Mortal Instruments RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Mortal Instruments RPG

Ölümcül Oyuncaklar'a Hoşgeldiniz...Görmediklerinizi Keşfetmeye Hazır mısınız?
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 É. Jeanne Sparda

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Éclair Naila June
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Éclair Naila June


Mesaj Sayısı : 11
Yaş : 31
Kayıt Tarihi : 11/06/11

Karakter Detayı
Statü:
Uyarı:

É. Jeanne Sparda Empty
MesajKonu: É. Jeanne Sparda   É. Jeanne Sparda Icon_minitimePtsi 12 Eyl. 2011, 23:21

Ummm... Belki Belinda'ya sormalıyım -Bells benim yerime Loren'e sorar...

Yatakhane girişine yaklaştığında dudaklarını büzerek bunu düşünmekteydi, bir yandansa gerçekten motorda Jo'ya yenilebileceğini kabullenmek için dişlerini sıkıyordu -hayır efendim arkasını dönüp Jo'ya doğru 'HEYY -BENİ MOTORDA YENEMEZSİN!' diye bağırmamaya kararlıydı. Ama... Ama. Çok içinde kalıyordu -yine de onun pek de normal biri olmadığı aklına gelince büyük konuşmaktan çekiniyordu? Herkes gibi büyük konuşmayı severdi -ama en azından cidden kendisinden emin olduğunda. "Hmph, yaşıma bakıp beni hafife alıyorsun -babamın kızı olduğumdan haberin yok. Yenecek olsan bile senin bana bir saniye bile tolerans gösterememeni sağlayacağım." Çünkü cidden, diğer konularda bu durum geçerli olamasa da söz konusu motorlar olduğunda karşı tarafın ona tölerans göstermesindense ezile ezile açık ara farkla yenilmeyi tercih ederdi. Ona tölerans gösterecek motorun üzerine sürecek kadar delirmeyeceğini de garanti edemezdi üstelik.

Bunu mırıldandığında kendisini az biraz olsun daha rahatlamış hissediyordu, sanırım duyguları seslendirmenin arada bir işe yaradığı söylemi gerçekti. İkisi de birbirlerinden Jo'nun bunu duyamayacağı kadar uzaklaşmışlardı dimi? Sanırım... Yatakhanenin kapısı tamamen kapanmadan önce yetişebilmek adına depar atmaya karar vermişti, kapı aralığından son anda içeri kayarak mahcup bir şekilde yatakhaneyi kilitleyecek olan adamdan özür dilerken geç kalmadığı için şükretmişti -geç kalsaydım avludan akademiye geçp kapının benim için açılmasını rica etmeden önce bir de savunma yazacaktım. Aman ne güzel! Pheww... En azından artık bu dert yoktu.

Arkasından kapı kilitlendiğinde dertsiz tasasız şekilde büyük poşeti sol elinde sallayarak neşeli bir şekilde sekiyordu, aslında tam ne kadar sekme denirdi bilmiyordu. Aklına Bells geldiğinde yüzü biraz daha düşmüştü kızlar merdiveninin önünde -daha az önce göz ucuyla telefonu da kontrol etmişti halbuki? Gilbert ile vakit geçirdiğini varsayarak arama yapmadan omuz silkmişti, sanırım bazen endişe dozunu biraz yüksek tutuyordu. Belinda ondan küçük falan değildi hatta kendisini Eclair'den çok daha iyi idare edebilirdi? Zira Bayan Eclair June'un kendisi bir vampir tarafından kucaklandığında bile karşı çıkamıyordu?

Oh my lord. Yatağa yığılmak istiyorum açılın açılın~


Çift kapılı odalarının önünde anahtarı deliğinden sokarak çevirdiğinde gelen tık sesinin normalden farklı olması kendisinin anında bu endişeli moddan kurtulmasına ve görünmeyen tavşan kulaklarının dikkat kesilerek diklenmesine sebep olmuştu -ne oluyoruz? Gözleri fazlaca açık bir şekilde anahtarı geri çekmeden geriye gittiğinde kapının zorlanma meselesinin Belinda ile alakası olmayacağını biliyordu -Belinda dışarıda kalsaydı pencereden girmeye çalışırdı; bu konuda önceden sözleşmişlerdi. Eclair'e gelince, o geç kalsa bile gizlice girmeye çalışmayı denemeyip görevliden paşa paşa master key almaya yollanırdı zaten? "Bu çok... Garip." Mırıldanmakta sakınca görmemişti, çünkü zaten şu anda içeride biri varsa bile anahtar sesi yüzünden zaten Eclair'in varlığından haberdardı.

Kapı önünde tahta parçası gibi ipuçları aramak için oyalanmayı düşünmüşse de bunu ondan caydıran tek bir düşünce olmuştu -Belinda, yani oda arkadaşı. Ona bir süredir ulaşmadığını fark ettiğinde anında bir anlık eğildiği yerden doğrulup kapıdaki anahtara biraz daha güç uygulamış ve sonunda kapıyı öne itekleyip açmıştı daha fazla beklemeden. Yaptığı ilk şey karanlığa gözlerini dikerek sol tarafından yerini zaten biliyor olduğu ışığı açmak olmuştu. Floresanlar yandığında Eclair tek bir yere bakmakla vakit kaybetmeyerek bütün zemini taramıştı yerde sarı saçlı baygın bir vücut var mı diye. Bulamadığında ilk derin nefesini vermişti -ikinci derin nefesini verebilmek için içerde kimsenin olmadığından emin olmak zorundaydı.

Gözlerini oda ve mutfak tarafında dolaştırdığında odada hiçbir garipliğin ya da herhangi birinin izi olmaması onu rahatlatmıştı, geriye sadece kontrol edilecek bir banyo kalmıştı. Banyo - dolaplar - yatak altları... Bu üç yeri kontrol ettiğinde içinin en iyi şekilde rahatlayacağını biliyordu, ne var ki arkasındaki kapı ağır bir gürültüyle kapandığında en önemli dördüncü yeri kontrol etmeyi akıl etmediği için kendisine o anın adrenaliniyle küfredebilirdi:

Kapı arkası.

Elindeki torba parmaklarındaki tutuş kaybolduğunda düşerken Eclair de kilden yapılmış gibi sabit tutabildiği bariz bir dehşet ifadesiyle sol omzunun üzerinden arkasına bakmıştı beklediği şeyi görebilmek için. Gördüğü yüz, beklediği gibi tanımadık bir yüz olmuştu; kafasının ortasında tren yolu varmış gibi sadece orada saç bırakan punk modeli saçlı bir adam. Kendisinden 10-15 santim ya uzundu ya değildi, ama üzerine yapışan kıyafetlerden de anlaşılacağı gibi yapılıydı ve muhtemelen... Bir Rus'tu. Yani kendi memleketinden. Yüz-milliyet eşleştirmesinde süper ulvi sayılamazdı ama bırakın da kendi memleketinin belirgin özelliklerini çıkarabilsin.

Demek ki bu basit bir hırsızlık-taciz vakası değildi, kendi ülkesinden biri onu aramak için geliyorsa aklına tek şey geliyordu. Birazdan burada olacaklar bir cinayetti; öldürülecekti... O an bildiği tek şey ölmek istemediğiydi, ileride ne olacağına dair her bir kararını geleceğe bırakmıştı ve onlara ulaşamadan... Ölmek istemiyordu. Ama karşısındaki soğuk eflatun rengi bakışlar ona aynı şeyi söylemiyorlardı, sanki birazdan o beklediği kurşunlar bir tabancadan değil de o gözlerden gelecekti.

En baştan beri kilitli tuttuğu çenesi hafif aralandığında Eclair çene kemiklerinin tıkırdamasını beklemişti titremekten. Ama çenesi tıkırdamyordu -görülen tek şey alt dudağının belirsiz seğirmesi olabilirdi anca. "ты... ты кто?*" Bunu zorla söylediğinde bakışlarını kendisine doğrultulan tabancadan kaçıramayacak kadar cesaretsizdi, ama birkaç saniye sonra cevap gelmediğinde en azından karşısındakinin anlayıp anlamadığını kaçamak bir bakışla kontrol etmek istemişti gözlerini silahtan ayırıp. Gördüğü karşılık adamın kesinlikle anladığı, ama cevaplamayacak kadar gizemli olduğu gerçeğiydi.

Bu nedenle soruların işe yaramayacağını anladığında titreyen dudaklarını başka bir şeyler diyebilmek için aralamıştı, işe yarayacağanı bilse çığlık atardı ama... Çığlık atar atmaz o kurşunlar kafasını hedef almaz mıydı? Sırf bu sebepti şu an boğazını kuru tutan, ya da ağzını bir çığlık için sonuna kadar açmasını engelleyen. Adrenalin seven ve her karşılaştığında çığlık atan kıza bakın hele... Demek sonu % 100 ölümle bitecek maceralar bütün sesinizin boğazınızdan derinlere gömülmesini sağlıyordu eh? "B... Ben... Ölmek istemiyorum."

Karşısındaki adama bunu dediğinde yüzü belli edemese de ruhu merakla bir tepki beklemişti, sonuçta Eclair de bu cümle ağzından kekelemeden çıksın diye çok uğraşmıştı. Başladığı gibi Rusça devam etmişti cümle, ama karşısındakinin anladığını bile bile bu şekilde tepkisiz kalabilmesi bu beklentisinin de bedeninde olduğu gibi ruhunda da sönmesine sebep olmuştu şimdi. Ölmek için çok gencim meselelerinden girerse hem olayın hiç sevmediği şekilde dramatikleşeceğinden hem de gözyaşlarını bir o kadar tutamayacağından emindi, bu nedenle bir daha konuşacakmış gibi yutkunmasına rağmen başka kelime etmemeyi başarmıştı. Bu anın gerilimde bu tip küçük şeyler bile başarıydı -daha yavaş akmaya başlamış bir zamana tıkılı kalmış biri gibi hissediyordu şimdi. Kanında artan adrenalin gözündeki ayrıntıların daha da önem kazanmasına sebep olmuştu sanki, bu duyguyu normalde seviyor olsa bile sevdiği diğer anlardan biri kesinlikle içinde bulunduğu durum sayılmazdı.

Bacakları kaskatı şekilde geri geri gittiğinde aradaki mesafeyi açmak bir işe yaramıyordu, çünkü karşısındaki adam aralarındaki mesafeyi korumaya fazlasıyla meraklıydı her adımında ona yaklaşarak. Bunu fark ediyor olmasına rağmen kız tek umuduna doğru geri geri yaklaşıyordu, pencereye doğru. Oda geniş olduğu için ayağı bir şeye takılmayacaktı, gözü ve bütün duyuları adamın elindeki silaha bu derece konsantreyken bunu düşünebilmesini bu anın adrenalin patlamasına mı borçluydu? Belki de bazı insanlarda olan Adrenaline Rush denen şey yüzünden adrenaline hem bu kadar tutkundu hem de belki de en olabileceği şekilde sakin. Dudakları son saatlerini yaşıyormuş gibi titrerken, gözleri bu kadar dolmuşken, yüzüne bu kadar katı bir şok yerleştirmişken, eklemlerini kıpırdatamazken, boğazı daha şimdiden son oksijenini tadıyormuş gibi yanarken... Kendisini gene de sakin hissediyordu, belki de dizlerinin bağı şiddetle titredikleri halde hala çözülmediği için.

Şu saniyede yaşamayı istemek... Çok muydu? Daha uzun süre nefes alacakmış gibi hissedebilmek istiyordu, gelecekteki mesleğine karar verebilmek istiyordu, uçsuz bucaksız düz bir yolda motor sürmek; pek çok evcil hayvana sahip olmak istiyordu. Kendi evine sahip olmak, en sonunda bir bateriyi patlatabilecek kadar coşkuyla bateri çalabilmek istiyordu, canı istediği zaman peluşlarının üzerinde havuç yiyerek uykuya dalabilmek... Dostlarını ömür boyu yanında istiyordu, bir kere olsun uzaya seyahat edebilme şansı kazanmak istiyordu, bütün dünyanın istisnasız bütün ülkelerini gezmek; bütün extreme sporlarını tek tek denemek istiyordu. Ayrıca dünyadaki her çeşit dondurmayı-çikolatayı-meyveyi tadabilmek... Annesi-babası-kardeşi ile sık sık görüşebilmek istiyordu, canı çıkana kadar yüzebilmek, kazandığı yüzme madalyonlarına bakıp lise anlarını hatırlayarak yaşlanabilmek istiyordu... Sonra mümkünse sevebileceği bir erkekle sonsuza kadar beraber yaşayıp birlikte olmak... Aşık olmak... Ve de aşık olduğu kişi tarafından sevilerek onunla başbaşa uzuuun bir yaşam sürmek istiyordu.

İsteklerinin hep basit olduğunu düşünmüştü şu ana kadar... Ama şimdi hepsi en çok istediği şeylerden biri olan 'Aydaki yerçekimine uyum sağlayan bir motorla ayda tur atabilmek' kadar uzak ve imkansız geliyordu. Tıpkı şu anki heyecanla aklına gelmeyen daha 47908996 tane isteği gibi.

Artık sağ tarafındaki kalbi patlayacakmış gibi kulağında gümüldediğinde merak ediyordu, acaba karşısındaki de bunu duyabilir miydi?

Srtında soğuk terlerin dışında soğuk camın serinliğini hissettiğinde az önceki isteklerinde adını geçirdiği kişi aklına gelmişti, Jo... Acaba buradan çoktan uzaklaşmış mıydı? Ondan ayrılalı daha 10-15 dakika olmamış olabilirdi, ama nedense onun yakınlarda olma ihtimalini istemesi bile diğer istekleriyle beraber umutsuzluk kutusunu boylamıştı... Etrafında kimse yoktu, yalnız başına ölecekti...

Silahın namlusu bluzunun üzerinden sol göğsünün altına yerleştiğinde Eclair de hissettiği bu üçüncü soğukluğa karşılık olarak aralık dudaklarından titrek bir nefes daha bırakmıştı, her şey bitti... Adamın eli kendisini boynundan kavrayıp arkasındaki cama sertçe çarptığında sırtındaki kemiklerin ve camın yerdiği tepki aynı olmuştu; çatlamak. Ağzından çıkmak üzere olan çığlık adamın boynunu tutması yüzünden önemli ölçüde engellenmişti, şimdi ağzından sadece daha önce çıkarmadığı kadar yüksek bir acı inlemesi çıkmıştı. Dilini ısırıp acısının boğazındaki baskıya karışmasını sağlarken adam boynunu bıraktığında camdan kaymıştı usulca. Dilinden gelen kanı yutarken kanının tuzu da boğazının acısına tuz basıyordu adı üzerinde.

"Eğer canının bağışlanmasını istiyorsan daha farklı şekilde yalvarmayı deneyebilirsin. Bakışlarından başlayarak." Boğazı biraz daha aynı el tarafından sıkıldığında arkasındaki camdan bir iki ufak parçanın aşağı düştüğünü hissetmişti. Boynu adamın tek eli tarafından neredeyse tamamen kavranıyordu. Tek gözünü açıp iki eliyle adamın elini gevşetmeye çalıştığında açık olan gözünde hala adamın ima ettiği duygu dışında bir de merak eklenmişti çatık bir şekilde. Adam başladığı gibi Rusça devam etmişti, "Bakışlarında... Korku yok."

Eclair bunu duyduğunda boğazındaki ve sırtındaki acıyı daha kolayca görmezden gelip iki gözünü de genişçe açmıştı -bütün bedeninde... Göğsüne dayanmış tabancanın, boğazını kavramış elin korkusunu bedeninin her yanında hissedebilirken mi bakışları korku taşımıyordu? Gerçeği anladığında gözlerini tekrar kısmış, titreyen dudaklarını ısırarak onların hareketsizliğini sağladıktan sonra iki elini adamın boğazına sarılan elinden çekmeden konuşmaya başlamıştı. "Tabi ya..." Dudaklarına kibirli bir gülümseme dönmüştü, yalvarmayacaktı... "Haklısın..." Kaçınılmaz sondan... "Aslında senden..." Korkmak kadar... "Hiçbir zaman..." Saçma bir şey olamaz. "Korkmadım." Bunu diyebildiğinde elleri adamın eline kenetli kalsa da bütün vücudu titremeyi kesmişti artık. "Beni... Her koşulda öldüreceksin... Korkmam gereken bir şey mi vardı?" Ölmek istememem ondan korktuğum anlamına gelmiyor... En azından karşısındaki bu adam kadar kaçınılmazsa.

Derin bir nefes verdiğinde en sonunda aslında en baştan yapması gereken şey için cesaret bulmuştu. İntihar çığlığı... Yardım çağırmayan, sırf burada bir katilin var olduğunu belli edecek tek şey. İki eliyle aniden adamın boynundaki elini gevşetmeyi başarıp fazlaca yüksek bir çığlık bastığında tek amacı bunu duymayacak tek bir kişinin bile kalmamasıydı... Yatakhanenin kızlar katı... Erkekler katı... Belki tesadüfen bahçeden geçen bekçi... Hatta bugün kendisiyle vakit geçiren o kişi... O erkek. Duymasından çekinmeyeceği kimse olmadan son haykırışını yapmak istemişti... Sol karnının üzerinden derin bir bıçak girdiğinde bile.

Bıçağın kını etine kadar değdiği an çığlığı da son saniyesine kadar tükenmişti, tabancayla bıçağın hangi ara yer değiştiğini anlayamamıştı... Demek ki katil bir süredir elinde bıçak tutuyordu? "Senin konuşmaya başladığın an silah değiştirdim. Mutfak bıçaklarından birini ödünç almak iyi fikirdi." Eclair gözlerini en geniş şekilde açtığında kafasını öne eğerek karnına saplı bıçağa bakmıştı... Karnından yere kanan kana... Beyaz bluzun üzerine yayılan kızıllığa... Ve adam onun boynundan yapıştığından beri yere değmeyen ayaklarına...

Şimdi bıçak bütün karnından sol göğsüne doğru etini yararak çıkıyordu, Eclair nefes almasını iyice zorlaştıran bir zorluk hissettiğinde ciğerinin alttan kesildiğini anlaması kolay olmuştu... Hissettiği acıyı hesap edemiyordu artık... Beyni acıdan uyuşmuşken, yada gün boyu hissettikleri bunlara bir bir eklenmişken. Adamın sol tarafı bu kadar yarıyor olmasında tek bir amaç görüyordu, kalbinin sol tarafında olduğunu zannetmesi. Ama Eclair'in kalbi sol tarafında değildi, vücudundaki bütün organların yeri bir aynanın görüntüsü gibi ters yöndeydi.

Az önceki çığlık yüzünden yakalanma paniğine kapılmaya her an hazır olan adam yeterince yukarıya çıktığına inandıktan sonra kızın ağzından kan gelmeye başlaması adamın ani ölümü sağlayamayacak olsa da çok acılı bir ölümü garantiliyor olduğunu kanıtlıyordu... Ciğerlerin yarılması... İnsanoğlunun başına gelebilecek en acılı ölüm. Uzun ve sancılı sürenin tek sonucu ölümün kendisi... Ve aldığınız nefeslerinizi depolayan o diğer dşarıdan fire verdiğinde ağır ağır oksijensizlikten ölme duygusu... Sanırım kalbinin sol tarafında olmaması ona en büyük cezayı getiriyordu.

Artık fazlaca ölü görünmüş olmalıydı ki, asla adını öğrenemeyeceği adam boynundan tutup onu bir kere daha cama çarpmış ve gürültüyle parçalanan pencereden kızın aşağı süzülmesine izin vermişti. Eclair sadece tek bir kelime söyleyebilmişti aşağı düşmeden önce, "почему?**" Ama adamdan neden öldürüldüğünün cevabını asla duyamayacaktı, adam gözlerinden kayıp yukarıya yükselirken... Ya da kendisi saçlarının dalgaları eşliğinde aşağı düşerken. Artık korku filmlerinden fırlamış gibi görünen bir ceset olmak üzereymiş gibi hissediyordu gözlerinin feri gittikçe sönerken...
***
*sen kimsin?
**neden?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
É. Jeanne Sparda
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Jeanne ~

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Mortal Instruments RPG :: Mortal Instruments :: Arşiv-
Buraya geçin: