Mortal Instruments RPG Ölümcül Oyuncaklar'a Hoşgeldiniz...Görmediklerinizi Keşfetmeye Hazır mısınız? |
| | 3.RPG dersliği | |
|
+5Elizabeth Rose Wayland Nathalie Fondness Julié Helen Darcia Arianna Lucy Warren Aurélien Rhodanthe 9 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Aurélien Rhodanthe Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : bells Mesaj Sayısı : 1158 Yaş : 31 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı: 0/0
| Konu: 3.RPG dersliği Ptsi 08 Kas. 2010, 19:50 | |
| Rpg puanınızın düşük olduğunu düşünüyorsanız aşağıdaki formu doldurarak puanınızı yükseltebilirsiniz
Kullanıcı adı: Bitirdiğiniz 2 rp: Eski puanınız: Yeni rpg: | |
| | | Arianna Lucy Warren Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Lucy yada Arianna yok takma ad falan .d Nerden : Kranlık bir yerden * Mesaj Sayısı : 1428 Yaş : 30 Kayıt Tarihi : 19/10/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: 3.RPG dersliği Ptsi 08 Kas. 2010, 20:09 | |
| Kullanıcı adı:Arianna Lucy Warrej Bitirdiğiniz 2 rp:https://mortalinstruments.forum.st/starbucks-f79/clgn-kac-t1104.htm#9829 https://mortalinstruments.forum.st/sevgililer-gunu-balosu-f125/lk-dans-t1088.htm Eski puanınız:75 Yeni rpg:
- Spoiler:
Sıcak bir yaz günüydü.Günlerden pazardı.O kadar bunalmıştı ki biri onu denize atsa bütün vücudundan 'cıss' sesleri çıkabilirdi.Etrafa baktı sanki soğuk birşeyler görmek ister gibiydi ama hiçbirşey yoktu.Evinden çok uzakta çölün ortasındaydı. Lucy 18 yaşında genç bir kızdı.Sıradan bir hayatı olan sıradan bir genç kızdı.Kendisinden başka 2 tane kardeşi 1 tane de ablası vardı. Kısacası kalabalık bir aile de yetişmişti.Kalabalık olmak bu yüzden onun için her zaman daha cazip gelmişti ama şuan yapayanlızdı. Bu durumu farkettiğinde kendi kendini dürttü.Rüya olmasını istiyordu ama değildi.Tuhaftı ama herşey olağanmış gibi geliyordu.Yerinde öylece kalakalmıştı.Saatine baktığında akşamın sekizi olduğunu görmüştü ama etraf gayet aydınlıktı.Eğer biraz daha kıpırdamazsa aklını kaçıracağını düşündü ve harekete geçti.İlerlerdikçe daha da çok yoruluyordu.Susuzluğunun yanında açlığıda iyice artmıştı.Neler oluyordu böyle.Bir süre sonra taakati kalmamıştı ve yere çöktü.Burada ölüp kalacağını düşünüyordu.Birden ailsi ve erkek arkadaşı aklına gelmişti.Acaba ailesi yokluğunu farketmişmiydi??Acaba Leo onu aramaya başlamışmıydı??Ailesiyle ve Leo'yla geçirdiği zamanları düşününce kendini tutamayıp ağlamaya başladı.Onları bir daha asla göremeyecekti.Tam şuurunu yitirecekken bir rüzgar esti ve etraf kapkaranlık oldu.Lucy içinden: ''Bir bu eksikti''demeyi ihmal etmedi ama çok geçmeden bir ışıktan 2 kişi çıkageldi.Birisi Leo'ydu çok değişik bir kıyafet giymişti ama her haliyle çok yakışıklı gözüküyordu.Yanında başka bir erkek daha vardı.Lucy bu da kim diyecektiki konuşamadı çünkü Leo yere eğilmiş,başını kaldırmış ve ona su içirmişti.En azından o su sanıyordu.Sıvı vücuduna gittikçe vücudu buz gibi bir hal aldı.Ölüme bir adım daha yaklaşmış gibi hissetti.Aama nasıl oluyordu.Leo ona bunu yapamazdı.Ağzından tek kelime çıktı. ''Leo''Ondan sonrasını hatırlamıyordu çünkü uyandığında sıcacık bir odada,sıcacık bir yatkta Leo'nun ellerini tutuyordu.Birden yaşadıklarının rüya olmadığını anladı ve hiddetle doğrulmaya çalıştı ama Leo onu engelledi. ''Bebeğim sakin ol.Ben burdayım sevgilin burda.Şimdi uyuman gerek uyandığında herşeyi öğreneceksin.'' dedi ve dudağına sıcacık bir öpücük kondurdu.Lucy bu sesi duyduğunda büyük bir mutlulukla dolmuştu.Leo her zamanki gibi Lucy'i mutlu etmişti.Sıcacıktı.Lucy direnmedi ve hemen uykuya daldı.Rüyasında Leo'yla birlikte bir savaştaydı ve Leo o savaşta ölüyordu.Birden rüyalar aleminden çıktı ve Leo'nun o sıcacık sesini duydu. ''Lucy! uyan Lucy!Uyanmalısın.' Gözlerini araladığında: ''Ohh!!Bebeğim bir an kötü şeyler aklıma geldi.''dedi Leo. Lucy yanağının ıslak olduğunu farketti.Bunun ter olduğunu düşünüyordu ama yanağına dokunduğunda ağladığı farketti ve konuşmaya başladı. ''Leo bir savaştaydık.Sen ve ben.Her taraf kötülük doluydu.Tam beni koruyordun ki kötü bir yaratık seni öldürdü.Ben onlara saldırdım ama elimde hiçbirşey yoktu.Büyük bir kılıç bedenime saplandı ama ölmedim.Leo neler oluyor?Lütfen anlat.'' Leo şaşırmıştı.Lucy ve Leo bu şekilde konuşurlarken Lucy çöldeyken onun yanına geldiklerinde gördüğü erkek tekrar odaya girmişti. ''Leo ne oldu?''diye sormuştu. Leo sanırım işaret etmişti çünkü ikiside dışarı çıkmışlardı. Lucy yine yapayanlız hissetmeye başlamıştı.Leo'ya birşey olursa ben yaşayamazdım diye düşünüyordu.Ne kadar zaman geçti bilmiyordu ama yarım saat falan olmuştur diye düşündü.Lucy'nin gözleri kapanmaya başlamıştı ama yine de inat etti ve uyumamak için direndi.Leo ve o adam odaya girdiklerinde hemen: ''Leo neler oluyor?''diye sordu. Leo sıcacık ve güven veren ifadesiyle: ''Rüyanda ne gördün anlat bize sevgilim.''dedi. Lucy denileni yaptı ve herşeyi teker teker anlattı.Eksik kalmaması için baştan baştan anlatmasını istediler.Neler oluyordu böyle.Diğer çocuk ruhsuz bir ifadeyle: ''Kehanetteki himkaleya bu kız.''dedi. Leo kızgın bir ifadeyle: ''Lucy himkaleya olamaz.Onun hiçbirşeyden haberi yok.Bu yükü onun omzuna yıkamayız.'' Sesi yalvarır bir tona bürünmüştü.Ama Lucy'i küçümsemesi Lucy'nin hoşuma gitmemişti.Ne zaman verilen görevi yerine getiremediğini görmüştüki ?? ''Leo neler oluyor?''diyebildi. Açıkcası bu Lucy'nin ilk tuhaf rüyası değildi ama önceleri umursamazdı.Leo Lucy'e herşeyi anlattı.Lucy şaşkındı.Nasıl olurdu.Lucy çok eskilerden kalma bir kum tanrıçasının tek kızı,tek varisi nasıl olabilirdi?? ''Leo ben mi?Nasıl olur?Böyle birşey olamaz benim annem ve babam var.Sende tanıyorsun.''dedi. Haklıydı.Bu söyledikleri doğruydu. ''Lucy sen daha doğduğunda ben küçük bir himkase'ydim.Yani bizim ırkımızın erkeklerine bu ad veriliyor.Senin annen ve benim babam birbirlerine yasak aşkla bağlıymışlar ama bir türlü birbirlerine ulaşamamışlar.Sen doğduğunda ben 4 yaşındaydım ve o yaşta nasıl olur bilmiyorum ama sana aşık oldum. Seni benim yakınımda bir aileye evlatlık verdiler.Benide senin yakınına büyünce seni korumam için yolladılar.'' Vay be!Amma hayatım var diye düşündü Lucy..Tabi bunu içinden söyledi, yoksa onunla dalga geçebilirlerdi.Şuan çok ciddi bir ortam vardı.Lucy böyle şeylere pek alışık değildi.O buz gibi soğuk adam konuşmaya başlamıştı.Ve bu sefer direk Lucy'le konuşuyordu. ''Prenses ben Dolema.Kraliçemiz yani annenizin tarafından savaş tanrısı olarak yaratıldım.Ve o öldüğünde sizi korumam için beni görevlendirdi.Şimdi bir an önce iyileşmelisiniz.Çünkü yapacak çok işimiz var.''demişti. Nasıl ama.Lucy'nin annesi bir tanrıçaysa nasıl ölebilirdiki.Aklına ilk gelen bu soruyu sonra Leo'ya sormaya karar verdi. ''Tanıştığmıza memnun oldum Dolema.Ne görev varsa yerine getirmeye hazırım.'' Bu sözler Lucy'nin ağzından dökülmüştü.Leo onun iyi olup olmadığını kontrol ettikten sonra onu kaldırdı ve büyük bir maceraya doğru hızlı adımlarla yürümeye başladılar.Lucy karşına neler çıkacağını çok merak ediyordu.Ve öğrenmesi için zamanın çok yakın olduğunu anlaması zor değildi.
| |
| | | Julié Helen Darcia Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : İsmim çok mu uzun ? o.O Nerden : Porto Riko *-* Mesaj Sayısı : 246 Yaş : 29 Kayıt Tarihi : 15/08/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: 3.RPG dersliği Salı 09 Kas. 2010, 12:11 | |
| Kullanıcı adı: Julié Helen Darcia / Jacqueliné Clemence/ Ocean Brooke.Bitirdiğiniz 2 rp: https://mortalinstruments.forum.st/koruluk-f43/zor-gunler-t486.htm https://mortalinstruments.forum.st/caylaklarn-yemek-salonu-f69/cadlarn-kavgas-boyle-olur-t401.htm https://mortalinstruments.forum.st/sevgililer-gunu-balosu-f125/yalnz-gecen-bir-gece-t1039.htm#10240Eski puanınız: 90 Yeni Rpg: - Spoiler:
Soğuk ve kasvetli bir kış gecesi Darcia 'ların malikhanesindeki günlerden biriydi. Kimse gecenin hava kadar kötü ve kasvetli geçeceğini bilmiyordu. Küçük kız kendi halinde köşesine çekilmiş, yaşlı büyükannesi ise aynı onun gibi kendi halindeydi. Eski kapının tokmakları hızlıca vurulmaya başladı gelen kıyameti haber verir gibi. Kız koşturarak kapıya gitti ve eski kapının sürgüsünü açtı. Aşinası olduğu kadın karşısında durmuş korku dolu gözlerle onu süzüyordu. Mavi gözleri yaşlıydı. Göz altlarına anılarını taşır gibi halkalar oturmuştu. Uzun desenli elbisesi ona doğal bir hava vermişti.
Kadın gözlerini ondan zorla ayırıp içeriyi görebilmek için uzanmıştı. Küçük kız kadının şekilli bacaklarına yapıştı. Gözlerini kapadı kız, karşısındakinin hayal olmadığına kendini inandırmak ister gibi. Gözlerini açarsa buharlaşıp, yok olacağını hissediyordu. Kollarını dahada sıktı. Bunun üzerine kadın dayanamıyormuş gibi içini çekti ve narin kızın kollarını zorla gevşetti. Kızın tekrar yapışmasına izin vermeyerek içeri koşarmışçasına girdi.
Büyükannesi elindeki örgüyü kenara atmış, kadını daha iyi inceleyebilmek için gözlerini kısmıştı. Fakat ne kızdan nede yaşlı büyükannesinden ses seda çıkmıyordu. Küçük kızın boğazında düğümlenmişti kelimeler. Kadın bunu fırsat bilerek içeri koştu. Tekrar salona döndüğünde ise yalnız değildi. Kadının elindeki büyük bavula baktı kız. Küçük aklıyla neler olduğunu çözmeye çalışıyordu. Fakat asıl amacı aklına gelen acı verici düşünceyi kabul etmemekti. Ama o anın yavaş yavaş yaklaştığını hissedebiliyordu.
Kadın kızı umursamadan yavaşça büyükannesine yaklaştı. Kızın duymasından korkar gibi sessizce birşeyler fısıldadı yaşlı kadına. Malikhanenin geniş bordo duvarları küçük kızı yutacakmış gibiydi. Yanan şöminenin üstündeki resimler gözüne takıldı. Kendi resmi, büyükannesiyle çekilmiş gülen fotoğrafları.. Fakat aralarında hiç onunla çekilmiş fotoğrafı yoktu. İçi acıdı bir an. Tekrar kadının yüzüne baktı. Büyükannesi kadının söylediklerini duyunca yüzü kırıştı ve gözleri korkuyla büyüdü. İsyan etmek isteyen bir hali var gibiydi. Gözlerini küçük kıza çevirdi bu sefer.
Kız büyükannesinin acısını ve çaresizliğini kendinde hissediyor gibiydi. Yutkundu. Kadın sonunda döndü ve kapıya yöneldi kıza bakmadan. Kapının eşiğinden küçük kıza çaresizce bir bakış attı. Bunu yapmaya mecburmuş gibi. Kızın midesindeki acı büyüdü. Acıyı damarlarında hissediyor gibiydi. Kadının bacağına yapışıp tekrar onu bırakmaması için yalvarmak istiyordu. Ama olduğu yere mıhlanmış gibiydi. Kadın kapıdan çıkıp sessizce kaderine doğru yürürken kızın dudaklarından sadece '' Ama....'' sözcüğü dökülüyordu çaresizce..
***
Anlamsızca gözlerini salonda dolaştırırken bu anılar doldurmuştu kafasını. Hayat boyu en çaresiz ve acınası olduğu zamandı onun için. Etrafa bakındı. Siyah şapkaları ardında ağlayan yüzler ona bakıyordu. Sanki hepsi umutlarını kaybetmiş gibiydiler. Salondakileri gördükçe kendini oraya yakıştıramıyordu. Ne hissetmeliydi? Oda kendi yolunu kaybetmiş gibi hissediyordu.
Salonda yankılanan müzik ninni gibi geliyordu ona. Hatırladıkları ne kadar acı verici olsada bu sefer kendini durduramamıştı. Belkide oraya gitmek yanlış ve bencilceydi. Ama sanki onu sürekli dürtükleyen bir duygu gibi sürekli beyninde dolaşıyordu. Belkide diğerleri gibi aklını onunla geçirdiği güzel anılarla doldurmalı ve bir daha asla onun gelmeyeceğini düşünmeliydi. Böylece diğerlerine benzerdi. Ama onunla ilgili tek ve acı anısı buydu. Veya sevinmeliydi ondan kurtulduğu için. Artık biraz olsun hayatına yön verebilirdi. Ama içinden hiçbirşey yapmak gelmiyordu, hiçbirşey hissetmemek. Bu mümkünmüydü peki?
Tören müziği başladı ve diğerleri gibi oda gözünü sahneye dikti. Büyük ahşap ve görkemli tabut sahnenin ortasına bırakıldı. Ve işte oradaydı. Gülümseyen resmi ona bakıyordu. Her ne kadar gerçek olmasada ne hissettiğini çözemiyordu. Nefret, üzüntü, hayalkırıklığı ve en çokta yalnızlık. Kendini yapayalnız, bomboş bir teneke gibi hissediyordu. Onsuzda yaşamıştı ve pekala onsuzda yaşamaya devam edebilirdi değil mi? Salondaki ağlayan sesler kulaklarını uğuldatıyordu. Onlara isyan etmek , hayatın hala devam ettiğini ve az sonra onlarında burdan çıkıp gideceğini hatırlatmak istiyordu. Biraz sonra onun yerine sadece anıları kalacaktı aklında.
Peder 'in onun hakkında söylediği güzel(!) sözler düşüncelerini böldü. Birkaç siyah giyinimli insan daha kürsüye çıktı ve onunla ilgili düşüncelerini dile getirdi. Şükürler olsunki onun hakkında söyleyebileceği tek güzel söz geçmiyordu aklından. Birkaç dakika sonra tören bitmiş, salondakiler yavaş yavaş gitmeye başlamıştı. Herkes çıkana kadar yerinde oturup sabırlıca bekledi yüzleşmeye hazırlanır gibi. Herkes gittikten sonra yavaşça ayağa kalktı ve sahneye doğru yürümeye başladı.
Topuklarının sesi büyük salonda yankılanıyor, mozaik camlardan sızan ışık resmi aydınlatıyordu. Tabutun başına geldi ve yüzünü buruşturdu. Gene midesindeki aşinası olduğu ağrı başlamıştı. Elindeki sarı laleyi yavaşça çiçeklerin olduğu kısıma baktı. Her çeşit çiçeğin olduğu bölümde bir tek onun lalesi parlıyor gibiydi. Tabuta baktı ve
'' Buraya kadarmış Judith. Sanırım artık gerçekten ayrılık vakti geldi. ''
dedi. Keder ve sitem dolu sesi bomboş salonda asılı kaldı. Gözünü dolduran tek bir yaş damlası yanağından süzüldü geçmişin anılarını silmek istercesine..
En son Julié Helen Darcia tarafından Salı 09 Kas. 2010, 21:25 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi | |
| | | Nathalie Fondness Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : yok zaten çok var Nerden : Rusya Perm ^^ Mesaj Sayısı : 95 Yaş : 28 Kayıt Tarihi : 26/09/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: 3.RPG dersliği Salı 09 Kas. 2010, 13:13 | |
| Kullanıcı adı:Hera Nicolaevna Galine-Nathalie Fondness-Chuck Heavenly Bitirdiğiniz 2 rp:https://mortalinstruments.forum.st/tuneller-f81/ https://mortalinstruments.forum.st/koruluk-f43/olemme-taas-yhdessa-t320.htmEski puanınız:83 Yeni rpg:Kafamı yastıktan kaldıramaz olmuştum zonkluyorgibiydi.Selinin sesiyle uyandım birden.Su kalk hadi!Geç kalıyoruz unutma bu gün yazılı var.Edebiyat en sevdiğimders olmasına rağmen hiç halim yoktu gelmek istemiyorum diyerek geçiştirdimancak öle sert bir tavırla karşıma dikildi.Kalkıyorsun uykucu diyerek dürtmeyebaşladı beni.Tamam kalkıyorum ama gelince beni rahatsız etmek yok! Söylenmeyebaşlamıştı şimdi de.kırmızı bir Bluz ve siyah bir dar kot giyip aşağıindim.arkamdan Su diye bağırıyordu hala.Ne var Selin! Diyerek çıkıştım ona yüzübirden değişti söylenerek devam etti.Yüzünü yıkamadın! Bir yandan acınacakhalime gülüyordu kıs kıs.Beyaz puf kanepelere atladım.Bende akıl mı kaldı Allahaşkına? Dedim bir yandan gülüyor bir yandan yüzümü masum bir çocuğun yüzüneçeviriyor dudak büküyordum.Tamam tamam sustum diyordu.Kalkıp yukarı çıktımelimi ve yüzümü yıkadım ardından koşarak indim.Tost makinesine attığımekmekleri bir bir çıkardım.Sofraya serdim.Domates peynir falan filan hepsinidoldurdum içine sonra kapattım.Birini Selene uzattım birini de kendimaldım.Çantaları da alıp çıktık evden.Akademinin etrafını saran öğrenciler izinvermiyorlardı geçmeye.Aralardan geçerken birbirimizi kaybeder gibi olsakta sonundabulduk.Seline bakınca yüzü asılmış.Gözlerinin etrafını soğuk halkalarsüslemişti.Selin iyisin değimli? Dedim kısık bir sesle kalabalıktan göz gözügörmüyordu sanki..aşırı derecede kısa ama devamını sonra getirircem bu sadece burası için ^^ | |
| | | Elizabeth Rose Wayland Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Lakap : Lizbeth Mesaj Sayısı : 2356 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Site Kurucusu Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: 3.RPG dersliği Çarş. 10 Kas. 2010, 21:16 | |
| | |
| | | Belinda Alice Wayle Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Dark Angel Mesaj Sayısı : 774 Yaş : 34 Kayıt Tarihi : 30/09/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: 3.RPG dersliği Paz 28 Kas. 2010, 23:55 | |
| Kullanıcı adı: Belinda Alice Lâvin Bitirdiğiniz 2 rp: https://mortalinstruments.forum.st/dj-calamity-bar-f121/zaman-oldurmek-t879.htmhttps://mortalinstruments.forum.st/central-park-f131/bunu-yapan-ben-miyim-t1191.htmEski Puanınız:70 - Spoiler:
Hayat ne kadar zor. Birini seviyorsun ama o seni sevmiyor. Onun için canını vermek istiyorsun ama o umursamıyor bile. Bir şarkı vardı benim sevdiğim o şarkı tam dabu olaya uygun aslında. Çünkü orada adam kadına ’Beni sevme ben farklıyım’ diyordu. Kadın ise ''seni sevmekten vazgeçmeyeceğim'' diyordu. Bu olay benimde başıma geldi. Marc diyebirini sevmiş ona resmen tutulmuştum. Ben ona ‘Seni seviyorum.Ne olur beni bırakma. Ben sensiz yaşayamam’ demiştim. O ise ’’Artık bitti Alice Seni sevmiyorum.Daha doğrusu tanıyamıyorum’’ demişti.
Haklıydı aslında. Kırmızı vampir olunca görüntüm değişmişti ama ben eski bendim. Ama bunu anlatamamıştım. Ne yaparsam yapıyım gitmişti. O gittikten sonra depresyona girmiş ve her yerimi parçalamıştım. Dostum dediğim kişiler bile beni sakinleştirememişti. Onun için şiir bile yazmıştım. Şiir şöyleydi
Gidiyorum buralardan Bırak kanasın yüreğim Bırak son kez bakıyım O yeşil gözlerine sessizce
Gidiyorum ama sunu bil Gitmek hiç kolay değil Çünkü seni seven bendim Benden başkası değil
Bu şiiri onun yanından gitmeden yarım saat önce yazmıştım.Amabunu bile dinlemeyip çekip gitmişti.şiirde de dediği gibi onu benden başkası sevmemişti.Sevemezdide zaten.Çünkü o dik kafalı,bencil sersemin tekiydi.Aslında ben buna bile alışmıştım.Yaptığıhiçbir hareket beni rahatsız etmiyordu.Ama o bir daha dönmemek üzere gitmişti.
Aradan yıllar geçmişti ve ben hala güçsüzdüm.Kulağımakulaklığı takıp Aerosmith-Dream On dinlemeye başladım.Bu şarkının bana verdiğiduygu bambaşkaydı.Bana hayatıma devam etmem gerektiğini anlatıyordu.Onsuz yaşamam gerekiyordu.Bende öyle yapıyordum ama onu unutmak hiçkolay değildi benim için.Onun yüzünü bile görmek istemiyordum.
Aynaya her baktığımda aynı kişiyi görüyorum. Duygusuz bencil ve kibirli Alice’i. Beni bu hale sokan Marktan başkası değildi. Hiç tereddüt etmeden yatağımdan kalkıp yatağımın karşısındaki aynaya yumruk atıp kırılan parçasıyla bileklerimi kestim. Başım dönmeye başladı. Sanki dünya benim etrafımda dönüyordu. Kendimi garip hissediyordum. Yavaş yavaş bilincim kapanıyordu. Kan kaybediyordum. Kan kokusunu duyan vampirler odaya doluşmuşlardı. Gördüğüm kadarıyla önlerinde Sonja vardı. Bir yandan ağlıyor bir yandan da 'Dayan Alice Ne olur dayan' diye bağırıyordu. Ben ise bunların hiçbirini duyamıyordum
Yüzüm solmuş, gözlerimdeki yaşama hevesi tuzla buz olmuştu. Herşey mark yüzünden olmuştu. O lanet kişilik olmasaydı böyle şeyler olmayacaktı. Beni revire götürürlerken tek düşündüğüm sonjanın haliydi. Bana kan içirmişlerdi. Gözlerimi açtığımda revirdeydim ve Sonja da benim yanıma gelmek için uzun uğraş veriyordu. Ama izin vermiyorlardı. Dayanamayıp kapıdaki vampire yumruk attı ve benim yanıma koştu. Hala ağlıyordu ve gözler kıpkırmızı olmuştu. Yanıma gelip 'Alice sen ne yapmaya çalışıyorsun. Senin amacın ne ' diye bağırmaya başladı. O sırada benim ihtihar ettiğimi duymuş olucak ki yakın dostlarımdan profesör Hera içeri girdi. Suratında endişe vardı. Haklıydı da. Mark yüzünden neredeyse kendi canıma kıyıcaktım. Ben bunları düşünürken Hera ise odanın içinde bir aşağı bir yukarı dolanıyordu. Bana birşey söylemek istermiş gibibir hali vardı. Ama üzüntüden konuşamıyordu. Ona bakıp yattığım yerden ''Hey dururmusun lütfen.Zaten başım dönüyor hala.Marktan nefret ediyorum' dedim. Ben böyle deyince ağzını açıp konuşmaya başladı. Açıkcası ne dicek diye çok merak ediyordum.
"Hey durur musun lütfen? Zaten başım dönüyor hala. Marktan nefret ediyorum." deyince Sonjanın suratı asıldı. Oda Mark'tan nefret ediyordu. Çünkü beni bu duruma sokan o idi. Eğer eline geçerse ona eziyet edecekti. "Ben de nefret ediyorum. O herif elime geçerse ona eziyet edeceğim. Daha sonra onu öldürmeyi hedefliyorum." Kızgınlık kulaklarıdan çıkacaktı. İçindeki siniri dışarıya çıkartırsa dünya karışırdı. Kimse bana böyle yapamazdı. Buna Markın hakkı yoktu zaten. Sonja da bunu biliyordu. Mark'ı öldürse hiç üzülmez bende ona zevkle yardım ederdim. Ona dönüp 'Eğer Mark'ı öldüreceksen sana seve seve yardım ederim. O aşağılık herifi öldürmeden rahat yok bana' dedim. Buna sevinmiş bir hali vardı. Çünkü gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Buda beni daha çok üzüyordu. Ona tekrar bakıp 'Ne olur bu kadar üzme kendi. Bak ben iyiyim. Hiç birşey olmadı' dedim. Bana sarılmak için tekrar yanıma geldi. Onun sarılışını çok özlemiştim.
| |
| | | Yusleidis D'oliveira Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 475 Yaş : 29 Kayıt Tarihi : 12/07/10
Karakter Detayı Statü: Üye Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: 3.RPG dersliği Salı 30 Kas. 2010, 15:31 | |
| | |
| | | Lorelei Aurel Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 513 Kayıt Tarihi : 27/07/10
Karakter Detayı Statü: Üye Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: 3.RPG dersliği Çarş. 01 Ara. 2010, 19:14 | |
| Kullanıcı adı:Hippoltye Alpheartz Bitirdiğiniz 2 rp: https://mortalinstruments.forum.st/starbucks-f79/her-eyin-bir-nedeni-var-t1290.htmdevam ediyor buda[dersik kapanmadan koymak istedim hazır rpyi bitirmişken.] https://mortalinstruments.forum.st/avlu-f40/nereden-nereye-t1306.htmhttps://mortalinstruments.forum.st/kzlar-yatakhanesi-f63/yeni-bir-dostlugun-baslangici-t1423.htm#13458 Eski puanınız: 87
Yeni rpg:- Spoiler:
“Ruhunu bulup eski hayatınadönmen gerek! Bu beden sana ait değil.” Hatırladığım tek şey buydu. Dünden bugünesanki hayatımda hiçbir şey değişmemişti. Aslında değişen tek şey zaman ve mekândenilebilirdi. Gözlerim karanlığın içindeki parlayan cisme takıldığında ayağakalktım. Karanlıkta adımlarımı kontrollü atmam gerektiğini hissediyordum. “Burası nekadar karanlık böyle?” Sesimin bana geri dönmesiyle yerimdekalakaldım. Ben bir odada olmalıydım. Yani bir balinanın midesindeolamayacağıma göre… Ya da cidden beni yemiş miydi balinanın teki? Yok, artıkMindy! Daha neler? Derin bir nefes alıp verdim. Nefesimin sesini netduyabiliyordum. Sol ayağımı atmadan önce sağ ayağımla önümü kontrol ediyordum.En sonunda parlak şeye yaklaştığımda sarışın bir kızın bana yaklaşmaktaolduğunu gördüm. Yoksa o da benim gibi bu lanet olası yere mi hapsolmuştu? İyiceyaklaştığımda o da yaklaştı şimdi yüzünü daha iyi görebiliyordum. Gözlerininrengine hayran kalmıştım ki gözlerimdeki süzme ifadesinin onda da olduğunugördüm. Bu gayet normaldi değil mi? Sonuçta beni ilk defa görüyordu. Bir adımdaha yaklaştım. İçimdeki korku perdesi aralanmaya başlamıştı. Bu perdeninaralanması hiç ama hiç hoşuma gitmiyordu. İçimde ona değmek istediğime dair birdürtü oluştu. Engel olamadığım bir dürtü. Sağ elimi ona doğru uzattım. O daaynı anda uzattı sol elini bana. Parmaklarımız birbirine değdiğinde geriçektim. Cidden ne kadar aptal olduğumu vurgulamama gerek yok, sanırım? Bu biraynaydı. Tanrım! Aynanın karşısındaki bensem peki o kimdi? Aynanın içinde falanmıydı? Bu sefer iki elimi de ona uzattım. Neden bilmiyorum. Ellerimi aynanınüstünde gezdirdim. Onunda benimle aynı anda hareket ettiğini söylememe gerekyok sanırım. “Neolurdu biraz ışık olsaydı?”Bir anda bir mum ışığının alevi kadar biraydınlık geldi odaya. Ne olduğunu anlamasam da seçilmiş falan olduğumudüşündüm. Keşke başka bir şey isteseymişim diye içimden geçirmedi değilim. Hafifbir sesle “Yanibiraz fazla olsun. En azından etrafımı görecek kadar.”Bunu dememle birlikte o da bir andaaydınlandı. Tanrının sevdiği kuluydum. Yüzümdeki tebessüm ne kadar aptalca olsada bunu sevmiştim. Işığın gelmesiyle aynanın hatlarını daha net görebiliyordum.Siyah bir çerçevesi vardı ve bulunduğum odanın yarısı kadardı. Çerçevesiannemin dantellerine benziyordu. Aynanın biraz bulanık olduğunu fark ettiğimdeaynadakinin şaşkınlığı gözlerinden okunuyordu. Bir anda daha da bulanıklaştı.Gözlerimde bir bozukluk mu var diye birkaç kez gözlerimi ovuşturdum. Hayır, biryanlışlık yoktu. Yani aynada bir bit yeniği vardı. Bir kadının ışıltılı yüzünü görünce istendışı olarak ellerim yüzüme gitti. En azından kırışmamıştım. Kadın gerçeğindeötesindeydi. Biraz alnında kırışıklıklar olsa da muhteşem bir güzellik karşımdaduruyordu. Sarı saçlarında tek bir beyaz tel bile yoktu. Tabi benim gördüğümkadarıyla. Başında araba kazasında annem ve babam gibi ölen küçük kardeşimealdığım taca benzeyen bir şey vardı. Dikkatlice bakında üstünde pırlantadan Elizabeth yazıyormuş gibi geldi. Çok değişik bir taçtı. Kadınınışıltısı, tacın ışıltısı yanında hiçbir şeydi. Kolyesi ise her şeyi gölgedebırakacak güçteydi. Birbirine geçmiş iki yuvarlak vardı kolyesinde. Pırlantadanyapılmıştı onlarda. Tanrım, bu kadın cidden zengin! Birden kadın daha dabüyümeye başladı. Tabi bu otuz yaşındayken kırk yaşında oldu gibi bir şeydeğildi. Daha da yaklaşmış gibiydi sanki. Aynadan bir ayak uzanınca beyniminkontrolünden çıktı bedenim. Yavaşça tüymeliydim sanırım. Arkaya doğru yavaş yavaş gitmeye başladım.Fakat kadın aynadan tamamen çıktığında adımlarım bir anda hızlandı. Nefesimcızırtılı bir hal almıştı ve hızlanmıştı. Kalbimin sesini duyduğuma yeminedebilirdim. Kadın bana doğru gelmeye başladığında arkamı dönüp koşma isteğiyledoldum ama bir türlü arkama dönemedim. Sanki o kadın beni kontrol ediyordu. Arkayadönememekle kalmadı. Ona doğru gitmeye de başladım. İyice yanına geldiğimdekorkum had safhaya ulaşmıştı. Gözlerim korkuyla açılmıştı. Kadın saçlarımıokşadı. “Elizabeth…” Sesi o kadar büyüleyiciydi ki etkisi altınagiremeyecek erkek yoktu. Bu sesi daha önce duyduğuma emindim. “Ruhunun sesinidinle!” İşte! Hatırladığım ses ona aitti. Ruhumun mu? O bana bir şeysöylemiyordu ki? Ayaklarımdan başlayan titreme ellerime ulaşmıştı. “Sen kimsin? Ne istiyorsun? Ben neredeyim? Neden farklı birbedendeyim?” Sesim o kadar hafif ve titrekti ki başında anlamakimkânsızdı sanki. Ama sonuna doğru sesim yükselmeye ve titrekliği kalkmayabaşladı. Çok soru sormuştum ama hepsinin cevabını bilmek istiyordum, hepsinin…Kadın gülümsedi. Gülümsemesi o kadar müthiş bir ışık saçıyordu ki etrafa;içimdeki güzelliklerin bir fişek patlatmış gibi sıçramasına engel olamadım. “Ah tatlımeleğim… Sen daha çok küçüktün. Karanlık seni öldürmek istiyordu. Seni kâinattakien güvenli yere, dünyaya, göndermek zorunda kaldık. İki dünyalı seni buldular.O kadar tatlıydın ki seni kendi çocukları gibi sevdiler. Kendi ırklarındanolmadığını bilseler de aynı şeyi yaparlardı. Şimdi ise senin yeriniöğrenmişlerdi. Ruhunu başka bedene alarak seni koruduk. Ama eski hayatınadönmen için bedenini bulman gerek! Bu arada da bedeninde olduğun kişi gibiyaşaman gerekecek.” Ah tabi canım! Ben Britney Spears. Ne dediğinisanıyordu bu kadın? Onun uzaylı olduğuna inanmamı mı? Daha da ilginci benimdeuzaylı olduğumu savunuyordu. “Ne?” Dudaklarımdan sadece bu iki harfdökülebildi. O anda bazı anılar canlandı gözlerimde sanki farklı bir yerdeydim.Şuradaki eski ben değil mi? Sarah, en yakın arkadaşım… Onunla gülüşerekgidiyoruz. Bir anda etrafımızı sisler sarıyor. “Neler oluyor, Mindy? Bu da neyin nesi?”Sarah endişeli bir ses eşliğinde bana bakıyor. O sırada birden yere düşüyorum. Görüntülerbulanıklaştı ve bir anda yok oldu. Karşımda tekrar kadın belirdi. Gülümsemesi okadar gerçekti ki uzaylı olduğuma inanmaya başladığımı söyleyebilirim. Kadın gözleriminiçine baktı. Sanki ruhuma akıyordu. Bende ise aptal bir bakış vardı. “Seni burayagetirdik. Çünkü oradan uzaklaşman gerekiyordu. Şimdi ise Mira’nın yeniokulundaki ilk gününe gideceksin.” Yeni okul? Mira? Hey, neleroluyor? Cidden Mira denen şu kızın bedeninde miyim? Kadın anlamamış bakışlarımaaldırmadan gülümsüyor. Tek kelime etmiyordu. Yüzüme doğru eğildi. “Bol şans, meleğim. Annene ne zaman ihtiyacın olursayanında olacak!” Alnımı öptü. Bir şeyler oldu ama bir anda bir okulunbahçesinde, bir ağacın dibindeydim. Karşımda sürtük olduğu her halindenanlaşılan bir kız yakışıklı bir oğlanı çemberine düşürmeye çalışıyordu. Oğlanınpek oralı olmadığı belliydi. Tabi, elini sallasa ellisi hesabıydı onun ki. Kızbeni fark ettiğinde yerin dibine girmek istedim. Anne, neden buraya gönderdinki? Anne mi dedim ben? Annem olması mümkün olmayan yaratığa anne mi dedim?Neyse, bu hoşuma gitti? Hem ne gibi bir zarar gelebilirdi ki? Şimdi odaklanmamgereken bir sorun vardı. Okulun sicilli sürtüğünün diline düşmeyi kim isterdiki? Oradan topuklamaktaydım ki kızın ince tiz sesi durdurdu beni. “Dur bakalım!Sen bugün okula yeni gelecek olan Mira Marshall denen kız mısın, yoksa!”Elini beline koymuştu. Kalçası çıkmıştı. Masmavi gözleri güzelliğini göstersede sürtük damgasıydı sanki. Sarı saçları hafif esen rüzgârda dalgalanıyordu.Beyaz yüzü sürtüklük radyasyonu yayıyordu. Giydiği eteğin boyu, beni binparçaya bölseler elde edilen boyuttun daha kısaydı. Biraz abarttığımınfarkındayım. Ama ancak böyle ifade edebilirim. Kalçasını yanında oğlanasulanmak için yaptığına emin olduğum bir şekilde çıkarmıştı. Oğlan ise kızınher hareketinde bir adım daha geriye gidiyordu. “Şey… Ben Min- yani Mira’yım. Yani evet benyeni gelenim. Özür dilerim tanık oldum. Neyse şey… Ben gideyim, en iyisi!” Okadar aptaldım ki iki lafı bir araya getirememiştim. Az kalsın Mindy diyeceğimide unutmamak gerek! Oğlanda oluşan gülümsemenin sahibi olduğumu bilmek bileiçimde huzur dalgasının oluşmasına yetmişti. Geriye doğru adımımı atmak hiçiçimden gelmese de adımımı attım. Kızın sesi kulak tırmalayıcıydı. “Bekle! Gelburaya!” Senden emir mi alacağım ben? Sürtüğün tekisin, önemsiz birvarlıksın sen! Bunları içimden söyleyip kızı sövsem de ilerlememe engelolamamıştım. Oğlanın yüzündeki gülümsemenin kaybolması kötülüğün habercisiydisanki. Kızın yanına geldiğimde ince parmaklarıyla çenemi tuttu ve sıktı.Dudaklarım ördek dudakları gibi çıkmıştı. Kulağıma yaklaşarak iğrenç sesinidaha da etkili yapmaya çalıştı ama bunun pek etkili olduğu söylenemez. “Buradagördüğünü ‘Eric, Sherry’i reddetti.’ Şeklinde anlatırsan kafanı bir yılanmisali ezerim. Şimdi git buradan!” Çenemi öyle bir itti ki çenemçıktı sandım. Bunun intikamı kötü olacak pislik, bunun altında kalmam! Gitmekyerine kıza yaklaştım. Bana yaptığı aynı hareketi yaparak “Parfümün iğrenç kokuyor, sicilli sürtük!” dedimve onun ittiğinden daha kuvvetli bir şekilde ittim. Yere düştü. Eric’e ‘Nedentutmadın?’ bakışı attı. Arkamı döndüm ve yüzümde oluşan tebessümle beraberokula yöneldim. Oğlanın yani Eric’in arkamdan bağırmasıyla ağacın dibindekiçantayı fark ettim. Arkamı döndüğümde Eric’in bana doğru geldiğini gördüm.Kalbim fırlayacaktı yerinden. Kanın yanaklarıma hücum ettiği yükselen ısımlabirlikte utangaç bir hava oluşturuyordu yüzümde. “Merhaba ben Eric, Mira. Hoş geldinokulumuza.” Yüzündeki gülümseme beni eritmeye yetiyordu. “Sanırım LosAngelas’dan geldin değil mi?” Bilmiyorum ki? Nereden geldiğimibilmiyordum ne diyecektim şimdi? “Evet.”Şimdilik en doğru cevap buydu. “Ee New York’u sevdin mi?” Aslında ben zatenburada yaşıyorum demek istedim bir an. Ama bu iyi bir fikir değildi. Sonuçtabedenimi bulmamıştım daha. Hala Mira’nın bedenindeydim. “Evet. Çok güzel.” Çantamıağacın dibinden alarak bir süre yavaş adımlarla yürüdük yan yana. Çantamı otaşımak istemişti. Bir anda durdu ve bana döndü. Otomatik olarak bende durupona döndüm. İşte o zaman gözlerinin denizinde boğulduğumu hissettim. Nefesimkesilmişti. Yoksa cidden boğulmuştum da hayaller mi görüyordum? Elimle farkettirmeden koluma bir cimcik attım. Hayır, bu gerçekti. “Sen hiç merak etmiyor musun, beni… Immveya hani başka bir şeyi…” Burada onu merak edip etmediğimi soruyor,araya başka şeyleri de karıştırıyordu. Bu hoşuma gitmedi değil. Bendenhoşlanmış olabileceğinin bir işareti olabilir miydi bu? Bilemiyorum. Cevapvermem gerektiğini anladım. “Şey… Hangi ders?” Bunu sormak aptalcaydı.Soru mu kalmadı Mira? Cevabı beklerken ki bu sadece bir iki saniyeydi. Elimicebime attım. Bir kâğıt bulduğuma hiç şaşırmayacağım kadar şaşırdım. Kâğıdıaçıp baktım. Bu ders programıydı. Eric “Biyoloji güzel kız.” Dediğinde kâğıda bakangözlerim aniden Eric’e çevrildi. Güzel kız demişti bana. Tanrım! Aklıma sahipçık! “Benim de biyoloji.” Eric’ingülümsemesi benim gülümsememe yol açmıştı. Beraber yürüyorduk ki bir anda gözlerimiaçtım. Mantıksızdı bu. Ben yürüyor olmalıydım. Bu rüya olamaz! Olmamalı!Ağlamak üzereydim ki büyüleyici ve tanıdık gelen bir kadın sesi beni çağırdı. “Mira uyanartık. Bak Eric geldi!” Tamam, rüya değildi. Hayata devam ediyorum.Neydi pek? Of… Şuan bunları düşünme Mira yoksa Mindy mi demeliyim. Yataktankalktım. Aynaya baktım. Hala Mira’nın bedenindeydim. Gözlerim, dudaklarım,saçlarım, tenim… Her şey mükemmeldi. Bana yabancı gelen odaya göz gezdirdim.Her şey pembe tonlarında denilebilirdi. Bir tek masanın üstündeki dizüstübilgisayarım siyah renkliydi. Yatağımın örtüsü bile pembeydi. Köşesinde isekalplar vardı. Dolabım boydan boya aynayla kaplı ve sürgülüydü. Hayatım boyuncabu dolaplardan almak istemişimdir. Dolabımı açtım. İçi kıyafetle tıka basadoluydu. Gözüme ilk çarpan pembe -Tahminedersiniz ki bunların çoğu pembeydi.- bir badi oldu. Bu straptez bir badiydi. Havayakaldırdım. Sağ alt köşesinde Eric & Mira yazıyordu. Bunu giymelisin diyorduiçimdeki ses. Ruhumun sesini dinledim. Tıpkı rüya mı değil mi belli olmayananımda annemin dediği gibi… Siyah mini kot bir etekle dizlerime kadar derisiyah bir çizme giydim. Aynada kendime son kez baktım. Başparmağımı aynadakiyansımama süpersin anlamında kaldırdım. Göz kırparak odadan çıktım.Merdivenlerden inerken bana yabancı gelen bu evdeki mükemmel kokuyu içimeçekiyordum. Bu omlet kokusuydu. Aşağıya indiğimde Eric’in gülümsemesi benietkisi altına aldı. Yanıma geldi. Dudakları dudaklarıma değdiğinde ciddeneriyip buharlaşmaktan korktum. Lütfen hepsi bir rüya olmasın, Lütfen! Ericgözlerime baktı. “Bebeğim,gözlerinde beni ilk gördüğündeki şaşkınlık var. O gün ki gibi kızarıyorsun. Vekırmızı sana çok yakışıyor. Tıpkı pembe ve diğer tüm renkler gibi.” Gülümsememeengel olamadım. Annemin –Yani rüyamın veya gerçeğin başındaki tanrıça benzerişu varlık- yanımıza gelmesiyle gözlerim ona çevrildi. Tacı takılı değildi amakolyesi yerinde duruyordu. Üzerinde mutfak önlüğüyle çok şeker olmuştu. “Şu Sherry ileseni yakaladığı gün müydü, ilk gün dediğin?” dedi. Eric annemebakarak “Maalesef,evet!” dedi ve bana baktı. Gülümsemem yüzündeki endişenin –ya daendişe benzeri bir şey- silinmesini sağladı. Annemin bu sorusu rüyadaolmadığımın bir kanıtıydı. Ben bunları yaşamıştım. Ama buraya ne zaman veyanasıl ulaştığım hakkında bir fikrim yoktu. Ama ne olursa olsun istediğim buydu.Biliyorum! Hayatıma Mira olarak devam etmenin keyfini yaşamak istiyordum.Yaşayacaktım da… Eric ve Annem olduğu sürece benim bundan keyif alamama gibibir şansım yoktu.
- Spoiler:
Wordden kopyaladığım için paragraflar silinmiş. bazı boşluklarda silinmiş
En son Hippolyte Alpheratz tarafından Paz 05 Ara. 2010, 17:16 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Traviata Volante Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Güly, Güldi (mustafa asdfg) * Nerden : Roma Mesaj Sayısı : 247 Yaş : 28 Kayıt Tarihi : 12/11/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: 3.RPG dersliği C.tesi 04 Ara. 2010, 13:27 | |
| Kullanıcı adı: Ares Cassandra Moon Bitirdiğiniz 2 rp: - Spoiler:
Eski puanınız: 72 Yeni rpg:
- Spoiler:
Karanliktaki hücrede ne yalnis yaptigini, neyin yalnis oldugnu düsünüp durdu…
„Sacmalama, sen ne diyorsun ahmak?! Bu benim gözlem koleksyonumun en degerli parcasi, benim icin altin degerinde“,diyordu bir ses. „Lanet olasi embesiller birakin beni birakiin“, diye bagirdi Ares.
„Haha güzelim cok beklersin, sen bir caylaksin Nyx'in yolunda bir caylak. Alninda mor bir hilal olan caylak ..“ Son cümleyi duyar duymaz eli reflex olarak alnindaki isarete gitti. Onunki herkez gibi turkuaz degildi, mordu .. Ayrica onun bilegindede vardi bir tane iste o bilegindeki turkuazdi ..
„Neden ben? Neden beeen?“, diye sordu haykirircasina ama bir an icin kendine öfkelendi. -Neden Kuzenim David Eriki dinleyip odamda kalmadimda Gloria Jean'se gittim, gayet tabi yatakhanenin mutfagindada kendine bir kahve yapip ice bilirdim- diye gecirdi aklindan. Oysaki kuzeni onu „Koleksyoncu yeni bir av ariyor, sevgili kuzen, kendine dikkat et bu isaretlenme olayi ynaimda biri oldugu icin kolay geliyoru biliyorsun.“ diyerek uyarmisti .
Aresin kuzeni David Erik, tek kuzeniydi ve onunla ayni gün fakat farkli yerlerde isaretlenmisti .
Ailemizde asil bir kan oldugu etrafimizdakilerce bilinmektedir, böyle dememismiydi Aresin anneannesi ?
Demir parmakliklarina vurulan sopa sesi birden bire koparip atti aklindaki düsünceleri .
Ve sonra bir sarsinti.., Ares kendini birden yerde buldu. Kendine gelmek icin kafasini yukari kaldirdiginda, etrafina bakmadan edemedi. „Aman tanrim“, diye bagirdi sonradan fisildayarak „Kayalar, kayalarin arkasindan Günes isigi geliyor“ Oraya dogru gitti, yüksek isiktan gözlerini kisti. „Benim kücük evladim, asla umudunu tüketme.. Birilerine sesini duyurabilirsen kurtulacaksin. Benim güclü yavrum basarabilirsin...“ Birilerine sesini birilerine sesini birilerine … bu kelimeler kafasinda yankilaniyorduu .. Evet tanrim buldum, dedi kendi kendine ..
Hücresindeki minik kuyudan su alip yüzüne vurdu, su öyle soguktu ki reflexle oouuf diye bagirdi, fakat hemen kendini toparladi..
Yere oturup bacaklariyla bagdas kurdu ve gözlerini yumdu. „Kuzen duyuyormusun, lütfen duy, tanri askina, kuzen duymalisin beni, hadi amaaa. Koleksyoncunun elindeyim beni kurtar, kuzeeenn.“ dedi yalvarircasina. „Aaah lanet olsun kimi kandiriyorumki, bu pis ucubelerin yaninda ya vampire dönüsecegim yada vücdudum bunu red edecek ve onlarin kahkalarla beni izlerken aci cekmeye bakacagim .“ diye sayikliyordu
Basi dönemye basladi gözleri karardi bir kaya parcasina tutunarak ayakta klamaya calisti .
Hayatim, geliyorum, geliyoruz, Darius ve ben, geliyoruz. Bekle beni kardesim …
Daha sonra dengesini kaybedip yere düstü. Kendine geldigi zaman gözlerinin önü bulanikti.. Cigliklar ve kiliclarin birbirlerine carptigi esnada cikan o tüyler ürpertici ses ..
Gözlerini ovup hemen ayaga firladi. „Darius“, diye bagirdi . „Geldim canim“, dedi ve bir bebegi kucagina alir gibi kavradi Aresi. „Hayir birak yaralisin“, dedi Ares, Dariusun kolndaki kanamayi görünce, muhtemelen kilic cizmistir, diye düsündü Ares. Erik diye bir isik yandi beyninde. „Erik nerde. Kuzen.“ diye sizlanmaya basladi Ares. „Burdayim canim, burdayim.Güvendesin bitanem“,diyordu toparlayarak. -Güvendeyim evet güvendeyim, dedi icinden ve farkinda olmadan eline bakti bilegindeki isaret yukari dogru koluna uzamisti . Ve kücük kücük siyah beyaz cicekler belirmisti . - Tekrar ciliz bir sesle „Güvendeyim“, dedi ve Dariusun güclü kollarinda uyuya kaldi .
Gözlerini actiginda kendini yataginda buldu evde olma umuduyla acti gözlerini annesinin ona nefretle bakmayan gözlerini görmeyi umuyordu. Elinin tutuldugnu hissedince umudu dahada kuvvetlendi. Gözünü acti yavas yavas, bulanikti hersey ve basina cok kötü bir agri girdi. Bikac saniye daha yummaya karar verdi gözlerini. Icinden 10'a kadar saydi ve tekrar denedi. Gözlerini acti ve yumusak bir sesin: „Uyandi, uyandi. Tanriya sükür“, dedigini duydu. Ares kendine geldi ve dogrulmaya calisti. „Senn .. ?“ dedi soru sorar gibi. „Ouv evet, ben Eileen Miniford. Sende Ares'sin. Baygin getirdiler seni, yani Darius ve yanindaki. Evet Erikti galiba“,dedi Eileen.
„Olanlar gercekmiydi ? Inanmiyorum..“, dedi ve cümlesini sonra erdiremeden aglamaya basladi, öyle bir ic cekiyordu ki Arianna ona bi an acidi ve sarildi. „Korkma tatlim gecti hersey, bak herkez iyi. Bu kapidaki Dean Redblood kendisi Erebus oglu lider varisidir“, dedi ve eliyle kapiya dogru isaret etti. Ares Dean'e dogru gülümsedi Dean'se bir „Selam“, demekle yetinmisti..
„Peki ya Erikle Darius nerde onlar gerimi gitti?“, diye sordu. Dean ne diyecegini bilemedi, fakat sonra, „Onlar geri döndü ama endiselenme yanlarinda birkac kisi daha var,“diye cevap verdi sakinlestirici bir tonla, sanki kötü birsey yokmus gibi söylemisti ,hep böyle sakinmi cevap verir diye, düsündü Ares ama sonra, kendini toparla kuzenin tehlikede olabilir, dedi.
Aradan birkac dakika gecmisti sessizlik hüküm sürüyordu. „Kötü birseymi oldu yoksa?“ diye sordu Ares sessizlgii bozarcasina. „Yok canim kötü degil, sadece orayi temizlemeye gittiler“, dedi Dean. Eileen sus der gibi bakti Dean'e. „Nezaman ge-“, demeye kalmadi bir telefon geldi Eileen'e.
„Alo, evet, peki, nezaman“, dedi ve telefonu kapatti. „Geliyorlar, bak hersey yolunda, gördünmü“, dedi. Bi an icin beyni dondu. Sonra etrafina bakindi. Önce Eileen'e daha sonra Dean'e gülümsedi. „Peki onlari assagida bekleyelimmi? Buarada senin kizlar yatakhanesine girmen yasak degilmi?“, diye sordu Ares. „Gündüzleri yasak degil Ares“, dedi Dean. Daha sonra Önce Eileen daha sonra Dean odadan ciktilar Ares'de peslerinden, fakat yolda gözü bilegine takildi ve gözleriyle kolunun yukarisina kadar süzdü. „Gercekmis“, diye fisildadi ve gülümsedi.
„Efendim, biseymi dedin ?“, dedi Dean arkasini dönerek daha sonra Eileen'de arkasina bakti.
„Yok bisey hadi gidelim“, dedi Ares. Ve assagi indiler. Assagi iner inmez Erik, Darius ve digerleri geldi. Ares kosarak önce Erike daha sonra Dariusa sarildi ve „Cok korktum ve merak ettim, delisiniz siz“, dedi ve gülümsedi sonra birden gülümsemesi saskinliga birakti kendini. „Darius, tanrim yaran yaran daha da derinlesmis“,dedi. „Önemi yok, merak etme, acimiyor bile, hem kardesim sayilirisn unutma“, dedi ve göz kirpti Arese. „Iyi peki bu gün kutsanma töreni varmis demin surda iki kiz konusurken duydum, nezaman gidiyoruz“, diye sordu Ares Darius'a. Cevabini almadan hizla kafasini Eileen'e cevirdi ve „Ne giymeliyiz“,dedi daha sonra Eileen'i kolundan tutarat "Hadi gidelim giyicek birseyler ayarlayalim“,dedi.
Hazirlanip, Nyx'in tapinagina gittiler. Hayretler icinde yapilan töreni izledi ve bir kac kisiyle tanisti.
Buraya alisiyordu galiba. Artik arkadasi vardi bir iki tane. Cok sevmisti burayi.. Annesinin isretlendikten sonraki nefretle bakmasini bile unutucakti. Ama bu mümkün degildi, öylemiydi ? Kafasinda kocaman bir soru isarteti vardi. Artik yeni bir ailesi olacakti ve yeni bir evii....
| |
| | | Elizabeth Rose Wayland Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Lakap : Lizbeth Mesaj Sayısı : 2356 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Site Kurucusu Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: 3.RPG dersliği Ptsi 20 Ara. 2010, 18:01 | |
| Hippolyte Alpheratz::89* uzunluk çok iyi ama konu sıradışı değil.Yazım hatalarını sende belirtmişsin ama keşke düzeltseydin bu böyle olmaz.Anlatımın iyi az çok betimlemerin de yeterli.
Dawn Xyra Moon::78* Konu bildiğimiz ana konu ama sen değiştirmişsin yeni bir şeyler yaratıcılık iyi.Uzunluk yeterli fakat betimlemeler nerdeyse hiç yok. | |
| | | Arianna Lucy Warren Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Lucy yada Arianna yok takma ad falan .d Nerden : Kranlık bir yerden * Mesaj Sayısı : 1428 Yaş : 30 Kayıt Tarihi : 19/10/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: 3.RPG dersliği Salı 04 Ocak 2011, 14:30 | |
| Kullanıcı adı: Arianna Lucy Warren Bitirdiğiniz 2 rp: https://mortalinstruments.forum.st/t1441-the-expected-time https://mortalinstruments.forum.st/t1422-buyuk-mutluluk-tan-sonra Eski puanınız: 82 Yeni rpg:
- Spoiler:
Alacakaranlıktaki uzun yolculuğu bitmek bilmiyordu. Aslında tek derdi o yıkık dökük eve varmak ve geçmişinden arta kalanları bulmaktı. Hava ılık ve rüzgarlıydı. Yürürken esen rüzgar hafif uzun olan saçlarını dağıtıyordu. Her zaman başkaları tarafından yakışıklı bulunan Nick dağılan saçlarıyla daha değişik bir hava kazanıyordu. Onunla birlikte olmak istemeyecek kadın yoktu. Ama o hiçbir zaman kadın düşkünü olmamıştı. Olmayı da düşünmüyordu. Kadınları kullanmak ona göre çok berbat birşeydi. Aşk ilişkilerinden hoşlanırdı. Tek gecelik ilişkiler ona göre değildi. Bu zamana kadar birkaç kadından hoşlanmıştı ama hiçbir zaman gerçek aşkını bulamamıştı. Bulduğunda da kaybetmeyi düşünmüyordu. Nick kafasında bunlarla uğraşırken Magel kasabasından yola çıkalı 2 saati geçtiğini fark bile etmemişti. Yorulduğunu da hafif hafif hissetmeye başlamıştı bu iki saatin sonunda. Sonuçta o bir ölümsüzdü. 250 yıl kadar önce başka bir vampir tarafından dönüştürülmüştü. O zamanlar hep etrafa saldırmak istemişti ama nasıl yaptıysa hiç bir zaman bir insan kanı içmemişti. Kendiyle gurur duyuyordu ve nasıl bir vampir olduğuna şaşırıyordu. İnsanların onun vampir olduğunu bilseler eminim kazıkla yada hançerle onu kovalayacağını düşünüyordu. Bu düşünceler her seferinde onu güldürürdü. Çünkü vampirlerin ölecekleri kocaman bir yalandan başka birşey değildi. O hiçbir zaman ölmeyecekti.
Nick bunları düşünmeye o kadar dalmıştı ki ayağı bir kayaya takıldı ve yere kapaklandı. Lanetler yağdırarak yerden kalkarken kan kokusunu farketti. Lanet olsun! Başı kanıyordu. Elini anlına koydu ve kana bulanan eline baktı. Kan kokusu onu içine çekiyordu. İki buçuk saate yaklaşmış yolculuk onu acıktırmıştı. Ama o inatla elindeki kanı üzerine sürdü ve cebinden bir kağıt peçeteyle ıslak mendil çıkardı. Her ne kadar 250 yaşında da olsa oda 21. yüzyılda yaşıyordu ve bu tür gereçler onada lazım oluyordu. Anlını önce ıslak mendille sildi ve ardından kuru peçeteyle kuruladı. Bunları yaparken gülümsüyordu. Gerçekten de komikti. O bir vampirdi ve kullandığı şeyler ıslak mendil ve kuru bir peçeteydi. İstese kanını eliyle temizleyip elinde kalanlarıda yalayabilirdi. Çok kolaydı.
Birden ileride bir bina gördü. İşte aradığı eve gelmişti. Zükenya Malikanesi! Ne kadar akaranlıkta olsa keskin gözleri evin berbat halini görebiliyordu. Koşmaya başladı. Neden bilmiyordu ama o evde onu çeken birşey vardı. Eve varması uzun sürmedi. Kırık kapıdan içeri temkinsizce girdi. O bir ölüydü. Doğal olarakta korkacağı bişeyi yoktu. 2. kata çıktı ve sağdaki ilk odaya girdi. Kendini biranda burada bulmuştu. Duraksadı. Odada kırık bir dolap vardı ve alt rafından parlak birşey sarkıyordu. Buda neyin nesi diye geçirdi içinden. Elini uzattı ve çekmeceyi yavaşça açarken sarkan şeyin ışığı gözlerini aldı. Bundan ötürüde gözlerini kısmak zorunda kaldı. Eliyle parlak şeyi alırken onun tılsımlı bir kolye olduğunu farketti. Kolyenin tılsımına dokunurken ışık yavaşça söndü ve yavaşça toz parçalarına dönüştü. Nick şaşkınlıkla avucunun içine bakakşmıştı. Tılsımdan geriye sadece ''Z'' harfi kalmıştı. Ne olabilir diye düşündü. Bu harf ona çok tanıdık geliyordu. Atmayan kalbi atacakmış gibi hissediyordu. Bu Nick için çok anormal birşeydi. Birden yer sallanmaya başladı. Nick'in aşağı inmek için zamanı yoktu. Bu yüzden en yakın camdan aşağı atladı. Yere hiçbirşeyi olmadan inmesi zor olmamıştı. Vampir olmanın faydaları diye geçirdi derinlerden bir yerden. Gözünün önünde bina yok olmuştu. Geriye ise hiçbirşey kalmamıştı. Birden tahtaların ve tuğlaların oluşturduğu şekle baktı. ''N'' harfi vardı sanki. Öyle bir çizilmiştiki N ve Z bir arada gözüküyordu. Birden aklına geçmişiyle ilgili birşey geldi. O Zelna adında birine aşık olmuştu. Hatırladığı tek şey buydu. Onun insan ya da vampir olup olmadığını bilmiyordu. Ama ona gitmesi gerektiğini biliyordu. Hala elinde duran,tılsımı paramparça olmuş kolyeyi boynuna astı ve geldiği yöne doğru sersemlemiş bir şekilde yürümeye başladı.
Malikane anayoldan biraz uzaktı yola çıktığında karşıdan gelen ilk arabayı durdurdu. Vampirce işini halledip direksiyonun başına gitti. Şuan istediği tek şey Magel'in çıkışındaki Nevalyo bara gidip kafa dağırmaktı. Oraya varması uzun sürmedi. Hemen barmen'in yanına gitti ve yüksek taburelerden birine oturdu. Yerden eğilmiş duran barmen ayağa kalktı. Nick öylece kalakalmıştı. Çünkü senelerdir orada çalışan barmen'in yerini bir kadın barmet almıştı. Üstelikte çok güzeldi. Nick ilk defa bir kadına asılacaktı. Aklına ilk gelen şey asılmak olmuştu.
-''Hayatımda gördüğüm en güzel kadınsın tatlım. Bana bir içki vermeye ne dersin ??'
Sesi oldukça seksi çıkmıştı. Cümlesinin sonunda da göz kırpmayı ihmal etmedi. Kadın'ın cevap vermeye niyeti yoktu. Bir bardak viski koydu ve şaşılacak bir hareket yaparak Nick'in kulağına doğru yaklaştı.
''İçkini iç ve burdan defol pislik.''
Ses tonu bir kadından beklenenin aksine tehditkar çıkmıştı. Nick şaşırdığını belli etmemek için yüzüne çarpık bir gülümseme yerleştirdi. Gitmeyede hiç niyeti yoktu. Viskisini bitirdi ve birşeylerle meşgul olan kadına odaklandı. Gerçekten de göz alıcıydı. Dalgalı kumral saçları, beyaz teni ve mavi gözleriyle muhteşem bir yüze sahipti. Nick'in onu seyrettiğini farkeden kadın;
''1 tane daha al ya da buradan kalk ve git.'' dedi.
''1 tane içerim. Ama daha sonra benimle gelmezsen sanırım bütün gece burada seninle bekleyebilirim. Sadece tanışmak istiyorum.''
Nick en masum ifadesini takınmıştı. Buda barmet'i gerçekten gülümsetmişti. İşte tam sırası diye içinden geçirerek;
''Ben Nick.'' dedi.
Kadın da şaşılacak bir hareket yapıp ''Bende Zelna.'' dedi. Nick öylece kalakalmıştı. Çünkü buraya gelmeden önce Zelna diye birine aşık olduğunu hatırlamıştı. Bu bir tesadüf olamazdı. Nick bu kadının ne olduğunu nerden geldiğini kesinlikle öğrenmeliydi. Gece boyunca kadına sorular sordu. İstediği şeye bir türlü ulaşamıyordu. Aslında da tek istediği onunla birlikte olmaktı. İlk defa böyle birşey istiyordu. Zelna'ya sorular sorarak barda hiçkimse kalmayana kadar oturdu. Artık kalkma zamanı gelmişti ama Nick oralı değildi.
''Hadi artık çıkmam gerek Nick.''
Zelna Nick'e adıyla hitap etmişti. Nick bu kadın tarafından dakikalar geçtikçe daha çok büyüleniyordu. Ayağa kalktı ve barmet'in olduğu bölmeye geçti. Yavaş yavaş Zelna'nın üzerine giderken, Zelna hiçbirşey yapmıyor sadece soran gözlerle ona bakıyordu. Nick birden elini Zelna'nın beline doladı. Diğer eliyle yanağını okşayarak;
''Seni almadan gitmeyeceğimi söylemiştim.'' dedi.
Nick ağzından çıkan son kelime bu olmuştu. Çünkü hemen ardından soğuk dudaklarını Zelna'nın dudaklarına yapıştırdı ve onunda dudaklarının soğuk olduğunu farketti. Bu bir işaretti ya da hava soğuk diye böyledir diye düşündü Nick ama şuan soru sormak istemiyordu. Biraz öpüştükten sonra ellerini Zelna'nın kalçalarına indirip kucağına aldı.En yakındaki deri koltuklardan birine kadar öpüşerek taşıdı. Nick onu koltuğa yatırırken biran uzaklaşmak istedi ama ikisininde kolyesi birbirinin içine geçip bir kare oluşturmuştu. Zelna ve Nick duraksadılar ve öylece bakakaldılar. Onlar bu şaşkınlığı yaşarken birden etraf kıpkırmızı bir dumanla doldu. Zelna ve Nick kolyeleri çıkarmaya çalıştılar ama olmadı. Tam birlikte kaçacaklardıki bir ses onları durdurdu.
''Nick fenels ve Zelna miya siz Daemon Leka görevi için seçilmişlersiniz. Ebediyen birbirinize bağlı kalacaksınız. İstesenizde istemesenizde.''
Konuşma biter bitmez Nick ve Zelna ne olduğunu anlayamadan herşey sıradan halini almıştı bile...
| |
| | | Elizabeth Rose Wayland Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Lakap : Lizbeth Mesaj Sayısı : 2356 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Site Kurucusu Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: 3.RPG dersliği Perş. 06 Ocak 2011, 12:24 | |
| Arianna Lucy Warren *çok ilerleme olduğunu söyleyebilirim. 3. dil denemen çok başarılı... Devam et bence 88*
| |
| | | | 3.RPG dersliği | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|