Courtney Rodger Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Kortni minnoş kısaltmayın. Nerden : Pembeli odamdan. Mesaj Sayısı : 157 Kayıt Tarihi : 14/05/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Aynalar Çarş. 03 Ağus. 2011, 19:01 | |
| & & & Alexander Verne & Reneé L. Cameron & Courtney Rodger & Launder Marquez &Hogwarts açılmadan önce &Napıcağımızı kimse bilmiyor yazıcaz işte. | |
|
Borislaw Belmour Londra Baş İblis Efendisi
Mesaj Sayısı : 418 Yaş : 29 Kayıt Tarihi : 07/05/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Aynalar Çarş. 03 Ağus. 2011, 19:45 | |
|
Olabilecek her yeri aynayla kaplı odanın kapalı perdelerinden içeri sızan güneş ışığı çarptığı her aynayla başka bir yöne doğrulurken en sonunda Alex’in sol gözünü bulmuştu. Afili bir lanet savuracaktı ki zarar görecek tek şeyin odası olduğunun farkına varıp vazgeçti. Aptal anne ve babasının kahkahaları evde yankılanırken günün iyi olacağını düşünmek imkansızdan da öteydi. Yorganını tekmeleyerek üzerinden attıktan sonra perdesini ışık süzmeyecek şekilde kapattı. Sonra odasının ışığını yaktı. Güneş ışığını sevmiyordu, rahatsız edici ve fazla parlaktı. Görmeye yetecek kadar ışık pekala kafiydi ve bu yüzden loş bir aydınlatma tercih etmişti odasında. Boş yere kusursuz gözlerini yormasına gerek yoktu. Kapısının yanında hazır duran bavul yolculuk gününün sabahında olduğunu hatırlattı Alex’e. Kompartıman arkadaşları gelmeden önce neşe dolu biricik ebeveynlerini evden kovmalıydı göndermeliydi. Göz teması bile kurmak istemediği insanlara gitmelerini söylemek fazla uğraştırıcı olacaktı. Odasından çıkıp merdivenlere yöneldi aşağıda kahvelerini içen sevgi dolu çifte tiksinerek batı. Onlar Alex’i görmüyordu. Önce sözde babasına imperio lanetini uyguladıktan sonra aynısını annesine uygulamaktan çekinmemişti. Evet, belki daha yorucu bir yöntemdi ama acınası insanlarla iletişim kurmaktan daha mantıklıydı.
Fazla aydınlık olan alt kata indiğinde gözlerine hücum eden ışığa aldırmamaya çalıştı. Buzdolabından atıştırmalık bir şeyler aldıktan sonra. Kendine bir kahve yaptı. Kahve basit bir muggle ürünüydü tabii ama Alex’in kendi yöntemleri vardı. Bir başkasının yudumlamaya bile cesaret edemeyeceği türden sert bir kahveydi Kahveden aldığı ilk yudumla kendine gelen Alex’in aklında yeni dönem yapacaklarının planları dolaşmaya başlamıştı bile. Kahvesinin özel yanı da buydu. Zihnin her parçasını harekete geçiren kahve maksimum verimi sağlıyordu zaten kusursuzsanız bu kahve sizi durdurulamaz yapıyordu. Baloda olanlardan sonra karanlığın tekrar Hogwarts’a çökmesinin zaman alacağı kesindi. Vicky Azkaban’dayken Alex’in arkası pek sağlam olmayacaktı. Belki de biraz Katherine’e oynamalıydı. Onun güvenini kazanması çok zor olmazdı. Gerçekten araya sızabilir miydi? Katherine’in Alex’ten büyük umutları olduğu kesindi ama araya sızmak ve kendini belli etmemek mümkün müydü? Kahvesinin verdiği özgüvenden de olsa gerek Alex kendinden yüzde yüz emindi. Tamam, kolay olmayacaktı, muhtemelen birçok insana yardım etmesi ve iyilik yapması gerekecekti ama sonunda kazanan o olacaktı. Yaratıkların hepsinden acılı bir intikam almış olacaktı hem de. Planını şimdilik sadece Reneé ve Launder bilse yeterliydi. Gözden geçirmediği bir nokta daha vardı insanlar Alex’i yadırgayacaktı. Hatta kendi binasının yüz karası haline gelecekti belki de sene içinde. Daha iyi bir şey düşünmeliydi. İşi çifte ajanlığa kadar taşıyabilse sorun olmazdı. Mortem’in içinde aktifliğini sürdürürken Katherine’e birkaç basit birkaç da kurmaca istihbarat götürebilirdi. Bu şekilde hem Katherine’in güvenini kazanmış olur hem de gördüğü saygıyı kaybetmemiş olurdu. Denemeye değer ama hala fazla eksiği olan bir plan kurduğu kesindi. Yine de artık önündeki dönem için bir planı vardı. Mezun olmadan unutulmaz olacağı kesindi.
Biten kahvesinin fincanını bankonun üstüne bıraktıktan sonra hızla odasına döndü muhtemelen arkadaşları birazdan gelirdi. Pijamalarından kurtulup mavi bir kazak onun altına da gri bir pantolon giydi. Fazla Ravenclaw’du ama üstünde iyi durduğu da yadırganamaz bir gerçekti. Aynada saçlarına şekil verdikten sonra zil sesini duydu. Sakin adımlarla merdivenleri inip kapıyı açtı. Reneé, ilk ve vaktinde gelen olmuştu. “Özledim demek isterdim ama özlemek pek bana göre bir duygu değil. Yine de seni gördüğüme sevindim.” Çoğu kişi için kaba bir karşılama olsa da Alex gibi birinden beklenebilecek en iyi karşılamalardan biriydi. Bir ara sarılıp sarılmamakta tereddüt etti Alex ama sonra el sıkışmakla yetindi. İtiraf edemese de özlediği bir gerçekti.
| |
|
Reneé L. Cameron Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 8 Kayıt Tarihi : 24/03/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Aynalar Perş. 04 Ağus. 2011, 15:28 | |
| Güneş baştan çıkarıcı bir şekilde yoğun ışıklarını yeryüzüne gönderirken artık alışıyordu. İnsanların dünyasında bahardı ve her zaman ki gibi kalabalıklığını koruyordu sokaklar. Eski oyulmuş taşlar dar sokaklarda muazzam bir görüntü sergilerken, yavaşça şehrin yoğunluğunu üzerinde hissetmeden geçmişti güzel Cadı. Üzerine giydiği beyaz elbise bacaklarını açıkta bırakıyor ve ten renginden sadece 2-3 ton koyu gözüküyordu. Uzun bacakları bir mermer kadar pürüzsüz ve göz alıcıydı. Etrafındaki insanların bakışları üzerinde gezinirken neye olduğunu tahmin etmesi zor değildi. Göz irisleri? Yada uzun boyu. Belki de bembeyaz, kusursuz tenine… Sarı dalgaları bir kız çocuğununkiler gibi usulca her hareketiyle sallanıyordu. Annesinden fiziksel olarak aldığı tek şey buydu. Güzel saçları. Ve ailesinden gelen güçlü soy. Yanında olsalar da sadece ona köstek olurlardı. Belki de onları özlüyordu… Başını yavaşça sallayarak tüm düşünceleri atmak istedi belleğinden biran için. Yavaşça insanlara değmeden yolu geçmeye çalışıyor ve bazen beceremiyordu. Hepsinin farklı kokusunu yavaşça içine çekti. Bu herkesin zihnini aynı anda duymak gibiydi. Karışık ve bazen korkutucu. İnsanları anlamak Reneé’ye en zor büyüyü yapmak gibi gelirdi hep. Öğrenmesi zor ama bir daha tekrar etmek istemeyeceğiniz bir şey. Hırslarından kendilerini körelten ve sürekli yerlerinde sayan güçsüz varlıklardı. Okul’un yakında açılacak olması yakınlarda aldığı en güzel duyumdu. Eski havası olmasa da Hogwarts onun eviydi. Aydınlık tarafın galip gelmesi tüm dengeleri bozmuş, mide bulandırıcı bir hal almıştı. Victoria’nın Azkabanda oluşu her şeyin daha da kötü olmasını sağlıyordu. Karanlık o olmadan bir hiçti. İlk büyücü, çok sevgili okul müdiresi yüzünden can vermişti. Aşk sanıp peşinden gitmiş ve sonra da ölmüştü. Karanlık her gün kaybederken bir köşede iyilik meraklılarının sevinç gösterilerini izlemeyecekti. Umursamadan yürüdüğü dar, tarih kokan sokaklar sessiz ve rahatlatıcıydı.. Uzaktan gelen büyülü melodi ve insanların sesleri birbirlerine karışırken düşüncelerinden sıyrıldı.
Okul kapalı olsa da arkadaşlarından hiçbir zaman kopmamış aksine daha da bağlanmışlardı birbirlerine. Reneé sevgiden uzak olmuştu hep. Sevdiği kişileri hep kaybediyor, ve üzülüyordu. Bu Reneé değildi. O soğuk ve her zaman umursamazdı. Kalbi bir taş kadar sertti. Alex’le okul zamanlarında çok samimi değillerdi ama şimdi onun için değerliydi. Şehrin gürültülü bölümünü geçtikten sonra büyük malikaneye gelmişti. Ahşap beyaz kapıdan geçerken, yeşilliklerle bezenmiş yoldan geçti. Kapıyı ritmik bir şekilde çaldı ve küçük bir bekleyişten sonra kapı açılmıştı. Alex kapıda durmuş ve yarı gülümser tavırla Reneé’ye bakıyordu. Saçları dağınık bir şekilde yerleştirilmiş, mavi ve grinin muazzam uyumuyla birleşmişti. “Özledim demek isterdim ama özlemek pek bana göre bir duygu değil. Yine de seni gördüğüme sevindim.” Ses tonundaki kibirli tını gülümsetmişti Reneé’yi. Genç büyücü, cadıyı en iyi şekilde karşılamıştı. Yavaşça içeriye geçerken burnuna gelen güzel koku mutluluk gibiydi. Belki de huzur… ‘’Bana göre uygun sanırım. Seni gördüğüme sevindim Alex.’’
| |
|