. Birden suyun içinden bir kadın çıktı. "Artık bağırma Elf kızı. O gitti. Bir daha geri dönemez. " dedi. Meg başını hayır anlamında salladı ve oklarını büyük bir hızla kadın fırlatmaya başladı. Oklar kadının içinden geçip gidiyordu. Kadın bir kahkaha attı "Küçük ölümlü, hiçbir insan silahı bana zarar veremez. " dedi ve suyun içinde kayboldu. Meg dizlerinin üstüne çöktü ve ağlamaya başladı. "Hayır! " diye haykırıyordu.
..........
ARTHUR
Arthur biraz olsun rahatlamıştı. Meg belki de şimdi ölmüştü. Derin bir nefes alarak yatağına uzandı. Bir anda kapı açıldı ve Meg' in canları hem acıtan hem de korkutan yüzü göründü. Arthur korkuyla ayağa kalktı. Meg "Sen yaptın. Legolas' ın ölümüne sen neden oldun. O cadıya bunu yapmasına sen söyledin. " dedi. Burnundan soluyordu. Demek Çay Ninesi Meg' in sevgilisini öldürmüştü. Arthur sonunun geldiğini anlamıştı.
"Evet ben yaptım.
Artık masaldan uyanma zamanı geldi prenses…
Uyan artık!
O yok! Bıraktı seni! Verdiği sözleri tutamadı prenses…
Uyan…
Canın acımasın prenses… Kırılıyorsun…
Çokta hayal kurma döner diye…
O gitti prenses… " dedi ve Meg' in oku son hızla Arthur' un kalbine geliyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Elizabeth Rose Wayland
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Elizabeth Rose Wayland


Lakap : Lizbeth
Mesaj Sayısı : 2356
Kayıt Tarihi : 11/07/10

Karakter Detayı
Statü: Site Kurucusu
Uyarı: 0/0

1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimePtsi 16 Ağus. 2010, 06:23

Vay ... Çok güzel + 6
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mortalinstruments.forum.st/
Jo Harvelle
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Jo Harvelle


Lakap : Jo, Joan, Joanne, Joanna Beth, Beth, Harvel^^
Nerden : Massachusetts, Bosto
Mesaj Sayısı : 180
Yaş : 33
Kayıt Tarihi : 08/08/10

Karakter Detayı
Statü:
Uyarı:

1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimeÇarş. 18 Ağus. 2010, 23:34

Güler yüzle söylenen bir yalanı bir anda yuttuğumuz halde acı gerçeği ancak damla damla yutarız.

1.Bölüm-Kabus


Saat üçü geçtiği halde yatağımda dönüp duruyordum. Hastalığım gün geçtikçe ilerliyordu. Artık kabullenmeye başlamıştım. Doktorların sadece birkaç ayım kaldığını söylemesine rağmen annem hala benden ümidini kesmemişti. Farklı metodlar arıyordu. Üfürükçülerden fayda gelmeyeceğini ikimizde biliyorduk. Her seferinde kavga ediyorduk. Vazgeçmesini, gerçeği görmesini istiyordum. Bir yandan da ölümle burun burunaydım. Bu beni korkutuyordu, kendimi hiç hazırlıklı hissetmiyordum. Başucumdaki lambayı söndürdüm. Karanlık iyi gelmişti. Uyuyakalmışım.

Güneş içime öyle bir doluyordu ki sanki bana yeni bir yaşam bahşedermiş gibi. Kendimi gayet iyi hissediyordum. Kanseri içimden söküp almışlardı. Her zamanki monoton hayatımdaki bu his beni hayata bağlamıştı. Banyo malzemelerimi alıp, güzel bir duş aldım. Aynadaki yansımam bana ilk defa huzur veriyordu.

‘Anne! Hala uyanmadın mı? Unuttun mu bugün dükkanı sen açacaktın!’ içeri girdiğimde annemi yerde yatar halde bulmuştum. Benim annem, yerde, baygın bir halde. ‘Anne! Aman Allah’ım. Anne!’ İnanamıyordum, neler olduğunu anlayamıyordum. Hala nefes alıyordu. Şok olmuştum. En azından 911 i aramayı akıl etmiştim.

‘Jo! Jo! İyi misin, artık iyi misin? Hastalığın.. Artık bitti. Beni önemseme Jo! Jo!’

Ses gittikçe artıyordu. ‘Jo, hadi uyan artık, seninle konuşmam gerek. Jo! Jo! Joanna Beth eğer kalkmazsan buz gibi suyu başından aşağı dökeceğim.’

Ah inanamıyordum. ‘Anne! Kalkıyorum işte tamam.’ Yataktan homurdana homurdana kalktım. Buz gibi suyu bu kış gününde hiç kaldıramazdım. O rüyayda neyin nesiydi. Tek bildiğim çok gerçekçi olmasıydı ve bu beni ürkütüyordu. Banyo malzemelerimi alıp duşa girdim. Sıcak su çok iyi gelmişti, rahatladım. Saçlarımı kuruttum ve kabarmaması için çilekli kremimden sürdüm. Aynadaki yansımamı sevmiştim. Üzerime rahat bir t-shirt buldum, üzerinde gülen yüz vardı, kot pantolonum ise artık dar gelmeye başlıyordu. Aman Tanrım, az yesem iyi olacaktı.

Burnuma nefis kokular geliyordu. Patates kızartması, kaşarlı tost, çay.. Nefis kokuyordu. En sevdiğim menü işte buydu. Kotumun dar gelmesine şaşmamalıydı.

‘Jo, bugün markette biriyle tanıştım ve bil bakalım neler oldu.’
‘Ah tabi ya, Coldplay konserine iki bilet hediye etti.’
‘Dalga geçme. Kanserini yenebilicek bir yol buldum.’

Tanrım! Bu kadın hiç vazgeçmeyecek. Coldplay konserini tercih ederdim. Fena olmazdı gerçekten.

‘Jo! İnanabiliyor musun? Bu fırsatı kesinlikle kaçırmamalıyız tatlım. Kansas bize çok uzak sayılmaz. Biletleri ayırttım bile.’

Uzak olsa da koşarak gidersin ya sen. Neyse bugünkü gördüğüm rüyadan sonra, kabus mu demeliyim, anneme bir şans versem diye düşündüm. Zaten hiç tartışacak havamda değildim.

‘Ne zaman gidiyoruz?’
dediğimde gözlerindeki ışıltıyı gördüm ve iyi ki hayır demediğime sevindim.

‘Ah Joann, sen ne zaman istersen. Matt, Roadhouse’ı birkaç gün idare edebilir.’

Çok ümitli görünüyordu. Ama ben bu kadar hevesli değildim. Sessizce gülümsedim ve kaçan iştihamı geri getirmeye zorladım. Aklım hala gördüğüm kabustaydı. Anneme bir şey olmasına dayanamazdım. Yavaşça çayımı yudumladım. Acıydı.

Not: Kısa olduğunun farkındayım, devamını yazıyorum. Teşekkürler^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Elizabeth Rose Wayland
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Elizabeth Rose Wayland


Lakap : Lizbeth
Mesaj Sayısı : 2356
Kayıt Tarihi : 11/07/10

Karakter Detayı
Statü: Site Kurucusu
Uyarı: 0/0

1. Rp Dersliği  Empty
MesajKonu: Geri: 1. Rp Dersliği    1. Rp Dersliği  Icon_minitimePerş. 19 Ağus. 2010, 10:47

Umarım devamını getirisin. Hoş bir rp. + 7

DERSLİK KAPATILMIŞTIR. iHTİYAÇ DURUMUNDA YENİ BİR DERSLİK AÇILACAKTIR
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mortalinstruments.forum.st/
 
1. Rp Dersliği
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» 2. RPG Dersliği
» 3.RPG dersliği
» Şifalı Bitkiler ve İksir Dersliği Kayıtları

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Mortal Instruments RPG :: Mortal Instruments :: Arşiv-
Buraya geçin: