Mortal Instruments RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Mortal Instruments RPG

Ölümcül Oyuncaklar'a Hoşgeldiniz...Görmediklerinizi Keşfetmeye Hazır mısınız?
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Electra A. Duende~

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Electra A. Duende
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Electra A. Duende


Lakap : Ely, Annie, Anna...
Mesaj Sayısı : 231
Yaş : 27
Kayıt Tarihi : 06/11/10

Karakter Detayı
Statü:
Uyarı:

Electra A. Duende~ Empty
MesajKonu: Electra A. Duende~   Electra A. Duende~ Icon_minitimeC.tesi 27 Kas. 2010, 21:04

~Kurgu tamamen bana aittir.~

Rüzgâr kulaklarımda uğulduyor… Dolunay, yıllardır sevgilisine hasret kalmış bir tutsak gibi geceyi kucaklıyordu. Normal bir insanı ciddi bir biçimde rahatsız edebilecek topuklu ayakkabılarımla arşınlıyordum toprak yolu. Gecenin karanlığı ve tatlı kokusu beni sarmalayıp, saklıyordu sanki. Bir şeyler saklayan sadece gece değildi oysaki…
Eski bir günlüğün sayfaları gibi sararmıştı hayatım. Bir gün, çok yakınlarda bir gün, belki de rüzgârla birlikte savrulacaktı yaprakları. Baharı doyasıya yaşamış bir güle verilen cezaydı bu: Solmak…
Üç dakika önce başlamıştı yeni hayatım. Hiç istemediğim ve beklemediğim bir hayat. Hâlbuki kıpkırmızı, hayat dolu bir güldüm ben. Şimdi ise kurumaya terkedilmiştim. Bunun hak etmemiştim. Bir görev vermişlerdi bana… “Sadece yap.” demişlerdi. Ama nasıl yapardım? Bir varlığın hayatını nasıl söküp alırdım ellerinden? Bana yapılanı haksızlık olarak görürken nasıl aynı şeyi ona yapardım? Beni mi sınıyorlardı? Aklımdan bin bir türlü kötü düşünce geçiyordu. Ben içlerinden en kötüsüne sığındım: Sadakatime mi güvenmiyorlardı? İşte bunu yapamazlardı. Kimse, kimse beni sadakatim konusunda sorgulayamazdı!
Öfke içimde bir çığ gibi büyüyordu. Alev rengi saçlarım, öfkemle birlikte şiddetlenen rüzgârda dalgalanıyordu. Ama yapamazdım. Onlara özenip ateşle oynayamazdım. Fakat isterdim onlar gibi özgürce dalgalanmayı, hiçbir şeyin sorumluluğunu kabul etmeden ateşle oynamayı.
İçimde kopan fırtına şiddetlendikçe dışarıdaki de onunla oynamak istiyordu. Yıldırımlar “Kendi irademiz olsa burayı küle çeviririz!” der gibi çarpıyordu yeryüzüne. Güçlü elektrik akımları… Bende de var. Adımı boşuna mı Electra koydular? Bu kasvetli hava eskiden olsa hoşuma giderdi ama şimdi buradan olabildiğince uzaklaşmak istiyordum. Koşup, kaçmak ve bir daha geri gelmemek. Ama bunu da yapamazdım onun gibi ihanet edemezdim. Yoksa sonum, onun gibi olurdu. Ya da daha kötüsü yeteneklerimi benden alıp, beni savunmasız bir şekilde gerçek dünyaya bırakırlardı.
“Hayır!” Bu şaçma düşüncelerden arınmak ister gibi salladım kafamı. Sadece görevime yoğunlaşmalıydım. Görüşüm ne olursa olsun bana verilen görevleri -şimdiye kadar- eksiksiz yerine getirmiştim. Hem de hiç sorgulamadan. Aklımda soru işaretleri belirdi: “Yoksa artık sorgulamalı mıyım?” Yaşananlar yaşanmış, söylenenler söylenmişti. Söz ağızdan bir kere çıkmıştı. Katil… Hiç bana göre, sıfatıma göre bir kelime değildi. Ama yapmamı istedikleri şey bu değil miydi? Öldürmek.
Toprak yolun gazabına uğradım en sonunda. Zihnimde verdiğim savaş dış dünya ile olan bağlantımı koparmıştı yine. Dikkatsizliğim sonucunda bileğim burkulmuş ve ayakkabımın topuğu kırılmıştı. Canım yanıyordu. Ama bana söyledikleri şeyi yaparsam ömür boyu yanacaktı.
Çimle kaplı alana geldiğimde ayakkabılarımı çıkarıp, yere bastım. İçim huzurla doldu. Fakat gördüğüm şey karşısında saniyelik huzurum bir anda tuzla buz olmuştu. Simsiyah saçları geceye karışmış, parıldayan gözleriyle şehrin ışıklarını izliyordu. Gözlerim doldu. Ağlamamak için gözlerimi kırpıştırdım. Öfkem yerini hüzne bırakıyordu.
Küçük bir cam parçası ayağımı kesene kadar yürüdüğümü fark etmemiştim. Sessizce yanına gitmeye çalışıyordum ama küfretmeden edemedim. Bana bakmadan “Hoşgeldin kardeşim…” dedi. Cevap vermeden yanına gittim ve başımı, onun omzuna dayarken “Bana verdikleri görevden haberin var, değil mi?” dedim. Başımı kaldırıp kömür karası gözlerine baktım ve cevap vermesini diledim – ilk defa. Susmamalıydı! Aksine her zaman ki gibi sinirli bir tavırla artık onlar için çalışmam gerektiğini, yoksa sonunun onun gibi olacağını söylemeliydi. Sessizlik geceyi sardı… Korktuğum şey başıma geldi. Her şeyin farkındaydı. Anlık bir dengesizlikle birkaç adım geriledim. “James... Ben… Ben bunu yapamam!” dedim hiddetle. ”Seni öldüremem!” Karmakarışık duygular yüzünden incelen sesim aramızdaki sessizlik duvarını yıkıp geçmişti. Bir müddet sonra daha da derinleşen gözlerini bana çevirdi. “Bunu ben de yapamam Ely… Ama ikimizden biri yapmak zo…” cümlesini yarım bıraktı. Tamamlamasına gerek yoktu zaten. Her şey çok net ve açıktı. Belli ki onu da aynı şeyi söylemişlerdi. Şuan ki kararlarımız ikimizi de hain konumuna koyuyordu. Katillikten daha iyi… Kardeş katilliğinden.
“O zaman bir şeyler yapmamız gerekiyor.” O tam bir şeyler söyleyecekken elimi kaldırdım ve onu durdurdum. ”Hayır James! Oraya dönemeyiz zaten. Bizi bekliyor olacaklardır. Burayı terketmeliyiz. Hem de hemen…” Bakışlarımdaki hüzün sözlerime de yansımıştı. James acıyla titredi. ”Haklısın…” O benden büyüktü. Ama doğru kararları genellikle ben verirdim – ve şimdi de kararları yine ben veriyordum. Benim gibi o da üzülüyordu fakat başka şansımız yoktu. Bu görev ikimizin de sonu olmadan gitmeliydik buradan. Evimizi, ailemizi, eşyalarımızı, her şeyimizi bırakıp gitmeliydik.
Artık iyice allak bullak olmuş düşüncelerle James’in Camaro’suna bindim ve sinirle kapıyı kapattım. “Hop, yavaş ol. Ne olursa olsun hayatımdaki iki kızdan biri o! Onu incitme.” Tanrım… Bu çocuk hala espri yapabiliyorken biz ancak gülmekten ölebilirdik. Şaka maka James’in bu tavrı ortamı yumuşatmaya yetiyordu. O da biraz keyiflenmişti. Arabasının yakınında olmak onu her zaman keyiflendirirdi zaten. “Hayatınızdaki diğer kız kim ağabeyciğim?” dedim ince bir tonla. “Sen tabi ki yaramaz şey!” dedi bir eli direksiyondayken diğer eliyle saçlarımı karıştırarak. Bu hareketi her zaman en çok sevdiğim şeylerden biri olmuştu. Hâlihazırda dağınık olan saçlarım, şimdi daha da dağılmıştı. Elimle saçımı düzeltmeye çalışırken James ani bir frenle arabayı durdurunca az kalsın ön camdan dışarı fırlayacaktım. “Hey, ne oluyor?” diye bağırdım. Eliyle bana sus işareti yapıp arabadan indi ve üç katlı malikânemizin kapısına doğru ilerledi. Belinden silahını çıkarttı ve ayağı ile kapıyı itti. Bunu anlaması için içeriye girmesine gerek yoktu: İçeride birileri vardı. Ben de çantamdan silahımı çıkarttım. Arabadan inmeden önce anahtarları alıp cebime attım. Sessizce –artık ne kadar sessiz olabilirse- arabanın kapısını kapatıp çıplak ayaklarla James’in yanına gittim. Birlikte içeri girdik…
Yarım saat sonra yine aynı yerdeydik. Sandığımızın aksine evde kimse yoktu. Ama sanki koca malikânenin içinden hız treni geçmiş gibi her yer, her yerdeydi. Çalınan bir şey de yoktu. Demek ki hırsız da girmemişti. Tekrar etrafa bakarken gözüme bir kağıt takıldı… Orada olmaması gereken bir kağıt… Çabuk adımlarla oymalı yemek masasına doğru yürüdüm ve kağıdı elime aldım. İçinde sadece kağıdı yere düşürmeme sebep olacak bir şey vardı: Gül desenli keman sembolü. Bu yoldaşlığın mührüydü ve yalnızca yoldaşlık üyeleri mührü görebilirdi. Ben derin düşünceler içindeyken James kağıdı yerden aldı ve bir kibrit çakıp kağıdı tutuşturdu. “Eşyalarını toparla ve yarım saat içinde dışarı çıkmış ol!” Kelimeleri, benim bile daha önce görmediğim bir öfkeyle, kesik kesik çıkıyordu dolgun dudaklarının arasında. Onu daha fazla sinirlendirmek istemediğim için hemen yukarıya çıkıp bavulumu toparladım. Onun odasına da gittim fakat o zaten hazırlanmıştı. Hayretler içinde aşağıya indim. “Bavulunu kendi kedine hazırladığına inanamıyorum.” Diyecektim ama sonra vazgeçtim. Ayağıma spor ayakkabılarımı geçirdim ve kendimi evden dışarı attım. “Ev” diyorum ama burası bundan sonra da “evim” olacak mı diye düşünmeden de edemiyorum. Öncekinden daha nazik bir hareketle arabanın kapını kapattım. James de bavulumu kendisininkinin yanına koydu ve arabaya bindi. Hızlı davranıyordu. Endişelenmiyor değildim ama ona güvenim sonsuzdu. Her ne kadar yoldaşlığa olan sadakati sorgulanabilir olsa da bana sırt çeviremezdi. Ben de ona bunu yapamazdım. Zaten bu yüzden iki yıldır kendi evimde bile yarı görünmez şekilde yaşıyordum sırf yaklaşık bir buçuk saat önce aldığım görevi almamak için. Ama doğal döngü bu değil mi? Öğretmen her zaman parmak kaldırmayan öğrenciyi sözlü yapar. Bu da benim sözlümdü ama öğretmenin karşısına çıkacak cesaret ben de yoktu.
Şimdi son kez evime bakıyordum. Bütün hayatım burada geçmişti. İyi, kötü bütün anılarımı burada yaşamıştım. Burada birilerini kaybetmiş burada kazanmıştım. Ama artık şuan hepsi arkamda bıraktığım birer anıydı…

Karanlık gecede sessizlik her şeyi yutmuştu sanki alev saçlı kızın hıçkırıkları hariç
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aurélien Rhodanthe
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Aurélien Rhodanthe


Lakap : bells
Mesaj Sayısı : 1158
Yaş : 31
Kayıt Tarihi : 11/07/10

Karakter Detayı
Statü:
Uyarı: 0/0

Electra A. Duende~ Empty
MesajKonu: Geri: Electra A. Duende~   Electra A. Duende~ Icon_minitimeC.tesi 27 Kas. 2010, 23:34

86* Tebrikler.
Gece evi'ne Hoş Geldiniz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Electra A. Duende~
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Doğum gününüz kutlu olsun 'Electra A. Duende '
» ₪ Bianca L. Duende
» Electra ~ Ilgın
» Electra^Nefilim

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Mortal Instruments RPG :: Mortal Instruments :: Arşiv-
Buraya geçin: