Cassandra Goldencastle Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 2 Kayıt Tarihi : 02/09/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Cassandra Goldencastle Cuma 02 Eyl. 2011, 19:17 | |
| Sabah güç bela uyanmıştı. Neredeyse öğlen olmak üzereydi. Gecenin yorgunluğunu ve mahmurluğunu üzerinden atamamıştı. Gözlerinde derin bir ağırlık, omzundan llerine kadar üzerinden yarım tonluk bir öküz geçmiş gibi yorgunluk, zonklayan bir baş... Yorgunluğun ve bozulan sıhhatin habercisiydi. Odasının camından sızan güneş ışıkları gecenin izlerini aheste aheste def ediyordu.
İlk uyanma belirtisi gözlerini açma girişimiydi. Bunu bile zor başarmıştı. Kısa süren tereddütlü uyanma hali uyku ile uyanma arasındaki zikzaklar sabitlemişti, vaktini yemekteydi. Büyük bir çeviklikle yataktan kalktı. Hizmetçilerin akşamdan koyduğu suyla yüzünü yıkadı ve kuruladı. Ve camın kenarındaki küçük sallanan sandelyeye oturdu. Bir yandan seyrediyor, diğer yandan da geceyi düşünüyordu. Kafasında hala soru işaretleri vardı. Kafasına yatmayan bir sürü şey vardı. Bir an olsun septik kişiliğini nasıl da bir kenara itmişti. Buna kendisi bile şaşırıyordu. En küçük şeyden bile şüphe duyardı. Ne oluyordu? Acaba bu mesele zayıf noktası haline mi geldi? Sorgusuz sualsiz körü körüne bağlanmak ne kadar da acı geliyordu. İnsanların bu özellliğini yıllardır şahsi çıkarları doğrultusunda kullandıktan sonra şimdi kendi aynı kuyuya düşmek, uzun süredir yemediği cinsten bir kazık olacaktı.
Zihnini paradoksları bir yandan diğer yana gitse de içine bir kurt düşse de hala yerinden kalkma girişiminde bile bulunmuyordu. Bunun bir tezgah olduğuna inanmak istemiyordu. Hala kendini kandırmak , bu yalan mı gerçek mi olmayan şeye inanmak istiyordu. Bir nasıl da mutlu olmuştu. Kraliçe olduğundan beri belki ilk kez umutlanmış mutluluktan gözününün içi gülmüştü.
Ne yapacaktı şimdi? Bir karar vermek zorundaydı. Kafasındaki şüpheye yenik düşüp iksiri inceletecek mi? Yoksa falcı kadının dediklerine inanıp söylediklerini hafi harfine uygulayacak mıydı? Bilmiyordu. İnanmak da istemiyordu bir yalan olabileceğine. Sonuçta kendisi acı çekecekti. Ama ilalabet gerçeğin ortaya çıkacağını iksirin işe yarayıp yaramadığını zaman gösterecekti. O an bunlar geldi aklına. Zihnni bıçak gibi keskin bir korku daha sardı. Ya beklemediği, ya da korktuğu bir felaket gelirse başına. Bir çuval inciri berbat ederse. O zman ne olacaktı? Bu riski göze alamazdı. Bu zamana kadar çoğu riski ve cesareti göze almıştı. Şimdi niye tereddütler içerisinde kıvranıyordu. Kendini şüphe yüklü bir tereddüte sürüklüyordu.
Ellerini yumruk gibi sıktı. Öfkesi gitgide bozuluyordu. Uzun süredir yerinden kalkmadan oturuyordu. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadı. Akşamüzeri olmuştu ama. Bunu bile geç farketmişti. Tezatlıklar, korkular, başarısızlığın ağırlığı üzerine çökmüştü. Basit beyin fonksiyonalrını bile zor gerçekleştiriyordu. Çok değişmişti. Hırslarının egosunun esiri olmuştu. Bu olumsuz değişim ona hep felaket getirmişti. Sürekli gaflet uykusunda uyuyordu. Celladın baltasının keskin ve soğuk metal kısmını boğazında hissetmeden uyanmalıydı. Yoksa sonuçlar istediği gibi olmayacaktı. Koskoca ömrünü boşuna heba etmiş olacaktı. Bu düşünnceler kafasındaki tilkiler aracılığıyla cirit atıyor, yavaş yavaş mantık kırıntıları pişiyordu kafasında. Hızla yerinden kalktı. Muhafızlardan birini yanına çağırtarak;
-Şimdi beni iyi dinle. . Gizlice Arnor’dan Şifacı Elathar’ı getir buraya marş marş. Makyaj masasındaki sandıktan küçük bir kese fırlattı muhafıza. Muhafız çıkar çıkmaz kendisini hemen yatağına attı. Eğriyi Doğruyu şimdi görecek. Bu eziyete dönüşen septik sorular yanıt bulacaktı. İçinden hep Falcının dediklerinin doğru çıkmasında yanaydı. Yoksa İlleth’i ciddi bir sarsıntı bekliyordu. Hemen yatağından kalktı. Camdan Kale’nin girişine baktı. Gönderdiği muhafız atıyla dört nala Kaleden uzaklaşıyordu.
Cevap bulmayı bekleyen sorularınını yanıtlarını çok merak ediyordu. Muhafızın gelişini iple çekiyordu. Perdesini kapattı. Ve Makyaj masasına doğru yöneldi.
Zaman ilerliyor, saatin akrep ve yelkovanları ileri doğru adım atmaktaydı. Meraklı bekleyiş, tedirginlik, ve şüphe getiriyordu. Başına inanılmaz ağrılar getirriyordu. Hala umudunu korumak istiyordu. Kandırılmış olmak istemiyordu. Koridordan sinsi sinsi ayak sesleri geliyordu. Kraliçe merakla yerinden fırladı ve kapıya yöneldi. Konumunu bir kenara itti ve kapıyı açtı. Büyük bir hızla Elathar içeri çekti kolundan Muhafıza da eliyle dışarıda beklemesini söyledi. Hızlı adımlarla kendini makyaj masasına doğru attı. Heyecanı ve paniği çok belli oluyordu. Elleri titriyordu. Dört dönüyordu odanın içinde. Falcı Kadının ona verdiklerini Şifacıya gösterdi ve ona;
- Şimidi beni İyi dinle. Bunların bana ne olduğunu araştırabilirsin değil mi? Sana bunları elden vermem gerekti. Arkasını döndü ve küçük kutudan üç kese altın fırlattı. Elathar’a; - Ağzını sıkı tutmanı istiyorum. Arnor’a geri Dön ve incele bunları . Dedi. Elathar da - Peki Kraliçe’m. Siz Nasıl İsterseniz. Gizlice Muhafızla birlikte kaleden çıkarttılar Elathar’ı. İlleth de pencerenin kenarından Elethar’ın saraydan çıkışını bakıyordu. Falathar kaleden uzaklaşıp gözden kaybolunca Masasına oturdu.
Çok korkuyordu. İçi içini yiyordu. Hırsı ona nasıl bir aptallık yaptırıyordu. Hala içinde bir umut vardı Bitmek bilmez hırsı onu hala umutlandırıyordu. İçinde hala az da olsa umut kırıntıları vardı. Ömrü boyunca unutamayacağı bir kazık yemek, hele kurnazlığıyla övünürken çok kötü içie oturacaktı. Çıldırmak üzereydi. Bu ihtimal beyninni iyice sarmıştı. Ektiği şüphe tohumları büyüyüor, umut tüketip acı veriyordu İlleth’e. Kafayı yemek üzereydi. Çıldırıcak dereceye gelmişti. Gene bir sinir nöbeti yokluyordu İlleth’i. Ani bir sinir Nöbeti geçirmek istemiyordu. Kafasına dağıtmalıydı. İki tarafına bakındı. Birkaç saniye içinde meşgul olacak bir şey bulmalıydı.Yoksa çıldıracaktı. Derin derin nefes aldı. Hala bir şey bulamadı. Deli Danalar gibi bir o yana bir bu yana atıyordu kendini. Savruluyordu. Bir o yana bir bu yana.
Dayanamadı. Dizlerinin bağı çözüldü. Ayakta zor duruyordu. Ne kadar da çok korkuyordu. Kendini yere attı ve ağırdan ağırdan ağlamaya başladı. Acı çekiyordu. Kovranıyordu. Zalim kader de kötülüklerinin karşılığını ona bu yolla veriyordıu işte. Soğuk taş zeminini soğuğunu içine çekiyordu. Taşlaşan kalbi kırılıyordu işte sertlikten. Yaptıklarının kefaretini ödemeden rahat yoktu ona. Bir yılan gibi yerde sürünüyordu. İşte. İlleth, Kafayı yemek üzere olduğunu sezimlemişti. Güçsüzleşen mantığı sonunda beynine sıçramış sorgulama yetisi yerine gelmişti. Yerinden kalktı. Kendinden bile korkmaya başlamıştı. Kolarını elleriyle ısıttı. Yatağına geçti. Gözlerini felaketlerle dolu bir kabusa yumdu... Gözleri yavaş yavaş kapanıyordu. Önce bir karartı sonra beyaz bir sisin ardından bilinçaltında çoktan açmıştı gözlerini. Ortalık şenlik yerinden farksızdı. Bir sürü insan Büyük Salon’da toplanmıştı. Herkesin yüzünde İlleth’i huysuz eden kahkahalar tüm salonda yankılanıyordu. Adeta beyninin içinde sanal bir gerçeklik taşıyordu. Etrafına bakındı. Kimse onu tanıyormuş gibi bakmıyordu. O yokmuş gibi davranıyorlardı. Korktuğu şeyler başına mı geliyordu?
Salondaki herkes Kral geliyormuş gibi sıraya dizildi. İlleth de meraklı bir şekilde Kocasının yani Kralın gelip onu kurtaracağını düşünüyordu. Gülümseyerek kapıya baktı. Salonun büyük kapıları yavaşça aralandı. İlleth gördüğü manzara karşısında şaşkına döndü. Rüyada bile olsa küçük dilini yutmuştu. Falathar, Kral gibi giyinmiş, başında da kocaman bir taç vardı. İlleth rüyasında geri geri adım atmaya başladı Başını olmaz anlamında bir o yana bir bu yana sallıyordu rüyasında;
-Olamaz. Hayır.. Demişti rüyasında güçlükle. O esnada masaya çarptı. Masaya bakmak için başını çevirdğinde yakınındaki aynada yansımasını gördü. O zaman da ayrı bir şok yaşadı. Gençliği ve güzelliği gitmiş, aynada yaşlı, buruşuk ve çökmüş yaşlı bir kadın gördü. Rüyasında öfkeden deliye dönmüştü. Gözü dönmesine ramak kaldı. Kısık bir sesle
-Hayır şaka bu. Dedi kendi kendine. Bu ben olamam. Öfkesi gitgide artıyordu. Sonunda vücudundaki tüm kan beynine sıçrarcası bir kıvama geldiğinde. Masanın üzerindeki altın kupayı ;
-Hayııır... iyerek fırlattı. Ayna parçaları tam yüzüne gelecekken uyandı. Uyanır uyanmaz hemen etrafına bakındı. Hala olayın şokundaydı. Yatağındaydı. Birkaç saniye içinde gördüklerinin bir rüya olduğunu anlayınca elinni kalbinin üzerine koyarak bir oh çekti. Hemen başucundaki masada olan kupadaki suyu içti. Korkmuştu. Uykusu kaçmıştı. Hemen yatağından kalktı. Hala olayın şokunu yaşıyordu. Öfkesi hudutlarda gezmekteydi. Elleri titriyordu. Kalbi küt küt atıyordu. Yüzü özellikle de yanakları kıpkırmızı olmuştu.Kendi kendine;
-Ya rüyamda gördüklerim gerçek olursa. Az da olsa gerçekleşme ihtimali var. Ne yapmalıyım? Çok korkmuştu. Korku ve öfke duygusu harmanlanmıştı bedeninde Yüzünden okunuyordu. Farkında olmadan geriye doğru bir adım attı
-Hayır böyle bir şey gerçekleşmeyecek. İlleth, kendini kandırmaya çalışıyordu.Vakit geçtikçe daha da paranoyaklaştı. Delirmesine az kaldı. Gözleri fırıldak gibi dönüyordu. Dengesini kaybetmiş bir vaziyette bilinçsizce yürüyordu. Ayaklarına hükmetmiyordu artık. Makyaj masasına geldi. Güçlükle ayakta durabiliyordu. Bayılmak üzereydi. Afakanlar basmıştı. Öfkesi ve korkusu yüzünden başında şidetli bir ağrı ve dönme hissi vardı. Dengesini kaybetmek üzereydi. Baş dönmesi daha da şiddetlendi. Sonunda dengesini kaybedip, sandalyeye çarparak yere düştü. Dışarıdaki nedimeler büyük bir şaşkınlıkla koşarak içeri girdi. İki nedime Kraliçe’yi yerinden kaldırarak;
-Kraliçe’m; İyi misiniz? Dediler sakince. Büyük bir patırdı koparmak istemiyorlardı. İleth de güçlükle;
-İyiyim. Bir şeyim yok. Dışarı çıkabilirsiniz.Dedi. Ve usulca yatağına yatırıldı. Nedimeler, Kraliçe'nin huyunu iyi bildiklerinden hemen dışarı çıktı. Hala rüyanın İlleth’e göre büyük kabusun etkisinden kurtulamamıştı. Yavaş yavaş kendine gelmeye başladı. Aklı başına geldikçe kafasında soru işaretleri oluşuyordu. Gördüğü kabus İlleth’i derinden etkilemişti. Ne yapacağını kararlaştırması gerekliydi. Sıcak yatağında battaniyesini başına kadar çekti. Düşünürken dikkati dağılmaması gerekliydi. Gözlerini yumdu ve düşünmeye çalıştı. İçinden büyük bir öfkeyle ;
-Falathar! Dedi. Şu an ne kadar uzakta da olsan da benim için hala tehlikesin. Başlarda sana dokunmak istemiyordum. Seni Kralın gözünden düşürmeyi yeterli görüyordum. Şimdi ne yapacağımı bilmiyorum. Dedi ve derin bir iç çekti. Büyük bir tereddüte düşmüştü. Kararsızlar zindanında, umutsuzluktan yapılmış demir parmaklılar ardında kalmış bir mahkum gibi hissediyordu kendini. Bahsi geçen kişi ne de olsa Kral’ın yeğeni Bir karar vermek çok zor geliyordu. Hali hazırda Falathar’dan başka prens yoktu. O ölürse ve İlleth çocuk doğuramazsa hem kendisinin hem de Rohan’ın durumu içler acısydı. Çok zor bir karar vermek zorundaydı. Bunun farkındaydı. Ama hala aklını kaybetmemişti. Bencilliği ve korkuları ne kadar atak yapsada hala mantığının önüne geçmemişti. Ucu ucuna da olsa mantığı galip gelmişti çoğunlukla.
Dışarıda ve içeride derin bir sessizlik oldu. Sessizlik ters etki yapmaya başladı İlleth’de. Kendinle bile başbaşa kalamayacak kadar güçsüz hissediyordu kendini. Çıldırmaya başlamıştı. Yavaş yavaş delirmek üzereydi. Aklı dengesini kaybediyordu artık. Korkuları ve bencilliği gözünü döndürmeye başladı. Yatağında sağına soluna istemsizce dönmeye başladı. Korkarmış gibi hıçkırıyordu. İçinde yoğun bir enerji hissediyordu. Yerinde duramıyordu. Sonunda kendisini yataktan yere doğru fırlattı. Yere atar atmaz sırtını duvara yasladı. Yerde oturmaya başladı. Oturduğu yerde büzüştü. Kendi kendine kısık bir sesle;
-Hayır yapamayacağım. Falatharı öldürtmek zorundayım. Yoksa bir daha huzur yüzü göremeyeceğim. Zorlanarak yerinden kalktı. Tekrar yatağına geçti. Büyük bir sabırsızlıkla ve sessizlikle güneşin doğmasını bekledi. Yarın artık İlleth'in kaderini belirleyen bir gündü.
| |
|
C. Sturm Gaez Nefilim | Gölge Avcısı
Lakap : isim Mesaj Sayısı : 428 Kayıt Tarihi : 16/03/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Cassandra Goldencastle Cuma 02 Eyl. 2011, 21:22 | |
| Anlatım: 35/32 Kurgu: 30/26 Akıcılık: 10/7 İmla: 10/5 Uzunluk: 5/5 Görünüm/Renklendirme: 5/1 Paragraf Düzeni: 5/2
Puanınız 78. Mortem Symphony'e hoş geldiniz. | |
|