Mortal Instruments RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Mortal Instruments RPG

Ölümcül Oyuncaklar'a Hoşgeldiniz...Görmediklerinizi Keşfetmeye Hazır mısınız?
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Winter.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Winter Midnight
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Winter Midnight


Lakap : W.
Nerden : Başkent.
Mesaj Sayısı : 3
Yaş : 30
Kayıt Tarihi : 11/02/12

Winter. Empty
MesajKonu: Winter.   Winter. Icon_minitimeC.tesi 11 Şub. 2012, 22:34

Mon Pierre,

Dönmeni beklemek isterdim ancak Roxanne kaza geçirmiş. Kocası aradı ve
hemen gelmem gerektiğini söyledi. Aslında gitmek istemiyorum ama Ahmed
ısrar etti. Son görevimi yerine getirmem gerekiyormuş. Öleceğine kesin
gözüyle bakıyorlar. Belki işim uzun sürer. Eğer erken dönersen yanıma
gelebilir misin? Onlara katlanabileceğimi sanmıyorum. Adresi kağıdın
arkasına yazdım. Lütfen gel. 19:30 New York uçağına bineceğim, haberin
olsun. Uçaktan iner inmez ararım.

Je t’aimes
Jacqualine




Sarı kağıt parçasını telefonun yanına bırakırken gözü Pirre’in, aynanın kenarına sıkıştırdığı, Roxanne ve kendisinin geçen sene - 17.doğumgününde- çektirdikleri fotoğrafa takıldı. ”Bu onun hoşuna gider,” demişti Pierre, Roxanne evlerine gelmeden önce ”hem böylece biraz yakınlaşabilirsiniz de.” Haklı çıkmıştı. Fotoğrafı gördüğünde gözlerinde parlayan ışığı daha önce sadece bir kez görmüştü. Babasına bakarken. Acaba Ahmed’e de öyle bakmış mıdır, diye düşünmekten alamadı kendini. Annesinin ölüm döşeğinde olduğunu öğrenmek onda hiçbir etki yaratmamıştı. Onu yalnız bıraktığı yıllar boyunca annesine dair her şey ölmüştü içinde. Bir yabancı bile ondan daha yakın olmuştu ona. Ve şimdi ondan, annesinin yanında olması isteniyordu. Yapacaktı yapmasına. Ama sadece olması gerektiği için. Başka hiçbir nedeni yoktu. Valizini sürükleyerek kapıdan çıkarırken annesinin nişan yüzüğünün parmağında olmadığını fark etti ve koşarak geri salona döndü. Telefonun önüne koymuştu. Ona mutluluğu hatırlatan tek şeydi bu yüzük, onsuz bir yere gidemezdi. Taksiye binip kısa sürede havalimanına ulaştı. Charles de Gaulle ne kadar da kalabalıktı bugün böyle! Güç bela işlemleri tamamlayıp uçağa bindi. Kabine bindiğinde her zamanki gibi bütün gözler ona döndü. Bu sefer umursamadı hiçbirini. Ne yanında dikildiğinde nefesini tutan sivilceli genç ne de yanına oturacağı takım elbiseli hoş adam çekti dikkatini. Cam kenarına geçerken içi bomboştu. Hiçbir şey hissetmiyordu. En son babası ve annesi boşandıklarında böyle hissetmişti. Koltuğuna oturduğu anda hoş bir ses yankılandı kabinde. “Yolcuların dikkatine, uçağınız havalanmak üzeredir. Lütfen emniyet kemerinizin güvenli olarak bağlandığından emin olunuz.” Uçak havalanıyordu. Kemerini çoktan bağlamıştı zaten. Çantasına uzanıp Nokia C5 03’ünü çıkardı ve kulaklıklarını taktı. Amerika’ya gitmeyi istemiyordu. Keşke bir arıza çıksaydı da havalanamasaydı uçak. Ya da hemendurdursalardı. Ama artık çok geçti, göğün ufuklarına uçuyorlardı son sürat. Camdan dışarı baktı ama hava karanlıktı. Karanlık olacağını bile bile neden cam kenarı istemişti ki sanki? Kalkmak istediğinde yanındaki iki kişiyle uğraşması gerekecekti. Bunu düşünmemeye çalıştı ve uğraşacak bir şeyler aradı. Çantasındakileri üç kez konrol ettikten sonra bir de parmaklarını tutarak içinden saydı yanına neler aldığını. Daha alacağı çok şey vardı ama güvenlik önlemlerinden dolayı uçağa alınmıyordu onlar. Pierre ona gülerdi hep bu takıntısı yüzünden. ”Ne gerek var?” diye dalga geçerdi. Jacqualine ise gücenir, ”Ne zaman ne olacağını bilemezsin,” diye cevaplardı. Ah Pierre, diye iç geçirdi. Daha şimdiden özlemişti onu. Umarım çabuk gelir, diyerek tekrar hiçbir şeyin seçilmediği gökyüzüne dikti gözlerini. Kulaklıklarını çıkardı. Zaten müziğe veremiyordu ki kendini! Aklında dönen tek bir şey vardı. Tek bir kişi: Roxanne. Yağlı, cansız, açık kahve saçlarıyla Roxanne. Herkesin “annen” dediği kadın. Bir yabancı için kıta değiştiriyordu demek. Bir yabancı için… Babası da onu yalnız bırakmıştı, ama ona o kadar kızmıyordu. Hem zaten insanlar en çok, çok sevdiklerine kızmazlar mıydı? Sevdikleri, umursadıkları için değiştirmek istemez miydiler onları? Yani bu durumda… Annesini seviyor muydu? Bütün inkarları kendisini inandırmak için miydi aslında?


Hostesin sesiyle irkilerek bu düşüncelerinden sıyrıldı. "Bayan iyi misiniz? Bir sorun mu var? Önünüzdeki koltuğu deşmeyi keser misiniz? Bayan? Bayan?" Önündeki koltuğun derisi yolunmuştu ve tırnaklarında bir baskı
hissediyordu. Başını öne eğdi ve tırnaklarına baktı. Deri parçaları vardı ellerinde. Bir küfür savurdu.
“Kahresin,yine aynı şey...” mahcubiyetle hostese baktı. ”Şey,b-ben çok,çok ö-özür dilerim…” İşte küfretmek için bir neden daha! Yine kekelemeye başlamıştı. Yıllarca kendisini ikna etmeye çalıştığı şey koca bir yalan gibi görünüyordu artık gözüne. "Hanımefendi iyi misiniz? Yardıma ihtiyacınız var mı?" "A-aslında p-pe-pek iyi d-deği-değilim." "Bir şeye ihtiyacınız var mı?" "L-Lavo-Lavaboya gitsem iyi olacak." Hayır, ağlamayacaktı. Bunu kendisine yapmayacaktı. Hostes kızın ardından yürürken kendini toparlamaya çalışıyordu. Lavoboya girdiğinde çantasını yere attı ve ellerini lavaboya dayadı. Aynaya baktı uzun bir süre. Sonra suyu açmış ve kafasını suyun altına sokmaya karar vermişken tuhaf bir şey oldu. Dışarıda herkes çığlık çığlığaydı ve az öncesinde anons yapılmıştı. Hemen ardından da sarsıntılar başladı. Hemen çantasını kapıp sırtına taktı ve güvenli bir yer aradı. En güvenli şey, borulara tutunmak gibi görünüyordu. Hiç düşünmeden borulara yapıştı. "Sakinim, Sakinim, Sakinim..." diye tekrarlayarak sakinleşmeye çalışıyordu. Aniden kapı açıldı ve hostes kız girdi içeri. Daha doğrusu
yuvarlandı. "Neler oluyor?" diye sordu sesindeki paniği bastıramayarak. "B-ben böyle bir şeyle daha önce hiç karşılaşmadım. En kötü ihtimalle uçak düşüyor." Yine boşluk hissi... Ardından mutluluk. Gülümsememek için kendini zor tuttu. Amerika'ya gidemeyecekti. Korkak gibi davranıyordu ama umrunda değildi, o acıya dayanması gerekmeyecekti. Ama ansızın bir korku kapladı içini.Ne yapacaktı uçak düşerse? "Çok rahatladım!Ne yapacağız peki?" "Bak maske takmamız gerekiyor, acil durumlar için uçakta paraşütler de var. Ama onlar uçağın kıç kısmında bulunuyor. Ve diğer yolcuları da düşünmeyeliyiz. Onları da uyarmalıyız." Yolcuların canı cehennemeydi! Nasılsa şu an kimseyi dinleyecek halde olamazlardı. Hepsi panik halde bir o tarafa bir bu tarafa kaçışacaklardı. Ah şu insanlar! Hayatları söz konusu olduğunda bile tedbirsiz davranmaya devam ediyorlardı. Adı gibi emindi ki dışarıdaki
kargaşa , insanların kendi başlarına hareket ediyor olmalarından kaynaklanıyordu. "Diğerlerini boşversene! Paraşütleri almaya gidiyoruz. Hadi." Kızın öylece baktığını görünce daha yüksek sesle söyledi, bu onu harekete
geçirirdi. "Hadi! " "Yo, hayır. Yolcuları, onları almamız gerekiyor. Uyar-" Daha fazla bekleyemezdi,en azından beklememesi gerektiğini biliyordu. "Kapa çeneni. Geliyor musun?" Kız cevap vermeyince kafasını salladı ve kızın elini kaptığı gibi yolcuların arasına daldı. Kızı arkasından sürüklerken herkese çarpıyordu. Diğer uçak görevlileri hostes kıza sesleniyordu ama Jacquline kızın cevap vermesine fırsat bırakmadan başka bir bölüme geçirmeyi
başarıyordu ikisini. Bütün yolcular ayağa kalktığından düşme gibi bir tehlikeleri olmuyordu şükürler olsun ki. Son bir gayretle bir kabine girdi ve bir kapı gördü. Kuyruk kısmına çoktan gelmiş olmalıydılar. Sonsuz gibi gelen bir sürenin sonunda nihayet kuyruğa ulaşmış olmalıydılar. Nefes nefese kıza döndü. Kızın suratı bembeyaz olmuştu. Onun da midesi bulanıyordu ama o güçlü olmalıydı. İnsanların itiş kakışından havasız kalmıştılar içeride. Burada ise kimse yoktu ve rahat nefes alabiliyordu. Derin bir nefes çekti güç almak istercesine. "Paraşütler burada mı?" Hostes kafasını salladı. Kızın hali hiç de iyi değildi, en iyisi, işi kendisinin halletmesiydi. Uzun uğraşlardan sonra paraşütlere ulaştı. Birini kıza attıktan sonra kendisininkini sırt çantasının üstünden taktı. Hostes kız eğitimli olduğundan, ondan önce takmıştı bile. Paraşütünü ikinci kez konrol ettikten sonra kıza döndü. Tam ağzını
açmıştı ki, bir çatırtı duyuldu.

Son anda kızın elini yakaladı... Kuyruk gövdeden ayrılırken Jacqualine'i ne zaman yüksekten alçağa ani geçiş yapsa içini kaplayan o tuhaf his esir aldı yine. Kızla birlikte aşağı düşerken ondan ayrılmamak için elini sıkıyordu. Muhtemelen kızın canı acıyordu ama elini gevşetirse, güçlü rüzgarda ayrılmaları daha kolay olurdu ki yeterince zordu zaten bir arada kalmak. Kızın canını yakmak ne kadar onu üzüyorsa da bunu yapmalıydı. Hızla düşerken kızın sesini güç bela duydu “Bana sıkı sıkı sarıl. Sakın bırakma. Asla, asla bırakma,” Kızı zorla kendine çekip beline sıkı sıkı sarıldı. Sadece kızı güvende hissettirmek değildi amacı, Jacqualine ondan ayrı düşmekten korkuyordu, tek başına başaramazdı, birinin desteği olmadan. Buna inanamıyordu, korkuyordu!.. Jacqualine korkuyodu!

Kız paraşütü açtı ve birden tekrar yükseldiler.J acqualine’in midesi ağzına geldi. Kendi paraşütünü açmadı, o da açarsa ayrılmak zorunda kalırlardı ve ayrı yönlere gitmeleri yüksek ihtimaldi. Yavaşça gökyüzünde salınırken biraz sakinleşti. Kızın yüzüne bakamıyordu, bir eliyle paraşütün halatına tutunmuş diğer eliyle kıza varlığıyla destek olmaya çalışıyordu. Korkuları biraz daha azalınca etrafına bakındı. İleride bir yerde küçük bir kara parçası görünüyordu. Ancak rüzgar onları kara parçasının olduğu taraftan başka bir yöne götürüyordu. Ve etrafta başka
kara parçası da yoktu. Jacqualine paraşütün halatlarına asılıp paraşütü yönlendirmeye çalıştı. Çok zordu bu, kolundaki kaslar isyan ediyordu ama yavaş yavaş rotalarını kara parçasına çevirmeyi başarmıştı. Yavaş yavaş, ada olduğunu tahmin ettiği toprak parçasına yol alıyorlardı şimdi…

Yarım saat sonra adaya on metre kadar kala denize değdi ayakları ve suya düştüler. Kız kaskatı kesilmişti yanında. Sığ suda kızı da sürükleyerek karaya çıktılar. Kızın paraşütünü kızgın kumlara serip kızı üstüne yatırdı ve kendi de birkaç ağacın olduğu yere koşturdu. Midesindeki daha fazla içinde tutamayıp çıkardıktan sonra denizin kumları dövdüğü sınıra ulaşıp kendini sığ suya bıraktı. Çantası ve paraşütü sırtını acıtıyordu
ama umrunda değildi. İçinde bir çok duygu savaş halindeydi. Korku. Mutluluk. Bitkinlik. Sevinç. Gözyaşları ve hıçkırıklarla sarsılırken suyun yüzüne her çarpışında verdiği serinlikte kendini kaybetti… Gözlerini açtığında binlerce yıldızla aydınlatılmış gökyüzüyle buluştu Jacqualine. Başta hala rüyada olduğunu sandı. Uyanmalıydı, uçağın inme
vakti yaklaşmış olmalıydı şu sıralar. Üstünden sular süzülerek ayağa kalktı, sırtı feci ağrıyordu. Neden çantasıyla yatmıştı ki? Neyseki bu sadece bir rüyaydı ve uyanınca acıyı hissetmeyecekti. Okyanusun tuzu yüzünde kuruyunca, bozmuştu güzelliğini. Birkaç yüz kasını oynatmaya çalıştı ama bunu yapmak ona çok acı verdi. En iyisi hiç oynatmamaktı. Etrafına bakındı. Geceyi aydınlatan dolunay da olmasa, bastığı yeri bile göremeyecekti. Ayaklarını sudan çıkarıp kumlara bastı. Ayakları suyun içinde kalmaktan berbat bir hale gelmişti ama yine de ayakkabılarını çıkarmayı düşünmedi. Çevreye tam anlamıyla baktığında birisinin, ne olduğunu anlayamadığı bir karaltının üzerinde yattığını fark etti. Yaklaşınca karaltının dayanıklı, sentetik bir kumaş olduğunu gördü. Üzerinde yatan herkimse, uyuyor olmalıydı. Yaklaşıp ayın aydınlattığı yüzü inceledi. Bir kadına aitti bu yüz,t anıdık bir
kadına. Nerede görmüştü ki onu? Bu kadın...



Bindiği uçaktaki hostes kızdı! Jacqualine önündeki koltuğun derisini tırnaklarken onu uyarmaya gelen hostes. Sonrasında iyi olup olmadığını sormuş, tuvalete kadar eşlik etmişti Jacqualine'e. Sonra? İnsanların telaş dolu çığlıklarını duymuş ve uçakta bir sorun olduğunu anlamışlardı. Bir sürü insanın içinden bin bir zorlukla geçtiklerini hatırlıyordu. Ve kuyruğa ulaştıklarında... "Ah hayır,rüyada değilim!" sözcükleri döküldü ağzından biraz yüksek perdeden. Etrafta yankılanan sesini dalgaların şarkısı bastırırken Jacqualine ağlamaya başladı. Neye ağladığını bilmiyordu ama o an içinden sadece ağlamak geliyordu. İçinde tek bir damla kalmayıncaya kadar
ağlamak.

Hostes kızın yatması için serdiği paraşütün üstüne oturup ayakkabılarını çıkardı. Çantasını da kızın yanına bırakıp denizin kumlarıdövdüğü sınıra yürüdü. Hava inanılmaz derecede sıcaktı. Ya da Jacqualine'e öyle geliyordu. Ayaklarını ılık suya soktu. Ayakları suyun içinde rahatlarken buruşmuş ellerine baktı. Annesininkilere benzeyen
ellere. Onu düşünmemeye çalıştı. İşte ondan kurtulmuştu, daha ne istiyordu ki? Paraşütle inerken gördüğü kadarıyla adada kimse yaşamıyordu. Gür yeşilliğin içini görememişti ama birileri olsaydı mutlaka sahilde bir iz
bırakırlardı, değil mi? Yalnızlardı işte burada. Hep istediği şey gerçekleşmişti, o nefret ettiği yok edicilerden ve annesinden kurtulmuştu. Peki neden böyle hissediyordu? Neden evine gitmek istiyordu? Etrafına bakındı. Denize yakın bir kaya bulup üstüne tünedi. Gözlerini uçsuz bucaksız denize dikip öylece oturdu. "Gözyaşları mahremdir,kimseye gösterilmemesi gereken şeylerdir..." dediğini hatırlıyordu annesine. Olur olmadık yerde ağlardı hep. Sinir olurdu onun bu huyuna Jacqualine. İyi ki burada kimse yoktu, doya doya ağlayabilirdi artık...



Güneşin ilk ışıkları gözünü alırken tuhaf sesler duydu ve sağına baktığında hostes kzın uyanmakta olduğunu gördü. "İşte gün başlıyor," dedi ve oturduğu kayanın üstünden atlayıp kıza doğru yürüdü...



En son Winter Midnight tarafından C.tesi 11 Şub. 2012, 22:45 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aethra L. Pavone
Seelie Sarayı Peri Leydisi
Seelie Sarayı Peri Leydisi
Aethra L. Pavone


Mesaj Sayısı : 1318
Yaş : 28
Kayıt Tarihi : 25/01/11

Karakter Detayı
Statü: Yönetici
Uyarı:

Winter. Empty
MesajKonu: Geri: Winter.   Winter. Icon_minitimeC.tesi 11 Şub. 2012, 22:37

A N L A T I M [50 Puan]
[ Kurgu ] : 24/25 puan
[ Betimleme ] : 12/15 puan
[ Akıcılık ] : 15/15 puan

Y A Z I M [45 Puan]
[ Noktalama Kuralları ] : 8/10 puan
[ İmla Kuralları ] : 13/15 puan
[ Paragraf Düzeni ] : 10/10 puan
[ Renklendirme ] : 3/5 puan

E K L E R [5 Puan]
[ Sebep ] : 5/5 puan

T O P L A M [100 puan]
[ RP Puanı ] : 90/100 puan
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Winter.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Mortal Instruments RPG :: Mortal Instruments :: Arşiv-
Buraya geçin: