Mortal Instruments RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Mortal Instruments RPG

Ölümcül Oyuncaklar'a Hoşgeldiniz...Görmediklerinizi Keşfetmeye Hazır mısınız?
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Amy.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Amy Clare
Nefilim | Gölge Avcısı
Nefilim | Gölge Avcısı
Amy Clare


Lakap : Cellat.
Nerden : Manhattan
Mesaj Sayısı : 254
Yaş : 29
Kayıt Tarihi : 23/08/10

Karakter Detayı
Statü: Moderatör
Uyarı:

Amy. Empty
MesajKonu: Amy.   Amy. Icon_minitimeCuma 15 Şub. 2013, 16:07

Eskimiş kanepenin üstüne yüzüstü yatıp hayatının ne kadar raydan çıktığını, fırsatlarının elinden nasıl kaçıp gittiğini, yaşamının nasıl önünde eriyip bittiğini düşünüyordu istemsizce. Hâlbuki kalkması gerekiyordu. Psikologu ile saat 1 de görüşmesi vardı. Her zamanki gibi o beyaz kapıyı istemsizce tıklatacak ve içeri gök mavisi ve beyaz renklerin ağırlıkta olup, her şeyin düzenli olduğu odaya girip, hayatında her şeyin mükemmel yürüdüğü hiçbir sorunu olmayan kadınla sohbet etmeye başlayacaktı. Buna her ne kadar sohbet etmek denirse. O her zamanki hikâyesini anlatacaktı, kadın ise yüzüne yalancı hüzün maskesini takıp onun aklının en bilinmeyen köşelerine itilmiş anılarına ulaşmaya çalışacaktı. Hatta haftalık ödevlerinden birkaçını vermeyi ihmal etmeyecekti. Ama bunlar bugüne kadar ikisini de bir adım ileri götürmemişti. Ödevi basitti. Küçüklüğünden beri yaşadığı, doğup büyüdüğü, gittiği okullardan mezun olup çalıştığı yerlerden kalan eşyalarına bakıp yazmak. Bu kolay görünebilirdi ama Miranda’yı çok zorluyordu. Baktığı hiç bir şey onda bir anlam ifade etmiyordu. Sadece karşısındaki nesnenin ana hatlarını yazabiliyordu, kalın deri kaplı eski ajandasına. Psikologu her seansta ona ait özel bir nesnesini getirmesini söylüyordu ve Miranda’da götürüyordu. O gün o nesne hakkında konuşuyorlardı. Bugün için ise hiç bir şey götürmeyecekti psikologu kendi seçmişti konuşacakları konuyu. Derin bir iç çekerek odadaki ağır havayı içine doldurdu ve aynı anda bıraktı. Ciğerleri acımıştı. Kapalı cam ve perdeler yüzündense içeride kasvetli bir hava oluşmuştu. Perdeleri koyu renkteydi. Herhalde genç kızlığından kalmaydı çünkü onları ne zaman seçtiğini hatırlamıyordu. Sıkıntıyla yattığı koltuktan kalkıp cama doğru ağır adımlarla yürüdü. Yürüdükçe uyuşmuş olan kasları karıncalanıyor ve canı acıyordu. Cama ulaşana kadar birçok şeyin üstünden geçmek zorunda kalmıştı. Acaba eski benliği de böyle dağınık bir insan mıydı yoksa her şeyiyle birlikte hafızasını kaybettiğinde mi bu hale gelmişti? Cama ulaştığında kalın koyu pembe perdeye parmaklarını dokundurdu önce. Üzerinde yer yer lekeler belirmişti ve ani bir hareketle perdeyi kenara çekti. İçeri giren günışığından kendini korumak için ellerini gözlerine siper etti. Yavaş yavaş parlaklığa alışınca tekrar dışarı baktı. Arabalar ve binalar yan yana muntazam bir biçimde dizilmişti. Binaların bahçelerinin birkaçında aileler kahvaltı ediyorlardı. Mutlu olan aileler… Perdeyi açtığı hızla kapadı ve doğruca banyoya yöneldi. Eski banyosuna girdiğinde gözü aynadaki siluete takıldı. Kırmızımsı kahverengi saçları dağınıklıktan birbirine girmiş ve kabarmıştı, gözaltları uykusuzluktan çökmüş ve verdiği kilolar nedeniyle elmacık kemikleri dışarı fırlamış son derece perişan bir genç kız duruyordu karşısında. Bir gün psikologu ona eski bir resmini göstermişti. O resimdeki kızın gri gözleri yaşama umudu ile parlıyordu. Yanaklarında mutlu olduğunu gösteren sıcak bir pembelik vardı. Psikologu “Kendine neden bu eziyeti çektiriyorsun” demişti Mirandaya.



Bir saat sonra psikologu Helen’in ofisinin önündeydi. Beyaz oymalı ahşap kapıyı tıklattıktan sonra beklemeye başladı. Elleri ile duvarda ritim tutuyordu. Bu onun için yeni bir şeydi. İçinde bugün kendiyle ilgili bazı gerçekleri hatırlayacağına dair bir umut vardı. Umut... Uzun zamandır içinde olmayan yegâne mutluluk sebebi. Kapı açıldığında karşısında Helen’i gördü. Krem sıfır kollu yakasında hafif fırfırları olan göğüs oluğu biraz açık bluzunun altına, siyah vücudunu saran diz hizasında bir kalem etek giymişti. Siyah uzun saçlarını gergin bir biçimde atkuyruğu yapmıştı ve yüzünde gerçek olduğunu hissettiğim bir gülümseme vardı. “Hoş geldin Miranda. İçeri gelsene “ dedi kadife ses tonuyla. Genç kız içindeki umut kırıntılarını yüzüne yansıtmak istermişçesine yüzünde hafif bir gülümseme ile içeri girdi ve her zaman oturduğu tek kişilik koltuğa oturdu. Helen de karşısındaki koltuğa geçti. Bu ikisi içinde yeni bir şeydi. Çünkü ikisinin de bugünden beklediği bir şeyler vardı.”Seni her zamankinden farklı gördüm Miranda. Bunu bilmelisin ki bu çok hoşuma gitti. Neyse sonra bunları konuşuruz. Hemen seansımıza başlamak istiyorum senin içinde bir sakıncası yoksa.” Hafif bir gülümseme ile kafasını salladı Miranda. Konuşmaya gerek görmemişti. Helen yerinden kalkıp masasının gizli çekmecesini, eteğinin cebinden çıkardığı anahtarla açtı ve içinden bir kutu çıkarıp tekrar Miranda’nın karşısına oturdu. Genç kız soru soran gözlerle karısında ki güzel bayana bakıyordu. Helen ise derin bir nefes alıp birazdan açıklayacağı gerçekleri içinde sindirmeye çalışır gibi hafif heyecanlı bir şekilde duruyordu. Nefesini verdikten sonra konuşmaya başladı. “Seninle ilgili ortak kararlarımız vardı. Bazı olayları sana açıklamayacaktık. Senin yavaş yavaş hatırlamanı bekleyecektik. Doktorların ve ben bunun senin ruhsal sağlığın açısından daha uygun olduğu kararına varmıştık ama geçen gün bir telefon aldım. Artık senin gerçekleri biran önce bilip soruşturmaya katkı da bulunman gerekiyormuş. Biliyorum biraz ani oldu ama elimden gelen bir şey yok. Özür dilerim” Genç kız söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştı. Şaşkın bir şekilde söyleyebildiği tek şey “ Ne soruşturması ?” oldu. Helen tekrar derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. ” Elimdeki bu kutuda senin ve ailenin resimleri var. Bebeklik, ilkokul, ortaokul, lise, üniversite ve en son düğün fotoğrafların. Bana öyle şaşkın bir şekilde bakma. Ben bunların hepsini sana yavaş bir biçimde açıklamayı düşünüyordum ama emir büyük yerden geldi. Şimdi sana bu resimleri vereceğim ve sana hafızanı kaybetmeden önce olan her şeyi anlatacağım.” Sözlerini bitirdikten sonra sıkkın bir şekilde baktı genç kızın suratına. Miranda ise şoktaydı. Her şeyi anlamıştı ama düğün fotoğrafları da nereden çıkmıştı? Evlenmişti ve hatırlamıyordu. Evlendiyse müstakbel kocası neredeydi? Annesi babası bu resimlerde varsa şimdi onlar neredeydi? Niye tek başınaydı. Kutuyu eline aldıktan sonra içindeki resimlere bakmak için kendine bir miktar toparlanma zamanı verdi ve yavaşça safir mavisi renkteki, pembe ve mor renk çiçeklerle süslü kapağı kaldırdı. İçinde Helen’in dediği gibi 6 tane albüm vardı. İstemsiz bir biçimde eli en son albüme gitti. Düğün albümüydü bu. Helen bu tercihi karşısında mutsuz bir gülümseme yerleştirmişti suratına. “Haklısın. Bende senin yerinde olsam onu seçerdim.” Miranda kendinde konuşma gücü bulamıyordu.”Demek evlenmişim. Peki, şimdi eşim nerde? Ben hafızamı kaybettikten sonra beni terk mi etti ?” diyebildi zorlukla. Helen’in yüzü asıldı, ela gözlerinin etrafı gözyaşları ile çevrildi biranda. Bu hali şaşırtıcıydı. Ağlaması gereken kişi kendisi iken neden o ağlıyordu ki. “ Seni üzecek bir şey söylemedim. Niye gözlerin doldu?” diyebildi sadece. Helen ise hemen kendini toparlayıp sehpanın üzerindeki mendil kutusundan kendine bir mendil alıp gözyaşlarını sildi.” Özür dilerim. Ahh bugün senden çok özür diledim ama geçmişteki anılar gözümde canlandı. Biliyor musun bunu senden bu zamana kadar sakladım ama biz seninle çok yakın iki dosttuk ve bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama “ sıkıntılı bir şekilde nefes verdikten sonra devam etti. “ ben senin eşinin kız kardeşiydim.” Söyledikleri sözler Miranda’nın içinde fırtınalar kopartıyordu, başından soğuk sular dökülüyormuş gibi his verdiriyordu. Ne diyordu bu kadın? Nasıl bir oyunun içindeydi. Neler yapıyorlardı ona ve neden tüm bunları şimdi söyleme gereksiniminde bulunmuşlardı. Birden Miranda’nın zihninde bir anının izleri belirdi.



İki küçük kız evlerinin küçük arka bahçesinde yere çömelmiş sıralı geçen karıncalara bakıyorlardı. Onların kendilerinden ağır yükleri taşıyabilmesine ikisi de çok şaşırmıştı.” Miranda çok ufak ve hızlılar” demişti siyah saçlı minik kız iri ela gözlerini kocaman açarak. Yanındaki diğer kız aniden ayağa kalkıp kısa şortunun arkasını düzelttikten sonra gülerek ayağını kaldırdı .”O kadar güçlü değiller bence. Babam beni taşıyabiliyor. Bakalım onlar da beni taşıyabilecekler mi “ dedikten sonra son hızla ayağını karıncaların üzerine bastı. Ayağını tekrar kaldırdığında yerdeki karıncaların birkaçının ölmüş olduğunu gördü. .Helen şaşkınlıkla gözyaşları ile çevrili yüzünü Mirandaya çevirdi. “ Sen ne yaptın. Onları öldürdün.” Miranda da ağlamaya başladı .”Bilerek yapmadım. Özür dilerim.” Siyah saçlı minik kız kızgınlıkla başını salladı ve inatçı küçük burnunu havaya kaldırıp, bakışlarını sinirle Mirandaya çevirdi. ”Sen onları öldürdün Miranda. Sen katilsin “ dedikten sonra koşar adım yanından uzaklaştı.




Hatırladığı anı ile birlikte zihninde ki bilinmeyenlere doğru ilk köprüsünü atmıştı. Şaşkındı. Bu kadar çabuk ona ait olan bir şeyi hatırlamayı beklemiyordu. Güzel gri gözlerinden birkaç damla gözyaşı döküldü ve karşısındaki genç güzel bayana baktı. Bu kadın hayatının her döneminde vardı. Bebeklik, ilkokul, lise... O da yetmezmiş gibi abisiyle evlenmişti ve onun hayatının iyice merkezine oturmuştu. Demek ki o da Mirandayı her gördüğünde onun duyduğu acıyı yaşıyordu.” Seni hatırlıyorum. Bana katilsin demiştin .”Gözyaşlarını sildi ve her ikisinin yüzünde de birer tebessüm oluştu. Helen oturduğu deri koltukta hafif öne gelerek Mirandanın elini güven verici bir şekilde tuttu.” Ne yapabilirdim o zaman 4 yaşındaydık ve sen onları öldürmüştün. Ahh Miranda seni gerçekten o kadar özledim ki. Buraya her geldiğinde beni hatırlamanı bekledim. Çünkü sen benim hayatımın her noktasında vardın. Sensiz geçen bir anım olduğunu hatırlamıyordum. Abim ile evlendiğinde artık hiçbir şekilde ayrılmayacağımız için çok mutluydum. Ama sonra bu olaylar oldu ve ben seni, abimi, Todd amcayı, ilk çocuğumu ve daha birçok kişiyi kaybettim.” Helen artık gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Eli istemsizce artık boş olan karnına gitmişti. Miranda da gözyaşlarına hakim olamıyordu. Hala hiçbir şey hatırlamıyordu olanlar hakkında ama bu yaşananların, bu acıların bir sebebi olmalıydı. Bu kadar insan acı çekerken bunları yapan kişi acaba şuanda mutlu muydu? Kendisinde konuşmaya güç bulduğunda Helen’in de biraz toparlandığını fark etti.” Demek hamileydin. Ben bunların hiçbirini hatırlamıyorum Helen gerçekten çok üzgünüm. Lanet olsun ki zihnimde bir köprü yıkılmış gibi. Ama bütün her şey o köprünün karşı tarafında biliyorum ama onlara ulaşamıyorum.” Miranda kafasını iki eline dayayıp kendine lanet okumaya devam etti. Helen gözyaşlarını son kez kuruladıktan sonra konuşmaya başladı.” Bunun için kızma kendine. Sen bir şey yapmadın. Bize, hepimize bunları yapanlar şimdi rahat bir şekilde koltuklarında oturuyorlar Miranda. Onları taht koltuklarından kaldırıp hapishaneyi boylatmak için senin zihninde ki bilgilere ihtiyacımız var. O yüzden şimdi ikimizde derin bir nefes alıyoruz ve seansımızı başlatıyoruz. Bunların hepsini sonra konuşuruz. Önce şöyle başlayalım. Sen hayatınla ilgili merak ettiğin şeyleri sor ben sana anlatıyım ve her zaman ki gibi saat 3 de seansımızı bitirelim” Helen eğilip Mirandanın elindeki kutunun içinden düğün fotoğraflarının olduğu albümü aldı. “Üniversiteyi bitirdiysem ne bölümü okudum. Abinin yani eşimin, babamın ve annemin mesleği neydi? Onlar şimdi nerde? Bu olaylar ne zaman başladı. Daha doğrusu ne zaman oldu? “ Helenin suratına Mirandanın merakı üzerine üzgün bir gülümseme yerleşti ve sözünü kesip konuşmaya başladı. “Biraz daha yavaş Miranda. İlk olarak ikinci sorundan başlıyorum. Baban bir dönem FBI da çalışmış bir görevliydi annen ise öğretmendi. Sende babanın yolunda gitmek istedin ve polis akademisinde okudun. Akademiyi birincilikle bitirdin ve özel bir tim de çalışmaya başladın. Abim de baban ve seninle aynı meslekteydi. O da aynı şekilde polis akademisini dereceyle bitirip bir timde çalışıyordu ve bizden 5 yaş büyüktü. Sizin tanışmanız küçüklüğünüzden başlamıştı. Sen üniversiteye geçtiğinde de çıkmaya başladınız ve 2 yıl öncede evlenme kararı aldınız.” Sözlerine ara verip Mirandanın eline bir resim verdi. Resimde genç bir adam ve yanında gelinlikli bir kız duruyordu. 1.90 boylarında 20’lerinin sonuna yaklaşmış iri ve kaslı bir adam vücudundan yayılan gücün farkında değilmiş gibi bir özgüvenle yanındaki kızın belini tutmuştu. Sık siyah saçları seksi bir biçimde alnına dökülmüş ve bir erkeğin sahip olmasına şaşırdığı kusursuz bir burnu ve yumuşak kahverengi gözleri ile objektife gülerek bakıyordu. Yanında ki kız ise iri güzel gözlerini çocuğa çevirmişti. Bir melek kadar güzeldi. Gözlerinde umut, mutluluk, heyecan vardı. Ama bunların yanında Miranda’nın anlayamadığı bir bakış daha vardı. Gelinliği straplezdi. Beline kadar tam oturuyor ve eteği yere kadar kat kat iniyordu. Gelinliğin yakası oval geliyordu ve gümüş renkli incilerle mükemmel işlemeler yapılmıştı. Beline kadar uzanan karamel rengi saçları kalın bukleler ile sırtına dökülüyordu. Duvağı ise saçlarına tutturulmuş bir biçimde yere kadar uzanıyordu. Genç kız bakışlarını Helene çevirip “Bu kız ben miyim? “ diyebilmişti sadece.” Evet sensin. Orada nikâhınız kıyılmıştı ve bunu nasıl söyleyeceğim bilmiyorum ama bütün olaylar başlamadan önce çekilen son resim buydu. Bak Miranda benim hatırladığım şey siz Adam ile bu fotoğrafı çektirdikten sonra içeri gittiniz ve geri geldiğinizde sen çok sinirliydin. Birbirinizden uzak duruyordunuz. Buna anlam verememiştim o zaman. Sen tekrar lavaboya gitmek için bizden izin aldığında Adam da ortadan kayboldu ve birkaç el silah patlama sesi duyuldu. Biz ilk sesler yukarıdan geldi sandık ama gözümüzü kapıya çevirdiğimizde “ gözyaşlarını silmek için bir mendil aldıktan sonra devam etti “ ah ne diyordum. Biz tekrar kapıya baktığımızda bir çığlık duyduk ve yere yığılan iki siluet gördük. Bunlardan biri Tedd amca biri de babandı. Sakın lafımı bölme yoksa bir daha anlatacak gücü kendimde bulamam. Patlama seslerinden sonra herkes oturduğu masanın altına girmişti ama ben geç kalmıştım. O zaman 5 aylık hamileydim ve kolumdan yaralandım. Yere düştüğümde nişanlım beni tutmuştu ama karnıma ani bir acı girmişti. Daha sonra doktorlar bebeğimin o an karnımda öldüğünü söylediler. Yaşadığım şok yüzünden olmuş.” Miranda yavaş yavaş bir şeyler hatırlamaya başlamıştı. Beyninde aniden bir ışık yanmıştı ve karşıdaki köprüye uzandığını hissetti. Zihninde beliren ani bir anıyla birden olduğu yerden uzaklaştı.




“Gelinliğini tutmuş merdivenlerden koşar adım çıkıyordu. Helen’e lavaboya gideceğini söylemişti ama yukarıda ki acil çıkış kapısına gitmesi gerekiyordu. Planını orada gerçekleştirecekti. Uzun zamandır bu anı bekliyordu. Mecburdu bunu yapmaya her ne kadar istemese de. Daha fazla bunları düşünmemeye karar verdi yoksa yaptığından vazgeçecekti. Zaten ona ne söylemişlerdi her geciken bir dakika için sevdiğin bir insan hayatını kaybedecek Miranda. O çocuk için buna değer mi? Hayır değmezdi. Her ne kadar ona karşı bir şeyler hissetse de onun hakkındaki gerçekleri öğrendikten sonra buna değmezdi. Sevdiklerine karşı o. O kadar da kötü bir anlaşma değildi. Kırmızı ve kahverengi tonlarının ağır bastığı koridorda hızla koşarken acil çıkış kapısını da gözleri ile arıyordu. Aradan 10 saniye geçmeden “exit “ yazan kapıyı gördü. Kapıya doğru ilerledi ve tam kapıyı açacakken hiç beklemediği bir ses sırtına kamçı gibi çarpmıştı. “ Nereye Miranda ?” Arkasını dönmesine gerek yoktu. Biliyordu kim olduğunu ama kaçınılmaz sonun geldiğini bilerek yavaş yavaş döndü. Karşısındaki son derecede güçlü adımın gözlerindeki hayal kırıklığı ile ona bakması içinde bugüne kadar varlığını bile bilmediği bir duygunun kıpırdamasına sebep oldu. “Gidiyorum “ diyebildi sadece. Ama karşısındaki adam olayların sadece bu kadar ile sınırlı kalmayacağını anladığı belliydi.” İntikam mı alıyorsun benden ?” diyebildi sadece. Miranda inatçı küçük burnunu havaya kaldırarak “ İntikam senin gibi zavallılar için Adam. Ben o suları geçeli çok oldu. Artık karşında o eski küçük kız yok. Hatta uzun süredir yoktu ve sen bunu anlamayacak kadar salaktın.” Sözleri ağır gelmişti genç çocuğa. İçten içe biliyordu Mirandanın onu gerçekten sevmediğini ama bu kadarını beklemiyordu.”Her şey yalandı dimi. Her öpüşün, her dokunuşun, her sözün. Peki neden? “ Miranda zaman kaybetmeye başlıyordu. Ne demişlerdi her dakika için bir sevdiğin kişinin canı. Derin bir nefes alıp ilerideki saksının içinden silahını çıkardı ve Adam’a döndü. ”Neler oluyor “ diye bağırmıştı Adam ve evleneceği kadının elindeki silahı görünce ani hareketle kendi silahını çıkardı. Bakışları ölümcüldü. Karşısında başka biri olsa arkasına bakmadan kaçardı ama Miranda da onun kadar öfke ve kin doluydu. Hatta nefret. “Bunun için üzgünüm demek istiyorum Adam ama değilim. Bunların hepsini hak ediyorsun. Benim ve senin sevdiklerine karşı seni takas ettim. Güzel bir anlaşmaydı.” Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve tekrar açtığında karşısındaki adamın durumu kabul ettiğini anladı. Adam silahını yere koydu ve Miranda ya baktı.” Tamam, yap hadi. Ama kameraları ve silahı nasıl yok edeceksin. Kanıtları nasıl temizleyeceksin? “Miranda ‘nın yüzünde sinsi bir sırıtış belirdi. “ Bu kadar aptal olamazsın. Onların hepsi halloldu bile. Öbür tarafta görüşmek üzere” dedi ve elindeki silahın tetiğini çekti. Silahının ucundaki susturucu sayesinde patlamadan sonra hiçbir ses çıkmamıştı ve ilk kurşun Adamın ciğerlerine isabet etmişti. İkincisi de kalbine daha yakın olan bir bölüme. Üçüncüsü ise tam kalbine… Ama o sırada aşağıda da 3 patlama sesi duyuldu. Karşısındaki dev adamın yere yıkılışını izlemekten ziyade aşağıda kimin vurulduğunu düşündü. Hak etmişti bunu. Ona söylemişlerdi her gecikme için bir sevdiğin kişi diye. Derin bir nefes aldı ve arkasındaki ayak seslerini duydu. Kimin geldiğini tahmin edebiliyordu. Arkasını dönecekti ki kanına donduran ses yüzünden hareketsiz kaldı.”Üzgünüm tatlım bunu yapmak zorundaydım” Kendi boşluğun kucağına bırakmadan önce duyduğu son şey tetiği çekilen silahın patlama sesiydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Elizabeth Rose Wayland
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Elizabeth Rose Wayland


Lakap : Lizbeth
Mesaj Sayısı : 2356
Kayıt Tarihi : 11/07/10

Karakter Detayı
Statü: Site Kurucusu
Uyarı: 0/0

Amy. Empty
MesajKonu: Geri: Amy.   Amy. Icon_minitimeCuma 15 Şub. 2013, 16:59

Kurgu: 13
Betimleme: 18
Akıcılık: 18
Uzunluk: 5
Noktalama & İmla: 15
Paragraf düzeni & Renklendirme: 16

Toplam : 85 Sonunu merak ettim çok. Rütbe alarak oyuna dahil olabilirsiniz.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mortalinstruments.forum.st/
 
Amy.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Mortal Instruments RPG :: Mortal Instruments :: Arşiv-
Buraya geçin: