Satellite Morgan Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 12 Kayıt Tarihi : 03/05/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Satellite Morgan. C.tesi 04 Haz. 2011, 19:33 | |
| Kullanıcı Adı Soyadı: Satellite Morgan. Karakteristik Özellikleri: Satellite, deli dolu uçuk kaçık bir kızdır. Maalesef bunu sadece çevresindekiler bilir. Diğerlerinin bundan asla haberi olmaz, dışarı karşı oldukça soğuktur. Fakat birkaç kelime ettiği birine karşı da gerçek yüzünü gösterir. Şiddetli duygularını kendi içinde yaşar, içinde bir fırtına koparken o hep güler yüzlüdür. Erkeklere gereğinden fazla değer verir ama onlarla eğlenmez, gerçekten aşık olur ve aşık olduğuna da sulanır. Kendisine değer verir, kendisini gerçekten sever. Kısaca Aile Geçmişi: Morgan Ailesi, Fransa'da eski zamanlardan beri yaşamaktadır. Gayet ünlü ve zengin olan bu aile, buna rağmen kollara ayrılmıştır ve dağılmıştır. Ailede bir birlik yoktur, herkes farklı taraftadır, farklı okullarda eğitim görmüşlerdir. Satellite'ın babası bir safkandır ki annesi de öyledir fakat Satellite'ın annesi istenmeyen gelin konumunda olduğundan babası aileden dışlanmıştır. - Örnek RPG:
Pencereden içeri sızan güneş ışıklarının gözüne vurmasıyla hareketlenmeye başlamıştı. Sımsıcacık yatağından kalkmak, okuluna doğru ilerlemek ve öğretmenlerinin zırvalıklarını dinlemek oldukça zor geliyordu ona. Günlerce yumuşacık yorganına gömülüp uyuyabilirdi, ama gittikçe yaklaşan topuklu ayakkabı seslerine kayıtsız kalamamıştı, hiç açmak istemediği deniz mavisi gözlerini hafifçe aralayınca dibince çalan, yengesinin hediyesi olan ithal çalar saatle beraber yorganını araladı. Tahta kapısının aralanmasıyla ortaya çıkan gıcırtı, annesinin odaya vardığının bir göstergesiydi. Deri, topuklu ve her zamanki gibi şık bir çizmenin içeri girdiğini görünce kız yatağında doğruldu. Annesinin alımlı haline baktı, her gün olduğu gibi beyaz fok tüyü ceketinin altına giydiği yırtmaçlı siyah ve dekoltesi göz kamaştıran elbiseyi süzdükten sonra gözleri, annesinin yeşil gözleriyle buluştu. Kadın siyah kabarık saçlarını geriye attıktan sonra Satellite'a tek kaşını kaldırarak bakınca kız yorganı üzerinden tamamen atarak parke zemine çıplak ayaklarıyla bastı ve annesinin hareketlenen çizmelerine bakarak, onun arkasından yürümeye başladı. Terliğini giyememenin eksikliğini hissederken, annesinin onu tuvalete yönlendirmesiyle beraber orada bir terlik bulacağı umuduyla sevindi ve hiç olmadığı kadar mutlu bir şekilde tuvaletin kapısını açarak içeri girdi. Her zamankinden farksız olan bu tuvalette, musluğun yanına gidip kendisine bakmak da onun için bir alışkanlık haline gelmişti. Musluğu sıcak suya ayarlayarak yüzünü biraz sıcak su ile duruladıktan sonra karışmış haldeki kahverengi saçlarına baktı. Saçlarını çok seviyordu ama dümdüz ve yumuşacık olduğu zamanlarda. Böyle karışık olduğu günlerde de tek yaptığı gür saçlarının hepsini tepesinde buluşturarak toplamaktı. Musluğun kenarında bulduğu saçlarıyla aynı renkteki tokayı aldı ve bütün saçını tepesine getirdikten sonra onları bağladı. Ardından aynaya yaklaştı, annesiyle aynı renkte olan ve bayıldığı gözlerini inceledi. Üzerine kıyafetlerini geçirdikten sonra daha güzel olacağını düşündü, ailesini daha fazla bekletmemek adına tuvaletten çıktı ve koşar adımlarla kahvaltısını yapmak üzere mutfağa doğru ilerledi.
Hala çıplak olan ayaklarının önüne uzatılan terlikleri memnuniyetle giydikten sonra yüzünde oluşan gülümseme, başını çevirdiğinde ve babasının yüz ifadesini gördüğünde değişivermişti. Babası her zamankinden daha ciddiydi, kaşları çatıktı üstelik üzerindeki siyah takım her zamankinden daha koyu geliyordu gözüne. Babasına neler olduğunu sormak istiyordu fakat korkuyordu, gözlerini umutla annesine çevirdiğinde ise vaziyetin farklı olmadığını görerek gözlerini devirdi. İşlediği bir suçu düşünüyordu; derslerin aklına geldi en önce. Her zamanki gibi gidiyordu oysa, mükemmel değildi fakat kırığı da yoktu. Düşüş, yükseliş veya herhangi bir değişme de bulunmamaktaydı. Arkadaşlarıyla gittiği yerleri düşündü anlığına. Bir sefersinde erkek arkadaşı Nicholas ile bir bara gitmişlerdi ama üzerinden çokça zaman geçmişti. Bunu öğrenmeleri için geçti. Bir süre daha düşündükten sonra pes etti ve babasının karşısındaki sandalyeyi çekerek cam yemek masasının üzerindeki yemeklere göz gezdirdi. Bugün çeşit azdı, ayrıca Hannah dışındaki hiçbir yardımcı da ortalıkta gözükmüyordu. Gözlerini Hannah'a çevirdi, Hannah bir süre ona baktı, sonra zeytin gibi gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Arkasını dönerek mutfaktan çıktı, artık Satellite iyice endişelenmeye başlamıştı. Babasının gözlerine baktı, bir açıklama bekliyordu. Babası donuk bakıyordu, her zamanki ışıl ışıl gri gözleri şimdi parıltısını yitirmiş ve kurumuş asfalttan farksızdı. Annesi de önünde duran sigara böreğiyle oynuyordu, tabağına dokunmamıştı. Kız kendini tutmak istiyordu, neler olduğunu duymak istiyordu fakat bir yandan da korkuyordu. Sessizliği bitirmek adına sözü ağzın alacakken annesinin onu durdurmasıyla babası sözü aldı. Boğazını temizledi, gözlerini kısa bir süreliğine kapattıktan sonra konuşmaya başladı. "Mevkim düşürüldü kızım. Quebec'e geri dönüyoruz." dedi ve ardından masayı hızlı adımlarla terk etti. Kız annesine baktı, o da babasının peşinden gidiyordu. Satellite masada yalnız kalmıştı. Geçen yılı hatırladı, yaşadıklarını, çektiklerini. Ölmemek için bir sebep arıyordu bir sene öncesine kadar, ardından babasının yükselişi ve tayin işi çıktı. Sevinmişti, türlü umutlarla geldiği bu şehirde aradığı her şeyi bulmuştu. Mükemmel bir erkek arkadaş, ihtiyaç duyduğunda yanında olan bir dost ve sayamayacağı kadar arkadaş. Şimdi buradaki her şeyi bırakıp eskiye dönemezdi. Zaten o beyaz iletten kurtulması zor olmuştu, oraya gidince yine aynı şey olacaktı. Eski ve pis çevre, güvenilmez insanlar ve ne olduğu belirsiz kişiliksizler. Uyuşturucu, alkol ve daha nicesi. Hatırlamak istemediği suratlar, pis pis sırıtan erkek yüzleri. Oraya geri dönmesi, onun için ölüm demekti. Sandalyesinden doğruldu ve evine son kez baktı. Aklına gelen tek bir yol vardı ve bu yolu da uygulayacaktı.
Hızlı adımlarla geldiği odasında bir süre durdu. Tereddüt etti, Quebec mi onun için daha iyi olacaktı yoksa New York'un ücra sokakları mı? Dışarıdan gelen ve muhtemelen babasının içtiği sigaranın kokusu akciğerlerini doldurunca ne yapması gerektiğini anlamıştı. Odasının kapısını hızla çektikten sonra kilitledi ve yeniden hayatını sıfırlamak için çantasını hazırlamaya başladı. Dolabındaki bütün kıyafetleri yere attı, içlerinden güzel olanlardan birkaç tane alması yeterli olacaktı. İki tane pijama takımı aldı, pembe ve mavi iki tane. Birkaç hırka ve pantolonuda gelişigüzel büyük, deri ve marka çantasına attıktan sonra üzeri yazılı yaklaşık altı yedi penyeyi çantasına sıkıştırdı. Zor da olsa çantasını kapamayı başardı, sonra aynaya baktı. Üzerinde hala pijamaları olduğunu fark etti, yerdeki kıyafetlerinden sarı kazağını ve aynı renkte eteğini giydikten sonra penceresinden baktı. Derin bir iç çekişten sonra aşağıdan nasıl kaçabileceğini düşündü. Pencereden ip sarkıtmak aklına gelen en mantıklı çözümdü ama sonra annesi ve babasının nasıl olsa üst katta dolaştığını hatırlayarak gülümsedi ve parmak ucunda aşağı kata doğru ilerlemeye başladı. Tek düşündüğü şey Quebec'e gitmemekti, tek arzusu bu evden bir an önce uzaklaşmaktı. Alt kata indiğinde artık güvende olduğunu hissetmişti. Evin büyük kapısını araladı ve bir daha girmeyeceği evden sağ adımını atarak çıktı ve hafifçe kapıyı kapattıktan sonra adımlarını hızlandırarak koşmaya başladı. Elinde çantasıyla bilinçsizce koşuyordu, nereye gideceğini bilmez bir şekildeydi. Bilinci yerinde değildi, yanına almadığı cep telefonunun evde olduğunu hatırlayınca her şey için çok geç olduğunun bilincine vardı, bir süre daha koştuktan sonra dibindeki çimlerin üzerine oturdu. Biraz dinlenmesi gerekiyordu ve burası onun için ideal bir yerdi. Uzun bacaklarını uzattı ve kalbinin atışını dinlemeye başladı. Quebec'e tekrar gitmeyeceği için mutluydu, evden kaçmıştı ama bundan sonra ne yapacağını bilmiyordu. Muhtemelen bir iş bulması gerekecekti, temizlik gibi kolay cinsten. Zengin bir ailenin yanında kalabilirdi böylece, özel okula gitmezdi de devlet okuluna giderdi. Arada bir Nicholas'la buluşurdu, ilişkileri sürebilirdi. Bir anda yaptığı iş yüzünden içi gurur dolmuştu. En azından namusuyla yaşamaya devam edeceğinden emindi artık. Üzerindeki sarı kazağı çekiştirerek yerinden kalktı. İş bulmak için sabırsızlanıyordu.
Kısa bir yürüşten sonra New York'un merkezine gelebilmişti. Her yer insan doluydu, burada bulunması söz konusu olamazdı. İğne atsa yere düşmez olan bu şehirde, iş bulmak zor olmamalıydı. Dükkan vitrinlerinin yanından yürüyordu. Belki çok aceleci davranıyordu fakat bugünü sokakta geçirmek istemiyordu, en azından üstü kapalı bir yerde uyumak onu tatmin edecekti. Dikkatle vitrinleri süzerken iş ilanı gördü ve gözü takıldı. "On sekizli yaşlarda çocuk bakıcısı aranıyor. İletişim için Clark Köşkünü arayın." Bu iş tam da ona göreydi. Dükkanı incelemeye başladı, Clark Beyaz Eşya'ya gelmişti. Dışarıdan oldukça büyük gözüküyordu, içerisini tahmin bile etmek istemiyordu. Dükkanın kapısında yazan numarayı aklında tuttuktan sonra hemen bir telefon kulübesine girerek numarayı aradı. Tatlı sesli bir bayan telefonu açtı, kısa süreli konuşmaları sonucunda adresi aldı ve buraya yakın olduğunu anlatan kadının verdiği adrese doğru ilerlemeye başladı. Aklında yepyeni düşünceler, muhteşem fikirler oluşmuştu. Kesinlikle bu işi almalıydı. Adımlarını hızlandırdı, bir süre sonra ahşap bir köşk gördü. Bahçesindeki rengarenk çiçeklerin kokusu daha içeriye girmeden burnunu ve beynini ele geçirmişti. Heybetli görünümü büyüleyici olduğu kadar ürkütücüydü de. Eski gibi görünse de içerideki ışık hala içerisinde insan yaşadığını belli edercesine parlaktı. Tereddütü kalmamıştı, güvenini toplayarak kapıyı çaldı ve yaşlı bir bayanın kapıyı açmasıyla gülümsedi. "Ben iş görüşmesine gelmiştim." Kadın başıyla onayladı, kızı içeri davet etti. Kız bir anda şaşkına dönmüştü; köşk gerçekten muhteşemdi. İlk adım atıldığında kenarları altından olan aynalar göze çarpıyordu. Yerler tahtaydı, ama gıcırdamıyor ve eve ayrı bir asalet katıyordu. Tam karşıda poker oynayan köpeklerin tablosu duruyordu ki Satellite'ı en çok etkileyen bu olmuştu. Evin içinde ilerlemeye devame diyordu, gezdikçe büyüleniyordu. Sonunda salona geldiler ve Satellite'ın bakmaya kıyamayacağı koltuğa oturan kadın gülümsedi. Kızı da oturttuktan sonra konuşmaya başladılar. Kız deneyimi olmadığını ama dürüst bir aileden geldiğini, çocukları çok sevdiğini anlattı. Tamamı yalan olmasa da çoğu uydurmaca olan bu hikayeye kadını inandırdı ve kendini yeni evinde buldu. Hem evi tanımak, hem de kadına çay hazırlamak için mutfağa ilerlerken karşısına çıkan gence çarptı. Yere düşmemişti ama kolu çok acımıştı. Henüz köşkte yeni olduğundan vukuat çıkarmak istemiyordu, sarı kazağının kollarını sıyırdıktan sonra yüzünü kaldırdı ve o ela gözleri gördü. Hatırlıyordu bu gözleri. Bir buçuk sene öncesine kadar bu gözlere bağımlıydı, sevmişti ve bu gözler onundu. Kızı pisliğe iten gözlerdi bunlar. Dumanlar arasından ve beyaz ilaçlar ardından görünen gözlerdi bunlar. Gülüyordu, eskisi gibiydi hala. Kurnazdı, pislikti ve acımasızdı. Nasıl, nereden olduğunu bilmese de bu gözlerin sahibini tanıyordu. Tekrar bu gözlerle yaşamak zorundaydı, bembeyaz bir sayfa çevirmeye çalışırken karanlık bir yola sapacağını bilmiyordu, bilemiyordu.
| |
|
Aurélien Rhodanthe Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : bells Mesaj Sayısı : 1158 Yaş : 31 Kayıt Tarihi : 11/07/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı: 0/0
| Konu: Geri: Satellite Morgan. C.tesi 04 Haz. 2011, 21:16 | |
| Yıldız Seviyeniz : **** IV. Sınıf Gryffindor..! Sihirli Günler..! | |
|