Leticia Pierre Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 4 Kayıt Tarihi : 26/07/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Felicia Cuma 29 Tem. 2011, 11:14 | |
| Siyah pelerine bürünmüş orta yaşlı büyücü, yağlı saçlarını uçuran rüzgarı umursamadan yoluna devam ediyordu başı dik. Dudaklarında bir milimetre bile kıvrılma yoktu, dümdüz bir çizgi halindeydiler. Etrafı demir parmaklıklarla örülmüş şato biçimli malikane görüş alanına girdiğinde girişteki gölgenin sahibine çevirdi başını, karanlıkta da olsa adamın göz çevresindeki kırışıklıkları belliydi. Kaşları çatılmıştı, yüzündeki sert ifadeyi, gözlerindeki yumuşaklık bozuyordu. Dudaklarını neredeyse hiç oynatmadan, ''Geç kalmayacağını ummuştum.'' dedi. Karşısındaki adamın dudaklarının olduğundan daha fazla çatladığını fark etti ilk büyücü. Yüzündeki ifadesizliği sürdürerek karşılık verdi, ''İşler her zaman umduğumuz gibi gitmiyor Malcolm.'' Yaşlı büyücü kabullenerek başını salladı ve arkasını döndü ondan genç olana. Kalın demir kapıya yürürken sanki kör olmuştu, önündeki pamuktan yapılmış bir kapıymış gibi davranıyordu ya da orada hiçbir engel yokmuş gibi. Demirlikler yalnızca bir yanılsamaymışçasına kapıyı geçince orta yaşlı ve ismi Lucian olan büyücünün bir kaşı havaya kalktı şaşkınlıkla. Karanlık ve ıssızlık onu içine çekerken efendisinin de içinde bulunduğu malikaneye girmesi gerektiğini hatırladı. Hızlı ve emin adımlarla yürüyor, asasız büyü yapma uğraşlarını denemek istercesine içinden, kusursuz bir konsantrasyonla söylüyordu büyülü sözleri. Kafasındaki tüm tereddüt ve şüpheleri atarken demir kapıya yürümeye devam ediyordu. Kapıdan geçmesini sağlayacak adımı atarken yüzü acıyla buruştu ama bir hayaletin içinden geçmişçesine hissettiğinde başardığını fark etti. Gülümsememek için zor tuttu kendini, neyse ki iradesi güçlüydü.
Ay ışığının üzerine düşmesiyle olduğundan da ürkütücü gözüken malikanede olacakları düşünmemeye çalışarak dikkatini çevresine verdi Lucian. Gölgesi ay ışığının oyunlarıyla kıvrımlı gözüküyordu, küçük göletin içine düşmüş yapraklar yüzüyorlardı suyun içinde, çoğunluğu beyaz çiçeklerin aralarında beliren sarı, kırmızı, mor çiçekler bahçenin sadeliğini engelliyorlardı, en önemlisi de bunların hiçbiri Lucian'ı etkilemiyordu, ruh hali tamamen olacaklarla ilişkiliydi. Bu günden sonra büyü camiası tamamen savunmasız kalacaktı, her yere el koyulacak, masum insanlar ölecek, gücün önemi her yere damgasını vuracak, yeni doğan bebeklere, küçük yaştaki çocuklara bu fikir irdelenecekti, karşı çıkanlara hiç suçluluk güdülmeden lanetler uygulanacaktı. Lucian'ın göreviyse hepsinden zordu. Hem bunların olmasını engellemek zorundaydı, hem de aydınlığın her yeri kaplamasına izin vermemeliydi. Eşitliği her yere getirmeliydi. Gizli tarikatı hiçkimse tarafından bilinmemeliydi, rol oynamaya devam etmeliydi, en yakınlarına bile güvenmemeliydi, belki de yakınlarının olmaması en iyisiydi ama öz kardeşi olmadan yapamayacağını biliyordu, onu ağır sorumluluklardan kurtaran ilahi bir güç gibiydi kumral, gökyüzü mavisi gözlere sahip, neşeli ve güleç çocuk. Şimdi çevresinde güle oynaya dolaşmasını nasıl da isterdi, çiçekleri tek tek özenle seçtikten sonra onları koparıp bir deste haline getirmesini ve melodik ses tonuyla, ''Bunları anneme götüreceğim.'' demesini ne kadar da çok istiyordu. İstemsizce yüzüne yerleştirdiği tebessümü fark etmesi uzun sürmemişti. Kendisine kızarak soğukkanlı haline geri döndüğünde kafasından tüm düşüncelerini uzaklaştırmaya, zihnini boşaltmaya çalışıyordu. İhtişamlı, tuhaf görünümlü, uzun malikane kapısına geldiğinde derin bir iç çekti. Kendisini tamamen oynayacağı role vermeye çalışıyordu, yaşantısını düşünmemeliydi, efendisinin -en azından ona efendisiymiş gibi davranmalıydı- düşüncelerini okumasına izin vermemeli, zihinbendarlığını sonuna dek kullanmalıydı.
Kendisini zorlamak istemediğini fark ettiğinde asasını cüppesinin içinden çekip aldı ve dudaklarını oynatarak söyledi sözcükleri. Kapı büyük bir gürültüyle açılırken, Lucian da kendisini karanlık koridora bıraktı. Bir süre sonra rengi siyahtan koyu kırmızıya dönen duvarlara asılmış tablolardaki portreler büyücünün gözlerinden duygularını anlamaya çalışıyorlardı sanki. Beaumont Ailesi'nin soylu bir geçmişi olduğunu biliyordu. Yüzyıllardır, gelip geçen tüm Karanlık Leydi ve Lord'lara hizmet etmişlerdi.Şimdiyse sırada Mazeth vardı. Yeşil-mavi arası gözleriyle kanlarına emercesine bakardı Mazeth insanlara. Bembeyaz yüzüyle tezat oluşturan kömür siyahı saçları beline kadar gelir ve her savuruşunda büyülerdi çevresindekileri. Onu hayranlıkla izleyen gözleri umursamaktaysa üstüne yoktu Karanlık Leydi'nin. Histerik sözleri ve ironik ses tonuyla da büyük bir kitleye hitap edebiliyordu. Lucian, kendisine dahi itiraf edememesine karşın Mazeth'e büyük bir hayranlık duyuyordu. Bugüne kadar tanıdığı diğer kötü güçler gibi değildi. Her şey hakkında bilgi sahibi olmaya çalışıyor, her an kendisini geliştiriyor, egosuna karşı koyuyordu ama acımasız ve gaddardı, bu gerçeğin varlığı tartışılmaya elbet değmezdi, her ölen insandan sonra soğukkanlılığını koruması, yüzünde tek bir değişiklik olmadan olay yerinden ayrılışı şaşılası derecede tuhaf gelirdi Lucian'a. Bu ve daha birçok sebepten hayranlık duyardı efendisine, bunu kendisine itiraf edemeyecek kadar cesur olmamasıysa ayrı bir meseleydi.
Koyu kırmızı kapıyla arasında yirmi santim kaldığında ister istemez yutkundu. Siyah, yer yer aklaşmış saçları gözlerinin biraz üstüne düşerken onları düzeltme zahmetine bile katlanmıyordu. Kapı, o tam kolu çevirecekken yavaşça açıldı. Önündeki tahta parçasının kısa süre önce yağlanmış olabileceğini tahmin etmişti ama gıcırtılar yanıldığını gösteriyordu. Salon neredeyse tek odalı bir apartman dairesi kadar genişti. Soğuk odanın köşesindeki eski görünümlü, her yeri is içindeki şöminedeki ateş cayır cayır yanıyor ama hiçbir faydası olmuyordu. Siyah cüppelere sarınmış insan topluluğu fazlasıyla gergin ve soğuktu. Atomaltı parçacıklarında dahi hissedilen onur, gurur, küçük düşme korkusu, sadaket o kadar güçlüydü ki Lucian'ı etki alanına alıyordu. Ortasında en az otuz büyücü ve cadının oturduğu ve en başında da ürkütücü gözlerle ona bakan Karanlık Leydi'nin bulunduğu, uzun, ince, dikdörtgen masadaki tüm gözler, -ayağa kalkmış, Mazeth'le konuşan genç büyücü de dahil- ona çevrilince tüylerinin diken diken olmasına engel olamadı Lucian. ''Lucian.'' dedi nereden geldiği belli olmayan ses ama bu özelliğiyle sesin Mazeth'ten çıktığı çok açıktı. Güçlü ama titrek, tıslar gibi ama insansı bir sesti bu ve yıllardır bu sesi duymaya alışsa da her seferinde aynı şeyleri düşünmeden, hissetmeden edemiyordu. Ses tonunun ürkütücülüğü su götürmez bir gerçekti. ''Leydim.'' dedi Lucian alıştığı bir soğuklukla ve başını yavaşça öne eğdi saygı duyduğunu belli etmek istercesine. Bu oyunu o kadar uzun süredir oynuyordu ki bazen iki taraftan biri olup olmadığından emin olamıyordu ama sonra bir şeyler oluveriyor ve her iki tarafın da kendini düşünen ahmaklardan oluştuğunu fark ediyordu, fikirlerinden sapmayacak kadar geri kafalı biri olması bazen gurur kaynağı oluyordu onun için.
''Otur.'' diyen bir ses duydu bir süre sonra. Leydi Mazeth, ona bakıyordu gözlerini dikmiş bir şekilde. Lucian da gözlerini karşısındaki asil kadınla birleştirdi ister istemez, gördüğü şeyle dondu kaldı olduğu yerde. Şüphe. Şüphe ve inanamamazlık vardı Leydi'nin gözlerinde. En derinlerde saklıydı. Bilmesi gerekmeseydi göstermezdi bunu Mazeth. Biliyordu, tahmin edebiliyordu. Hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam etse de alnından akan terler kaşlarına inerken ve gözlerini yakarken saklamak güçtü hissettiklerini. Bedenindeki kara iplerin hepsi kalbini sarmalayıp düğüm haline gelirken nefes almakta zorlanıyordu. Ellerinin titrediğini hissediyordu ama buna tamamen emin olamayacak kadar bilinçsizdi. Ayaklarını hareket ettirmeye çalıştığında yürüyebildiğine şaşırarak ilerledi. Cüppesinin cebinden mendilini çıkarıp alnını silerken öleceğinden emindi. Bugün hayatının son günü olacağına o kadar emindi ki Leticia'ya olanları, tüm gerçekleri anlatmadığı için büyük bir suçluluk kapladı içini. Bu durumda dahi küçük kız kardeşini düşünmesi neyi gösteriyordu? Sadece onu görmek istiyordu, kardeşini, küçük kız kardeşini.
Sert sandalyelerden birine oturduğunda tüm korkulardan arındırmaya çalıştı kendisini. Derin soluklara zamanı yoktu. Ölümün hızlı ve acısız olması için dua ediyordu bağlılığı olmadığı bir Tanrı'ya. Her çaresizin yaptığı gibi son çaresini de dinde bulmaya çalışıyordu ama beyninin gerilerinde mantıksızlığı bilen bir yer vardı. Yaşadığı bilinçsizliğin ardından, çok uzaklardan geldiğini sandığı bir ses duydu, ''Casusluk Lucian,'' diyordu ses, ''Affedilemez.'' Mazeth'in gözlerine bakmamak için direniyordu orta yaşlı büyücü. Bu olasılığı düşünmüştü, her iki tarafın da aptal olmadığını biliyordu, tek avuntusu onun daha zeki olduğuydu. Düşüncelerinden ayrılarak herkesin yüzüne baktı. Boş gözlerle bakıyorlardı ama ona bakıyorlardı. Karanlık Leydi'nin, karşısındaki adamın bir savunmayı dahi hak etmediğini düşündüğünü biliyordu herkes. Buz gibi bir sesle görünmez kişilere seslendi sanki, ''Getirin.'' Bunu duyduğu anda neler olduğunu anlamaya çalıştı Lucian. Aklından türlü düşünceler geçiyordu. Örgütünden birileri miydi, onu öldürecek bir canavar mı, aydınlık taraftan bir kurban mı? Belki de yalnızca aydınlık tarafın casusu olduğumu anlamışlardır, diye düşündü Lucian, ölmemesini sağlamazdı bu ama zaten ölümü kabul edeli uzun zaman olmuştu, örgütü kurduğu gün bunun da ilk günüydü.
İki saydam cisim, kollarından bir kız çocuğunu tutmuş masanın üzerine bırakmışlardı sertçe. Kızın saçları yüzünü örtüyor, boğuk hıçkırıklar sessizliği delip geçiyor, Lucian'ın beyninde yankılanıyordu. Gözlerinden içine doğru akan gözyaşlarını umursamıyordu orta yaşlı adam. Kızın kim olduğunu biliyordu. Ölmenin iyi bir ceza olmadığını mı düşünmüştü, bunun bir gün olacağını bilen bir bedeni öldürmenin saçma olacağını mı düşünmüştü Karanlık Leydi? Kızın yüksek sesli hıçkırıkları Mazeth'in asasından çıkan yeşil ışıkla bölünürken içinden bir çığlık attı Lucian ve bütün dünya karardı o anda, yüzüstü düştüğü sert betonda açık seçik görülen kanlar bedeninden akmaya devam ederken son sözü, ''Leticia.'' olmuştu.
| |
|
Aurélien Rhodanthe Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : bells Mesaj Sayısı : 1158 Yaş : 31 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: Felicia Cuma 29 Tem. 2011, 11:49 | |
| Anlatım: 33 Kurgu: 26 Akıcılık: 10 İmla: 10 Uzunluk: 5 Görünüm/Renklendirme: 5 Paragraf Düzeni: 5
Puanınız : 94. Mortem Symphony'e hoşgeldiniz. | |
|