Perceval.

Trish karakterini isminin anlamından değil okunuşundan alır adeta. O isim kendi dudaklarından zehirli sigara dumanı ya da durdurulamayan kan gibi dökülür, bir çırpıda, acısız ama yıkıcı. Böyle yetişti Trish, geniş ve prestij sahibi, mal varlığı haddinden fazla olan ailesinde, varisler arasında sağ kalabilmek adına -onun için sağ kalabilmek, en önde olmak demek- siyaseti, protokolleri ve dalaveriyi öğrendi. Hepsi erkek, tüm kardeşleri arasında damarlarında kendini kanıtlama arzusuyla doğan sadece o değil elbette fakat içlerinde en hırslı, en kıvrak zekalı olanı. Günümüzün en soylu safkan ailelerinden birinin en parlak varisi, önümüzdeki yarım yüzyılın tarih yazanlarından olması işten bile değil. Dünyaya en tepede olmak için geldiğine değil, orada kalmayı sürdürmek için geldiğine inanır, çünkü Trish zaten en tepede doğdu.

Üçü kendisinden büyük, biri kendisinden küçük olmak üzere dört tane erkek kardeşi var Trish'in. Annesi, o küçük şeytanlara ve onlara daha konuşamadan önce rekabet etmeyi öğreten babalarına dayanamadığından yıllar önce kaçmış. Babası her ne kadar geniş omuzları ve çizgilerle kaplanmış, yakışıklı suratıyla güven verici görünse de Trish aradan on sene geçmesine rağmen babasının annesinin kalan eşyalarını atamadığını, hala yatağın sağ tarafında, yani kendine düşen tarafında yattığının farkında. Yanlış anlamayın, bu, babasının annesine olan özlemi değil. Trish'in babası öyle bir insan değil, o sadece rutinini değiştirmeyi reddeden, çocuklarına evrak çantası kadar değer veren bir adam. Her şeye rağmen Trish babasını sevmese de ona saygı duyuyor, kendisi gibi bir canavar yetiştirdiği için değil de, şartlar ne olursa olsun üstesinden gelinebileceğini gösterdiği için.