Alessandra Aristide Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Alessa Nerden : Ankara Mesaj Sayısı : 861 Yaş : 27 Kayıt Tarihi : 19/08/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Başlıksız .d Ptsi 24 Ocak 2011, 16:09 | |
| okul gazetesine bi'şey yazmam lazımdı ben de bişeyler karaladım. yorumları bekliyorum .) - Spoiler:
Gece vıcık vıcık bir çamurla kaplanmış gibiydi. Her adımımda kalkan çamur dizime kadar yükseliyor, yeni aldığım kotumu mahvediyordu. Dolunay her yeri aydınlatır gibiydi. Neden şu lanet olası mezarlığın içinde koşuyordum?
Aslında gecenin köründe sokakta geziyordum çünkü zorla yazdırıldığım gece kursundan çıkmıştım. Eve giderken yolda otobüs bulamamıştım, yürümem gerekiyordu. Arkamdan gelen katili gördüğümde artık çok geçti. Adam hızla bana yaklaşıyordu. Bir yarım saat önce görsem rahatlıkla kaçardım fakat şimdi fazlasıyla geçti.
Adamın elindeki keskin bıçağın ışıltısını görebiliyordum. Koşmaya başladım. Tedirginlikle koşarken adam benden hızlıydı. Koşarken hızlandım ama izimi kaybettirecek kadar zamanım yoktu. Sonunda şu zor kararı verdim: genç yaşlı herkesin girmeye korktuğu hayaletli mezarlığa girecektim. Hayalete inandığımdan değil ama gerçekten kan dondurucu bir görüntüsü vardı. Katil belki giremezdi. Büyük demir kapıyı bir tekmeyle açtım ve az daha kapı menteşelerinden ayrılıyordu. Kocaman bir “gacırt” sesiyle açılan kapıdan girdim ve ürpertici mezarlara doğru koştum.
Mermer mezar taşları dolunayın ışığında olağanüstü parıldıyordu ve Aman Allah’ım! Bu iğrenç koku da neyin nesiydi böyle? Az daha kusacaktım. Koşarken göz ucuyla kapıya baktım. Duraksayan katil ani bir kararla mezarlığa daldı. Homurdanmamak için ağzımı kapattım.
Cebimden telefonumu çıkarırken ani bir dönüşle çalıların arasına girdim. Katil benim önümden geçti. Derin bir nefes verdim ve babamın numarasını tuşladım. Her zamanki gibi kapalıydı, mesaj bırakmak istemezdim. Ne diyecektim?
“Baba yine bir katil peşime düştü. Sana ulaşamadım belki bu mesajı dinlerken ben ölmüş olacağım. Bana ulaşamazsan hayaletli mezarlığa gel. Buraya gömülmek istemiyorum. Öptüm!"
Eğer babam bunu duyarsa kalpten giderdi. Birkaç aydır peşime düşen katillerin gizemi… Her neyse! Çalıya doğru gelen bir çift ayak görünce yerimden fırladım. Bunu gören katilin suratı buruştu. Koşarken bir yandan da onu görebilmem büyük bir şanstı. Mezarlık düz bir yola sahip değildi. Her an topraktan çıkan çürük bir ele, ayağa, kocaman bir kafaya rastlayabilirdiniz. Ayağım talihsiz bir kafatasının içinden geçince öğürerek ayağımı salladım. Kafatası ayağımdan düşünce parçalara ayrıldı. Kusmamak için derin bir nefes aldım ama ters tepti. İğrenç çürük peynirimsi-kısmen çürük insan- kokusu beni iki büklüm etti ama kusmadım, zaman yoktu. Katil birkaç adım ardımdaydı.
Yeni açılmış bir mezarın üzerinden atladım ve katil de ardımdan atladı. Tonlarca çamur önce benim üstüme sonra da katilin üstüne boşaldı. Belime kadar ıslandığımdan artık kotumdan ümidi kestim.
Katil iyice yaklaşmıştı ve gümüş bıçağı havayı doğruyordu.
Ağacın birinin alçaktaki bir dalını tutup kendimi yukarı çektiğimde katil paçamdan yakaladı. Ayaklarımı rastgele sallıyor nereye isabet ettiğine bakmıyordum. Saçlarım terden başıma yapışmıştı. Saçlarımı düşünürken ayağım hızla adamın alnının ortasına tekmeyi basmıştı ve sonunda katil beni bıraktı. Birkaç dal yükseğe çıkıp uzun bir sıçrayışla ağacın uzağına gittim. Koşmaya devam etmeden önce iki saniye dengemi sağlamama yetmişti.
Bir zamanlar bekçi kulübesi olan harabenin paslı demirleri gözüme ilişti. Tabii ki kalbindeki bir kazık onu durdurmayacaktı ama ben en etkili yöntemi biliyordum.
Katil hala peşimdeydi ama avantajlıydım. Harabeye yaklaşınca koşacakmış gibi devam ettim.
Yanılmıştım harabeden önce geçmem gereken tek bir bölüm daha vardı. Mezar taşlarının garip şekilleri bana buranın hayvanlarının gömülmesini isteyen manyaklara ait olduğunu anlattı.
Tam bu sırada esen rüzgâr beni titretti. Koşarken rüzgâr da peşimden geliyordu. İçine doğru baktığımda gördüğüm şey beni titretti. Rüzgârın içindeki yüzlerin çoğu eski zamandan kalma gibiydi. Geçen hafta ölen yan komşumuzu gördüğüme yemin edebilirdim. Kadının buraya gömüldüğünü bilmiyordum. Şansımı denemek için;
“Hey! Bayan, bayan!” diye seslendim. “Hey beni duyuyor musunuz?” duyduğunu biliyordum ama yaşlı kadın bana cevap vermek istemiyor gibiydi. “Lütfen yardım edin!” Kadın eskisini andıran ama daha korkunç cırtlak sesiyle cevap verdi:
“Üzgünüm kızım, yakında bize katılacaksın!” Dilimin ucuna gelen fazla kaba olmamasına karşın yaşlı bir kadının duygularını incitecek sözleri yuttum ve
“Ben de üzgünüm ama bu gün değil.” Diye cevap verdim.
Üstüme çullanan hayaletleri kovalayarak koşmaya devam ettim. Bu sırada zavallı hayvancıklardan geriye ne kaldıysa üstüne basmış, ürpertici bir sesin mezarlıkta yayılmasına neden olmuştum.
Sonunda harabeye yaklaşmıştım. Pek d sağlam görünmeyen çatıya sıçrarken paslı küreği de kaptım. Gıcırdayan tahtanın sesiyle harabeden sahipsiz-bana göre zombi olabilecek- hayvanlar kaçıştı.
Katil de bir sıçrayışta çatıya çıktı. Saçlarımı geriye atıp derin bir nefes aldım. İğrenç ötesi çürük et kokusunu duymazdan geldim. Gıcırdayan tahta dökülecek gibiydi. Katil elindeki bıçağı bana savurdu.
Hazırlıklı bir şekilde kürekle karşı koydum. Adam muhteşem bir hızla üzerime çullanınca çatının zeminine düştüm. Boğazımı tutan ellerinden kurtulmak için onu tekmeledim ve acıyla geri çekilince küreği kafasına indirdim. Açıkçası bunu özlemiştim, bana büyük bir rahatlama verdi.
Katil homurdanarak ayağa kalktı. Bu sefer yandan bir kürek darbesi yedi ve bıçağının yanına düştü. Bıçağı alamadan kürekle bıçağı ittim. Sinirle ayağa kalkıp bana bir yumruk savurdu. Kolu solumdan geçip giderken bacaklarına güçlü bir darbe indirdim. Dengesini kaybedip yığılsa da ölmemişti.
Kalkmaya çalışan beden yürüdüm ve ürkütücü bir sakinlikle küreği boynuna indirdim. Darbenin şiddetiyle sallanan çatı çöktü ve yere indim. Tam o sırada katilin kafası ayaklarımın önüne yuvarlandı ve dehşetle kenara çekilip kustum…
| |
|
Camilla Vieux Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mesaj Sayısı : 306 Yaş : 28 Kayıt Tarihi : 26/12/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Başlıksız .d Ptsi 24 Ocak 2011, 17:28 | |
| | |
|
Alessandra Aristide Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Alessa Nerden : Ankara Mesaj Sayısı : 861 Yaş : 27 Kayıt Tarihi : 19/08/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Başlıksız .d C.tesi 29 Ocak 2011, 18:37 | |
| ya bn de sonunu daha uzatcaktm elim yoruldu .d üşendm açıkçası .d yorumun iöçin saol bundan sonra üşengeçlik yok valla .d | |
|
Aethra L. Pavone Seelie Sarayı Peri Leydisi
Mesaj Sayısı : 1318 Yaş : 28 Kayıt Tarihi : 25/01/11
Karakter Detayı Statü: Yönetici Uyarı:
| Konu: Geri: Başlıksız .d C.tesi 29 Ocak 2011, 18:59 | |
| tamam o zaman üşengeçlik yapmadığın yazıları bekliyorum Not: Üşendim Öteki karakteri açmaya | |
|
Arien Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Arien yeterince kısa değil mi? Nerden : Ankara. Mesaj Sayısı : 29 Yaş : 27 Kayıt Tarihi : 05/06/11
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Geri: Başlıksız .d Salı 05 Tem. 2011, 12:26 | |
| enee benim başlığım varmış yav. iyi oldu bunu gördüğüm bir ara bu yazımı değiştirdim ama şimdi bulamam heralde bu yenisi bi kaç rp sitesinde kullandım galiba - Spoiler:
Karanlık içime işliyordu. Soğuk parkelerin üzerinde akan kanıma bulanmış aptallaşmış ve hayatım benden alınmış bir biçimde yatıyordum. Ruhumun süzüldüğünü hissetmeye başlayan bedenim birkaç kez daha kanlı parkelerde kıvrandı. Ne yapmalıydım? Zihnim aptal sorumun üzerinde bir miktar düşündü. Boş odanın geniş, açık penceresinden dışarıya bakıyordu donuk gözlerim. Saçlarımın kanla beraber ağzıma dolduğunu biliyordum. Bir kez daha öksürdüm ve karnımda inanılmaz bir acıyla kasıldım. Ay gökyüzünde kusursuz bir küreydi. Üzerindeki her ayrıntıyı zihnime kaydetmek istiyordum eğer öleceksem ona bakarak ölmeliydim. Neden bilmiyordum ama ona bakarak ölmek, ölümün bana vereceği acıyı azaltacak gibi hissediyordum. Zihnim boş boş oradan oraya atlarken aklıma sorum geldi tekrar. Öleceksem ne yapmalıydım. Artık daha fazla kan yoktu. Zaten fazlasıyla akıp yerdeki bembeyaz parkelerin üzerinde aptal kızıl noktacıklar oluşturmamış mıydı? Göğsümdeki yara derindi demek ki.
Kendime gülmek istedim “derindi demek ki” ne demekti? Pislik bir katil tarafından buraya atılmış hayatım ellerimden alınmış, cezam verilmişti ve bu öldürücü yara derindi öyle mi? Yılın hafife alması buydu galiba. Sadece biraz derin olmalıydı yara sanki büyük hançer sırtımdan çıkmamış gibi.
Birkaç saat öncesi gözümde canlandı.
“Buraya neden geldik Julius?” Boş odaya bakarken burada öleceğimi düşünmüyordum. Pencereye yürürken benim ayak seslerimden başka ses yoktu. Pencerenin koluna uzanıp gümüş kolu çekmiştim. Rüzgâr burnuma yaz çiçeklerinin kokusunu taşımış, telaşsız insanların konuşmalarını gülüşmelerini de kulaklarıma getirmişti. Zaman geçiyordu. Beyaz, pahalı saatime bir göz attım. Julius arkamdan omzuma dokundu. Ona dönmek istemiyordum. Biz düşman olmalıydık. Sadece buydu doğru olan oysa o benimdi ben de onun. Hayır, hiç zannetmiyorum. O sadece bir oyuncak, demişti zihnim. Gücünü emecek onu kullanıp atacaksın. Sadece budur yolu kızım, demişti Bakire değil mi? Gözlerim doluyordu ama bunlar gerçek değildi.
“Ah Julius.” Diyerek pahalı takımının ceketine kapandım. Hıçkırırken tereddütle elini başıma koydu. Sonra birden doğal bir hareketle sıyrıldım kollarından.
“Bu doğru değil.” Dedim. “Burada olmamalıyım.” Gözümden akan yaşlar rimeli akıtmıştı. İçimden lanet okudum. Makyajımı yapmak saatlerimi almıştı. Benim gibi bir kadının oyunlar için makyajını feda etmesi görülmedik şeydi. O bir oyundu, bu kadar.
“Biliyorum.” Dedi sesindeki yoğun duygular bir an için kalbime girdi gibi geldi bana ama sadece beynimde yankılanan boş sözlerdi bunlar. O başka bir ırktan ulaşılamaz biriydi bense kendi ırkımın gözdesi en iyisiydim. Birbirimizin olmamız imkânsız gözükmüyor muydu? Bu oyunun sonunda gücü benim olacaktı bunu biliyordum. Belki de oyunumun farkındaydı.
“Ama” dedim bir hıçkırık daha dudaklarımdan fırlarken. “… Ama bu haksızlık değil mi?” Diye sordum. Yüzünde acı çeken bir ifade belirdi ve kollarını bana doladı. Kaybolmuş küçük bir kız gibi hıçkırırken beni avutmaya çalıştı. Anlamıyordum onu uyarmamışlar mıydı bana karşı? Belki de kaybedilebilir bir parçaydı. Hıçkırıklarımı kontrol altına aldım. Bu işin ucunu kaçırmamam gerekliydi.
“Bu olmamalı Julius. Bu kurallar çok acımasız.” Dedim. Gözlerine bakarken benden sakladığı şeyleri gördüm. Neler neler vardı o karanlık gözlerinde! Donuk bir şekilde bana baktıktan sonra çözüldü sadece sevgiyi görüyordum şimdi ve birazcık da acı.
“Biliyorum aşkım.” Dedi. Bu kelime ne tuhaf çıkmıştı ağzından sanki bir lakapmış gibi. Donuk ve biraz da iğrençti benim için artık. “Altın saçlarını, yeşil gözlerini ve bembeyaz tenini görmek için gözlerim az acı çekmiyorlar gün boyunca. Karanlık çöktüğündeyse biliyorsun öyle az ki zaman. Sensizlik büyük bir kuyu ve her an senden uzakta orada boğuluyorum sanki. Kapkara suları ve büyük demirleriyle hapsediyor beni bu kuyu. Anla beni de. İkimiz için de öyle acı ki bu aşk.” Dedi. Dişlerini sıkarak beni bıraktı sonra.
“Öyle deme ama Julius.” Dedim acıyla. “Benim için acı olsa da bir yanı alabildiğine tatlı bu aşkın. Sadece sen varken böyle hissediyorum.” Dedim. Öyle bir aşk olur muydu? Kalbimde oturan cadı öyle bir kahkaha savurdu ki ben bile bir an donakaldım. Sonra gözlerimi silerek pencereye yaslandım.
Ay öylesine parlaktı ki… Yıldızlar çevresine toplanmış sanki mükemmelliğinden bir parça için bekliyorlardı. Ben de o ay gibiydim belki de ırkım için, diye düşündü kibirli yanım. Sonrasında ise gülümsemek istedim ama oyun gereği iç geçirdim. Canım sıkılıyordu bu aptal adamın yanında. Umrumda değildi acısı. Beni yalnız bırakmasını öyle istiyordum ki!
Nitekim öyle de yapacaktı. Birden arkamdan metalik bir ses geldi. Oraya döndüğümde Julius takın elbisesinin ceketinden, iç ceplerinden birinden bir hançer çıkarmıştı. Parlak bir hançerdi bu alışılmadık büyük bir sapı vardı ve taşlarla süslüydü. Ne olduğunu anlamam uzun sürmedi ırkının zehirli hançerlerinden biriydi bu üzerindeki düğümlü yazı beni neredeyse şaşkına uğrattı.
“Akins.” Diye mırıldandım. Annemi öldüren katilin hançeriydi bu. Hayatım birden anlam kazandı sanki. Nefretim doruklara ulaştı ve kanım öyle hızlı dolaşmaya başlamıştı ki damarlarım zonkluyordu. Beynim birden daha hızlı çalışmaya başladı. Kollarımı öne uzaktım ve gücün parmaklarımın ucundan çıkmasını emrettim. Karanlık şimşekler Julius’un çevresini kuşattı.
“Sen!” diye bağırdım. “Senin soyundandı demek o katil!” Haykırışım gecenin güzelliğini yırtıvermişti. Kısa bir duraksamadan sonra bana doğru atıldı Julius. İnanılmaz bir hızla yana çekilince bir an şaşırdı. Hançeri bana doğru savurmak isteğiyle parmakları seğiriyordu ama gözleri, onlar tamamen başka bir hikayeyi anlatıyorlardı.
“Alessandra,” diye fısıldadı. Kanatlarım sırtımdan birer şelale gibi çıktıklarında ise gözlerindeki o nefretin yansımasını hissettim. Üzerine doğru hamle yaptığımda usta bir hareketle beni savurdu duvara. Kanatlarım devasa büyüklükteydiler. Kara bir tüy yumağı gibi olduğumu düşündüm bir an ve bir kahkaha savurdum.
“Ne var katil?” dedim. “Şaşırdın mı bu işe?” Sesim güçle dolup taşmıştı ve boş odanın duvarlarında yankılandı. Ürperdiğini görebiliyordum ama birkaç adım attı bana doğru.
“Hayır, ne olduğunu biliyordum Sandra. Sadece belki kalbin iyidir ummuştum. Babamın yaptığının ne kadar doğru olduğunu görebiliyorum şimdi. Sizin ırkınız Sandra sadece ölüm getirdi bize oysa kuşlar her zaman için şans sayılmıştır. Siz sadece kargalar gibisiniz bunu anladım. Dünyada yeriniz yok.” Dedi. Haykırarak üzerime çullandı. Onu inanılmaz bir güçle karşı duvara fırlattım. Bu duvarın tamamen aynalarla kaplı olduğunu yeni fark ediyordum. Aynalara çarptı ve ürkütücü bir sesle yere indi. Aynalar da parçalanmış her yere saçılmışlardı. Yerde yatarken inliyordu. Ona doğru yürüdüm ve
“Aptal ırkınızı tamamen sileceğiz Julius” dedim. “İster inan ister inanma öleceksiniz. Sana bu gece yaşama hakkı veriyorum ama bir daha gözüme gözükme ufaklık.” Dedim. Tam arkamı dönmüştüm ki
“Dur bir saniye.” Dedim. “Belki aşkına bir şans öpücüğü vermek istersin?” dedim. Çizilmiş suratını kaldırdığımda bana iğrenmiş gibi baktı. Dudaklarını es geçtim bu yapmayı midem kaldırmazdı herhalde. Dudaklarımı alnına dokundurduğumda titredi. Yüzümde oluşan sırıtmayı göremiyordu. Dudaklarım güç emmeye alışık olduğundan hemen alnına yapıştı ve sihirsel gücünü emmeye başladı.
İnlerken çevremizde altın sarısı ışıkla parlayan küreyi yeni görmüştü Julius. Alışıktım bu küreye bana yardımı dokunurdu hep. Altın sarısı ışığında kanatlarımın beyazlaştığını gördüm. Bu sadece fazla güç emdiğimde olurdu. Julius’un güçlü olduğunu tabii ki biliyordum. Ama bu kadar gücünün olduğunu fark etmemiştim.
Birden kıpırdandı ve dudaklarındaki çarpık sırıtışı gördüm. Ellerimi saçlarından çektim. Gücünü emerken ellerim saçlarının arasına girmişti. Dudaklarımı alnından çekerken güçsüz kaldığını ve ölebileceğini düşündüm ama hala gülüyordu. Bir kahkaha patlattı ve kırık bir sesle
“Şu halini görsen Sandra aynı bir melek gibisin.” Dedi. Bu bir iltifat mıydı? “Tek halen eksik.” Diye söylendi. Hala beni iğneleyecek kadar gücü vardı. Hala ona çok yakındım ama elini yerdeki hançere uzattığını sonradan fark ettim. Önlenemez bir hareketle hançeri göğsüme sapladı.
Geriye sendeledim. Hayatımda duyduğum bütün acılardan daha fazlaydı bu acı. Yere çökerken şaşkınlıkla bir çığlık attım. Bakışlarım onu buldu sonunda. Ayağa kalkmış üzerindeki cam parçalarını silkeliyordu.
“Sandra.” Dedi sadece ve işaret parmağını bana doğru alayla sallayarak “Çok hafife aldın beni.” Dedi.
“Bunu ödeyeceksin.” Dedim ıstırapla. “Seni öldüreceğim.”
Bana doğru bir iki adım atıp “Tarih tekerrür edecek Sandra biliyorsun.” Dedi. “Sizi dünyadan sileceğiz.” Dedi ve son kez ceketini düzeltip kapıdan çıktı.
Yerde kaç saatim geçtiğini bilmiyordum ama güç sonunda kanıma karışmıştı artık ne kadar kanım kaldıysa iyileştiğimi hissediyordum Sonunda yaramın kapandığını fark ettim. Bunun için gücün tamamı harcanmış olmalıydı ama hala içimde güç olduğunu biliyordum. Kanatlarım hala beyazdı. Yani kırmızı beyazdılar ama olsun. Onları tamamen açık pencereye çıktım. Kendimi boşluğa bırakıp evime uçarken geceye fısıldadım
“Şimdi yendiğini zannetme Akins, ölmeyeceğimi biliyorsun ama ne yazık ki senin fazla zamanın kalmadı.”
renklendirmeyle uğraşamadım mazur görün | |
|