Bu gece hiç uyuyamacağım belliydi. Güneş tepedeyken kalktım ve avluda gezinmeye başladım ama hiçbir yararı olmadı. Bir türlü içimdeki sıkıntı geçmiyordu. Avludan koruluğa, koruluktan doğu duvarına gittim ama hiçbir yer benim sıkıntımı geçirmedi. En sonunda odama geri dönme kararı aldım. Yatakhanenin girişinde nöbet tutan erebusun yanına gittim. Başıyla selam verdi bende gülümsedim ve içimi kemiren soruyu sordum.
"Armand nerelerde biliyor musun? Şey, onu uzun zamandır görmedim. Nöbet yeri mi değişti acaba?" dedim. Sesim ilk önceleri yüksekti fakat sonlara doğru fısıltı haline dönmüştü çünkü erebusun yüzü değişmişti. Erebus boğazını temizleyip konuştu.
"Armand gitti. 1 ay önce gitmek için izin istemişti zaten." dedi ve sustu. Ben ise şok geçiriyordum, gözlerim yavaş yavaş dolarken çatallı sesimle konuştum.
"Gitti mi? Nereye?"
"Bilmiyorum. Kimseye bir şey söylemedi."
"Nasıl olur da gitmek ister? Biz.. Ben.." dedim ve o arada sustum Kimse bir şey bilmiyordu Julie'den başka. Her şey boğazımda düğümleniyordu, nefes alamıyordum. Armand gitmişti, gelmemek üzere gitmişti. Bunu kendi istemişti. Bu nasıl olurdu? Bir anda dünya etrafımda fırıl fırıl dönmeye başladı. Ayaklarım güçsüzleşiyor ve bir hamur gibi yumuşuyordu. Bedenimi taşıyamacakken güçlü ellerim kollarımdan tutup beni yatakhanenin merdivenlerine oturttu. Gözlerimden akan yaşlar soğuk havada yüzümün üşümesini sağlamıştı. Erebusun yüzümdeki yaşları silmesiyle onun yanında ağladığımı fark ettim. Hışımla ayağa kalktım ve başım tekrar döndü, erebus beni düşmeden tuttu.
"Çaylak iyi misin? Armand'ı yakından mı tanıyordun? Akraba..." dedi ve benim nasıl ağladığımı görünce bir an için sustu. " Ah, sanırım sen şu çaylaksın." dedi.. Bu da ne demekti? Neler diyordu bu erebus. Bir anda iri yarı adamın yakasına yapıştım gözüm dönmüştü.
"Ne diyorsun sen? Ne? Hangi çaylağım? Hakkımda ne biliyorsun? Söylesene söyleee!" Adam narin parmaklarımı dikkatli bir şekilde yakasından çekti ve özür dileyerek beni kollarımdan tutup yatakhanenin içine soktu. Televizyon izleyen tüm kızlar bana dönüp baktı ve Erebus beni mutfağa soktu.
"Sana bunu söyleyemem çaylak. Bunu Armand'a yapamam." dedi ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Ama ben kolundan tutup onu kendime çevirmeye çalıştım fakat başarısız olmuştum erebus kendi döndü.
"Armand. Benim. Hakkımda. Sana. Ne. Söyledi?" her sözcüğü vurgulayarak ve tane tane söylemiştim. Erebus bana değil arkamdaki pencereden dışarıdaki güneşli havaya bakıyordu.
"Sana aşık olduğu için buradan gitmek zorunda olduğunu." dedi ve arkasını dönüp hızla uzaklaştı. Bende bir daha onu durdurma çabasına girişmeden soğruca odama çıktım. Kapıyı açmamla karşımda bir kız görmem bir oldu. Elibiselerini yerleştiriyordu. Beynim daha ne olduğunu anlamadan dudaklarım harekete geçmişti.
“Sen kimsin? Burada neler oluyor?" dedim daha sonra idrak ettim bu kız yeni oda arkadaşımdı sesimi daha da yükselttim. " Elisha'nın yatağında ne arıyorsun?" Fakat kız bana aldırış etmemiş eşyalarını yerleştirmeye devam ediyordu, bir zamanlar Elisha'nın eşyalarının bulunduğu dolaba. Elisha'nın birkaç parça kıyafetini de benim yatağıma fırlatmıştı. Masanın onun tarafında bulunan resimleri ve kişisel eşyaları da benim tarafımdaydı ve kız kendi eşyalarını yerleştirmişti. Bu kadarı çok fazlaydı öfkeden kudururken kızın yanına gittim kolundan tutup kendime çevirecektim ama kız kafasını çevirip bana baktı ve dudakları oynamaya başladı ardından sesini işittim.
“Sen ne kadar istesen de, istemesen de ben yeni oda arkadaşın.” dedi. Ah Tanrıçam! Bunu zaten biliyordum ama kabullenemiyordum. Kız bir süre daha yüzüme baktı ve sonra kıyafetlerini yerleştirmeye geri döndü. İşte o anda gözüm döndü ve kızın yerleştirmiş olduğu tüm kıyafetlerini yere attım. Elime geçen kıyafetlerin hepsini yere attıktan sonra kıza döndüm. Duygularındaki hoşnutsuzluk ve şaşkınlık yüzüne yansımıştı biraz da olsa korku vardı ve bu beni eğlendirmişti.
"Hayır. Sen benim yeni oda arkadaşım değilsin. Benim bir oda arkadaşım var! Bu onun dolabı. Git, başka bir oda bulsunlar sana." dedim kız harekete geçmeyince kolundan tuttum ve kapıya doğru savurdum. "Git diyorum sana, giiiit! Al, eşyalarını git buradan. Senin odan değil burası." diye bağırıp şaşkınlıkla kapının yanında bana bakan kıza yerdeki kıyafetlerini fırlatmaya başladım. Bir yandan ağlıyor bir yandan bağırmaya devam ediyordum.