Constanza Cyntia Colwall Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 2 Kayıt Tarihi : 29/07/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Cyntia Cuma 29 Tem. 2011, 19:14 | |
| Hafif bir meltem esince titreyerek bacaklarımı kendime çektim. Göl kenarı her zamanki gibi gizemli ve tehlikeli gözüküyordu. Burasının beni çeken bir cazibesi vardı her zaman. Her gün aynı saatte burada durur güneşin doğuşuyla birlikte açığa çıkan o sihirli anı seyrederdim. Bu zamanlarda dünya sıradanlıktan uzak büyülü bir yer olurdu. Değişimin gerektirdiği hiçbir şeyi yapmamış olan bende hayata dair güçlülük tekrar yaşama tutunma arzusu uyandırıyordu. Her gün aynı yerde oturur aynı noktadan suya vuran ve bambaşka bir dünya açığa çıkaran o ışını izlerdim. Zaman geçtikçe büyüyen bedenlerle aynı model geceliği giyer, aynı yerden alışveriş yapar, aynı tür romanları okurdum. Hala aynı şeyleri düşünüyordum. Bir noktada yaşamayı bırakmış olduğumu olmalıydım. Her şeyi bir düzene koymuş ve robot gibi gerçekleştiriyordum. Ama bu farklıydı. Bu benim yeryüzüne şükranlarımı sunma biçimimdi. “ Teşekkür ederim tanrım aldığım her farklı nefes için. Şahit olduğum bu olağanüstü an için. Duygularım için. ” Merlin aşkına dindar biri değildim. Taptığım şey yeryüzünün kendisiydi. Hala keşfedilmemiş noktalarıyla bu barınak bir yerde eski sihri hala koruyor ve sadece yeterince şanslı olanlara onu gerekli zamanlarda gösteriyordu. Saatime baktım. Büyülü an geliyordu. Usulca başımı kaldırdım. “Şükürler olsun. ” Göl sihrini yitirip eski haline bürününce bende yerimden kalktım. Hala uykum vardı. Adeta koşarak merdivenleri çıktım. Yorganı başıma çeker çekmez hemen derin bir uyku beni kucakladı.
Yılların verdiği alışkanlıkla hep aynı saatte uyanmaya alışmış bedenim uyanmam gerektiği sinyallerini veriyordu. Başta reddetsem de onu dinlemem gerektiğine karar verdiğimde hafifçe gözlerimi açtım. Yaptığım ilk iş saate bakmak oldu ki bu beni yerimden sıçratmaya yetmişti. Her zaman uyandığım saati birazcık geçiyordu. Yerdeki buruşturulmuş cüppeyi üzerime geçirip dışarı fırladım. Gryffindor masasının hemen hepsi kalkmış kahvaltı yapıyorlardı. Homurdanarak Lucy’nin tarafına gittim. Başının üstünden birkaç lokma alırken kikirik kız grubunun bakışlarına gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Onlara doğru bakarak dolu ağızla bağırdım ; “Afiyet olsun. ” Liderleri olan şıllık öfkeden kızarmış ağzını açmak üzereyken kahkahamı daha fazla tutamayacağımı fark ettim. Gözlerinde muzip parıltılarla beni izleyen Eöl de aynı anda gülmeye başlayınca elimle onu çağırarak seralara yürüdüm. Neşeli olduğum zamanlarda yaptığım gibi Robert’in bana öğrettiği şarkıyı mırıldanıyordum. Büyük ihtimalle deniz halkına ait olan bu şarkıda insanın içine işleyen sonsuz derin ve dokunaklı bir şey vardı. Bir sevginin hikâyesi olduğunu tahmin ediyordum. Bu sırada bana yetişen Eöl ; “Deniz halkına ait” diye mırıldandı. Başımı salladım. “Sen nereden biliyorsun?” “ Bu yaz üzerinde biraz çalışmıştım.” Bu söz üzerine gülümsedim aradaki yaş farkına rağmen muhteşem diyebileceğimiz bir dostluğumuz vardı ama birbirimizin yaz tatilinde ne yaptığını asla bilmezdik. Çoğunlukla konuşmadan da sessiz bir uyum içinde olduğumuzdan bazen bu gereksiz görünüyordu ama şimdi merak ettiğimi fark ettim. “ Yazları kimin yanında kaldığından hiç bahsetmedin Eöl “ Bu soru hızlı adımlarının yavaşlamasına yol açmış yüzünün her zaman ki masumluğunu gölgelemişti. Sertleşmiş yüzüne baktım bir anlığına bambaşka birine dönüşmüş adeta tanıdığım kişi yok olmuştu. “Bu seni ilgilendirmez ” Gözlerine baktım ciddi görünüyordu. Birden irkildim dünya üzerinde bizden iyi anlaşan iki insan olamayacağını düşüncem buhar olup uçmuştu. “Pekâlâ, nasıl istersen” Dünyada kabalık yapacak olan son insandı o en azından bugüne kadar. Hızla yanından uzaklaştım. Aslında girmeye pek hevesli olmadığım sınıfa girip her zamanki yerime oturdum. Ama neşem çoktan kaçmıştı. Sınıfa diğer öğrencilerle birlikte giren profesöre baktım.
Tüm ders boyunca onu izlediğim halde karar verememiştim. Bir yerlerden tanıdık geliyordu. Sanki tanığım biri gibiydi. Sonra gözlerini dikip bana bakınca fark ettim. İnsanın içine işleyen eşsiz mavi gözlerine… Gözleri Robert’in bir eşiydi. Bu nedenden olsa gerek söylediği ger şey gözümde birden önem kazanmış onu değerli biri yapmıştı. Kara göle gideceğimizi duymak kuşkusuz bunu arttırmış olabilirdi. Kara göl. Her zaman oraya bir dalış yapmak istemiştim ama bir türlü cesaret edememiştim. Bu bir Gryffindorlu için garip bir şey olsa da kara göl tüm büyüleyiciliğinin yanında korkunçtu da. Deniz halkının dillerini bilmiyordum ama onlarla bir şekilde iletişim kurabileceğinden emindim. Sanırım galsam otu en iyi öneriydi. Buna karar verdikten sonra sınıfla birlikte profesörün arkasından yürüdüm. Galsam otunun seçenler için özel olarak tasarlanmış mayoya benzeyen şeyi aldıktan sonra sihirle üzerime geçirdim. İçimde kontrol edemediğim bir heyecan hâkimdi damarlarımda dolaşan adrenaline hâkim olamıyordum. Galsam otu denilen iğrenç şeyi de ağzıma attıktan sonra kendimi suya attım.
Su beklediğimden sıcak ve güvenliydi. Beni bir evladını kucaklar gibi kucakladı. Vücudumun geçirdiği değişimle birlikte bu yeni duyguya alışmaya çabalıyor etrafımda büyüleyiciliğe göz gezdiriyordum. Burada çok daha uzun kalmak hatta yaşamımın geri kalanını burada sürdürmek isteyebilirdim. Fakat profesörün bize ayırdığı ders süresi bu kadardı ve ben değişime uğramış vücudumla harekete geçtim. Gölün bu bölgesinde bir[b]Nimfredeäya rastlayacağımı düşünmesem de hızlıca etrafa göz gezdirdim. Sabah söylediğim şarkıyı tekrar mırıldanmaya başlamış su içinde kendi sesimi duyabilmenin sevincini yaşıyordum. Arkamdan birinin bana dokunduğunu hissedince çığlığımı bastırmaya çalışarak döndüm. Mükemmel güzellikte bir deniz erkeğiydi. “Bu şarkıyı nereden biliyorsun yer üstlü?” Sert sesinde başka kimsede duymadığıma emin olduğum bir aksan vardı. Daha sonra irkilerek bizim dilimizi konuştuğunu fark ettim. Deniz halkı bunu kolay kolay gururlarına yedirmezdi bu yüzden titreyen sesime aldırmadan konuştum ; “Babam öğretti ” Şaşkınlıkla onun çok yakışıklı olduğunu fark ettim genelde insanlar onların hoş olmadıklarını düşünürlerdi ama karşımdaki “adam ” muhteşemdi. Üstelik tanıdığım kimsenin olmadığı kadar. Hafifçe beni kokladı. Bu bende şokla karışık bir gülme isteğine neden olmuştu. “Sen onun kanından değilsin” Bir şok dalgasını daha atlatarak gülümsedim “Vaftiz kızıyım” Bana iç geçirerek baktı. “Robert’i severim yerüstlü ama bu senin işini kolaylaştırmayacaktır. Benimle geliyorsun. ”
Kolumdan sertçe çektiğinde göle girdiğimden beri ilk defa korktuğumu hissettim. Bana zarar vermezdi değil mi? Profesör onlarla konuşmuş olmalıydı değil mi? Kolumdan sürükleyerek beni götürdüğü yerler destansıydı ama korkumu yatıştırmıyordu. Konuşamıyordum. Sessizce nefesimi tuttum tüm bitkiler buradaydı. Tekrar konuşmaya başladığında onunla karşılaştığımdan beri sayısını saymadığım şok dalgalarından biriyle karşılaştım. “ Vazgeçtim yer üstlü. Sende onun kokusu var kabul etmeliyim. Ben bir dışlanmışım bu yüzden sana yararım olur mu bilmem ama istediğin şeyin bu olduğuna eminim. Kanını benimle bağlaman gerekiyor. Bu seni bir ömür boyu buraya bağlı kılar. Bir yemin edeceksin yeminin senin canın ve benim canım üzerine bağlayıcılığı vardır. Robert’a borcumu ödeyemem ama onun içinde ölemem bu yüzden yeminini dikkatli yap. Sana güvenebilir miyim? ” Hızla başımı salladım. Bu fedakârlık olağanüstü ve duygulandırıcıydı. Benim hayallerimi nasıl çözmüştü bilmiyordum yine de bunu deli gibi istiyordum. Robert’in ona ne yaptığını bilmiyordum üstelik. Fakat hayatım boyunca bu fırsat bir daha elime geçmeyebilirdi. Rüyalarımdan birinin ortasında olmalıydım muhtemelen gerçek hayatta işler bu kadar kolay hızlı ve güzel olmazdı. Güzel… Karşımdaki adam kesinlikle bu tanıma uyuyordu onu düşünmek bile nefeslerimin hızlanmasına neden olmuştu. İç geçirişini dinledim. Hızla belinden bir bıçak çıkardı. Bir dakika beli mi? Kıyafet giyiyorlar mıydı bilmiyordum ama sanmıyordum da bu kuyruğunda bir yaranın içinde duruyordu. Belli belirsiz midem bulandı. Yara iyileşmiş gözüküyordu ama kuyruğun içyapısının insan etinden farkı yoktu. “İncelemen bitti mi?” Bu iyice utanmama neden olmuş hissettiğim minnet duygusuyla beraber suçluluk duymaya başlamıştım. Duyduğum keskin acı bir anlık tüm düşüncelerimi bastırdı lanet olsun kanla bağlamak derken bundan mı bahsediyordu.
Göz açıp kapayıncaya kadar çeken sürede beyaz bir sıvı akan kendi bileğini benimkine bastırdı kanının vücudumda dolaştığını hissedebiliyordum. Kendimi daha güçlü ve daha buraya ait hissediyordum. Ve onu hissedebiliyordum, duygularını. Birden midemde kelebeklerin uçuşmaya başladığını fark ettim. Aman tanrım yeminin etkisi miydi yoksa bir deniz adamından mı hoşlanmıştım? “Yeminini et. Yapamayacağın bir şey söyleme yer üstlü. Bağlayıcılığı çok yüksektir. ” Derin bir nefes alıp kafamda planladığım yemini sözlere döktüm ; “Karşımdakini deniz adamına canım pahasına bağlı olduğuma onun yaşamı ve benim yaşamım süresince deniz halkına ve kara gölün içindeki hiçbir canlıya zarar vermeyeceğime ve canım pahasına burayı koruyacağıma yemin ederim. Eğer ki kim sözünden dönecek olursa bu son nefesi olsun” Bu kesinlikle kafamda planladığımdan fazlasıydı ama ağzımdan çıkıvermişti işte. Ama sözlerimin doğru olduğunu ve hayatım pahasına burayı koruyacağımı biliyordum. Çok kısa süreli kaldığım bu yer daha önce hiçbir yere hissetmediğim kadar ait hissetmemi sağlamıştı. Ona baktım gitmek yüzmek istiyordum. Karşımdaki manzara o kadar mükemmeldi ki her ne kadar bunun imkânsızlığını bilsem de o çiçeklere dokunmalıydım. “Gidebilirsin. Bitkiler sana zarar vermeyecektir.” Bir an duraksadım. Emin miydi? Fakat bu çok uzun sürmedi ona son bir bakış atarak Nimfredeä tarlasına doğru yüzdüm.
Bileğimden hala hafif bir kan sızıyor önümdeki suyun rengini turunculaştırıyordu. Elimi bileğime bastırarak yüzmeye devam ettim. Şimdi durmam hata olacaktı; çok fazla vaktim kaldığını zannetmiyordum. Ama deniz adamının kanı beni yarı yarıya buraya ait hale getiriyordu. Bitkiler gözümde daha parlak daha canlıydı. Onlardan birini alınca buradan çıkmam gerekeceğini biliyordum ama bunun istemiyordum. Onu bırakmak istemiyordum. Bu onu ne kadar kısa süredir tanıdığım göz önüne alınırsa ilginç fedakârlığına göre doğruydu. Ona minnettardım hep öyle kalacaktı. Robert’la bu konuda konuşmamam gerekecekti buradan çıkınca. Birden diğerlerinin içinde bana daha yakın daha farklı gelen bir tanesini fark ettim sanki umut vaad ediyor, derinlerinden deniz halkına ait bir şarkı duyuluyordu. Aradığımın o olduğuna emin olarak ona doğru yüzdüm bir şekilde bağlıydık birbirimizi hissediyorduk ve o benim için kendini feda etmeye hazırdı-ona dokunduğumda birden bir patlamayla karşılaştım. Işık gözümün dayanamayacağı bir noktaya kadar çıktığında bilincimin kaybolduğunu hissettim.
Çok uzun süren bir sürüklenme ve kaybolmuşluk hissi beni çekiyor göğsümün sıkıştığını nefes alamadığımı hissediyordum cisimlenmeye benzer bir duyguydu bu. Daha sonra geldiğim yer beni dehşete düşürecek kadar beyaz ve lekesizdi sessizce öldüğümü düşündüm. Fakat ölüler ağlayabilir miydi? Robert ne düşünecekti acaba? Profesörü işten almazdı değil mi; böyle olacağını bilemezdi. Birdenbire beyazın içinde bir şekil belirmeye başladı. Bir yerlerden bana tanıdık gelen bu şekil git gide netleşiyor ve beni tarifi imkânsız duygulara sürüyordu-annem. Onun yanındaydım. Sessiz bir teşekkür yolladım. Ona baktım gözleri derin bir şefkatle parlıyordu. Benim ona yaptıklarımdan dolayı kızgın değil miydi? Onun benden nefret etmediğini görmek yeni bir ağlama krizine girmeme neden olmuştu. Tekrar eski çocuğa döndüğümü hissettim. Kendimi nedense bir şekilde eskisi gibi hissediyordum. Bu imkânsızdı ama öyleydi. Küçüktüm, onların öldüğü yaşta, gözlerimden yaşlar süzülerek kendimi inceledim. “Öldüm mü? ” Bana bakarak gülümsedi. “Hayır” “Öyleyse?” Ne olmuştu. O mu canlanıyordu? Hayaller mi görmeye başlıyordum? “Çiçek. Senin anladı Penelope senin için kendini feda etti. O eski sihrin bir parçası ve tamamen saf ve yalın. Seni uzun zamandır izliyorum kızım. Ve inan bana hayalet olarak dönmeyi bile düşündüm ama bunu kendin aşman gerek bu yüzden beni iyi dinle olaylar senin suçun değildi. Duvarı yıkan sen değildin. Öyle düşünmeni istediler çünkü senin de tehlikeli olacağını biliyorlardı. Kendini yok etme kızım sen eşsizsin. Kendinin bile bilmediği kadar. Fazla zamanım yok. Onun bile gücü buna yetmez. Penelope seni çok seviyorum baban da öyle sen eşsiz bir sevginin ürünüsün ve sandığından çok daha mükemmelsin bunu unutma ve hep seninleyiz. Bir Lion ol Penelope; ışılda. ” Söyleyecek hiçbir şey bulamıyordum. Gerçek miydi? Onun benden gittiğini hissediyordum. Ölüyordum. Sarılmaya çalıştım ama o hiçlikten ibaretmiş gibi eridi. “ Seni seviyorum anne hem de çok.” Sonra her şey eski haline döndü ellerimin arasında tuttuğum bitkinin yok olması dışında.
Derste başarılı olamayacağımı düşünürken avuçlarım fark ettim. Kan rengi bir Nimfredeä dövmesiydi. Gözyaşları içinde sessiz bir şükran yolladım. “Olağanüstü belki yüzyıllardır kimseye bunu yapmamışlardı hissettiğimden daha özel biri olmalısın. Şimdi dersine dönmelisin yer üstlü herkes seni bekliyor. Ama unutma; burası senin de evin. ” Bu kadar kolay ayrılacağıma inanıyordum acaba benim hissettiklerimi o da hissetmiş miydi? Nasıl böyle konuşabilirdi ki? Başımı sallayıp ona sarıldım. Tekrar görebilmeyi o kadar çok istiyordum ki. Gözyaşlarımın suyun içine akmasına- gözyaşlarımı tuhaf bir şekilde ayırt ediyordum- yüzdüm. Bir saatten oldukça uzun süre su içinde kaldığımı hissediyordum. İnsanları gereksiz yere telaşlandırmış olmalıydı tabi telaşlanabilirlerse. Kıyıya yaklaştığımı hissettiğimde kendimi hızla suyun yüzeyine attım. Yeniden temiz havayla karşılaşmak beni rahatlatmamıştı. Karşı kıyıda bana el sallayanları görmekte. Ölmediğimi bilmekte. Onu özlemiştim mantıksızdı saçmaydı hatta ama kalbim ağlıyordu. Fakat her zamanki görev bilincimle kıyıya doğru son kulaçlarımı attım. | |
|
Aurélien Rhodanthe Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : bells Mesaj Sayısı : 1158 Yaş : 31 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: Cyntia Cuma 29 Tem. 2011, 22:29 | |
| Anlatım: 22 Kurgu: 25 Akıcılık: 8 İmla: 8 Uzunluk: 5 Görünüm/Renklendirme: 5 Paragraf Düzeni: 5
Puanınız 78. Mortem Symphony'e hoşgeldiniz. | |
|