Poseidon Amphitrite Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Hermetic - Majisyen Nerden : Suyun Altından Mesaj Sayısı : 58 Yaş : 29 Kayıt Tarihi : 06/09/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Poseidon Amphitrite Ptsi 06 Eyl. 2010, 08:47 | |
| Soğuk yeşil gözleri, karşısında duran ve kendini beğenmiş gözlerle onu izleyen kadına dik dik bakıyordu. Kadın kendini o kadar genç görüyordu ki, yüzünde bir ton makyaj vardı. O na rağmen kırışıklıkları hala belli oluyordu Partileri o da severdi. Ama sosyeteye takdim edilme partisini daha önce hiç duymamış ve yaşamamıştı. Ne giyeceğine karar vermek gerçekten bu kadar zor muydu? Bu kadının bakışları o kadar gıcıktı ki... "Evet Poseidon , Aura rengin parlak. Yani heyecanlısın. Bu güzel... Tek sorun biraz boyun kısa, o kadar." Sesi kadının ne kadar yaşlı olduğunun tek göstergesiydi. Buruşuk ağzından çıkan sözler, Poseidon'un titremesine neden oldu. "Ee, 1.70 kısa mı oluyor efendim?" dedi tekdüze ve alaycı bir sesle. "Ama senin kilona göre kısa oluyor hayatım." Kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı. 'Kilom da ne varmış?' diyecekti. Ağzını açtı, ama birşey söylemedi. Bu buruşuk kadınla kavga etmeye değmeyeceğini biliyordu. Ağzını kapattı ve her zaman yaptığı gibi dudaklarının iç kısmını kemirmeye başladı. Kadın kaşlarını kaldırdı ve buruş buruş gözleriyle Poseidon'u iyice süzdü. Arkasında duran elbise askılığına doğru yavaşça dönerken kalın ve yaşlı sesi tekrar duyuldu. "Dudaklarının içini yemeyi bırak yavrum." Sözleri duymamazlıktan gelmişti. Kadının arkasını dönmesiyle bulundukları mekan daha bir ilgi çekici olmuştu. Poseidon buraya ilk geldiklerinde -ki saatler önceydi- sadece bir göz gezdirmiş, sonrasında buruşuk kadınla konuşmaya başlamıştı. Bu ne kadar konuşma sayılıyorsa... Büyük bembeyaz bir tavanı vardı buranın, yerler gümüş grisi fayans döşemesiydi. Duvarlarda sayısız parlak boncuk vardı. Ve aralara kocaman boy aynaları konulmuştu. Odanın en ucunda füme rengi perdelerle kapatılmış giyinme kabinleri vardı. Sağ yanında bir dizi oturma takımı duruyordu ve bunlarda mekana uyumlu olması için beyaz renkteydi. Kocaman elbise askılıkları ve bunlarda asılı olan milyon çeşit elbise vardı. Bu buruşuk kadının ona hangi elbiseyi uygun görecekti acaba? Ne kadar da zordu bu işler. Kocaman ayakkabıların taşıdığı vücudu artık Poseidon'a ağır gelmeye başlamıştı. Koltuk takımlarına doğru yürüdü ve kendini pat diye bırakıverdi. Gerçekten çok rahattı. Gözlerini kapamıştı. 'Umarım hiç açmam' diye düşünürken, kadının yaşlı sesi ona seslendi."Hey Poseidon!" Cevap vermese nasıl olurdu acaba? Ya da bunların hiçbirine katlanmak zorunda olmadığını söyleyip topukluları fırlatıp kaçmak... O daha cevap vermeden kadının emri odada çınlamıştı bile. "Bunlarla başlıyoruz Poseidon. Hızlı ol, bu akşam bitmesi gerek." Birbirinden farklı bin tane elbise denemişti ve artık yorulmuştu. Kadın sonunda "Ah Poseidon. Mükemmel görünüyorsun. Bu gömlek senin için yaratılmış. Hadi yavrum eve gitme zamanı. Hermesçi seni bekliyor." deyince sevinçten Hint dansı bile yapabilirdi. Eve geldiklerinde alt kattaki koca salonun sadece onun için dizayn edilmiş olduğunu gördü. Evet, onun için dizayn edilmişti ama Poseidon bu partiye katılmayı hiç istemiyordu... Mermer merdivenlerden 2. kattaki odasına çıktı. Büyük holü geçti ve çift kanatlı kapıları iterek açtı. Yavaş yavaş gömleğini ve pantolonunu giyiniyordu artık. İçinde huzurlu olmayan bir his vardı. Sanki bir şey olacak gibiydi. Ama bundan ne o ne de ailesi hiç hoşlanmayacaktı. Ne olacağını bilmiyordu ve açıkçası bir süre daha bilmek istemiyordu. Elbisesini giyindiğinde nasıl durduğuna karar vermek için odanın öteki ucunda duran boy aynasına kadar yürüdü. Gerçekten çok hoş görünüyordu. Siyah renk hiç ona bu kadar hoş gelmemişti. Kemer biraz sıkıyordu ama sorun değildi. Boyun ve kol kısmı tamamen boştu. Yani elbisenin yakası straplez geliyordu. Tüm bunları düşünürken kapısının çalınmasıyla kendine geldi. "Girin." dedi sakince. İçeri giren onunla aynı saç ve göz rengine sahip olan ananesi girmişti. Yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı Poseidon'un. Sesi gayet neşeli ve halinden memnun çıkıyordu. Ve gereğinden yüksek bir sesle konuşmuştu. "Melanie." Kadın hala dolgun olan dudaklarını kocaman bir gülümsemeyle genişletti. "Ah tatlım, bir erkeğe göre harikasın. Madam senin için gerçekten harika bir seçim yapmış." Ananesinin ellerini tutan ellerini yavaşça çekti ve aynaya doğru yürüdü. "Bende öyle düşünüyorum anane. Gerçekten güzel oldum. Annemin yanımda olmaması gerçekten büyük şanssızlık." Kadının gözleri dolmuştu. Bakışları yere dikildi. "Sophie seni böyle görmeyi çok isterdi." dedi yeşil gözlerinden akan yaşı silerken. Hemen arkasına döndü ve yaşlı kadına doğru yürüdü. Kollarını açtı ve onu kalkıp ona sarılmasını bekledi. Sakın ve huzurlu bir sesle yıllardır inandığı şeyi ananesine itiraf ediyordu. "Ah anane. Sakın ağlama, biliyorum ki çok isterdi. Ve görüyor da. Ben onu göremesem de o hep beni görüyor anane. Ben buna inanıyorum." Omzunda duran baş aşağı yukarı sallanmaya başladı. "Evet hayatım. Bir anlık duygusallık. Kusura bakma Poseidon. Gününü rezil etmeyeceğim. Biliyorum ki bu partiye benim için katılıyorsun." Kafası geri çekildi ve buruşuk parmakları gözlerindeki yaşları sildi. Dolgun dudaklarına içten bir gülümseme yerleşmişti bile. "Tatlım ben kuaförünle saç şeklini konuşmaya iniyorum. Peşimden gelirsin. Çok bekletme beni." Poseidon'a tekrar sarıldı ve pürüzsüz yanağına masum bir öpücük kondurdu. Aslında bütün bu olanlar hoşuna gidiyordu. Balo hiç bu kadar güzel gelmemişti gözüne, ananesinin söylediklerinden sonra. Evet, çok güzel olacaktı. Muhteşem, zarif ve masumiyet dolu... Çellosunu yanına aldı ve odasından koşarcasına çıktı. Büyük holü hızla geçiyordu. Ta ki merdivenlerin sonunda bir şey gözüne ilişene kadar. Korkunçtu. Ölü gibiydi. Kim ölmüştü ki? Yavaş yavaş merdivenleri inmeye başladı. Yanına yaklaştığında ölü değil canlı olduğunu anladı. Ve kaçamaya çalışsa da kaçamazdı artık. Kafasına kocaman bir kütükle vurulmuş gibiydi. Uyuştu ve yere serildi. Çellosunu -hayatında en çok değer verdiği varlığı- düşürdü. Karanlıktan sesler beyninde çınladı. "Poseidon Amphitrite. Gece seni seçti. Ölümün doğuşun olacak. Gecenin tatlı sesine kulak ver. Kaderin seni Gece Evinde bekleyecek." Uyandığında kendi yatağında yatıyordu. Ananesi bütün hizmetkarlar başındaydı. Odanın öteki ucunda kim olduğunu çıkaramadığı bir adamla birlikte... "Ne oldu bana?" Sesi korku doluydu. Gerçekten tahmin ettiği şeyin olmasını istemiyordu. Ananesi yataktan kalktı ve büyük bir yüz aynası getirdi. Alnındaki ufak vampir sembolizmi olan hilali gördü. Arkadaki adamın sesini hemen tanıdı. Babasıydı. Normalde olduğundan güçsüzdü. "Anlaşılan o ki Poseidon , oğlum. Artık bir vampir çaylağısın." Kırmızı , soluk dudaklarından dökülecek hiç bir söz bu gerçeği değiştirmeyecekti. Kafasını yanında duran yastığa gömdü ve hıçkırıklarla ağlamaya başladı. O hayatından memnundu.
Acaba şimdi onu nasıl bir hayat bekliyordu?Gece evi ve vampirler ile ilgili o kadar az bilgisi vardı ki... Tek istediği okült güçlere sahip olmaktı. Kim bilir... Belki bir gün görünmez olup etrafta dolaşabilir , bitkileri kontrol edebilir... Aha! Belki de küçüklükten beri hayranı olduğu "The Last Airbender" çizgidizisindeki gibi elementlere hükmünü geçirebilirdi. Of! Neler saçmalıyordu. Bir an önce hayallerden çıkmalı ve bavulunu toplamalıydı. Ayrıca şu lanet olası iz sürücü ona yeni bir çello borçluydu. Çello çalmadan hayat mümkün olabilir miydi acaba ? Acaba insanlar çello çalmadan yaşıyabiliyorlar mıydı ? Bunları düşünmeyi bıraktı ve yatağının altında bulunan bavula doğru uzandı.
| |
|
Carmella Decartius Moskova Baş İblis Efendisi
Mesaj Sayısı : 1257 Yaş : 28 Kayıt Tarihi : 12/07/10
Karakter Detayı Statü: Moderatör Uyarı:
| Konu: Geri: Poseidon Amphitrite Ptsi 06 Eyl. 2010, 08:53 | |
| | |
|