Hayatın bittiğini düşünüyordu. Yaşamak için bütün umudunu yitirmişti. Bir daha toparlana bileceğini düşünmüyordu. Nedeni ise apaçık ortada idi. Bunu herkes biliyordu. En kötü tarafı da buydu ya. Herkes ona acıyan gözlerle bakıyordu. Aslında kendiside kendine acıyordu. Acizliğine, pişmanlığına, üzülmesine, hiçbir şey yapamamasına acıyordu. En çok ta güçsüzlüğüne.Şu anda da kendine acıyordu. Duvarın dibinde oturmuş ağlıyordu. Hıçkıra hıçkıra , nefes alamayacak hale gelene kadar..
Bir müddet sonra ağlaması durmuştu. Gözlerinde ne akacak yaş kalmıştı, ne de nefes alacak takati. Ama kendini durduramıyordu. Göğsü hızla inip kalkıyordu. Sanki biraz daha ağla der gibi. Oda bunu istiyordu ama vücudu bunu kabul etmiyordu. Oturduğu yerden kalkıp yatağına çıktı. Yatağında ayaklarını karnına çekip yattı. Gözlerini açık tutmaya çalışıyordu. Eğer gözlerini kapasa her şeyi tekrar göreceğinden korkuyordu. Ama kendini gözlerini kapamamak için ne kadar zorlasa da bunu beceremedi ve göz kapakları birer perde gibi kapandı.
1yıl önce
Bugün Emily’nin en mutlu günü idi. Hayatının aşkı ile evleniyordu. Tam 2 yıl önce tanışmışlardı. İkisi de aynı TİM’ de çalışıyordu. Aslında Emily oraya daha sonra atanmıştı. Oradan Scott ile tanışmıştı. Ve onu gördüğü ilk andan itibaren ona aşık olmuştu. İlk başta birbirleri ile konuşmamışlardı ama bir operasyonda Emily’nin yaralanması ile samimi olmuşlardı. Onu Scott kurtarmıştı. Tam zamanında hemde. Ona atılan bir kurşun onun sayesinde göğsüne gelecekken kolunu sıyırmıştı. Yani hayatını onun için tehlikeye atmıştı. Bu olaydan tam 4 ay sonra ise çıkmaya başlamışlardı ve 1,5 yıl sonrada Scott Emily’e evlenme teklifi etmişti. Ve şimdi de Emily aynanın karşısında beyaz bir gelinliğin içinde kendine bakıyordu. Melek gibi olmuştu. Gelinliği straplezdi. Beline kadar tam oturuyor ve eteği yere kadar kat kat iniyordu. Gelinliğin yakası oval geliyordu ve gümüş renkli incilerle mükemmel işlemeler yapılmıştı. Beline kadar uzanan karamel rengi saçları kalın bukleler ile sırtına dökülüyordu. Duvağı ise saçlarına tutturulmuştu ve yere kadar uzanıyordu Kendisi bile aynadaki kişinin o olduğuna inanamıyordu. Heyecan ve mutluluktan koyu kahve gözleri büyümüştü ve yanakları kızarmıştı. O kendine bakmaya devam ederken kapı açıldı ve içeri babası ile annesi girdi. Onlara döndüğü zaman annesi “Meleğim şimdiye kadar gördüğüm en güzel gelinsin “ dedi ve gözleri dolmuş bir şekilde Emily’e sarıldı. Emily’de duygulanmıştı. Annesinden ayrıldığı zaman babasına baktı. Babası onun her zaman 1 numarası idi. Kalbinin prensiydi. Babası şakasına omzuna vurdu ve “ Benim pasaklı kızımı bu halde göreceğim aklıma gelmezdi.” Dedi ve Emily’de omzu ile babasının elini ittirerek “Bende geleceğimi düşünmüyordum “ dedi. Ve babasına sarıldı. Artık ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Ama babası “Benim kızım ne kadar sulu gözmüş de haberim yokmuş “ dedi ve cebinden bir kutu çıkardı. Emily ise gözlerinin altını yelpazeliyordu. Ağlamamalıydı yoksa makyajı akacaktı. Babasının elindeki kutuyu fark etti . O bir şey soramadan annesi “ Eminim sana çok yakışacak “ dedi. Bu babasının annesine aldığı kolyeydi. Bunun onlar için önemini biliyordu. “Baba ben bunu a-..” “Burada emirleri ben veririm .” dedi gülerek ve kolyeyi boynuna taktı. Emily kolyeyi tutarak “ Ah anne baba “ dedi. Ve tekrar kapı çaldı. İçeri Melissa ve Daisy girdi. “Aşağıda herkes sizin inmenizi bekliyor. “ dedi Melisa. Daisy ise Emily’e baktıktan sonra ellerini beline koyarak “ Bay Clare gelini neden ağlattınız “ dedi ve Emily’nin yanına gitti. “İyi bare makyajın akmamış.” Emily “ Of Daisy ağlamadım “ dedi. “Yalnız damadımız aşağıda ağaç oldu. “ dedi Melisa. Babası “ Tamam o zaman “ dedi ve Emily’ nin koluna girdi.
Emily kapının önünde durdu ve derin bir nefes aldı. Babası “ Hazır mısın ?” dedi. “Değilim . .” dedi Emily. “Bende senin evden gitmene hazır değilim. Ama biraz daha beklersek fikrimi değiştirip Scott ile evlenmene izin vermeyebilirim.” Dedi gülerek. Emily’de güldü. “Bunu yapamazsın baba “ dedi. “Eğer şansını biraz daha zorlarsan görürsün .” dedi ve kahkaha attı. “ Tamam o zaman ben sansımı daha fazla zorlamayayım ve asağı inelim .” dedi. Babası kızının gözlerinin içine baktı . “Hep böyle gül bir tanem “ dedi. Emily babasına gülümsedi. “Bence artık sıra bizde” dedi Bay Clare. Müzik yavaşça başka bir şarkıya dönüşmüştü. Önlerindeki Melisa ve Daisy ile holde yürümeye başlamışlardı.Artık marşın ağır temposuna uyarak aşağı inmeye başlamışlardı. Onların yavaş yavaş belirmesiyle birlikte davetlilerden mırıltı sesleri yükseldi ve Emily birden kızardı. Babası ile merdivenlerden iner inmez gözleri onu aradı. İçinden birçok çiçeğin ve kurdelenin sarktığı bir masanın önünde duruyordu. Bakışları birleşince Emily’e sıcacık gülümsemesi ile karşılık verdi.
Sonunda Scatt’ın olduğu yere vardı. Bay Clare geleneği bozmayarak Emily’nin elini Scott’ın avucuna koydu. Yeminleri sadeydi. Rahip üzerine düşen şeyleri söylediği o anda Emily’nin dünyası bir anda kendine gelmeye başlamıştı. O bağlayıcı sözleri söyleme zamanı geldiğinde “ Evet “ kelimesi ağzından fısıltı halinde çıkmıştı. Sıra ona geldiğinde sesi mutlulukla gibi çınladı. “Evet”. Sonunda oda yemini etmişti. Rahip onları karı-koca ilan etti. Scott Emily’nin yüzünü elleri arasına aldı ve yüzüne yaklaştı. Dudakları birbiri ile buluştuğu sırada bir patlama sesi duyuldu ve Scott’ın nefesi kesildi. Emily ne olduğunu anlayamamıştı. Ve Scott üzerine yığıldı. Bundan sonra her şey bir anda oldu. İçeriye yüzlerce kurşun yağmaya başlamıştı. Herkes çığlık atarak kaçmaya ve saklanmaya çalışıyordu. Emily ise yerde Scott’ın başında çığlık atarak ağlıyordu. Başını dizlerinin üzerine almıştı ve onu uyandırmaya çalışıyordu. “ Scott kalk lütfen. Scott ! Scott! dedi ve yüzünü onun saçları arasına gömdü. Artık ağlamaktan nefesi kesildi. Başını bir daha kaldırdığı zaman babasının vücudunun kurşunlarla nasıl delik deşik olduğunu ve annesinin yerde yatan bedenin gördü.Onların bu halini görünce yerden kalktı ve “Baba !! “ diye bağırdı. Babasına doğru koşarken omzuna bir kurşun isabet etti ve yere yığıldı. Onu kurtaran da bu olmuştu.
Artık hiçbir yerden ses gelmiyordu. Atılan bir silah yoktu, üzerlerine yağan kurşunların çıkardığı ses yoktu, çığlık atan hatta kıpırdayan biri bile yoktu. Her taraf ölüm sessizliğine bürünmüştü. Bu sesliği bozan Emily oldu. Öksürmeye başlamıştı. Odadaki toz ve kan kokusu genzini yakmıştı. Tekrar kafasını kaldırıp etrafa baktığında korkudan çığlık attı ve oturduğu yerde kendini geriye sürükledi. Her yer kan gölüne dönmüştü. Salondaki herkes kıpırdamadan yatıyordu. Çok az kişiden inlemeler geliyordu. O an aklına annesi ve babası geldi. Gözleri onları aramaya başladı ve sonunda buldu. Babasının yerde yatan bedenine baktı. Üstüne giydiği lacivert takım elbisesi vücudundan akan kanla parlak siyah rengini almıştı. Gömleği sanki hiç beyaz değildi de kırmızıydı. Yüzü ise tamamen daha 1 saat önceki babasıyla aynı idi. Sadece bedeninden sıçramış olan kanlar vardı. Emily koşarak yanına gitti ve babasının önünde çömeldi. “ Baba!” dedi. Ama hiçbir değişiklik olmadı. “ Baba benim pasaklı kızın. Lütfen ses ver bırakma beni. Baba. .” dedi ve babasının cansız bedenine sarıldı. Ağlıyordu. Biliyordu bu onu geri getirmeyecekti ama ağlamaktan başka elinden bir şey gelmiyordu. Ağzından sadece “ Baba ! ! !” sözcüğü çıkıyordu. Artık ağlamaktan gözleri acıyordu. Vücudu hissizleşmişti. Babasının yanağına bir öpücük kondurdu ve oturduğu yerden kalktı. Ayağa kalkınca sendeledi ve başını tuttu. Etrafında dönüp çevresindeki yerde yatan cansız ve acı çeken bedenlere baktı. Ve nereye yürüdüğünü ve ne yaptığını bilmeden salonda Scott ile en sevdikleri şarkıyı mırıldanarak ilerlemeye başladı. Yürürken gözü çatlamış bir aynaya takıldı ve aynada kendisini gördü. Beyaz gelinliği kurumaya başlamış kanla kaplıydı. Omzundan gelinliğin üst kısmına sızan kanlar gümüş işlemelerini daha önce saçtıkları saf ışık yerine artık bakırımsı bir ışık saçmalarına neden oluyordu. Saçları kandan ve göz yaşından yer yer yüzüne yapışmıştı. Yüzünde ise gözyaşlarının oluşturduğu yollar vardı. O sırada polis alarmları duymaya başladı. Kafasını kapıya çevirdi ve yerde yatan Scott’ı gördü. Parmağında yüzükleri vardı. Emily kendi parmağına baktı ve ikisinin en çok sevdiği şarkıyı mırıldanarak Scott’ın yanına yürümeye başladı. Artık bedeni onu taşıyamıyordu. Scott’ın bedeninin yanına gelince şarkısının son mısrasını söylüyordu. Scott’ın yüzüne baktı bir süre. Bedeni artık onu taşıyamayacak hale geldi ve olduğu yere hayatta hep olmak istediği kişinin yanına yığıldı.
……
Emily çığlık atarak uyanmıştı. Görmek isteyeceği en son şeyi görmüştü. Olayların üzerinden tam olarak 1 yıl geçmesine rağmen her şeyi, her ayrıntıyı o anda yaşadığı gibi hatırlıyordu. Babası ile merdivenlerden inişini, annesiyle sarılışını, Scott ile birbirlerine evet diyişlerini ve daha sonra o büyük katliamı. O gün hayat ondan bütün her şeyini çalmıştı. Ona hiçbir şey bırakmamıştı. Sadece omzundaki yara izi ve vücudundaki çizikler kalmıştı. Annesini, arkadaşlarını, babasını ve Scott’ı almıştı. .