Ivanne Pavone Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 3 Kayıt Tarihi : 01/02/12
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: vanderineasivanne;; Çarş. 01 Şub. 2012, 19:54 | |
| Genç kızın bedeni ağır ağır çürüyordu, teslim olmaktan kaçındığı toprağın güçlü kolları arasında. Anlamsızlık silsilesinde boğulmasına ramak kalmış, yorgun ruhunun derinliklerine indikçe kayboluyordu; olduğunu iddia ettiği kendinde. Anlamını yitiren tek şey, ısrarla oynamaya devam ettiği benliği değildi. Hak etmediği bir hayatta, idrak edemediği bir zaman diliminde ayak bileklerini kavrayan çaresizlik ve umutsuzluğun isyan çığlıkları eşliğinde, yavaş yavaş çekiliyordu, karanlık boşluğun hiçlik kokan merkezine. Ne zamanın ne de ruhunun kaybolduğunun farkındaydı. Göz kapakları bedenini ele geçiren çaresizliğin rahatsız edici yoğunluğu kadar siyah bir bez parçası ile bağlanmış, milyonlarca yansımasının bulunduğu çelik kaplama bir kutuya hapsedilmiş bir şekilde, paramparça edilmiş kimliğinin kırıntılarını toparlaması istenmişti, küstahça. Her adımda bir öncekinden daha şiddetli çarptığı gerçekliğin olduğunu sandığı kadar güçlü duvarları, genç kızı her saniye biraz daha tüketiyordu. Rahatsız olduğu düşmek değil; yere çakılmaktı. Kendi aksinde boğuyordu kendini. Olduğu, parlak saçlarında okşarcasına gezinen güneş ışığı huzmeleri kadar netken; paklığa sis çekme çabası saçmaydı. Çoğu zaman afallardı genç kız. Güçlü görüntüsünün altında yatan ironik savunmasızlıkla yaşamaya alışmıştı. Ne hissettiğini önemsemez ve insanlar üzerinde umursamaz bir tavır yaratmaya çalışırdı. Aciz olmayı hiç düşünmemişti hâlbuki. Kendine olan güveni, her şeyden üstün olduğu inancını tetikleyen tek şeydi ve onu da milyonlarca sıfatla birlikte, ucunda beklediği uçurumdan bırakmaya hazırlanıyordu.
Oksijen yerine hüzün ve acı solunurken ormanda, yaşama ait tüm canlılık durmuş gibiydi. Son yaprağını da gövdesine aldığı darbenin şiddeti ile ufak bir burukluk eşliğinde toprağa bırakan ağacın dallarında güçlü bir çığlıkla son bulan senfoninin yerini alan sessizlik, acı vaad ediyordu. Zayıflığını bir kez daha kabul etti ve bedenine hareket olanağı sağlamayı reddeden adamın öfkeli bakışları ile buluşmak üzere gözlerini yukarı kaydırdı. Zihnini esir alan tek düşünce, tenine temas eden soğuk parmakların ruhunu saran alevi bir nebze de olsa dindirdiği gerçeğiydi. Bu hoşuna gitmemişti, kızın. Yutkundu ve çabalamaktan vazgeçerek sadece bekledi. Bedenine yayılan titremenin son bulmasını, bozulan kalp ritimlerinin düzelmesini, zihninin donuk bir film karesi gibi hayal ettiği hep aynı teması düşünmekten vazgeçmesini; bekledi. Nefesini ne zamandır oraya hapsettiğini bilmiyordu. Tereddütle araladığı kuru dudaklarından, hafif bir hırıltıyla serbest bıraktı ciğerlerini. Melezin tenini okşayarak yanaklarına geri dönen sıcak, hastalıklı bir gülümseme bıraktı dudaklarında. Emin değildi. Ne zayıflığından ne de gücünden. Bir lanet fısıldadı ruhunun derinliklerinde. Titrek bir soluk daha aldı. Kızı yaralama amacı güden her kelimenin reddedemediği gerçekliği öfkeyle çarparken suratına, Bia’nın koynundan hayıflanarak çıkan rüzgâr, pembeleşmiş yanaklarını okşadı narince. Acizlikten nefret ederdi; fakat bu defa dizginleyemediği öfkesi değil, karşılık verme isteğiydi. Burnunu dolduran ıslak baharat kokusu, zihnini meşgul eden bir diğer ayrıntıydı. Hızla aşağı yukarı hareket eden göğüs kafesi, adamın teniyle temas ettiği her saniye bozguna uğratıyordu kızı. Afallamaktan da nefret ederdi; ama elinde değildi. Kızın içindeki tanımı yapılamayacak herhangi bir lisanda anlatılması mümkün olmayan acı, dudaklarına sürten ıslaklıkla birlikte kalbine süzülüyordu. Fiziksel veya ruhsal, iliklerine kadar esirdi. Çalınmış bir ömrün, ruhsuz kalmış bedenini taşımak zorunda olduğu için taşıdığını bilerek, zar zor alınan soluklarla, göz kapaklarını buz mavisi gözbebeklerinin üzerine örttü ve kelimelere odaklanmayı denedi. Öfke ve hırs kokan dudaklardan dökülen cümleler birer birer saplanırken bedenine, dişlerini dudaklarına geçirdi, dozunu arttıran acıyı bastırmak istercesine. Melezin, Marj’ın onlarca yara almış suratına çekinmeden lütfettiği son cümlesi de genç kızın telaffuz edemediği kelimeleri gibi boşluğa karıştı. Çenesini kavrayan parmaklar, sessizlikle omzundan eline kayarken, yorgunluk hissiyle başa çıkmaya çalışarak araladı göz kapaklarını.
Dünden kalma, üzerine katran siyahlığıyla yapışıp kalmış, içine yer etmiş maskelerle, tutukluluk halinde devam etmek zorundaydı oyununa. Zayıflığı midesini bulandırıyordu. Öyle olduğunu kabul ettiği halde, büründüğü karakterleri oynamak zor değildi; hatta başarabildiği tek şey olduğunu düşünürdü. Bundan vazgeçmeyeceğine emindi. Oynamaktan. Boşluğa sadece bir adım kala duraksadı ve henüz giymeyi reddettiği envai çeşit kimliği tekrar kattı yorgun ruhuna. Parçaları hiçbir zaman toparlayamayacaktı, biliyordu. Hiçbir zaman tam anlamıyla kendi de olamayacaktı, bunu da biliyordu. Omzundan, giderek sırtına yayılmakta olan acıyı zorda olsa bastırdı ve yüzünü melezin boynuna yaklaştırdı. Topuklu ayakkabılarla dahi Aris’in yanında küçük bir kız çocuğundan farksız oluşu, kendini ondan zayıf olduğuna inandırmasını sağlayan etkenlerden sadece biriydi. Umursamadı. Ciğerlerini onun teninden yayılan iğne yaprağı ve toprak kokusunun hoş harmanıyla doldurdu. Başının döndüğünü hissediyordu. Sadece hissedebiliyordu. Emin değildi. Engelli bir şarkı gibiydi, son zamanlarda. Ne notalarına düzgün basabiliyordu hayatın ne de gür bir sesle söyleyebiliyordu içindekileri. Gerçekliği sorgulamanın saçmalığının bilincinde olarak araladı, artık iyice çatlayan dudaklarını “Korkmalı mıyım?” Boş bakan buz mavisi gözlerini Aris’in beklenti dolu yüzüne kenetledi. Midesine saplanan sancı, yok sayamayacağı kadar şiddetli olsada düşünmemeye çalıştı ve gözlerini melezinkilerle buluşturmamaya özen göstererek mırıldandı; “Sende en az benim kadar farkındasın ruhunu sarsan çelişki silsilesinin. Kaçıyorsun... Tıpkı benim gibi. Reddedemediğin ve her saniye gizlemek zorunda olduğun, bir parçan var... Tıpkı benim gibi. Farklı değiliz." Duraksadı. Gerçeklik, çoğu zaman bozguna uğratırdı genç kızı; ama bunu telaffuz ediyor olmak... Tuhaftı. "Kutsanmış olduğunu düşündüğün ruhun, hangi cehennemde olduğu bilinmeyen bir delikte, çaresizce saklanan babandan üflenen bir nefesken, kendin ile girdiğin savaş yadsınamaz; ama bunların bilincinde olarak ve aksine mücadele verirken, onlara benzemeye çalışman... Sence de kulağa absürd gelmiyor mu?" Derin bir soluk aldı. Mantıklı konuşmak Marj'a göre değildi. O susardı. Korkakça susar ve maskeleri ardına gizlenerek korumaya çalışırdı, bunca zamandır yarattığı dişli dişi imajını. Korkakça susardı. Korkusu kendi yada karşısındaki değildi. Hayatı yada bu hayatta kendini bekleyen, mücadele etmek zorunda olduğu güçlükler de değildi. Korkusu kimliğiydi. Derisi soyulduğunda çaresiz bir Marj ile karşılaşmaktı korkusu; yapabilecekleri değil. Bu kendinden korktuğu anlamına mı gelirdi? Gelmezdi. Bunca zamandır benimsediği güçlü bir kız rolü ise ve tüm her şeyi uğrunda feda edecek kadar oynayabiliyorsa, bu koktuğu anlamına gelmezdi. Bir soluk daha aldı. "Ben maske takıyorum ve sen gizleniyorsun öyle mi? Benim yaptığım korkakça ve senin yaptığın insanlara acımak? Bizi her dakika insan yapan acizliklerimizi haykırırken, aciz insanlara acımak seninki? Bana acımak. Ve diğerlerine." Gülümsedi. "Bende gizleniyorum. Ben aslımı maskelerle ört bas ederken sen, diğerleri gibi bir delik arayışındasın. Ben maskelerimle savaşırken sen, gizlendiğin yerden kafanı uzatarak izliyorsun bunu. Ve yeri geldiğinde arkana bakmadan..." Bir derin nefes daha aldı ve yüzünü Aris'in yüzüne yaklaştırdı. "Kaçıyorsun... Kelimeler tıpkı biz gibi yalancı Aristarchos. Çelişki dolu. Acımasız." Göğüs kafesini şişirebildiği kadar şişirdi ve göz kapaklarını kapattı. Dudaklarına yayılan gülümseme yavaş yavaş solarken umursamaz kimliğinden sıyrıldı, tüm şiddetiyle acıyı hissettiği sırtını ağacın gövdesine bastırdı ve güçlükle araladı dudaklarını. "Korkmuyorum. Belki de korkuyorum. Ne önemi var ki?" Ruhunu esir alan yorgunluğun kokusu kelimelerin millerce öte hissizliğinden dahi alınabiliyordu. Maskelerini düşürmüş olması umurunda değildi. Sadece yorulmuştu. Hissedebildiği, düşünebildiği, idrak edebildiği buydu. Yorgundu.
Kurgu çok ortada kaldı farkındayım, ama şuan sunabileceğim tek yazı. | |
|
Machaon Aristide Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 234 Yaş : 29 Kayıt Tarihi : 27/04/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: vanderineasivanne;; Çarş. 01 Şub. 2012, 20:15 | |
| A N L A T I M [50 Puan] [ Kurgu ] : 22/25 puan [ Betimleme ] : 15/15 puan [ Akıcılık ] : 14/15 puan
Y A Z I M [45 Puan] [ Noktalama Kuralları ] : 8/10 puan [ İmla Kuralları ] : 12/15 puan [ Paragraf Düzeni ] : 10/10 puan [ Renklendirme ] : 3/5 puan
E K L E R [5 Puan] [ Sebep ] : 5/5 puan
T O P L A M [100 puan] [ RP Puanı ] : 89/100 puan | |
|