Mortal Instruments RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Mortal Instruments RPG

Ölümcül Oyuncaklar'a Hoşgeldiniz...Görmediklerinizi Keşfetmeye Hazır mısınız?
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Medeleine.~

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Medeleine Lily Bryné
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Medeleine Lily Bryné


Lakap : Medy
Nerden : Portland
Mesaj Sayısı : 24
Yaş : 31
Kayıt Tarihi : 03/01/11

Karakter Detayı
Statü:
Uyarı:

Medeleine.~ Empty
MesajKonu: Medeleine.~   Medeleine.~ Icon_minitimePtsi 03 Ocak 2011, 11:17

Fiona.


Sonsuz bir ışık gibi gözüken sokak lambaları, imkansız aşkına ulaşmaya çalışan kelebekleri öldürmeyi görev bilmişti kendine. Babadan kalma bir miras gibi hırsla yağan yağmura yenik düşmüştü kaldırım taşları. Her ne kadar doğacaksa da güneş birkaç saat sonra, gece zaferinden memnundu şimdilik. Yere biriken sulara aldırmadan koşan biri vardı geceyi delercesine. Bir kız çocuğu... Ne kendi biliyordu nereye koştuğunu, ne de bir amacı vardı hayata dair. Nasıl olsun? 11 yaşında bir çocuğun hayattan dileyeceği bir bisiklet, bilgisayar ve ailesinin mutluluğu olurdu en fazla. Ne doktor olmayı diliyordu, ne de ünlü olma hayalleri kuruyordu. Ufacık bir kızdı Fiona. Yaşıtlarından çok daha ufak gösteriyordu en azından. Koyu yeşil gözleri, yüzünü çepeçevre saran koyu kahverengi saçları vardı. Ve bir de, bir kez daha parçalanamayacak kadar çok ufalanmış bir kalbi...

En değerli varlığını kaybetmişti o akşam; ailesini. Yine aynı saatte okulundan dönmüştü. Kendisine oldukça yabancı gelen okulundan. Birkaç kez tıklattı küçük evlerinin kapısını. Belki babası işten dönmemişti ama annesi ve iki kardeşi evde olmalıydı. Çok garip.. diye geçirdi içinden, hala açılmayan kapının önünde dururken. ‘Belki daha hızlı vurmalıyım.’ diye ikaz etti kendini.

Küçük elleri tahta kapıya birkaç kez daha vurdu. Acil bir durum olur da evden çıkarlar diye kapının yanına koydukları saksının diplerini yokladı umutla. Ama orada da yoktu anahtar… Korkmaya başlamıştı küçük kız. Karanlık akşamın yarattığı gölgelere aldırmadan evin arka penceresine ilerledi. Kanının her bir damlası korkuyla süzülüyordu damarlarında. En sevdiği varlığı, ailesi, onu bırakıp nereye gitmiş olabilirdi ki?

Arka pencereye ulaşıp kısa boyunun elverdiğince içeri bakmaya çalıştı. Ev bomboştu! O çok iyi bildiği rahat, kırmızı koltuk yoktu! Akşamları babasıyla izlemekten zevk aldığı büyük televizyon gitmişti… Kardeşinin her zaman dağıttığı oyuncakları yerde değildi. Ve halılar, perdeler, tablolar… Bomboş bir evin penceresinden içeri bakıyordu sadece. Korkunun yarattığı cesaretle kendi odasının penceresine uzanan büyük ağaca tırmanmaya başladı. Açık pencereden içeri süzüldüğünde, kendisine ait tüm eşyaların yerli yerinde durduğunu gördü. Hatta dün gece içtiği suyun yarısı hala masasının üzerindeydi. Peki kendi odası bu denli düzenliyken alt kat neden yıllardır girilmemiş bir evi anımsatıyordu?

‘Anne? Baba?’ diye bağırdı.
Daha çok son bir çırpınış gibiydi bu. Sesindeki telaşı engellemesine olanak yoktu.
‘Julia? Jeffrey?’

Kardeşlerinden de ses gelmeyeceğini iyi biliyordu. Nefes almakta zorlanıncaya kadar boş evde koşturdu. Gözlerine inanamıyordu, odaların kapısını açarken, içeriden annesinin çıkmasını diliyordu. Tüm odalara onar kez girdi, her yerde bir iz aradı ama bulamadı.. Çaresizdi. Aradığını sokaklarda bulmak umuduyla attı kendisini dışarı. Uzun çizmeleri kısa boyuyla tezat oluşturuyordu. Paltosunu giyip fırladı dışarı… Evde saatler geçmiş olmalıydı, ne bir araba ne de tanıdık bir yüz vardı sokaklarda.

Hiç geçmediği yollardan geçti, hiç görmediği yerlere gitti.
‘Bundan daha kötüsü olamaz.’ diye düşünüyordu. Aklını kaçırmış olamazdı, ama böyle giderse kaçırabileceğini düşünüyordu. Etrafta hiç ev olmayan ıssız bir ormanın tam ortasına sürükledi ayakları onu. Ailesinin ne işi olurdu orada?
Aklı mı sürüklemişti onu o ormana, hisleri mi yoksa başka bir güç mü? Bilemiyordu… Adından bile emin değildi şimdi. Bacakları onu taşımayı reddedene kadar koştu. Sonunda büyük, yaşlı bir ağacın dibine çöktü. Ağladığından emin değildi, ama sıcak gözyaşları onu hazırlıksız yakalamıştı. Haykırmak istiyordu ama hıçkırıklarla sarsılıyor, kelimeleri gözyaşlarıyla tıkanıyordu. Çaresizliği onu kollarına almış, boğmak için çabalıyordu.
‘Anne?’
diye çığlık attı ormanın içlerine doğru.

En azından o bağırdığını sanıyordu. Ama sesi bir fısıltının esaretinde dökülmüştü dudaklarından. Elleri, vücudu yara içinde olmalıydı. Dallara takılıp düşmekten yırtılan kıyafetlerinden kan damlıyordu. Ama hissedeceği son acı vücudundaki bir kesiğin acısı olurdu. Kalbinin kanadığını hissediyordu zaten. Daha kötüsü olamazdı.
Ölüm de olabilirdi hissettiği şey. Kaybolmuşluğun, bitmişliğin ve çaresizliğin tam ortasında durmuş gerçekleri güçlü bir çığlık gibi fısıldayan rüzgarı dinliyordu. Üşüyordu ama vücudu alev alev yanıyor gibiydi. Tam gözlerini kapatacağı anda gözleri kör edebilecek kadar güçlü bir ışık yükseldi ona doğru. Hiçbir kelimeyle tanımlanamayan, büyük ve ışıl ışıl parlayan bir yıldız gibiydi. Şekilsiz ışık gittikçe insana benzemeye başladı, kocaman ellerinden birini kıza doğru uzattı. Şaşkınlıktan, ne düşüneceğini kestiremiyordu kız. Ne dese doğru olurdu, bilemiyordu. Dudakları istemsizce aralandı ;

‘Sen de kimsin?’

Cılız sesi, mükemmel ışığın vücudunda dalga dalga yayılıyordu. Doğru düzgün düşünebiliyor olsaydı ışığın gülümsediğini söyleyebilirdi. Korkutucu büyüklüğünün ardındaki mutluluğu ve huzuru sezinleyebiliyordu. Yoksa bu çaresizliğinin ona bir oyunu muydu? Ölümün kıyısında hissettiği ‘son umut’ muydu yoksa? Küçük elini güçlükle kaldırıp ışığa doğru uzattı. Çürümüş kanla kaplı elinin, ışığın mükemmel vücudunda yarattığı çirkinlikten utandığını hissetti, hızla çekti elini.

Güçsüz bacakları onu taşıyabilirmiş gibi ayağa kalkmayı denedi. Tam düşecekti ki ışık, sonsuz gibi görünen bedeniyle sarmaladı onu. İçi hiç tatmadığı mutlulukla dolarken ne için olduğunu bilmediği bir umut dalgasıyla sarsıldığını hissetti.
Işık annesinin yüzüne benziyordu!
Onun verdiği güçle ‘Anne!’ diye haykırdı Fiona.
Yanılmıyordu, annesiydi o, 11 yaşına kadar gördüğü en güzel yüzdü. Işık konuşmamıştı ama Fiona sanki onun aklından geçenleri okumuştu.
‘Evet, buradayım güzel kızım.’

‘Beni terk ettiğinizi düşünmüştüm.. Öyle korktum ki anne!’
Gözyaşları yeniden akmaya başlamıştı işte. Işık kollarıyla sarmaladı kızı.
‘Seni asla terk etmedik bir tanem. Ben, baban ve kardeşlerin hep senin yanındaydık.’
‘Ah, anne..’
diye hıçkırdı Fiona kendisini huzurlu bir uykunun kollarına bırakırken. Annesinin onu terk etmediğinden emindi artık…


Ertesi sabah şehrin öteki ucundaki hastanede hararetli bir konuşma duyuldu.





‘Beyin fonksiyonlarının sağlıklı değildi. Çok çaba sarf ettik. Üzgünüz ama hastamızı kaybettik.'

O anda teyzesinin üzerine bir ağırlık çöktü sanki. Hastahanenin deri koltuklarının birine. Artık Fiona yoktu. Vee aileside..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Mortem
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Mortem


Mesaj Sayısı : 106
Kayıt Tarihi : 20/11/10

Karakter Detayı
Statü:
Uyarı:

Medeleine.~ Empty
MesajKonu: Geri: Medeleine.~   Medeleine.~ Icon_minitimePtsi 03 Ocak 2011, 17:14

81*

Yazım hataları yok denecek kadar az,uzunluk beklentilerimizden kısa,Kurgu fena değil ama akıcılıkta biraz sorun var.betimlemeler yerinde.
Gece evine hoşgeldin Nyx seni kutsasın.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Medeleine.~
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Mortal Instruments RPG :: Mortal Instruments :: Arşiv-
Buraya geçin: