Borislaw Belmour Londra Baş İblis Efendisi
Mesaj Sayısı : 418 Yaş : 29 Kayıt Tarihi : 07/05/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Alexander Verne Salı 12 Tem. 2011, 21:21 | |
|
Düştü, düştü, düştü, ve o da düştü. Alex lanetlerini kime gönderdiğinden bile emin değildi sadece üzerine gelen büyüyleri savurup aynı yöne başka bir lanet gönderiyordu. Hiçbir büyünün kendisine isabet etmesine izin vermiyordu, vermeyecekti de. Aslında işler yavaş yavaş sıkıcılaşıyordu. Dişine göre kimse yoktu etrafta. Şimdiye kadar onun gönderdiği büyüleri kimse savurmamıştı. Her seferinde vurulup yere düşmüşlerdi. Hiçbiriyle göz teması kurmuyordu Alex bu işten olabildiğince az zarar görmeliydi. Üzerine bir suç yöneltildiğinde herhangi bir metamorfmagus olmadığını nasıl kanıtlayacaklarını soracaktı. Kendini baloda değilmiş gibi de gösterebilirdi rahatlıkla, yalancı şahit bulması hiç zor değildi. Tamam, arkadaşı azdı ama gözünü korkutabildiği, hatta ölümle tehdit edebileceği insan çoktu. Acel’ın bir korkusu olmadığı belliydi. Alex onun bir metamorfmagus olduğunu biliyordu. Peki neden şekil değiştirmemişti. İfşa olmayı kim isterdi ki. Alex’in kurtuluş planının aynısını deneyebilirdi belki ama bakanlık zaten metamorfmagus olduğu için ona şüpheyle bakacaktı. Bunları düşünürken kendine doğru gelen birkaç büyüyü savurmuş beş altı korkağı da yere sermişti. Her şey yolunda gidiyor gibiydi. Sayıları tükenmek bilmiyordu ama karanlık tarafın daha güçlü olduğu açıktı. İyilik meraklısı öğrencilerin ağızlarına bile alamayacakları büyüleri göz kırpmadan yapıyordu Mortem’dekiler ve hatta Mortem de olmayan ama karanlık taraf için savaşanlar. Courtney gibi. Çok kısa süreliğine görmüştü Courtney’i, Alex. Patlayan bir masadan kaçıp diğerinin altına geçerken. Çok kısa süren geçişinde bile üç lanet göndermişti. Daha fazlasını merak etmiyordu Alex. Kızı küçümsediği ortadaydı. Hatta yeni yeni anlıyordu Acel gibi birinin onunla ne yaptığını. Sağ çaprazından gelen büyüyü savurup bir lanet gönderdikten sonra yine gözleri karardı. Bir günde iki görü mü? Pek mantıklı değildi. Başı zaten ilki yüzünden yeterince ağrıyordu, ikincisi nasıl bir etki yaratacaktı kim bilir. Mekan değişmemişti, salonun farklı bir yerindeydi. Aydınlık tarafın sayısı göz görülür biçimde azalmıştı. Sonra birini gördü. Bir kadın. Sanki Alex’e gülümsüyordu. Alex kendine gülümsendiğinden emin olmak için etrafına baktığında yakınında kimseyi göremedi. Gülümsemede bir gariplik vardı, bir şekilde tanıdıktı. Sanki yıllardır aşina olduğu bir şeydi ve gördüğü bakışlar kendi bakışlarıydı ama kendi bakışları başka bir kadında ne arıyordu. Ne gibi bir bağ olabilirdi aralarında. Gözü tekrar karardı ve görüşünü kazandığında Acel üstüne atıldı. Ne olduğunu anlayamadan yerdeydi. Muhtemelen Alex’i bir büyüden kurtarmıştı ama bu Alex’i aciz göstermişti. Altta kalamazdı. “İyi misin kardeşim?” Duyduklarının Acel’dan geldiğine bir an emin olamadı. Kardeşim mi?! Tamam, belki yakındılar ama hala çok yeniydi tanışmaları ve kesinlikle o sıfatı kullanacak düzeye gelmemişti arkadaşlıkları. “Ben her zaman fazlasıyla iyiyim ve kendi başımın çaresine bakabiliyorum. Bu arada ben kimsenin kardeşi değilim, kimse de benim kardeşim olamaz.” Alex’in bir kardeşi olsaydı kendisi kadar kusursuz olurdu belki ama yoktu. Olmayacaktı da. Acel’a dönük bakışları kafasını karıştırıyordu. Kadında gördüğü gözleri görüyordu onda. Bir günde iki görü fazlaydı ve muhtemelen güvenilmezdi. Aklına gelen her şeyi kafasından uzaklaştırdı. Yine de Acel’a arkasını dönüp eğlencesine devam edemedi. Sanki bir şeyler söylemesini bekliyordu.
Her şeyde mantık arayan Alex bu duruma bir kılıf uyduramıyordu. Bu yüzden ısrarcıydı Acel’a olan bakışlarında. Belki birbirlerine kardeş diyecek kadar yakınlaşabilirlerdi ama henüz öyle bir şey olmamıştı ve bu olaydan sonra olamazdı da muhtemelen. Yine de fazla tanıdık olan bir şey vardı Acel’da, Alex’in sürekli kafasını kurcalayan anlam veremediği için umursamıyordu Alex ama bu kadar gariplik fazla değil miydi? Her şey gözünün önündeydi de o mu göremiyordu? Fazla korkuyordu bu düşündüğünden bir şey olsaydı anlardı, anlamalıydı. Çünkü kimse ondan gerçeği saklayamazdı. Bir şekilde bulurdu doğruyu. “Ben öylesine söylemiştim. Lafın gelişi derler ya…” Acel’ın fazla inandırıcı sözleri Alex’i tatmin etmeninin yanına bile yaklaşamamıştı aksine istemsiz olarak kaşını kaldırmıştı Alex. Muhtemelen aşırı derecede sinir bozu görünüyordu ama umurunda değildi. İstemi dışında dahil olduğu bir şeyler dönüyordu ve kesinlikle hoş değildi bu.
Sonrasında her şey çok hızlı çekildi. Acı veren Victoria – ki bu Alex’i sevindirmişti ve acı çeken Victoria’yı görmüştü. İkincisi pek hoş değildi. Çünkü Alex eğer bu okulda gerçekten bir şeyler öğrendiyse ondan öğrenmişti. Kabullenmek istemese de. Sonra o kadın ortaya çıkmıştı. Alex fazla verimli günüdeydi. Samimi ama Alex’e bir anlam ifade etmeyen o gülümsemeyi gördü ve gözlerini gördü kadında. Kendi gözlerini, kendi bakışlarını. Zeki ve korkusuz bir kadın olduğu belliydi. Güçlü büyüsüyle bakanın afallamasına neden olmuştu. Sonrasındaysa beklenmedik şekilde götürmüştü Victoria’yı ve Bakan’ı. Kadın geldiğinde Acel bir şeyler demişti ama Alex gürültüden duyamamıştı. İlginç kısa süreli bir bakışmayı yakalamıştı sadece aralarında. Peki buradaki bağlantı neydi? Alex’in gözlerini taşıyan kadının, Alex’in kendini bir şekilde bağlı hissettiği kişiyle ne alakası olabilirdi. Kurcalamak istemiyordu çünkü gelen büyüleri daha zor savuruyordu düşündükçe. Ortalık iyice karışırken Acel aptallığını bir kez daha göstermekte kararlıydı. Bu defa sevgili müdiremizin arkasından gidip koluyla kadının boynunu kıskaca almıştı ve asasını çenesinin altına dayamıştı. Tamam, Katherine’in kuruluşu yoktu çünkü hareketi ölümüne sebep olurdu ki Acel onu göz kırpmadan öldürebilirdi ama Leandros. Hesaba katmamış mıydı? Alex’in öngöremediği kadar aptal mıydı? Ya da başka bir şeye mi güveniyordu? Güvenebileceği tek kişinin kendisi olduğunu düşündü sonradan. Diğerleri işe yaramazdı. Aptalca ama büyük bir özgüvenle kafa tutuyordu Leandros’a. Komikti sadece komik üzerinde bir savunma büyüsü bile yokken bunları yapması. Alex kalkanı olmadığını biliyordu çünkü gece boyunca onu izlemişti. Acel kozunu oynamıştı, sıra Alex’teydi. Pas geçebilirdi, kendine bir zararı olmazdı. Acel’ın ölümünü izlerdi. Belki biraz üzülürdü, belki, birazdan çok üzülürdü ama kabullenemezdi. Atlatırdı, sorun olmazdı. Sonuçta onun kendi aptallığıydı. Sonra onun bunu eğlence için yapmadığını hatırladı gerçekten bir savaş veriyordu ve gereken her şeyini vermeye hazırdı. Peki Alex hazır mıydı? Masanın altından olayları izleyen Courtney’i gördü. Oyunda fazladan bir kişi daha vardı. Alex’le göz göze geldikten sonra büyüsünü yaptı kız ve aynı zamanda oyundan çıkışını. “Sectumsempra” Bu sözlerin hemen ardından cisimlenmişti kız. Leandros’un dikkati yeterince dağılmıştı. Fazlasıyla işe yaramaz olarak düşündüğü Courtney bile bir şey yaptıysa boş durmamalıydı.
“Absorpe Protegrus” Yıllardır bu büyü üzerinde çalışıyordu Alex. Bugüne kadar kusursuz bir kalkan oluşturamamıştı ama bu yaptıklarının en iyisiydi. Herhangi bir çatlak olmamalıydı kalkanda. Yeterince iyi yapmıştı büyüyü ama büyünün ondan götürdükleri vardı. Fazlasıyla bitkindi. Büyüyü Acel’ın üzerinde uygulamıştı. “Buraya dön Leandros, oyun henüz bitmedi. Şimdi bana saldırabilir ve Katherine’in ölümünü izleyebilirsin. Ya da Acel’ın üzerindeki kalkanı kaldırıp ona saldırmayı ama inan kalkanı kaldırdıktan sonra bu kadarına vaktin olmaz. Acel çoktan sevgili Katherine’inle cisimlenmiş olur. Böylelikle Katherine’in ölüsünü bile göremezsin. Çıkar yolu yok. Senin bize sunabileceğin ne var?” Alex’in planı kusursuzdu. Düşünmediği bir şey yoktu. Muhtemelen Acel onun düşündüklerini düşünmemişti ama ona her durumda ne yapması gerektiğini söylemişti. Şimdi riski kendi üstüne almıştı, açıkta olan oydu. Ölse de çok büyük sorun değildi aslında. Hayattan nefret eden oydu çünkü. Hem kendi kusursuz planına kurban gitmiş olacaktı, daha iyi bir ölüm düşünülebilir miydi ki onun için?
Leandros’un gözlerinin içine bakıyordu Alex hamlesi ne olursa olsun korkusuzca duracaktı orada. Sonra Leandros ona doğru bir büyü savurdu. Ne dediğini bile duyamamıştı, bütün hisleri yavaş yavaş terk ediyordu Alex’i. Bir yandan dünyayla kopmuştu sanki bağları bir yandansa tutunuyordu dünyaya. Nefret ettiği o yere neden tutunuyordu. Bıraksa düşer miydi? Nereye düşerdi, bambaşka bir boyuta mı belki de hep hayalini kurduğu o kusursuz boyuta düşerdi, kurtulmuş olurdu ama iki üç saniye öncesine kadar korkusuzca ayakta dikilen Alex’ten eser yoktu şimdi. Tutunduğu yeri bırakamıyordu. Leandros’un ona ne yaptığından emin değildi ama Acel’a zaman kazandırmış olduğu kesindi. Peki, Acel başarabilmiş miydi? Katherine’i vaktinde cisimleyebilmiş miydi? Yoksa o da mı kurban olmuştu. Her zaman kendini düşünmesine rağmen şimdi neden onu düşünüyordu Alex. Çözemediği bağ rahatsız ediyordu onu, insanlara değer vermek doğasında yoktu onun çünkü. Belki de ölmüştü ama bunları düşünüyordu. Ölse bunları düşünebilir miydi ki? Hissizliğinin içinde küçüklüğünden anılar geliyordu gözünün önüne, hatırlayamayacağı kadar eski anılar. Gerçekten ona aitler miydi? Yoksa hepsi bir yanılgı mıydı? Tekrar o tanıdık gözleri gördü. Kendi gözleri, o kadındaki gözler ve o gözler şimdi bambaşka bir kadındaydı. Bir evin arka bahçesindeydiler. Yanında bir çocuk daha vardı Alex’in ama başkası değildi o, kendisiydi. Alex gördüğü şeyleri anlamaya çalışmaktan vazgeçti. Hepsi birer yanılgı olmalıydı zaten. Güvenemezdi hiçbirine. Görüntüler de gidince karanlıkta kaldı. Tamamen boşlukta fakat bu kez karanlık onu korkutmuştu.
***
Gözlerini açtığında odasındaydı, nasıl gelmişti, kim getirmişti bilmiyordu ama evinde olmanın huzur vermediği kesindi. Diğerlerine ne olmuştu? Acel? Vicky? Ve hatta Courtney? Tekrar diğerlerini düşündüğünü fark edince gözlerini kapadı ve kafasını salladı, kurtulmaya çalıştı onlardan. Sonra gözyaşları döküldü. Çoktan kapattığı bir yönü tekrar açığa çıkmıştı. Bastırılmıştı, çok aşığılardaydı ama oradaydı. Şimdiyse hissedilebilirdi ve kapatması uzun zaman alacaktı yine. Tekrar tekrar yaralanıp aynı yollardan geçecekti. Belki de önce sorularına cevap bulmalıydı. Kopmuş iki bağı hissedebiliyordu. Hiçbir zaman anlam veremediği ama orada olan o bağları. Şimdi yok olmuşlardı. Ne demekti bu. Hiçbir fikri yoktu. Ama olmalıydı çünkü Alex kusursuzdu her zaman her şeyi mantığa uydurabilirdi. Dolabından eski süpürgesini bulup pencereden kaçtı ailesi umrunda değildi cevaplarını aradığı sorular vardı ve bulmadan pes etmeye niyeti yoktu.
- Spoiler:
Bu rpyi tanıyorsunuz, sonunda kafama göre bir şeyler kurguladım falan. Aslında çokoş olmadı snaki ama ben sevdim.
| |
|
Raven Orlov Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Nerden : . Mesaj Sayısı : 295 Yaş : 30 Kayıt Tarihi : 31/03/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Alexander Verne Salı 12 Tem. 2011, 22:55 | |
| puanlama;; Anlatım: 31 Akıcılığı dolayısıyla güzeldi fakat olayı gözümde canlandırmaya yetecek kadar detaylı betimleme göremedim fakat karakterini çok güzel yansıtmışsın. Nokta veya virgül kullanılması gereken yerleri bazen es geçmişsin, o yüzden anlatım düşüklükleri vardı. Kurgu: 28 Akıcılık: 10 İmla: 10 Uzunluk: 5 Görünüm/Renklendirme: 5 Paragraf Düzeni: 5
Toplam 94 puan.
| |
|