Mortal Instruments RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Mortal Instruments RPG

Ölümcül Oyuncaklar'a Hoşgeldiniz...Görmediklerinizi Keşfetmeye Hazır mısınız?
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Derinliklerden Gelen Sesler: Tik Tak Tik Tak

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Vladimir Ivanov
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Vladimir Ivanov


Nerden : Rusya
Mesaj Sayısı : 44
Yaş : 31
Kayıt Tarihi : 31/10/10

Karakter Detayı
Statü:
Uyarı:

Derinliklerden Gelen Sesler: Tik Tak Tik Tak Empty
MesajKonu: Derinliklerden Gelen Sesler: Tik Tak Tik Tak   Derinliklerden Gelen Sesler: Tik Tak Tik Tak Icon_minitimeC.tesi 25 Ara. 2010, 22:46

Derinliklerden Gelen Sesler: Tik Tak Tik Tak Tlsm



-Yer-
Şifalı Bitkiler ve İksir Dersliği.

-Zaman-
Akşam 22.00 civarı.

-Hava-
Pencereleri sökebilecek kadar güçlü fırtılı bir hava var.

-Derslik-
Çaylaklar derslikten içeri girdiğinde gördükleri ilk şey dersliğin ortasındaki oval bir havuzdur. Havuzun kenarları beyaz ve pembe nilüfer çiçekleri ile süslenmiştir. Daha sonra sonuna kadar açılmış pencereler fırtınanın etkisiyle harket ederler. İleride uzun iki tane masa vardır. Masaların etrafı mini taburelerle çevrilidir. Çaylak El Kitabının yanı sıra Şifalı Bitkiler Rehberi'de uzun masaların üzerinde yerini alıyordu. Mavi duvarlara çivilenmiş olan raflarda bir çok iksir şişeleri ve minik kazanlar bulunur. Dersliğin kapısını yan tarafında ise kilitli bir dolap vardır. Profesörün masasının üzerinde ise gümüş bir kadeh vardı.

-Kurgu-
Pencerenin açık olmasından dolayı derslik soğuk havaya bürünmüştü. İçeri giren rüzgar masaların üzerindeki kitaplara çarparak sayfaların uçuşmasına neden oluyordu. Birçok çaylak dersliğe girmeye başlamıştı. Kimi ön taraftaki taburelerden birine oturmak için diğerleriyle yarışıyor kimi ise masanın uç kısmında soyutlanmak istiyordu. Derslik dolduğunda Profesör Sevanni içeri girmişti. Ahşap kapıyı kapatırken çıkan gıcırtılar kulakları tırmalıyordu.

Profesör kendi masasına geçmiş ve konuşmaya başlamıştı;
- " Bu gümüş kadeh bazılarınız için yenilgi olurken belki bazılarınız için bir ödül olacaktır. " sözünü bitirdikten sonra sol eline aldığı gümüş kadehi yukarı doğru kaldırmıştı. " Kadehin içi şifalı bitkilerden hazırladığım bir iksir ile dolu. Kim cesaret edip bu iksirden içerse ruhunu bana teslim etmiş olucaktır. " cümlesini sonu gelmeden derslikte uğultular yükselmeye başlamıştı. Aldırış etmeden sözlerine devam eden profesör , " İksirimden için ve derin sularda dans edin." demişti. " Bu gördüğünüz havuz büyük karanlık bir göle açılan bir kapıdır aslında. Kapıdan içeri girin ve gölgede saklanan tılsımı bana bulun. O zaman size bu kadehi içinde bir armağan ile sunabilirim. " Profesörün biten sözleri içlerinde merak uyandırmıştı çaylakların. Bir çoğu bu durumda heyecanlamıştı bile. Sıra cesaret edebilecek çaylakların iksirin tadına bakmasındaydı.

-Ek Bilgi-
Kadehteki iksirden içen kişinin boğazında yanma olucaktır. Bu yanma aslında akciğerlere işleyen bitkilerin köküdür. İksir sayesinde suyun altında yarım saat geçirecekler. Nefes alışverişleri kolaylaşacaktır.
Havuza girmeden önce Profesör her çaylağa bir anahtar verecektir. Bu anahtarlar çaylakların havuzun derinliklerinden karanlık göle açılan yosunlarla kaplı eski bir kapının anahtarıdır. Çaylak anahtar ile kapıyı açıcak ve göle girecektir.
Gölde bulması gereken bir tılsımdır. Fakat tılsımda saklanmış yelkovan ve akrep vardır. Yarım saat içinde tılsımı bulan kişinin ödülü suya girmeden önce içtiği iksirin panzehridir. Kadehten içilen iksir, çaylağın boğazında ve göğüs kafesinde sonu gelmeyen yanmalara neden olacaktır. Tılsımı bulamayan çaylaklar üç gün boyunca bu yanma ile baş edeceklerdir.

-Uyarı-
Profesörün sözünden alıntı yapmak yasaktır.
Kişisel kurgularınızdan dolayı birden fazla rp yazabilirsiniz.
NPC karakter kullanmak serbesttir.
Kimse tılsımı bulmayacaktır. En iyi rpyi yazan kişiye tılsım teslim edilecektir zaten.
Yazılan rplerin zar atışı profesör tarafından kontrol edilcektir. Profesör gerektiği zaman rol oyunlarınızı yönlendirebilir.
Göz yorucu renklerin kullanılmasından kaçınırsanız artı puan kazanırsınız.
Kurgunun anlaşılmayan yerinde Profesöre pm ile ulaşabilir gerekli bilgiyi öğrenebilirsiniz.


Rol Oyunu Başlasın !
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eámanë
Nefilim | Gölge Avcısı
Nefilim | Gölge Avcısı
Eámanë


Lakap : Cellat.
Nerden : İdris.
Mesaj Sayısı : 728
Yaş : 31
Kayıt Tarihi : 20/08/10

Karakter Detayı
Statü: Yönetici
Uyarı:

Derinliklerden Gelen Sesler: Tik Tak Tik Tak Empty
MesajKonu: Geri: Derinliklerden Gelen Sesler: Tik Tak Tik Tak   Derinliklerden Gelen Sesler: Tik Tak Tik Tak Icon_minitimePaz 26 Ara. 2010, 16:30

Vampir sosyoloji dersimden çıkıp 3. kata şifalı bitkiler ve iksirler dersliğine gidiyordum. Dışarıdaki hava pencerelerde uğulduyor ve pencerelerin kasalarını yerinden oynatacakmış gibi çatırdamalar duyuluyordu. Bir anda rüzgârın beden bulduğunu ve camlara yumruklar savurduğunu düşündüm. Belki de doğa olanlara tepkisini böyle gösteriyordu. Merdivenlerden ağır ağır çıkarken büyük pencerenin önünde durdum. Dışarı bakmak için biraz daha yaklaştım cama. Çaylak gece görüşüm devreye girmişti ama yine de sisten ve belli belirsiz havada uçuşan yapraklardan başka bir şey görünmüyordu. Gözlerimi bir şeyler görmek için zorluyordum o anda rüzgârın yön değiştirip bulunduğum cama vurmasıyla irkildim ve bir adım geriledim. Aslında gerilememin sebebi rüzgâr değil rüzgârın içinde gördüğüm ve tam olarak tanımlayamadığım yüzdü. Böyle bir şeyi sadece hayal ettiğimi düşünüp merdivenleri çıkmaya devam ettim. En sonunda dersliğin kapısına ulaşmıştım. Tahta kapının tokmağını yavaşça çevirdim. Gözüme çarpan dersliğin ortasındaki havuzdu. Diğer tüm sınıflardan onu farklı kılan bu havuzun olduğunu düşünürken içeriye adımı attığımda sadece onun olmadığı fark ettim. Burada farklı bir yoğunluk vardı. Ortam basık değildi, rahatsız etmiyordu ama garip gelmişti. Havuzun yanından geçip uzun masalara doğru yürüdüm ilk gelen bendim. Kitaplarımı masanın üzerine bıraktım ve derslikte gezinmeye başladım. Raflara baktım, profesörün masasının etrafında gezindim, biraz olsun onun kokusunu aradım her yerde ama içerideki bitkilerin kokusundan başka hiçbir şey yoktu. En son havuzun yanına geldim. Yere doğru biraz çömeldim ve elimi suyun içine soktum. Hiç ummadığım bir şekilde elim uyuşmaya, titremeye başladı. Elimi çektim ve nilüfer çiçeklerine dokundum. O kadar güzellerdi ki... Kendimi onların güzelliğine o kadar kaptırmıştım ki rüzgârın etkisiyle açılan ve duvara çarpan pencere beni yerimden zıplatıp küçük bir çığlık atmama neden oldu. Uçuşan perdelerin yanına doğru ilerledim ve pencereyi kapatmak istedim ama kapı açılıp diğer çaylaklar gelince vazgeçtim. Çaylakların çoğu gelince Profesör Black içeriye girdi. O kadar yakışıklı biriydi ki gözlerimi ondan zor ayırdım ve selamlamasına diğerleriyle birlikte cevap verdim. Profesör Black gümüş bir kadehi hava kaldırdı ve bir şeyler söyledi ben ise tam anlamıyordum çünkü ellerimi masaya koymuş profesörü izliyordum. Konuşmalarını yarım kulakla dinliyor, benim için önemli olanları seçiyordum. Profesörün konuşması bittiğinde anladıklarım şunlardı: "İksirden içmek ve ruhumuzu profesöre teslim etmek, karanlık sularda dans etmek, gölgede saklanan tılsımı bulmak ve profesöre getirip armağanı kazanmaktı." ama armağanın ne olduğunu, iksirin içinde ne olduğunu bilmiyordum. Anladıklarımın içinde sadece ruhumu teslim etmek beni heyecanlandırmıştı. Düşünmeden elimi kaldırdım, profesör başını eğdi ve konuşmam için izin verdi.

"Profesör ben denemek istiyorum." dedim. Aslında neyi deneyeceğimi bilmiyordum çaylaklar aralarında konuşurken duymuştum. Birbirlerine deneyip denemeyeceklerini soruyorlardı. Profesörün yüzünde bir gülümseme oluştu ve duygularındaki heyecan gözlerine yansıdı.

"Emin misin Tessa?" dedi. Hevesli bir şekilde başımı salladım. Profesör parmaklarıyla beni yanına davet etti. Kalbim küt küt atarken taburemden kalktım. Profesörün yanında durup kokusunu içeme çektim. Profesör hazır olup olmadığımı sordu bende hazır olduğumu söyledim. Profesör elindeki gümüş kadehi elleri ellerime değecek şekilde bana verdi. Bu dokunuşu beni benden alırken gümüş kadehi dudaklarıma götürdüm. Soğuk kadeh dudaklarıma değdiğinde irkilsem de gözlerimi Profesör Black'e dikip kadehin içindeki iksiri içtim. Sıvı boğazımdan geçerken boğazım yanmaya başlamıştı. Bu yanmayı hiçbir şekilde anlatamazdım. Sanki boğazımdan içeri yanan bir çubuk sokmuşum gibiydi. Zaman yavaş yavaş ilerliyordu ama yanma geçmiyordu. En sonunda uğuldamalar duyuldu, fakat ben bir türlü dengemi sağlayamıyordum. Gözlerimi açtığımda -kapandığının farkında bile değildim- Profesör Black karşımda gülümseyerek duruyordu. Onu hissetmeye çalıştım ama özel gücüm devre dışıydı ona ulaşamıyordum. Sanki içimde bir yerlerdeydi ama çok derinlerdeydi. Sonunda iksir tesirini gösterdi ve ruhum vücudumdan çekilirken benden her şeyi alıp götürdü. Profesör de olanları fark etmişti. Elini omzuma koydu ve parmaklarını boynumla omzum arasındaki kemiğin üzerinde dolaştırdı. Dokunuşu tüy kadar hafifti.

"Şimdi havuzun oraya git Tessa. Senden havuza girmeni istiyorum."

"Pekâlâ, Profesör Black." dedim bana benzemeyen bir sesle. Yavaş yavaş havuzun olduğu yere geldim ve ayaklarımı içeri soktum. Diğer çaylaklar hayret nidalarıyla beni izliyorlardı. Onların çok az farkındaydım. Profesör ilerlememi söyledi ve bende dediğini yaptım. Profesör su dizlerime gelince elime bir anahtar tutuşturdu. Siyah renkli uzun bir anahtardı. Tutulacak olan kısmında bir takım şekiller vardı ama net göremiyordum.

"Havuzun diplerine gittiğinde bir kapıyla karşılaşacaksın. Bu anahtarla kapıyı açacak ve göle ulaşacaksın. Bana getireceğin tılsım oralarda bir yerlerde. Unutma sadece yarım saatin var. Nefesin daralmaya başladığında geri dön." dedi başımı salladım ve havuzun içerisinde ilerlemeye devam ettim. Havuz birden derinleşti ve ben o anda havuzun içine daldım. Biraz daha derinlere indim ve ileride kapıyı gördüm. Cebime koyduğum uzun anahtarı çıkardım ve kilide sokup iki defa sağa doğru çevirdim. Kapıyı güçlü bir şekilde ittirdim. Yosun tutmuş olan kapı yavaş yavaş ucu bucağı görünmeyen karanlık göle açıldı. O anda nefesim tükendiği için yanlışlıkla ağzımı açtım, büyük bir hata yaptığımı daha sonra anladım ağzıma sular dolacaktı ama beklediğim şey olmadı rahat bir şekilde nefes alabiliyordum. Bu olaya biraz olsun sevinmiştim ki boğazım tekrar yanmaya başladı. Lanet olasıca iksir! Boğazımdaki yanmayı es geçip yüzmeye ve o tılsıma odakladım kendimi. O tılsımı bulmalı ve armağanı almalıydım Belki armağan profesörle geçirilecek bir gündü? Kafamdan bunları silip tılsıma odaklanmalıyım, tılsıma. Sadece yarım saatim var. Diye hatırlattım kendime. Göle doğru yüzmeye başladım. Hiçbir şey göremedim ilk
başlarda daha sonra çaylak gece görüşüm devreye girdi ve her şey netleşti. Hiçbir balık yoktu etrafta, sadece kayalar ve yosunlar vardı. Ben ise sürekli yüzüyor ve tılsımı arıyordum. Profesör nasıl bir şey olduğunu söylemese de onu gördüğümde tanıyabilirdim. Ben suyun içinde ilerledikçe su soğuyor ve karanlıklaşıyordu. Bir an için yönümü kaybettim ve farklı yere doğru yüzmeye başladım. İyice karanlığa batmış gibiydim, karanlık beni yutuyordu. İşte o anda pranoyaklaştım. Karanlığın içinde ışık oyunları görüyordum, sesler duyuyordum. Korkum hat safhadaydı, boğazımın yanması giderek artıyordu. Kollarım yorulmaya başlamıştı. Çabalarımın sonuçsuz olacağı düşüncesi beni daha da karanlıklara sürüklüyordu.

Çaylak görüşümün bile işe yaramyacağı kadar karanlık bir yerdeydim. Yüzmeyi bıraktım ve çevreme bakındım. Umutsuzluk içimi kaplarken soğuk ayaklarımı uyuşturuyordu. Çırpınmaya, sağıma soluma bakmaya çalıştım. Hareketsiz kaldığım için dibe doğru batıyordum. Yerden kurtulmuş olan siyah yosunlar ayaklarıma dolandı, ben daha da panikledim. Suyun altında rahatça nefes almamı sağlayan iksire o an için şükrettim. Kolay bir şekilde nefes alıp veriyordum, tabii yanmayı saymazsam.

Ayağıma dolanan yosunu çıkardıktan sonra geldiğimi sandığım yöne doğru yüzmeye başladım. Fakat bana yüzüyormuşum gibi gelmiyordu. Hiçbir yol kat edemiyordum sanki karanlık sular beni ayaklarımdan geri çekiyor ve bende umutsuzca çırpınıyordum...


En son Tessa Osbourne tarafından Salı 28 Ara. 2010, 15:49 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Arianna Lucy Warren
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Arianna Lucy Warren


Lakap : Lucy yada Arianna yok takma ad falan .d
Nerden : Kranlık bir yerden *
Mesaj Sayısı : 1428
Yaş : 30
Kayıt Tarihi : 19/10/10

Karakter Detayı
Statü:
Uyarı:

Derinliklerden Gelen Sesler: Tik Tak Tik Tak Empty
MesajKonu: Geri: Derinliklerden Gelen Sesler: Tik Tak Tik Tak   Derinliklerden Gelen Sesler: Tik Tak Tik Tak Icon_minitimeSalı 28 Ara. 2010, 15:36

Zilin çalmasıyla yerimden sıçradım. Uyanma zamanı gelmişti. Gözlerimin ovuşturarak saate baktım.1 saat içinde ders başlayacaktı. Ah tanrıçam! Bu saati biraz daha geri almalıyım. Hemen yatağımdan kalktım. Ne kadar uyuzca bir kalkış olsada kendimi yeterince dinamik hissediyordum. Keşke yine beni Leo öperek uyandırsaydı. Neyse. Biran önce Leo'yu kafamdan atmalıydım yoksa geç kalıcaktım. Hemen banyoya girdim. Duş almayacaktım çünkü yatarken almıştım ve canım hiç istemiyordu. Yüzümü yıkayıp kuruladıktan sonra hemen dolabımın başına geçtim. Hemen üzerime en sevdiğim t-shirtlerimden birisini heçirdim. Altımada onunla uyumlu lila rengi kot pantolonumu giydim. Kolay kolay takı takmazdım ama canım mor bileklik takmak istedi. Aynanın önünden aceleyle geçerken ayaklarımın çıplak olduğunu gördüm. Ah tanrıçam! Ne giyecektim bu kıyafetin altına. Kapağı açık olan dolabımda ayakkabıların olduğu rafa gözüm takıldı. Hiç uyumlu ayakkabım yoktu. Ama oda ne? Ayakkabıların üzerinde bir poşet duruyordu. Lütfen lütfen lütfen! Diyerek poşede yapıştım. Ve evet son çıktığım alış verişte beyaz çiçek işlemeli bir ayakkabı almıştım. Nasıl unuttum gerçekten şaşırıyordum. Hemen ayağıma geçiriverdim. Şimdi tamamdım işte. Mekyaj aynasının karşısına geçip gözlerimi rimel ve göz kalemiyle renklendirdikten sonra saçlarımı her zamanki gibi bırakmaya izin verdim. Çünkü şifalı bitkiler ve iksir dersinde başarabilmek için bayağı uğraşlar veriyordum. Bunun sonunda da saçım başım dağılıyordu açıkcası. Saate baktım ve daha fazla sallanmamam gerektiğini anladım. Masanın üzerinde duran kitaplarımı kaptım diğer yandan da çantamı aldım. Odanın kapısını da ancak ayağımla kapayabildim. Koşarak gittiğim iksir sınıfının önüne gelince duraksadım. Vay be! Nefes nefese kalmıştım. Kendime şöyle bir baktım. Ve evet. Daha derse girmeden saçım çoktan dağılmıştı. Bende güzel görünsün diye önüme gelen saçları elimle arkaya attım.Sınıfa yavaşça girdim. Kapıyı açmakta nedense zorlanmıştım. Bu yüzden ittirmek için omzumdan güç aldım açıkcası. Sınıfa girdiğimde sınıfın yarısından çoğunun orda olduğunu gördüm. Bende Tess'e selam verip kendime önlerden bir tabure seçtim. Herkes durmadan dedikodu yapıyordu ve ortalık rüzgarında etkisiyle bayağı uğuldamaya başladı. En sonunda dayanamadım ve bu çenesi düşük çaylaklara bağırmak için ayağa kalktım. Tam hepsinin önüne geçmiştim ki profesör içeri girdi ve hepsi çenelerini kapadı. Nihayet! Bu gece evindeki profesörler gerçekten asaletle dolu diye geçirdim içimden. Sınıfa girdikten sonra kapıyı kapatması bile birkaç çaylağın iç çekmesine neden olmuştu. Tamam gayet yakışıklıydı ama Leo'yu hiçkimseye değişmezdim açıkcası. Profesör hemen yerine geçti ve konuşmaya başladı. Sanırım bugün değişik birşey yapacaktık. Eline gümüş bir kadeh almıştı. Bayağı ihtişamlı gözüküyordu. Konuşması git gide ilgimi çekmeye başladı. Konuşmasını bitirdiğinde gözlerim ve ağzım beş karış açık haldeydi. İçimden bir ses gönüllü olmak istiyordu. Herşey çok güzeldi ama bu gece evi hayatı artık monotonlaşmaya başlamıştı. Değişik birşeyler yaşamak istiyordum. Tek başıma. Belkide kendi kendime birşeyler kanıtlamak istiyordum. Ama ne yapayım. İstiyordum işte. Tam profesörden söz hakkı isteyecektim ki birden hayatımdaki Leo gerçeği kafama dank etti. Başaramazsam ben hastayken çok üzülecekti. Onun üzülmesini istemezdim. Ama yinede içimdeki kararlı ve güçlü ses benden yapmamı istiyordum. Söz hakkı almadan önce telefonumu alıp Leo'ya ''Sevgilim ben şifalı bitkiler ve iksir dersliğindeyim. Yapmamız gereken önemli birşey var. Ama bunun yan etkisi de var. Herşeye rağmen gönüllü olacağım. Beni merak etme güvende olacağım. Seni seviyorum.'' yazdım. Telefonumun mesaj gönderme tuşuna bastım ve cevap gelmesini beklemeden söz hakkı aldım. Benden önce Tess gönüllü olmuştu ve gitmişti. Belki orada karşılaşırdık ama bende gitmeyi herşeyden çok istiyordum.Profesör ve diğer çaylaklar bana bakarken düşüncelerimden sıyrılıp;
''Profesör bende denemek istiyorum.''dedim.
Sesim olduğumdan daha kararlı çıkmıştı.Profesör ciddi bir edayla;
''Eminmisin çaylağım ?? Çok riskli bir iş bu.''
Dedi.Tabiki emindim.O yüzden sadece kafamı salladım.Profesör bana iksiri uzatırken herkesin gözleri benim üzerimdeydi. Şaşkınlık ve korku hissedebiliyordum. Ben yavaşça havuza girerken profesörün şu sözleri kulaklarımda çınlıyordu.
''Bu gördüğünüz havuz büyük karanlık bir göle açılan kapıdır aslında.Kapıdan içeri girin ve gölgede saklanan tılsımı bana bulun.O zaman size bu kadehi içinde bir armağan ile sunabilirim.''
Büyük bir risk almış ve tılsımı bulmak için havuza girmiştim.Derslikte son bir nefes aldım ve havuzun derinliklerine daldım. Yüzdüm,yüzdüm... Çok fazla derinliğe gitmemiştim sanırım ama arkama bakma ihtiyacı hissettim. Hiçkimse yoktu. Deniz yosunlarından başka. Bir an kendimi boşlukta hissettim. Leo ve gece evindeki hayatım aklıma geldi. Ürperdim. Duraksadığımı farkettim. Durmam ve vakit kaybetmem büyük aptallık olurdu. Daha derinlere doğru yüzmeye başladım. Yüzüyordum ancak sanki hep aynı yerdeyim. Hiçbirşey değişmiyordu. En sonunda pes ettim. Bu böyle olmayacaktı. Tamam belki bütün sınıfa ve profesöre pes ettiğim için rezil olacaktım ama burada böyle saçma bir yerde de olmak pek hoş değildi. O yüzden gerisin geriye yüzmeye başladım. Yüzdüm yüzdüm yüzdüm... Havuza girdiğimden daha fazla yol kat etmiştim ama yinede hiçbiryere gidememiştim. En sonunda bu olayın boşa gidip gelinerek yapılmayacağını anladım. Belki geç olmuştu ama anlamıştım işte. Birden gözüme yosunların arasında parlak birşey takıldı. Oraya yüzdüm ve yosunları aradığımda değişik bir yer gördüm. Çok değişik hemde. Sanki sadece yosun ve kayalardan oluşmuyordu. Sanki deniz altında bir kentti. Büyük bir hayranlık ve merakla oraya doğru yol almaya başladım. Çok garipti ama oraya giderken oradan başka birşey düşünmediğimi farkettim.

Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Derinliklerden Gelen Sesler: Tik Tak Tik Tak
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Sizlerden gelen bazı kurgu örnekleri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Mortal Instruments RPG :: Mortal Instruments :: Arşiv-
Buraya geçin: