Lynncia Kasparova Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 1 Kayıt Tarihi : 21/02/13
| Konu: lynncia. Perş. 21 Şub. 2013, 19:10 | |
| ;; Celesta L. Léroux adlı karakterim için yazılmış bir rp'dir.
Islak toprağın üzerinde yeni bitmiş çimenlerin canını alıyordu sivri topuklu ayakkabıları, sanki bir hançer gibi. Güneş gözlüğü az da olsa engelliyordu ışığı ama gözlüğü takma amacı bu değildi. Ağlamıştı Celesta, tüm gün ve tüm gece. Şişmiş gözlerini saklamak amacıyla takmıştı kıyafetleri gibi simsiyah olan güneş gözlüğünü. Omuzlar üzerinde yükselen tabutun arkasından ilerliyordu, ağır adımlarla. Sanki tabut gömülünce ikizini bırakacakmış gibi hissediyordu, bu duygu geriye çekiyordu adımlarını, çünkü kendisinden çok sevdiği kişiyi bırakamazdı. Haberi ilk aldığında inanamamıştı, “Lloyd öldü,” dediklerinde, bunun sadece oldukça kötü bir şaka olduğunu sanıp gülmüştü. Sonra etrafındakilerin ciddi yüzlerine bakmıştı, matemle ağırlaşan o yüzler, Celesta’ya bunun bir şaka olmadığını haber verir gibiydi. Gittikçe yükselen histerik kahkahaları, sonunda hıçkırıklara dönüşmüştü. Odasına kapanmıştı haberi aldıktan sonraki iki gün boyunca. Ne yemek yemiş, ne bir damla su içmişti. Kabullenmeye çalışmıştı sadece, her daim hayat dolu kardeşinin öldüğünü. Kabullenememişti işte, sanki her şey bir rüyaymış, Lloyd Celesta’yı uyandıracakmış ve Celesta rahatlayacakmış gibiydi. Ama değildi. Celesta yürürken, ikizi tabutun içinde yatıyordu yüzünde huzurlu bir ifadeyle. Lloyd’un sonsuz uykusuna yatacağı yere vardıklarında, Celesta ayakta zor duruyordu artık. Gözleri beyaz mermerden yapılmış mezar taşına kaydı.
Lloyd Léon Léroux 1994-2012 Sevgi dolu bir kardeş ve evlat.
Altı kelimeyle özetlemişlerdi, Celesta’nın anlatacak kelime bulamadığı kardeşini. Daha fazlasını hak ediyordu Lloyd. Lloyd’un ölüm haberini aldıktan birkaç gün sonra, onun mezarının yanındaki boş yeri de Celesta ayırtmıştı ailesinden gizli olarak. Zaten annesiyle babası ilgilenmezdi çocuklarıyla, Celesta ve Lloyd birbirlerine bakarlardı. Lloyd kıskançtı, Celesta başka bir erkekle yakınlaşınca bile kıskanırdı, Celesta ise Lloyd’u kızdırmaktan zevk alırdı. Hayatlarının sonuna kadar beraber olacaklarını düşünmüştü genç kız, etrafta torunlarıyla otururken –tabi bağlanma sorununu aşabilselerdi- eski günleri anacaklardı belki de, ne kadar çok çılgınlık yaptıklarını. Şimdi bu hayal kararmış, Celesta yalnız başına otururken ikizini düşünmesine dönmüştü. Katlanamıyordu Celesta buna. Dikkatini toplamak ve zihinsel acıdan uzaklaşmak için yanağının iç kısmını kan gelene kadar ısırdı. Metalik ve tuzlu bir kanı vardı kanın, acaba kalbine kurşun sıkıldığında Lloyd’un kanı da mı öyle akmıştı, metalik, tuzlu ve yoğun bir şekilde? Yumruğunu sıkarak uzun tırnaklarını avuçlarına batırdı. Ahşap tabut yavaş yavaş indiriliyordu derin çukura. Celesta içinden bir şeylerin koptuğunu hissetti, sanki asla doldurulamayacak bir parçası ağır ağır ve acı verici bir şekilde zorla alınıyordu ondan. Bir daha asla tam hissedemeyecekti belki de.
Cenaze törenini nasıl tamamlayıp eve gelebildiğini bilmiyordu, ama gözlerini açtığında yatağındaydı. Sonra olanlar hızlı bir şekilde gözlerinin önünden geçti. Odasının duvarlarını siyaha boyamış ve geri kalan boyayı da yere boca etmişti. Ruh halini en güzel şekilde anlatıyordu oda. Kapının altından bir tepsi içinde yemek göndermişlerdi genç kıza, ama Celesta tepsiyi de kaldırarak bir köşeye savurdu. Yatağını altında sakladığı kutuyu çıkararak, Lloyd’un olduğu tüm fotoğrafları duvarına yapıştırdı tek tek, çıkamayacak bir biçimde. Artık siyah duvarların sadece bir kısmı gözüküyor, geri kalan her yer ise kardeşinin fotoğraflarından oluşuyordu. “Lloyd,” dedi çatlak bir sesle. Bu tek kelime kadar acı veren başka bir şey yoktu onun için şu anda. Fotoğraflara tek tek bakarken, kararını vermişti. Hayatta gerçekten sevdiği tek kişiyi kaybetmişti, artık onu burada tutan bir şey yoktu. Lloyd’un katilinin peşine düşmeyi düşündü, ama adamı yakalamışlardı zaten. Adam kanserdi ve ölecekti yakında. “Hem benim katil olmamı istemezdin, değil mi kardeşim?” dedi histerik kahkahalar atarak. Tekrar hıçkırıklara boğulduktan bir süre sonra sakinleşti ve üzerine –ne olduğuna dikkat etmeden- bir şeyler geçirdi. Maun ağacından yapılmış ahşap kapının üzerinde tırnak izleri vardı. Yavaş bir şekilde anahtarı çevirerek dışarı çıktı ve kimsenin bir tek şey bile söylemesine izin vermeden evden attı kendini.
Ağır ağır esen rüzgar, genç kızın ikizininkine benzeyen altın rengi saçlarını savuruyordu. Aşağı baktı Celesta, tıpkı göz rengine benzeyen mavi dalgaları gördü, uçurumun kenarında çarparken. Tüm renkleri bir şekilde Lloyd’la bağdaştırmıştı, hepsi acı veriyordu ona. Gözlerini kapadı ve esen rüzgarın taşıdığı deniz kokusunu içine çekti. Ölmekten korkuyordu belki de, ama hayatında sevdiği tek kişiyi unutmaktan daha çok korkuyordu. Lloyd’un hatları bulanıklaşıyordu zihninde yavaşça, daha sadece birkaç gün geçmesine rağmen hem de. Gözlerini açtı ve kardeşini hayal etti karşısında. Lloyd gözünün önünde belirdi, haylazca bakan ama samimi mavi gözler, uzun ve özenle şekil verilmiş bir saç, atletik bir vücut. Bazı ayrıntıları hatırlayamaması korkutuyordu Celesta’yı, elini saçlarından geçirişi, çapkın bir gülümsemeyle bakması. Karşısındaki hayal, kollarını uzattı Celesta’ya cesaret vermek istercesine. Celesta derin bir nefes aldı ve bir adım attı boşluğa doğru. İkinizin gülümseyen yüzüne bakarken fısıldadı yavaşça, “Geliyorum.”
| |
|
Jaden Falcoln Landbrock Roma Baş İblis Efendisi
Mesaj Sayısı : 34 Kayıt Tarihi : 17/02/13
Karakter Detayı Statü: Moderatör Uyarı:
| Konu: Geri: lynncia. Cuma 22 Şub. 2013, 15:45 | |
| Değerlendirme;
Kurgu: 13 Betimleme: 20 Akıcılık: 17 Uzunluk: 4 Noktalama & İmla: 13 Paragraf düzeni & Renklendirme: 20 Toplam 87 | |
|