Emma Soblood Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 20 Kayıt Tarihi : 01/07/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Emma. Salı 19 Tem. 2011, 15:42 | |
| Kulaklığından gelen müziğin ritmine kalpmış olan Jannika kafasını hafifçe sallıyordu. Kendisine verilen odada hiçbir şey yapmadan öylece oturmak onu biraz sıksa da yapacak bir şeyi olmadığı için bunu önemsememeye çalışıyordu. Kulağına gelen ritim yavaş yavaş kısılıp sessizliğe gömüldüğünde kız gözlerini açıp bulunduğu odayı incelemeye başlamıştı. Bu oda kendisininkine hiç benzemiyordu adeta filmlerdeki gibi bir genç odasıydı. Jannika beyazlar içindeki bu odada o kadar çok zaman geçirmesine rağmen daha önce detaylara hiç dikkat etmediğini fark etti. Pencereleri n yanındaki siyah perde ve egzotik mürdüm rengi tüller bir anda hiç olmadığı kadar güzel görünmüştü gözüne. Birden gözleri pencerenin önündeki koltuğa takıldı. Kahverengi saman koltuğun üzerinde ilk geldiğinde gördüğü fakat hangi hayvana ait olduğunu seçemediği kürk onu korkutmuştu. Şimdiyse o geniş koltuğun üzerinde kendi eşyalarından bir yığın olduğunu görmek dudaklarının kenarlarını hafifçe yukarı kaldırmasına neden oldu. Koltuk, koyu renk parke üzerindeki siyah halıyla hem bir zıtlık hem de bir uyum sağlıyordu. Odasını işgal ettiği kıza bir an olsun imrendi çünkü kendisinin hiçbir zaman sahip olamadığı kadar büyük ve hoş bir masası vardı. İlk gördüğünde masanın bir tarafı yuvarlak bir tarafı köşeli şeklinden ve o çok sevdiği delikli şekerin bir parçasına benzemesinden çok etkilenmişti. Masanın üzerindeyse arkadaşlar arasında çekilmiş resimler, rengarenk not kağıtları, tüylü, desenli kalemler, siyah hoş bir lamba ve bir teyp vardı. Yatağın yanındaki komodinin üzerindeyse sadece çalışma masasındaki lambanın aynısından bir tane daha duruyordu, tabi ilk geldiğinde. Şimdiyse bir yastık, Jannika’ nın cep telefonu ve içecekleri lambaya eşlik ediyordu. Üzerinde oturduğu yataksa kendisininkinden daha kısaydı ama o aşırı modern görünüşü, bunu kamufle etmeye yetiyordu. Yorgan, siyah üzerine beyaz çizgili, yastıktaysa onunla alakasız ama uyumlu bir biçimde beyaz üzerine büyük siyah noktaları vardı. Hemen yanındaki duvarda iki tane raf vardı, anılarla dolu iki raf. En üsttekinde odanın esas sahibi için önemli, yabancı kişiler için hiçbir anlam ifade etmeyen şeyler vardı, bez bir bebek, küçük kağıt şemsiyeler, renkli süsler, bir çift siyah ayakkabı ve birkaç kutu gibi. Alttakindeyse çerçevelenmiş bir resim ve içlerinde dergilerin olduğu dosyalıklar vardı. Jannika elini her kaldırışında çarptığı resmi hatırlayarak dönüp kafasının üzerindeki resme baktı, resimde bir bebek siyah deri kaplı bir kutunun üzerinde oturuyordu. İlk bakışta, sarı saçlarından, mavi gözlerinden, bu bebeğin odanın sahibi olduğu anlaşılabiliyordu. Bu resmin biraz uzağındaki bir çerçevede zarif görünümlü bir atın olduğu dört tane resim vardı. Atı daha önce görmüştü, geldiği ilk gün, bu at daha önce odada yaşayan için belki de en önemli varlıktı bunu odanın her yerinden anlayabiliyordu. Çerçevenin üstündeki raftaysa küçük, şirin antika bir vazo, birkaç ödül, plaket ve bir at biblosu. Yatağın tam karşısındaki boy aynası odadaki en sevdiği şeydi, hele ki yabancı olduğu bir yerde görüntüsüne her an dikkat etmesi gerektiği düşünülünce... Aynanın yanındaki beyaz gömme dolap kendisi için boşaltılmıştı fakat o, dolabı açma ihtiyacı bile duymamıştı. Kafasını yukarı kaldırdığındaysa bu zarif odaya hiç yakışmayan şekilde sırıtan üç tane lamba gördü. Lambalar öyle apaçık ortada değildi, küçük spot ışıkları gibi duruyorlardı, ama bu görüntü pek hoşuna gitmemişti Jannika’ nın.
Kız beyaz kapısının pirinç kolunda parmaklarını gezdirdi ve ani bir hareketle aşağı indirip dışarı adım attı. Adımları parkede hızlandıkça kendini özgür hissetmeye başlıyordu, adımlarının onu nereye götürdüğünden habersiz onlara uyuyordu.Bahçe kapısının önünde durup ellerini kapının beyaz plastik yüzeyine dayadı ve seyretmeye başladı. Sonra neden durduğuna bir anlam veremeden adımını tahta yüzeye koydu. Burası parke gibi pürüzsüz değil, uzun tahta çubukların yan yana gelmesiyle oluşturulmuş bir yüzeydi. Jannika çıplak ayağında kaba tahtaları hissedebiliyordu, yavaşça ilerleyerek karşısındaki sandalyeye oturup dirseklerini dizlerine dayayarak başını elleri ayasına yerleştirdi ve düşünmeye başladı. Kaç gündür buradaydı? Sekiz, dokuz, belki de on. Evet tam on gündür burada, evinden ülkesinden, sevdiği her şeyden uzaktaydı. Ülkesindeki gece karanlığını bile özlemişti, insanlar burada gece olmadan nasıl uyuyabiliyor bir türlü çözemiyordu. Burada insanlar değil esas ağaçlar yaşıyordu, evler bile ağaçların arasındaydı, en yakın komşu 100 metre ilerideydi, şehir dedikleri yerler kendi ülkesinde kasaba olarak geçiyordu. İlk zamanlarda bu hoşuna gitmişti, buradaki insanlar doğaya saygı gösteriyorlar, ama bu artık sinir bozucu olmaya başlamıştı hatta tam anlamıyla yeşil ve kahverengiden bunalmıştı, bu renkler artık onun içini sıkıyordu. Gitmek için daha hoş, daha renkli, belki de daha sıcak bir yer seçebilirdi.
Ayakları yine onun isteği dışında hareket etmeye başlamıştı, bu sefer de şu içini sıkan ormana doğru ilerliyorlardı. Bir an durup bunun pek iyi olmayacağını düşündü, üzerindeki beyaz bluzu ilk defa giymişti. Ama adımları ormana doğru hızlanmaya başlamıştı.Jannika dönüp arkasına bakma ihtiyacı hissetti çünkü buralar bilmediği topraklardı ve kaybolmak istemiyordu, evi devamlı göz hapsinde tutmalıydı. Yerdeki küçük taşlar ayağının altına battıkça Jannika sessiz, küçük çığlıklar atıyordu ve elleriyle de kabuğu pürüzlü ağaçlardan destek almaya çalışıyordu. Toprak hem sert hem de yumuşak geliyordu, taşlar ayağını acıtıyordu ama nemli toprak suyu tuttuğundan yumuşamıştı hatta taşlar olmasa pamuk gibi yumuşacıktı. Böyle bir şeyi daha önce hiç yapmamıştı eğer onu arayıp da bulamazlarsa hiç hoş olmaz. Jannika dönüp arkasına baktığında evi hala görebiliyordu ama her an kaybedebileceği kadar küçük bir şekilde. Kız bir süre ayakta hiçbir şey yapmadan durduktan sonra büyük bir ağacın dibine oturup ince bacaklarını karnına çekerek narin ellerini onlara doladı, gözlerini kapayıp başını dizlerine koydu ve dinledi. Kuşların şarkısı uzaktan ama net bir şekilde duyuluyordu, oynayan yavru kedilerin sesleri kuşları alt etmek istercesine yükseliyordu, cırcır böceklerinin tek başına kulak tırmalayıcı olan sesi de bu seslere katılınca orkestra tamamlanmış oluyor. Bu sesler Jannika’ nın içini bir süre rahatlatıyor adeta uykudaymış gibi hiçbir şey düşünmeden sadece onları dinliyordu. Başını kaldırdığında ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu ama uzun zamandır burada olduğunu anlayabiliyordu. Eve dönmek için ayağa kalkıp kendine şöyle bir baktığında üzerindekilerin berbat bir halde olduğunu fark etti, bunu düşünmek için çok geç olduğunu bildiğinden eve doğru gitmeye başladı. Hızlı ve emin adımlarla giderken bir anda durdu, keskin bir acı ormanın şarkısını susturacak bir çığlık atmasına neden olmuştu. Kendini yere atıp bu acının nedenini bulmaya çalıştığında aslında hiçbir şey olmadığını, sadece bağırmak istediğini anladı. O anda kendi kendine akıl sağlığının yerinde olup olmadığını düşünerek eve doğru yürümek için ayağa kalktı. Cılız kollarını birbirine kavuşturarak ormanın içinde sessizce etrafına bakınarak yürüdü.
Ayağını kaba tahtalara bastığında içinde bir rahatlama geldi, sanki önceden omuzlarında bir ağırlık vardı ve şimdi bu ortadan kalkmıştı. Jannika halini hatırlayıp şaşkın bakışlarla etrafına bakmaya başladı, birinin onu böyle görme riskini göze alamazdı. Hemen beyazlarla bezeli odaya koşup yumuşak havlusunu aldığı gibi duş almak için banyoya ayak bastığında derin bir nefes verdi. Yavaşça suyu açıp kirli kıyafetlerini üzerinden çıkardı ve incelemeye başladı. Açık mavi kot şortunun arkası artık çam yeşiliyle toprak rengi karışımı bir renge bürünmüştü, beyaz tişörtünün önünde kahverengi el ve parmak izleri vardı, arkasındaysa yaslandığı ağacın ona hediye ettiği kir tabakası vardı. Kıyafetlerini bir kenara koyup kendini ılık suyun altına attı, ılık su onu yumuşak kollarıyla sarmalamıştı ve bu onu rahatlatmıştı, bir an sanki her şey uçup gitti de Jannika şimdi havada süzülüyordu. Suyun saçlarının arasından süzülüşü ve şakaklarından tenine damlayışı... İşte bu hissi hiçbir şeye değişmeyeceğini düşünüyor, elinde olsa bütün ömrünü bu şekilde geçirebileceğini biliyordu. Ama çıkmak zorundaydı ve bunu bilmek onun için her zaman kötü olmuştu. Suyun büyüleyici etkisinden zorla da olsa çıkıp kirli kıyafetlerini kucaklayıp havlusuna sarınarak kapıyı açtı ve kafasını dışarı çıkarıp etrafa bakmaya başladı. Bakır rengi saçlarını zarif ensesinin üzerinde küçük, dağınık bir şekilde topladıktan sonra hızlı adımlarla odasına doğru yürüdü. Kendisini tekrar beyazlar içindeki odaya attı ve beyaz çerçeveli aynanın karşısında yüzünü incelemeye başladı. Yüz hatlarını herkes beğeniyordu ama kendisi onlardan pek de memnun değildi, bariz bir şekilde kendinden nefret etmiyordu ruhunun bahşedildiği vücuttan memnundu ama hep bir şeylerin eksik olduğunu hissediyordu. Hafif oval yüzünde mükemmel biçimlenmiş elmacık kemiklerine dokundu, sonra ince parmakları dolgun dudaklarına gitti, bakışları aynadaki kişiyi bir an için çözemez gibi baktı okyanus mavisi derin bakışlı gözlere. Birden o gözlerin üzerindeki iki yay gözlere yaklaştı ve aralarında ince bir çizgi oluştu. Jannika sinirle saçını çözüp elini ıslak bakır bukleler arasında dolaştırmaya başladı fakat bundan da hoşlanmayıp onları yeniden topladı. Parmakları bu sefer de rengi fazla açık olan teninde dolaşmaya başladı boynunda, omuzlarında. Aslında teni fazla açık renk olmasına rağmen çilleri olmaması onu mutlu ediyordu, pürüzsüz beyaz bir ten…
Gözlerini kapatıp başını kötü düşünceleri kovmak istermiş gibi iki yana salladı ve giyinmek için bavulunun başına gitti. Öylesine eline geçen çamaşırları üzerine geçirdi ve saate baktı, hava kararmadığından tahmini olarak saati tayin edemiyordu ve saatin geç olduğunu fark edince pijamalarını giymek için etrafa bakınmaya başladı, nedense onları bavula koymuyordu hep bir yerlere fırlatıp çıkıyordu. Pijamalarını bulamayınca sinirlendi ve odada bir beyaz dolaba bir komodine doğru yürümeye başladı, bir süre sonra sinirlenip yatağın ucuna oturdu. Bu kadar dağınık bir insanın başkasının evinde ne işi vardı ki, en baştan bu değişim öğrencisi fikrine ısınamamıştı zaten. Jannika’ nın sabrı tükenmişti ve kalkıp yatmaya karar verdi, pijamaları olsun ya da olmasın. Sert adımlarla yatağa gelip yorganı kaldırdığında orda olmaması gereken bazı şeyler buldu. Eline geleni iki parmağının arasına alıp kaldırdı ve döndürmeye başladı, bir insanın nasıl hem bu kadar dağınık hem de bu kadar unutkan olabileceğini düşünürken dudakları hafifçe aralandı ve pijamalarını üzerine geçirip yatağa uzanıp yorganı başına kadar çekti. Kendini uykulu hissediyor ama uyuyamayacağını biliyordu, hava hala kararmamıştı çünkü. Ama gözlerini kapayarak kendini derin bir uykuya zorladı. | |
|
Cynthia Aristide Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 695 Yaş : 29 Kayıt Tarihi : 09/12/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Emma. Salı 19 Tem. 2011, 17:07 | |
| Anlatım: 20/35 Kurgu: 15/30 Akıcılık: 6/10 İmla: 10 Uzunluk: 5 Görünüm/Renklendirme: 3 Paragraf Düzeni: 5
Rpg Puanınız:64 | |
|