Mortal Instruments RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Mortal Instruments RPG

Ölümcül Oyuncaklar'a Hoşgeldiniz...Görmediklerinizi Keşfetmeye Hazır mısınız?
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Jinx

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Jinx Tethys
Vancouver Klan Lideri
Vancouver Klan Lideri
Jinx Tethys


Mesaj Sayısı : 5
Kayıt Tarihi : 14/02/13

Jinx Empty
MesajKonu: Jinx   Jinx Icon_minitimeC.tesi 16 Şub. 2013, 20:28

Islak bakır saçlarını lastiktoka ile alelade topladı. Güneş, yerini yavaş yavaşzifiri karanlığa vermeye başlamış; ufuk mavi, turuncu mor ve kırmızının envai çeşit tonuna bürünmüş, gökyüzü ise karanlık perdelerini çekmişti. Akşamüstünün tatlı ayazında denize girmek ise farklı bir tat, farklı bir fanteziydi; kemik iliklerine kadar işleyen soğuk bir meltemin ardından, yağ gibi ılıman suya süzülmek ve uzun ağaçların kök saldığı koydan ufka doğru yüzmek, sanki Güneş'e ulaşacak gibi... İmkansız mı? Haha, bu kelimeyi üreten muhtemelen zavallının biriydi, ya da korkak bir tavuk. Limitlerin, dorukların sonun reddediliği bir evrende, zincirlerin tutmadığı bedenlerdeki ruhların bulduğu özgürlük.. İşte özlenen buydu. Smells Like Teen Sprit Nirvana'nın en sevdiği parçasını melodisi vardı dilinde ''...And I forgetjust whyI taste ,oh yeah,I guessit makes me smile. I found it hard, It was hard to find .. Oh well, whatever,nevermind..'' Yolun ortasında bağıra çığıra şarkı söyleyişi kısmen bakışları üstüne çekiyordu. Gözleri bulanık görüyordu; sokak kaldırımda oturup felsefe kitabı okuyan sarhoş bir şarapçının gözleri gibi, belirsiz bulanık; herhalde tuzlu sudan olmalıydı. Sokaklar, caddeler görünen gerçekliğin büyük bir kısmı alacakaranlığın loşluğuna saklanmıştı, dükkan camlarında kendi yansımasını bile zor seçiyordu. Saçını tutan lastik toka koptu, ayaz üfleyen bir rüzgar saçlarını dağıttı, genç kızın önüne getirdi. Samara'nın saçlarını bakır-kızıl kahveye boyatmış haline benziyordu; içinde siyah sütyeni sırıtan siyah askılı bir bluz, altına da bluze nazaran solmuş siyah bir şort giymişti. Converseinin altından bileğindeki basilisk-ahtapot karışımı bir yaratığın dövmesi göze çarpıyordu, bu şeyin yarasa kanatları da vardı. Genç kızın sırtındaki 'kendi' yarasa dövmesi ise kısmen bluzün arkasına gizlenmişti. Peynir beyazı teni siyah giyimine tam tezat oluşturmuştu; Hollandalı gotikvari gençleri andırıyordu. Retinası ise kıpkırmızı olmuştu, göz kapakları ile arasında ciddi bir savaş vardı,inadına iniyorlardı. Sertbir tekila ile onların icabına bakacaktı. Kaslarıysa akşamdan kalmaymış gibi ağrıyordu. Sarhoşken maske düşer, ve ben ile arada bir yasak, bir engel kalmaz, bilinç yoksa duvar da yoktur. Hemen ilk uçakla Italya'ya gidebilir ve Trieste'de sokak sokak, kaldırımda oturup felsefe kitabı okuyan sarhoş şarapçı Gustavo'u arayabilirdi. Bir böğürtlen bahçesi bulmayı da ummuyor değildi. Saç sakalı karıştırmış, renk cümbüşü yırtık bir gömlek giymiş yaşlı bir italyanı, elinde böğürtlen şarabı ilekendisine yaklaşırken görseydi,o kişiyi tanırdı. Sergide gördüğü resmine hayran kalmıştı; kızılın bastırılmamış bir lav olmuş, tutsak bedenleri toprağa kök salmış ruhlarının demir zincirlerini eritiyordu. Bir çok el,bir çok beden çıkıyor ve Güneş'e, doruğa yükseliyordu. Bir hortum da vardı sanki yeşil renk cümbüşünün arasında. Kızıla tam tezat yeşil, özgürlüğün huzurunu yansıtıyor olacaktı ki, alıp götürdüğü de yokluk belirsizliğiydi. Bomboş fırça darbeleri bu noktada silikleşiyor, ışık azalıyor ve renk kendisini kaybolmak üzere siyaha bırakıyordu. Fırça darbeleri hareketliydi, bazı yerlerde ip kullanılmıştı. Sanatçının elleri titrekti, tuşlardan barizdi. Bir Van Gogh fırçası yorumunu rahatça alabilirdi,ama aslen bu değildi. Van Gogh sıcak bir Haziran ayında, damın altındaki gölgede içilen buzlu bir çaydı, Gustavo ise sert bir alman birası, ya da tekila. Fırça ile aynı kavgayı etmişlerdi, ama Gustavo bir şeylerin arkasına saklanmamıştı. Tempest'ı okumuştu, anlamıştı. Düşüncelerinin arasında dalmışken adımlarının onu götürdüğü yere girdi, içeri girdi; Sangius Barı. Ne istediği barizdi, bir bardak bol kremalı Baileys. Bara doğru ilerledi, saçlarını önünden çekmeye zahmet etmemişti. Tek hamlede taburesine çıktı, ve içkisini söyledi. Dudaklarının müziğe zaten eşlik ettiğinin, ses tellerinin kontrolünü kaybettiğinin farkında değildi ama, bedeninin dans etme arzusunun, onu hapseden zincirlerekarşı ayak direyişini hissedebiliyodu,yaşadığı alem bambaşka bir yerdi,Zamandan ve mekandan izole, çevresindeki hareketlerden bihaberdi, dudağını cam bardağa dayamış, yudumları dilinde gezdire gezdire, tadını ala ala içiyordu içkisini. Kulağını notaların ahengine kaptırmıştı, düşüncelerinden soyutlanmış ve kısmen benliğini unutmuş gibi. Kimi düşünüyordu, neyi düşünüyordu ki bomboş bir levhaya dönmüştü belleği, neyi sildiğini hatırlamıyordu. Belki de o kadar boştu ki, düşünecek, yaşayacak bir şeyler arıyordu. Bazen kendi düşüncelerinde boğuluyordu, yere atmak istiyordu kendi ördüğü kaftanını. Arayışı hep vardı,hiçbitmemişti. Sorguları da,sualleri de öyle. Pek olağan değildi,farklı olmakbir seçimdi ve seçimi debuydu. Uzun, siyah boyalı tırnaklarıyla acemi bir ritim tutturmuştu. Birini hissediyordu. Gamzeleri daha da belirginleşti,simasını alıp götürmek isteyen muzur bir gülümsemeye teslim oldu. Onun kokusundan, tadını alabiliyordu, başta sert sonra tatlı. Göz ucuyla onu süzüyordu, gömleğin arasından, mermerden yapılmış yunan heykelimsi tenini, beyaz tene tezat,bal-kahve dolgun saçlarını ezberliyordu, ve bay Hermes'in ruhu duymuyordu. Lanet olsun, uyluklarının kasıldığını kabul etmesi gerekirdi. Tüm hücrelerine, tüm organellerine kadar istiyordu. Parmaklarını o gür, sarı saçlara daldırmamak için güdüleriyle bir iç savaş yapıyordu. Doruk noktasına çıkan duygularını bastırmayacaktı. Gülüşünün kenarında gamze çukurları belirginleşti, bütün dişlerini göstererek sırıttığının farkındaydı. Sarhoş olmadığının da. Ağzındaki tadı sevmişti. Tatlı, içindeki eriyişi gibi yumuşak, sıcak ve tutkulu; çikolata tadı. Kısık göz kapaklarının arkasındaki gözlerde, yaramaz bir kız çocuğu bakışının ardında tutku ve hırs vardı. Aslında onun hızına yetişemediği için morali bozulmuştu, biri hızlı olacaksa o Tempest olmalıydı, bunu biliyordu ama bedeninin onun karşısında eriyişine izin veriyordu. Haha ne yani, buraya yatağına bir kız atmak için gelmişti, daha kötüsüyse bu işte iyiydi. Bu mücadele ciddiye binebilirdi, aralarındaki rekabetten hoşlanmıştı; biri hükmedici olacaksa bu kendisi olmalıydı. Şu öğretmenlerin belası hiperaktif çocuklar gibi hissediyordu. Hermes sonunda ağzını açtı '"Size katılabilir miyim? Yalnız içmek sıkıcı olsa gerek"' Tempest, gözlerini artık onunkilerle birleştirebilirdi. sanki ışıklandırma sadece onun şeffaf tenine çarpıyor ve onu, gömürlükte durmakta olan beyaz bir inci gibi açığa çıkarıyordu, sert ve sıcak hatları ve şeffafteniyle,ölümüne çekiciydi. Aynı zamanda ölümünesinir bozucu. 'Hodri meydan'diyesi geldi genç peri kızının. Yüzünde tüm hücrelerini uyuşturan tatlı o zevki gizlemek için, pişkin bir gülümseme yerleştirmişti. Ne maske ama! Yalandan meydan okur gibi gözlerini kıstı, dil çıkarma güdüsüne engel olmaya çalışır gibi dudaklarını büzdü. Gür, melodik ve otoriter bir sesle ''Sana bir içki ısmarlama izin verirsin''' Pişkin pişkin gülümsemeye devam etti. Hermes, sarhoş etmeyi planlıyorsa bu planından vazgeçmeliydi. Tempest Texaslıydı; su yerine bira içilen bir kasabadan gelmeydi. Dumanların içinden çıkan adam dudaklarına yapıştığında onu doruklarına kadar hissettiği bariz belliydi. Nefesinin kesilmesini beklemişti, bunu planlamıştı hatta ve dudaklarını ağzında gezdirirken bundan oldukça emindi. Atağa geçmişti, kartları öyle doğru açıyordu ki, Tempest hamle yapmakta ilk defa bu kadar geciktiğini fark etti. Sessizce sürüklemesine izin veriyordu, içinde kopan fırtınalara ve salt hazza boyun eğiyordu. Porselen eller saçlarında dolaşırken kontrolü kısmen kaybetmiş elleri adamın sert karnında geziyordu. Güçlüydü, hem de fazlasıyla. Tutuuşu, kavraşıyı, hakimeyeti, evet otoriterdi ve bu sexy olduğu kadar sinir bozucuydu. Hazzın itemelesine izin verdi, genç perinin üstüne abandı, saçları kavramış elleri kavradı, sıktı. Daha çok gücünü göstermek istermiş gibi sıktı, geriye itti. Adamın kafasını sertçe arkaya yasladı, tamemen üstündeydi. Hissediyordu, kocaman bir kontrbasın arkasına geçip ondan dehşetli bir inleme sesi çıkarmanın verdiği güç gibi bir güç. Tüm gücü elinde tutmak, boyun eğlmesini sağlamak, onun deneyimlemeyi aklına bile getiremeyeceği zevkler yaşatmak istiyordu. Dişlerini dudaklarına geçirdi ve göz kapaklarını kıstı, dudağın tadını alıyordu. Genç perinin dudaklarını emerken yavaşladı, sigara dumanının yanında, Leon'un nefesi de akciğerlerindeydi. Marilyn Manson - Heart Shapped Glasses.. Anı anlatan klip olsa gerekti, yaşıyordu. Gözlerini onunkiyle birleştirmeden, Leon'un kucağına abanmış pozisyonunu düzeltti. İçkisinden bir yudum daha aldı. Kahverengi zemin üzerinde patlayan kızıl lav altında eriyen bir şato.. Ağaçlar pembe, kızıl veya mor, ama tuhaf bir de melodi var. Dikkatli dinleyince King Crimson olduğu anlaşılıyor.. Gecenin perdesi kapanmış, ama kasveti değil. Bir şimşekle, havai fişekle ya da patlamayla son buluyor karanlığın örtüsü. Kızılın bastırılmamış bir lav olmuş, tutsak bedenleri toprağa kök salmış ruhlarının demir zincirlerini eritiyordu. Mağarada delicesine sevişen iki beden, dört el çıkıyor ve doruğa yükseliyordu. Bir hortum da vardı sanki yeşil renk cümbüşünün arasında. Kızıla tam tezat yeşil, özgürlüğün huzurunu yansıtıyor olacaktı ki, alıp götürdüğü de yoklukbelirsizliğiydi. Göğe çıkan hükümdar dağlar renk cümbüşünde değildi, ama sudan karaya, lavdan hortuma her dinamizme hakimdi, adeta dağların tek elindeydi. Kızılı kavramış soğuk dağlar, yanlızlığa itmiş mutsuz hükümdarlardı. Eteklerinde ise cümbüş başlıyordu, patlamanın ardında sevişen bedenler, zincirleri kıranlar, sesli nefes alanlar.. Dağlar ise boyun eğmemişti, burnunu havaya dikip yüz çevirmişti. Soğuktu, maviye griye çalıyordu tepeleri. Onlar üstün değil miydi, evet biri önde olmalıydı. Hiçlik orada mıydı yoksa? Kesinlikle evet. Sessizçığlığı hissediliyordu, tıpkı minikbir kelebeketkisi gibi. Silent Scream Of A Red Crimson.. Gözlerini Leon'unkilerle birleştirdi. Her şey, her saniye o kadar uzun geçiyordu ki, zamanı kırmış olduğunu düşündürtecek kadar anlıkıtı. Çantasından bir defter çıkardı. El yapımı,yağlı boya ve sulu boya gibi türlü materyalin bir zeminde yarattığı kaosgibi görünen bu defterde, kırmızı bir denizin içinden çıkan siyah ağaç gövdesi ve denize batmış yarım aya doğru uzanan simsiyah dallar belli oluyordu. Silent Scream Of A Red Crimson.. Bir kolaj çalışması veya tablodan ziyade, bir anı galerisiydi bu. Picasso gibi bir çok büyük 'soyut resim' sanatçısının, günlüklerini resimler ile tuttuğu biliniyordu. Gustavo da büyük bir ihimalle kaldırım köşelerinde yatan bir soyut resim dahisiydi, hatta Marilyn Manson da resim ile müziği Tempest'ta birleştiren bir sanatçıydı. Duyguları üç tane ulu dağın ardına saklanmamıştı, sadece orda zeminin üstünde dalgalarını geçiyorlardı. Gözlerini Leon'dan ayırmıyordu,gözlerinin renk geçişini neredeyse ezberlemişti. Şelaleyi hissediyordu, doruklardan inen koyu bir şelale toprağa mavi köpükler bırakıyor, dev kazanını kaynatıyordu. Elleri defterinde, gözleri ise Leon'daydı. Yüzündemuzur bir sırıtış belirdi. ''Resim ile ilgilenir misin?''
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Elizabeth Rose Wayland
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Elizabeth Rose Wayland


Lakap : Lizbeth
Mesaj Sayısı : 2356
Kayıt Tarihi : 11/07/10

Karakter Detayı
Statü: Site Kurucusu
Uyarı: 0/0

Jinx Empty
MesajKonu: Geri: Jinx   Jinx Icon_minitimePaz 17 Şub. 2013, 11:01

Kurgu: 12
Betimleme: 23
Akıcılık: 16
Uzunluk: 5
Noktalama & İmla: 13
Paragraf düzeni & Renklendirme: 16

Toplam rol puanı: 85

Kurguda bazı boşluklar vardı, betimlemeler yerindeydi ancak kimi zaman biraz fazla buldum ki buda akıcılığı bozdu. Sanatsal içerikler rpyi zenginleştirmiş. Hep aynı yazım hatasını tekrarlamış, Türkçe sözcüklerde ve boşluk bırakmada bazı sorunlar yaşanmış. Paragraf bırakılsaydı okurken gözü yormazdı diye düşünüyorum. Ancak genel anlamda başarılı bir rpdir.

Rütbenizi aldıktan sonra RPG'ye başlayabilirsiniz.
Not: Bir gece avcısı serisini okumuşsun sanırım bende hayranıyımda.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mortalinstruments.forum.st/
 
Jinx
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Mortal Instruments RPG :: Mortal Instruments :: Arşiv-
Buraya geçin: