Dolores okuldan çıkmış ve 2 yıldır en nefret ettiği yere dönüşen evine gidiyordu. Yanında sevgilisi Matt ve arkadaşı Emilie vardı. Dolores onlarlayken mutluydu ama sonuçta onlar hiçbir şeyi engelliyemiyorlardı. Eğer Dolores evde yaşadıklarını Matt'e anlatmış olsaydı işler daha da karmaşık hale gelirdi ve Matt hapiste olurdu. Dolores gözünde canlandırdığı bu anı silmek istermiş gibi başını sağa ve sola hafifçe salladı ve Matt'e bakmaya başladı onu o halde düşünemiyordu bile... Ardından Matt'e daha dikkatli bakmaya başladı. Matt'in siyah, düz, yeni kestirdiği saçlarıyla çok tatlı duruyordu. Dolores Matt'e kısa saçın yakıştığını düşündü. Ardından Matt'i ilk kez görüyormuş gibi incelemeye başladı. Matt uzun boyluydu eğer yanlış hatırlamıyorsa boyu 1,93'tü. Gerçekten de uzundu. Kaslı bir yapısı vardı. Okulun futbol takımında savunma oyuncusuydu. Sona en güzelini saklamıştı. Onu en çok vuran şeyi… Gözlerini... Matt'in yeşil gözleri ona huzur veriyordu. Onun gözlerine baktığında hiç olmadığı kadar huzurlu hissediyordu kendini. İşte Matt'i muhteşem kılan gözleriydi.
Matt Dolores'e göre fazla yakışıklıydı. Okuldaki sürtük kızlar takımı ve Dolores böyle düşünüyordu. Dolores, kızıl, dalgalı ve omuzlarını geçen saçlara sahipti. Tabii ki saçları boyaydı. Gerçek saç rengi koyu kahveydi. Gözleri ise okyanusların en derin yeri gibi koyu maviydi. Dolores gözlerinin rengini babasından almıştı. Onunda gözleri aynı Dolores'in kiler gibi koyu maviydi. Dolores bunu düşününce babasını özlediğini fark etti.
Evinin önüne gelmişlerdi. Emilie ve Matt yol boyunca hiç durmadan konuşmuşlardı ama Dolores sadece yürümüş ve düşünmüştü. Eve gitmek istemiyordu, o sadece geceleri rahat uyumak istiyordu. Tetikte ve korkarak beklemek değil...
- " Hayatım... Dolores." Matt Dolores'i yavaşça omuzlarından sarstı. Dolores daldığı düşünce selinden şaşkın bir şekilde çıkıp gözlerini birkaç kez kırpıştırdı ve gözleri sonunda Matt'i buldu.
- " Ne? Noldu? " dedi sesine yansıyan paniğe engel olamamıştı. Aslında engel olmayı bile düşünememişti.
- " Bir şey yok. Evinin önüne geldik. Yol boyunca hiç konuşmadın aşkım bir sorun mu var?" dedi Matt sesine endişe hâkimdi.
Dolores korku dolu gözlerle eve baktı. Gözlerini evden alamıyordu. Perdedeki küçük hareketlenmeyi bu sayede fark etmişti. Aradan bir iki saniye geçince her şeyi anlamıştı. İçinden 'Lanet olsun! Artık okuldan dönüşlerimi mi gözlüyor?' diye geçirdi. Daha sonra Matt'in bir soru sorduğunu ve hala cevap vermediğini anımsadı.
- " Hayır... Bir şeyim yok. Her şey yolunda sevgilim merak etme. Sadece dersler ve sınavlar canımı sıkıyor." dedi fakat gözleri hala penceredeydi ve yine Matt'e yalan söylüyordu. Ona yalan söylemekten nefret ediyordu ama söylemek zorundaydı.
Matt yerine Emilie konuşmaya başladı.
- " Emin misin Dolores? Bu aralar fazla dalıp gidiyorsun. Aklını kurcalayan bir şey varsa bize anlatabilirsin. Bunu biliyorsun değil mi?" dedi. Sesi anlayış, tatlılık ve yumuşaklıkla dolup taşıyordu.
Dolores ise kafasını 'tamam' anlamında sallayarak " Biliyorum... Ama dediğim gibi bir şeyim yok." dedi. İşte o anda olan oldu ve daha önce pencereden onun yolunu gözleyen pislik kapıyı açtı. Birkaç adım attı ve bağırmaya başladı.
- " Dolores! Arkadaşın ve sevgilinle konuşmayı bırak hemen içeri gir. Ne diye oyalanıyorsun?" dedi fakat 'sevgilin' derken Arthur'un sesi iğrenir bir tondaydı.
- " Bu adam bir gün benden sıkı bir dayak yiyecek. Zor tutuyorum kendimi." dedi dişlerini sıkarak. Matt Arthur'un sesini duyduğunda -her zaman olduğu gibi- vücudunu sıkıyordu ve tüyleri diken diken oluyordu. İçinde Arthur'u öldüresiye dövmesi için çıldıran tarafı kuduruyordu.
Dolores elini Matt'in koluna yerleştirdi ve konuşmaya başladı.
- " Matt. Boş ver. Umursama onu, ben öyle yapıyorum." [color=white]dedi ve Emilie döndü. violet]]" Bu Hanzo beni daha fazla rezil etmeden eve girsem iyi olacak." dedi ve Emilie'ye sarılıp yanaklarından öptükten sonra Matt'e döndü. Hanzo Arthur'a inat ona sarıldı ve uzun bir sere boyunca öptü. Arthur ise yerinde sinirden kuduruyor, ağını yere vuruyordu.
- " Dolores! Sevgilinle oynaşman bittiyse artık içeri gir! " diye gürledi.
- " Tamam, geliyorum." dedi ve Matt ile Emilie'ye el sallayıp homurdanarak içeriye giren Arhur'u takip etti. Dolores içeriye girmeden önce her şeyi beyninde tasarlamıştı. İçeriye adım attığı gibi odasına çıkacak ve yatağına uzanıp müzik dinleyecekti. Sıkıldığında Laptop'unun başına geçecekti. Daha sonra yemek yemek için aşağı inecek ve 'her şey yolunda rolünü oynayacaktı ve odasında biraz daha oyalandıktan sonra uyuyacaktı. Yarında erkenden kalkıp Matt'le buluşacak ve beraber okula gideceklerdi. Ama hiçbir şey Dolores'in tasarladığı gibi olmamıştı. Odasına çıkan merdivenlerin başındayken Arthur geldi ve Dolores'i kolundan tutup duvara dayadı.
- " Dolores!" [color=white]dedi ve Dolores'in tutuğu sağ kolunu daha da sıkıp boynunu, saçlarını koklamaya başladı, bir yandan da konuşuyordu. r=blue]]" O çocuğu yanında gördükçe deliriyorum. Amacın beni kıskandırmak değil mi? Aslında sende beni seviyorsun. Kabul et Dolores." dedi.
Dolores Arthur'un kollarından kurtulmak için çabalıyordu ama Arthur onu duvarla arasına öyle bir sıkıştırmıştı ki bu imkânsız gibi görünüyordu. Arthur'un elleri Dolores'in her yerini okşuyordu ve bu da Dolores'in midesini bulandırmaya yetiyordu. - Aslında Arthur'un Dolores'in midesini bulandırması için yanından geçmesi bile yeterliydi.- Dolores ise olduğu yerde çırpınıyor ve bağırıyordu. Arthur ise insanlıktan çıkmış hayvani hırıltılar çıkarıyordu. Dolores hiçbir şey yapamayacağını anlamıştı ve çabalamaktan vazgeçti. Arthur Dolores'in bu hareketinden memnun olduğunu belirten sesler çıkarıyordu sonradan konuşmaya başladı.
- " Sonunda Dolores. Sende beni istiyorsun." dedi. Dolores her şeyi göze almıştı.
- " Hayır! Seni istemiyorum!" diye bağırıp Arthur'u kalan son güç kırıntılarıyla ittirdi. Bu Arthur'un beklemediği bir şeydi ve geriye doğru sendeledi. Dolores bu fırsatı kaçırmadı ve onun elinden kurtulup odasına koşturdu. Ama Arthur kendini çabuk toparlamıştı, Dolores kapıyı kapatamadan yetişmişti ve Arthur odaya girdi. Daha sonra Arhur kapıyı kapattı ve 2 kez kilitledi. Dolores başına gelecekleri çok iyi biliyordu. 2 yıldan beri Arthur bulunduğu her fırsatı değerlendiriyordu. Dolores annesine bunu anlatmayı denemişti ama annesi ona inanmamıştı.
İşte 2 senedir geceleri rahat uyuyamamasının sebebi olan pislik adam şimdi öğlenlerine de göz dikmişti. Dolores yatağında, Arthur'un altında çırpınıp bağırırken, Arthur Dolores'i duymuyordu bile... O aldığı zevkle sarhoş olmuştu, Dolores'in ne halde olduğu onun umurunda bile değildi. Dolores bağırdı, çağırdı, debelendi ve ağladı ama Arthur yine de umursamadı.
Sonunda Arthur Dolores'i rahat bırakmıştı. Yataktan kalktı ve yerdeki kıyafetlerini giydi. Dolores hala ağlıyordu. Arhur kapının yanına geldi ve kilidi açtı daha sonra pis bir sırıtışla arkasını döndü.
- " Dolores... Sende bağırmayı ve debelenmeyi bıraksaydın eminim sende zevk alacaktın ama hep böyle yapıyorsun. Artık alış bu duruma." sırıtışı biraz daha genişledi ve aç gözlerini Dolores'in beyaz çıplak teninde gezdirdi. " Bunu söylemeliyim ki her zaman ki gibi süperdin bebeğim." dedi ve kemerini düzeltip kapıyı açıp çıkıp gitti.
Aradan bir süre geçmişti ki Dolores ruh gibi yatağından kalktı ve çarşafı vücuduna sarıp banyoya gitti. Musluğu açtı ve boş küveti sıcak suyla doldurmaya başladı. Ardından aynanın karşısına geçti. Elleri otomatik olarak bedenine sarılı olan çarşafı bıraktı. Boş gözlerle karşısındaki kıza bakıyordu. Kızın bembeyaz olan teninde yer yer kızarıklıklar vardı. Gözleri ağlamaktan şişmişti, dudakları da şişmiş ve kıpkırmızıydı. Dolores Arthur'dan nefret ediyordu bunu bir kez daha anlamıştı. Dolores yaptığı hiçbir şeyin farkında değildi.. Bağırmaya, ağlamaya devam etti ve artık saçlarını da yoluyordu. Delirme aşamasına gelmişti. 2 senedir yaşadıkları canına tak etmişti. Elleri beyninin yönetiminden kurtulmuştu ve dolap kapaklarından birini açtı ve eli jilete uzandı. Dolores jileti inceledi ve küvetin kenarına bıraktı. Ardından aynanın altındaki çekmecelerden ilkini açtı burada annesinin rujları vardı hepside sıralıydı. Dolores eline ilk gelen kırmızı ruju aldı ve kapağını açıp aynaya şunu yazdı.
-' Bunun sorumlusu sensin Arthur. Sadece Sen! Senden kurtulmanın tek yolu bu! ' Daha sonra ruju yere attı ve başka bir ruj aldı. Bu annesine hiç yakıştırmadığı mor rujuydu.
' Seni seviyorum Matt.' yazmıştı aynaya ve sonunda bir kalp eklemişti. Daha sonra o ruju da yere ve küvete doğru ilerledi. Küvet dolmuştu hatta biraz daha zaman kaybetse taşacaktı. Dolores suyu kapattı ve küvete girdi. Tek düşündüğü bu hayattan, Arthur'dan, derslerden, sınavlardan, okuldaki sürtük kızlardan ve arkasından konuşan herkesten kurtulmak istiyordu. Dolores küvetin yanına koyduğu jilete uzandı ve ilk önce sağ bileğini sonra da sol bileğini kesti. Vücudundaki tüm kan yavaş yavaş bileklerinden küvete akıyordu. Dolores bu hissin güzel olduğunu düşündü. Acısız... Sadece bileklerinde ince bir sızı, yanma vardı ama gözlerini kapatıp Matt'i düşündüğünde o ince sızı ve yanmayı hissetmiyordu.
Aradan geçen zamanda Dolores iyice hissizleşmişti. Dünya bomboştu onun için ve uyumak sadece uyumak istiyordu. Huzurlu bir uyku... Gözlerini kapattığında bu o kadar imkânsız görünmüyordu. Dolores iç geçirdi ve gözlerini kapadı. Dudaklarından dökülen son kelimeler ise şunlardı...
- " Ölüm... Huzurlu... Yavaş... ve bir o kadar da acısız." Her bir sözcüğün arasında boşluk vardı. Dolores konuşmakta ve beyninde uçuşan sözcükleri bir araya getirmekte zorlanıyordu. Bunları söyledikten sonra elinde bulunan jilet düştü çünkü artık elinde bir jilet olduğunu hissedemeyecek kadar hissizleşmiş ve rahatlamıştı. Küvetten dışarıya sarkan kolundan banyonun beyaz fayanslarına kan damlıyordu. Sonunda Dolores ciğerlerinde kalan son havayı da rahatlamış bir şekilde dışarıya üflemişti ve saat 07:26pm'i gösteriyordu.
Dolores saat 08:47pm'de annesi Carol tarafından banyoda cesedi soğumuş, damarlarındaki tüm kan boşalmış ve daha da beyazlamış bir şekilde bulunmuştu.
— SON -