Mortal Instruments RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Mortal Instruments RPG

Ölümcül Oyuncaklar'a Hoşgeldiniz...Görmediklerinizi Keşfetmeye Hazır mısınız?
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Lorelei Aurel
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lorelei Aurel


Mesaj Sayısı : 513
Kayıt Tarihi : 27/07/10

Karakter Detayı
Statü: Üye
Uyarı: 0/0

KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD  Empty
MesajKonu: KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD    KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD  Icon_minitimeSalı 27 Tem. 2010, 21:46

Güneş mesaisini bitirmiş, arklardaki sular parlamaz olmuştu. Etrafı kapatan dik, sivri dağlar duman ve bulut sarılı kocaman başlarını birbirlerine dayayarak çoktan uykuya dalmışlardı. Evler, kayaların gölgesine sığınmış sabahı beklemekte, karanlıkta fısıldayarak insanlar bir an önce evlerine dönme telaşı içinde hızlı hızlı yürümekteydi. Fısıldayan insanların arasından başını önüne eğmiş, adeta koşarcasına yürüyen bir kız çığlık attı. İnsanlar yardım edeceğine kaçmaya başladılar. Kız dizlerinin üstüne yığıldı. Çığlık çığlığa asfalt yolu elleriyle yoklamaya başladı. Karanlığın içinden biri yavaş adımlarla kıza yaklaşmaya başladı. Kızın zaten titreyen elleri daha da titremeye başladı. Yolda bir şey arayan ellerinin üstüne bastı gelen kişi. Kız acı bir çığlık daha attı.
[color=Green]-”Sen… Buldum seni sonunda… Seni ne kadardır aradığımı bilemezsin…” [/color]dedi adam alaycı bir sesle. Kız [color=violet]“Mont-Montrélayn…”[/color] dedi fısıltıyla. Sözcükleri demesiyle gökyüzünde bir ışık demetinin süzülmesi bir oldu. Adam[color=red] [color=Green]“Seni sürtük…”[/color][/color] diye
bağırarak sendeledi. Kız [color=violet]“Heat life…”[/color] dedi bu sefer havada süzülen ışık demeti kızın içine süratle girdi. Kız gücünü toplayarak ayağa kalktı.
[color=violet]-”Sen beni hiç yakalamadın yakalayamazsın …” [/color]diyerek ellerini havaya kaldırdı. Bu sefer bağırarak “Montrélayn…” dedi. Adam çığlık attı. Tenini kırmızı bir ışık kapladı ve siyah bir toz bulutu olarak yok oldu. [i][color=violet]“Safira geri gel…”[/color][/i] diye geçirdi içinden. Karanlığın içinden Yeşil, parlak pulları olan bir ejderha süzülerek kızın önüne geldi. Kız ejderhaya yaklaştı ve ejderhayı okşadı. Üstüne bindi. [color=violet]“Gidelim… “[/color] diye bağırdı sevinçle. Ejderha hızla koyu gökyüzüne doğru uçmaya başladı. Hızlandıkça hızlanıyordu. Bu daha da heyecan katıyordu işin içine. Bir anda aşağıya doğru gitmeye başladı ejderha.

Jane birden gözlerini açtı. Etrafına baktı.İçinden [color=violet]“Oh…!” [/color]diyerek nefes aldı
[color=violet]-“Hepsi bir rüyaymış. .Zaten bir ejderhanın üstünde olarak gözlerini açmayacaktım herhalde…” [/color]Diyerek pencerelere koştu. Üzerinde pembe üzerine beyaz kalpler olan bir gecelik vardı. Eflatun perdeleri açtı. Güneş doğmamıştı. Hemen üstüne siyah bir kot pantolon ve pembe bir bluz geçirdi. Jane odasının iç tarafı mor dış tarafı kahverengi olan kapısını yavaşça açtı. Tam inecekti ki içeri tekrar girdi. Tokasını bilekliğine geçirdi. Çantasını kaptı. Tekrar kapıya yöneldi ve çıktı. Parmak uçlarında gıcırdayan kahverengi merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. Dış kapıyı da sessizce açtı ve dışarı çıkarak kapattı. Arkasını döndüğünde bir adam ona bakıyordu. Adamın gözlerine baktığında
korkmaya başladı; çünkü adamın gözleri kırmızıydı.
[color=violet]-“Se-Sen de kimsin?”[/color]
[color=Green]-“Beni tanımıyor musun?” [/color]dedi adam bir kahkaha ile beraber.
[color=violet]-“Tanımak zorunda mıyım?”[/color] dedi Jane sağa doğru yavaşça kaydı. Kaçmak istiyordu. Adam birden Jane’nin boğazına yapıştı. Jane’nin ayakları yere değmiyordu. Çırpınmaya başladı.
[color=Green]-“Benimle oynama! Ejderhan nerede küçük hanım?” [/color]dedi adam öfkeyle.
[color=violet]-“Ne ejderhası?”[/color] dedi Jane zorlukla.
[color=red][color=Green]-“Hahaha… Bir ejderha süvarisi ejderhasının nerede olduğunu bilmiyor öyle mi?”[/color] [/color]diyerek Jane’nin boğazını daha da sıktı ve Jane’i daha da havaya kaldırdı. Boğazını sıkmasıyla Jane’nin beyaz teninde kırmızı bir iz oluşturmuştu. Jane çığlık atmaya çalışsa da atamıyordu. O anda adamın kafasına bir ok saplandı. Adam toz bulutu olarak kayboldu. Tıpkı rüyasındaki gibi… Jane dizlerinin üstüne düştü. Genç bir erkek Jane’e doğru yaklaştı. Üzerinde siyah dar bir pantolon ve yeşil bir bluz vardı. Ve arkasında oklar vardı. Elinde ise yayı vardı. Kahverengi saçları ile çikolata kahvesi gözleri mükemmel bir uyum içindeydi.
[color=orange]-“İyi misin? Buradan hemen gitmeliyiz! “ [/color]dedi Jane’i kollarından tutarak ayağa kaldırdı.
[color=orange]-“Ejderhanı çağır …” [/color]dedi genç adam. Jane “Bunlar neden bahsediyorlar? Ne ejderhası?” diye geçirdi içinden.
[color=orange]-“Bir ejderha süvarisisin. Ejderhan olmak zorunda…” [/color]dedi genç adam. Jane şaşırdı. Daha demin söylediğinin dişlerinin arasından sözcüklere dökülmediğine emindi. Peki, bunu nasıl duymuştu? Genç adam Jane’nin endişesini anlamıştı.
[color=orange]-“Zihin okuyabiliyorum.”[/color]dedi ve gülümsedi. Gülümsemesi Jane’de büyü etkisi yaratmıştı. Hareket edemiyordu.[color=violet][i] “Neler oluyor sana Jane? Âşık olamazsın…”[/i][/color]dedi içinden. Genç gülümsedi.
[color=orange]-“Duyulması gereken bir şey dediysen ve düşünceni serbest bıraktıysan duyabilirim.”[/color]dedi genç. Sonra devam etti.[color=orange]”Ama şimdi buradan gitmeliyiz! Haydi…” [/color]dedi ve Jane’e döndü. Jane anlamıştı.
[color=violet]-“Bunu nasıl yapacağım? Hem bir ejderham mı var ya?”[/color]
[color=orange]-“Evet, senin bir ejderhan var. Sen doğduğunda o da doğdu. Ejderhan düşüncelerini okuyabilir. Düşüncelerinle onu çağır! “[/color] dedi. Jane buradan neden gitmeliler bir türlü anlamıyordu.
[color=violet]-“Peki, buradan neden gitmeliyiz?”[/color]
[color=orange]-“Çünkü demin seni öldürmeye çalışan adam geri gelebilir.”[/color]
[color=violet]-“İyide ölmedi mi?”[/color]
[color=violet]-“Hayır. Ben onu sadece uzaklaştırdım. Onu ancak sihirli sözcüklerle öldürebilirsin… Haydi, ejderhanı çağır! “[/color] dedi genç adam. Jane [color=violet][i]“Ejderham benim yanıma gel.”[/i][/color] Diyerek beklemeye başladı. Bir anda gökyüzünün karanlığından devasa bir ejderha çıkageldi. Jane korkarak geri çekildi. Genç Jane’nin elinden tutarak yeşil ejderhanın üzerine bindirdi. Genç adam da arkasına bindi.[color=violet] “Ama sen öne bin… Yani ben nasıl süreceğim? Eğer sürmem gerekiyorsa …” [/color]dedi Jane endişeli bir ifadeyle.[color=orange] “Bir ejderhayı süvarisinden başka hiçbir kimse yönlendiremez…”[/color] dedi genç.[color=violet] “Tamam… Sakin ol Jane… Bunu başarabilirsin…”[/color] diyerek kendini teselli etti Jane. [color=violet]“Hadi gidelim… “[/color] dedi. Ejderha bir anda havalandı. Hızlandıkça hızlanıyordu. Jane çılgınlarca bağırıyordu. En sonunda aşağıya doğru hızlıca inmeye başladı. Jane bu sefer korkudan bağırıyordu. Yavaşça yere indiler. Bir ormanın içindeydiler. Buraya nasıl gelmişlerdi? Asıl soru evden ne kadar uzaklaşmışlardı? Ejderhadan inerken Jane düşmek üzereyken genç onu tuttu. [color=orange]“Bu arada adım Mike.” [/color]Dedi. Jane [color=violet]“Benim adımda Minerva Jane ama bana Jane dersen mutlu olurum.” [/color]Dedi gülümseyerek.[color=orange] “Zaten Jane derdim herhalde kısa olduğundan… Minerva Jane diyecek halim yok ya…”[/color] dedi Mike gülerek. [color=orange]“Buradan Rachlew şehrine
gideceğiz. Ondan sonra orada peri dilini öğrenirsin.”[/color]dedi Mike. Jane[color=violet] “Peri dili mi?” [/color]dedi merakla. Mike [color=orange]“Hani bugün sana bir adam saldırdı ya işte onu öldürecek sözcükler peri dilinde gizlidir.” [/color]Dedi. Jane [color=violet]“Peki o kelime nedir?”[/color] diye sordu. Mike [color=orange]“Montrélayn…” [/color]dedi fısıltıyla. Bu rüyasında kendisinin dediği sözcüktü. [color=violet]“Montrélayn…”[/color] diye tekrar etti. Mike[color=orange] “Şşşşt sessiz ol! Kimse duymamalı…”[/color] dedi. Jane[color=violet] “Bu gece burada kalacaksak ki burada kalacağız gibigörünüyor. Benim uykum geldi…” [/color]dedi. Mike yere oturdu. Bacağına vurdu.[color=orange] “Buraya yatabilirsin. Başka yerimiz yok gibi görünüyor.”[/color] Dedi Jane ilk tereddüt etti ama sonra o da yere oturarak Mike’ın dizine yattı. Mike Jane’i izliyordu. Çok güzel bir kızdı. Sarı saçları beline kadar uzanıyordu. Mavi gözleriyle uyum içerisinde olan saçları rüzgârda sallanıyordu. Açık teni gecenin karanlığında adeta ışık saçıyordu. Jane[color=violet] “Saçlarımla oyna. “[/color] dedi. Bu Jane’nin çok sevdiği bir hareketti. Mike şaşırdı. Ama ellerini Jane’nin sarı saçlarının üzerinde gezdirmeye başladı. Güneşin ilk
ışıkları kuş cıvıltılarına karışarak tatlı bir şekilde ağaçların arasından dağılıyordu. Mike hala Jane’nin saçlarını okşuyordu. Jane gözlerini açtığında hala burada olduğunu gördü.[color=violet] “Aman tanrım! Annem çıldırmış olmalı! “ [/color]dedi ve hemen ayağa fırladı.[color=violet] “Eve gitmeliyim…” [/color]dedi. Mike [color=orange]“Gidemezsin. Gidersen seni öldürür.” [/color]Dedi endişeyle. Yüzünde öyle endişeli bir ifade vardı ki Jane her an gitmekte vazgeçirebilirdi. Mavi gözleri ile onun çikolata kahvesi gözleri birbirine bakmaya devam ederse Jane bir daha çözülmemek üzere donabilirdi. En sonunda mavi gözlerini onun gözlerinden çekti. Bu kalbine saplanmış bir acı gibi döndü ona. Çünkü bir saniye veya bir salise olsa bile ondan ayrı düşmek hiç de hoş değildi. En azından Jane için. Evet doğruydu. Giderse ölebilirdi. Ama değişip gidebilirdi. Öyle tanıyamazdı herhalde ucube adam. Elindeki tokayla saçlarını atkuyruğu yaptı. Pembe tokası ile mükemmel bir uyum oluşturan sarı saçlarını toplayarak yüzünü açmıştı. Mike’ın ağlamaklı gözlerine baktı. Ona yaklaştı. Mike Jane’nin yüzünü ellerinin arasına aldı.
[color=orange]-“Seni seviyorum Jane. Nasıl bu kadar çabuk âşık olunabilir? Bilmiyorum ama ben sana âşık oldum. Beni bırakma…”[/color] Jane’i şaşırtıyordu. O ona ilk başta âşık olmuş olabilirdi ama bunu söylemeye cesaret edemedi. Zaten söylemeden de Mike duymuştu.[color=violet] “Ben...”[/color]
dedi ama sözcükler boğazına takılıyordu. Hala Mike’ın ellerinin arasında olan yüzü kızarmaya başlamıştı. Mike daha da kendine yaklaştırdı ve olan oldu. Dudaklarını Jane’ninkilerde hayat bulmuştu sanki… Jane bu ani hamle karşısında hem şaşırmış hem de mutlu olmuştu. En sonunda Jane Mike’ın dudaklarından çekebildi dudaklarını.
[color=violet]-“Ben de seni seviyorum Mike…”[/color]
[color=orange]-“Gitme o zaman… Beni bırakma… Öldürür seni anlamıyor musun?”[/color]
[color=violet]-“Bende saklanarak giderim. Değiştiririm kendimi ne biliyim gözlük falan takarım.”[/color]
[color=orange]-“Gidemezsin Jane. Lütfen gitme öldürür seni.” [/color]Jane Mike’ı dinlemiyordu. Gözlerin etrafta gezdirdi. Mor üzerinde beyaz pırlantalar olan çantası yeşil ağaçlardan birinin dalına asılmıştı. Hemen ona doğru yürüdü. Elini çantasının içine soktu. Buralarda olmalıydı. Doktor bilgisayar oynarken takması için dinlendirici gözlük vermişti. Onu takarak değişebilirdi belki… Belki… Hemen onu gözüne geçirdi. Gerçekten farklı bir havası olmuştu gözlük takınca… [i][color=violet]“Ejderham buraya gel.”[/color][/i]dedi içinden. Ejderha büyük bir hışımla hemen geldi. [i][color=indigo]“Adım Safira süvarim.” [/color][/i]Dedi. Jane şaşırdı. Ejderhası konuşabiliyor muydu?[color=violet] “Aman böyle daha iyi… Bana yeni bir arkadaş çıktı desene…”[/color] dedi. Ejderhasının üzerine atladı. Mike Jane’nin elini tuttu. [color=orange]“Jane Heat life kelimesi güçlendirme sihrini etkin kılar. Bunu unutma! “[/color] dedi. Jane ejderhadan indi. Mike’a yaklaştı ve dudaklarını onunkilere yapıştırdı. [color=violet]“Unutmam…”[/color] dedi ve ejderhasına tekrar bindi. Evlerinin biraz uzağında ejderhasına gitmesini söyledi. Bundan sonra yürüyerek gitmesi gerekiyordu. Zaten tekrar gece olmuştu. Yolda midesi bulanıp sürekli
Safira’ya inmesini söylemeseydi çoktan burada olurlardı. Siyah peleriniyle fark edilmezdi. Adeta koşarcasına yürüyordu. Birden kalbine bir hançer saplamış gibi
hissetti. Çığlık attı. Dizlerinin üstüne yığıldı. Çığlık çığlığa asfalt yolu elleriyle yoklamaya başladı. Değişmek için taktığı gözlük yere düşmüştü. Onları aramaya başladı. Karanlıkta bu hiçte kolay değildi. Karanlığın içinden biri yavaş adımlarla Jane’e yaklaşmaya başladı. Jane’nin zaten titreyen elleri daha da titremeye başladı. Yolda bir şey arayan ellerinin üstüne bastı gelen kişi. Jane acı bir çığlık daha attı.
[color=red][color=Green]-”Sen… Buldumseni sonunda… Seni ne kadardır aradığımı bilemezsin…”[/color] [/color]dedi adam alaycı bir sesle. Jane adamın o gün onu öldürmeye çalışan adam olduğunu anladı.[color=violet]“Mont-Montrélayn…”[/color] dedi fısıltıyla. Sözcükleri demesiyle gökyüzünde bir ışık demetinin süzülmesi bir oldu. Adam [color=Green]“Seni sürtük…” [/color]diye bağırarak sendeledi. Jane Mike’ın güçlendirme sihri dediği kelimeleri hatırladı.[color=violet]“Heat life…”[/color] dedi bu sefer havada süzülen ışık demeti kızın içine süratle girdi. Kız gücünü toplayarak ayağa kalktı.
[color=violet]-”Sen beni hiç yakalamadın yakalayamazsın …”[/color] diyerek ellerini havaya kaldırdı. Bu sefer bağırarak “Montrélayn…” dedi. Adam çığlık attı. Tenini kırmızı bir ışık kapladı ve siyah bir toz bulutu olarak yok oldu. [color=violet][i]“Safira geri gel…[/i][/color]”diye
geçirdi içinden. Karanlığın içinden Yeşil, parlak pulları olan bir ejderha süzülerek kızın önüne geldi. Kız ejderhaya yaklaştı ve ejderhayı okşadı. Üstüne bindi.[color=violet] “Gidelim… “[/color] diye bağırdı sevinçle. Ejderha hızla koyu gökyüzüne doğru uçmaya başladı. Hızlandıkça hızlanıyordu. Bu daha da heyecan katıyordu işin içine. [color=violet]“Hayatımda bazı şeyler değişecek ne dersin Safira? Özellikle aşk hayatımda… “ [/color]dedi Jane Mike’ı düşünerek. Sadece aşk hayatı değil bütün hayatı değişecekti. Yeni bir sayfadan başlayacaktı hayatına. Özel gücü bile vardı belki. Geleceği görme yeteneğini ne zaman keşfedecekti? Mike ile süper bir ikili olmuşlardı.


En son Samantha C. Montgomery tarafından Çarş. 28 Tem. 2010, 13:38 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lorelei Aurel
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lorelei Aurel


Mesaj Sayısı : 513
Kayıt Tarihi : 27/07/10

Karakter Detayı
Statü: Üye
Uyarı: 0/0

KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD  Empty
MesajKonu: Geri: KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD    KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD  Icon_minitimeSalı 27 Tem. 2010, 21:47

renkler neden böyle anlayamadım:P
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Yusleidis D'oliveira
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Yusleidis D'oliveira


Mesaj Sayısı : 475
Yaş : 29
Kayıt Tarihi : 12/07/10

Karakter Detayı
Statü: Üye
Uyarı: 0/0

KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD  Empty
MesajKonu: Geri: KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD    KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD  Icon_minitimeÇarş. 28 Tem. 2010, 13:30

Çünkü renklendirmeyi burda yapmadın tekrar dene, tabi istersen senin için puanını için iyi olur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lorelei Aurel
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lorelei Aurel


Mesaj Sayısı : 513
Kayıt Tarihi : 27/07/10

Karakter Detayı
Statü: Üye
Uyarı: 0/0

KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD  Empty
MesajKonu: Geri: KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD    KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD  Icon_minitimeÇarş. 28 Tem. 2010, 13:34

Deniyorum. Özür dilerim yanlışlıkla aşağıya gönderdim onu puanlarsanız sevinirim.


En son Samantha C. Montgomery tarafından Çarş. 28 Tem. 2010, 13:40 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lorelei Aurel
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lorelei Aurel


Mesaj Sayısı : 513
Kayıt Tarihi : 27/07/10

Karakter Detayı
Statü: Üye
Uyarı: 0/0

KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD  Empty
MesajKonu: Geri: KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD    KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD  Icon_minitimeÇarş. 28 Tem. 2010, 13:40

Aynı olay üçüncü kez tekrarlanınca, Jane’in bir kuşkusu kalmamıştı. Nereye gitse karşısına bu çocuk çıkıyordu. Bu rastlantı olamazdı. Aklına başka açıklamalar geliyordu. Değişik yerlerde şans eseri karşılaşmalar hiç de inandırıcı değildi. Hepsinin bir karanlık tarafı vardı. Balo salonunda parlak, kahverengiye çalan saçları lüle lüle çıplak omuzlarına dökülüyordu. Düzgün dudakları ve bakışları çocuğun dikkatini çekmiş olabilirdi. Neşe dolu cıvıl cıvıl, iri mavi gözleri Jane’e renk katmanın dışında, dünyaya adeta küçümseyerek bakıyorlardı.

Çocuksu görünümünü yanaklarındaki kızıl çiller tamamlıyor ve bunlar Jane’e sakin masum bir ifade kazandırıyordu. İnce vücudu, üzerinde altın suyuna batırılmış payetleri olan siyah elbisesi ile mükemmel bir uyum oluşturmuştu. Salonda masada oturmuş öylece duruyordu. Etrafa parıltılar saçıyordu. Bu salonu parıltılarıyla birleşince Jane’in güzelliği açığa çıkıyordu. Dikkatleri Jane’in üzerine çekiyordu. Belki bundan dolayı çocuk Jane’i takip ediyordu. Üzerinde siyah bir smokin vardı. Papyon takmıştı. Mükemmel bir terzilikle yapıldığı belli oluyordu. Arkaya doğru taranmış sarı saçları çocuğun daha da çekici olmasını sağlıyordu. Geçtiği yerlerde bulunan kızlar dakikalarca onu süzüyordu. Jane’de ondan gözlerini alamamıştı bir türlü. Hiç böyle duygular yaşamamıştı. Çocuk Jane’e yaklaşmaya başladığında Jane, irkilerek bakışlarını başka bir yöne çevirdi. Çocuk Jane olabildiğince yaklaşıyordu. Yavaşça kulağına eğildi.

-“Benden korkmana gerek yok. Peri avcılarından değilim.” dedi çocuk. Jane gözlerine çevirdi gözlerini. Çocuğun mavi gözleri Jane’i adeta büyülemişti. Çocuğun gözlerine bakmaya devam ediyordu. Jane sonunda gözlerini çocuğun gözlerinden çekip konuşabildi.
-“Neden bahsettiğinizi anlayamıyorum. Peri avcısı mı?” dedi Jane meraklı bir edayla. Neden bahsediyordu bu çocuk?
-“Ben bir elf yani periyim. Sende öylesin. Hem de bir elf prensesisin. Bende senin savaşçın… Elfonirya ülkesinden kaçırılıp dünya getirildin. Annen ve baban hep seni aradı. Bulduklarında ise seni geri getirmek için beni görevlendirdiler. Fakat ülkeye ancak elf olduğuna gönülden inanırsan girebilirsin.”

Jane olanlara anlam vermeye çalışsa da bir türlü bunu başaramıyordu. Elf prensesi olduğunu nerden çıkarmıştı bu çocuk? Tımarhaneden mi kaçmıştı? Hem o bir insandı. Elf olduğuna inanmasını nasıl beklerdi, çocuk?

-“Bana inanmalısınız! Savaş başlamak üzere! Savaşı prenses olmadan kazanamayız çünkü prensesin güçlerine ihtiyacımız var. Görünüm değiştirme, görücülük ve daha birçok özelliğinize ihtiyacımız var.”

-“Görünüm değiştirme ve görücülük mü?” dedi Jane daha da meraklanıyordu. Çocuk doğru söylüyor olabilir miydi?
-“Rüyalarında gördüğünüz olayların çoğu gerçekleşmedi mi?”
-“Şey… Aslında birçok rüyam çıkar. Bu yüzden arkadaşlarım bana kâhin derler.” Dedi Jane ciddi ciddi çocuğa inanmaya başlamıştı.
-“İnanmaya başladın!” dedi çocuk heyecanla.
-“Ne inanması?”
-“İnanmaya başladığında kulakların benim gibi olmaya başlayacaktı.” Dedi. Bunu söylerken elini, saçlarını kulağının arkasına atarken yapılan hareket gibi, kulağının üstünden geçirdi. Geçirirken elinden parıltılar çıkıyordu. Bu Jane’i daha da heyecanlandırıyor ve meraklandırıyordu. Elini kulağının üzerinden çektiğinde kulaklarını sivrileştiğini gördü. Kepçe kulak derdik ya bazılarına buna da çatal kulak denilebilirdi bir nevi. Jane’in elleri otomatik olarak kulaklarına gitti. Çocuğunki kadar olmasa da sivrileşmeye başladığını hissetti.
-“Şimdi gitmeliyiz! İnanmaya başladığına göre girebilirsin, artık!” dedi çocuk Jane’i kolundan tutarak masadan kaldırdı. Kapıya doğru götürdü. Jane’in itirazlarına aldırmayarak onu balo salonunun arkasındaki kara ormana götürüyordu.
-“Nereye götürüyorsun beni? Bırak. Anlamıyor musun? Bırak beni!” diye itiraz ediyordu Jane. O ormandan ciddi ciddi korkuyordu. Günün birinde oraya bir metre bile yaklaşacağı aklına hiç gelmemişti. Mermer gibi elleri çocuğun kolunu sıkarak çekiyordu. Orman’ın derinliklerine iyice girdiklerinde Jane artık debelenmenin fayda olmayacağını anlamıştı. Çocuk ağacın birinin dibinde durdu. Jane’nin kolunu bıraktı. Jane sanki büyük bir işkenceden kurtulmuş gibi büyük bir oh çekti. Eliyle kolunu ovuşturdu. Bu sırada çocuk ağaca elini koyarak başını öne eğdi. Gözlerini kapadı. Bir şeyler mırıldanmaya başladı. Jane duyabilmek için çocuğa yaklaştı. Ama duyduklarına bir anlam veremiyordu. Birden ağaçtan büyük bir ışık demeti yükseldi. Karanlığı delip geçiyordu adeta. Jane gözlerini kısmak zorunda kalmıştı. Çocuk geriye çekildi. Centilmenler gibi elini öne uzatarak ağaca girmesini istedi Jane’nin.
-“Yo… Yoo, benim bu ağaca gireceğimi sanmıyorsun, herhalde!” dedi Jane kızmak ile heyecanlanmak arasında bir ses tonuyla. Bunun içinde biraz da kaygı vardı.
-“Ah prensesim, buraya gireceksiniz çünkü birazdan orman yaratıkları gelecek.” Dedi gülümseyerek. Bu haince! Diye düşündü Jane. Yaratık kelimesi onu ürkütüyordu. Ağaca doğru yaklaştı. Bir tereddüt yaşadıktan sonra ağaca adımını attı. Bir süre sonra –aslında ona yıllar gibi gelmişti- gözlerini açtı. Ne zaman kapatmıştı gözlerini? Onu bile hatırlamıyordu. Gördüğü yer karanlık bulutlarla çevrilmişti. Karanlık adeta aydınlıkla olan savaşını kazanmış gibi kargalar ötüyordu. Jane kulaklarını tıkadı narin parmaklarıyla. Başını öne eğip gözlerini kapadı. Bu çok iğrençti ya da ona öyle geliyordu. Gözlerini açtığında karşısında çocuk duruyordu. Tekrar onu ilk gördüğünde ki duygular hareketlenmeye başladı. Gözlerini ondan zor bela ayırarak etrafındaki değişikliği fark etti. Gökyüzü artık karanlık bulutların esiri değildi. Işıl ışıl parlıyordu. Gözlerini kısarak bulutların arasından süzülen güneş ışıklarına baktı. İstem dışı bir hareketle gülümsedi. Çocuk elini omzuna koyarak Jane’i ona döndürdü. Jane daha fazla dayanamayıp bir soru soracaktı ki çocuk dudaklarıyla susturdu onu. Jane neye uğradığına şaşırmıştı. Bu Jane’e haz veriyordu. Bir süre sonra onun dudaklarıda çocuğunkiyle birlikte hareket etmeye başladı. Kollarını çocuğun boynuna dolayarak onu kendine çekti. En sonunda çocuk geri çekilerek “Prensesim şimdi gitmeliyiz.” Dedi. Jane “Hey nereye gidiyoruz? Baloda karşıma çıkıp beni kendine âşık ediyorsun. Saçma sapan hikâyeler söylüyorsun. Tamam, inanmaya başlamış olabilirim ama saçma olduğunu kabul etmeliyiz. Daha adını bile bilmiyorum.” Dediğinde çocuk eliyle Jane’nin çenesini tuttu ve ona doğru kaldırdı. “Bana âşık mı oldun?“ dedi sırıtarak. Jane vücudundaki bütün kanın yanaklarına hücum ettiğini hissediyordu. “E-Evet.” Dedi kekeleyerek. “Adım Eragon, Jane ve bende sana âşık oldum, sanırım.” Dedi ve eğildi. Dudaklarını Jane’nin dudaklarına yapıştırdı. Jane bu sefer hiç şaşırmamıştı. Bu hareketi bekliyordu sanki. Sonsuzluğun derinliklerine doğru mutlu bir şekilde yolculuğa çıkmıştı sanki. “Hiç bitmesin, Tanrım.” Dedi içinden. Bitmeyecekti bu mutlu an. Hem de hiçbir zaman…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Elizabeth Rose Wayland
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Konsül Temsilcisi | Gölge Avcısı
Elizabeth Rose Wayland


Lakap : Lizbeth
Mesaj Sayısı : 2356
Kayıt Tarihi : 11/07/10

Karakter Detayı
Statü: Site Kurucusu
Uyarı: 0/0

KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD  Empty
MesajKonu: Geri: KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD    KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD  Icon_minitimeÇarş. 28 Tem. 2010, 15:39

İKİ DEFA YÜKLEMİŞ OLMAN PROBLEM DEĞİL.

Kardelen puanın 82* tebrikler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mortalinstruments.forum.st/
 
KARDELEN -Banu abla sonnuda geldim xD
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Mortal Instruments RPG :: Mortal Instruments :: Arşiv-
Buraya geçin: