Mortal Instruments RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Mortal Instruments RPG

Ölümcül Oyuncaklar'a Hoşgeldiniz...Görmediklerinizi Keşfetmeye Hazır mısınız?
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Bianca L.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Bianca L. Duende
Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Bianca L. Duende


Lakap : Aphrodi
Mesaj Sayısı : 15
Yaş : 27
Kayıt Tarihi : 06/11/10

Karakter Detayı
Statü:
Uyarı:

Bianca L. Empty
MesajKonu: Bianca L.   Bianca L. Icon_minitimeCuma 12 Kas. 2010, 20:41

Başka bir Rpg sitesinde yaptığım VampirKnight ile ilgili bir Rp:

~

İngiltere, Londra… Sanki bambaşka bir dünyaya gözlerini açmıştı kız. O kadar güzeldi ki onun için Londra. Kendini ilk defa özgür hissediyordu. Bir yere ait ve daima mutlu olabilecek biri gibi hissediyordu kendini. Elinde her şeyi yapabilme fırsatı varken o dokuz yıl boyunca Paris’ten sadece Calais’teki yazlık evlerine gitmek için ayrılmıştı, onun dışında hep tutsak gibi hissetmişti kendini. Kanatlarını istediği kadar açabilen ama bir odaya kapatılmış ve o odadan asla çıkamayacak bir kuş gibiydi. Yazları Calais’e geldiklerinde kendini az da olsa özgür hissederdi. Ve de yakın. Belki daha iyi bir yüzücü olsa Londra’ya kadar yüzebilirdi yada yeteneğini süper güçlü kullanabilseydi Londra’ya kadar bir sarmaşık uzatıp üzerinden yürüyebilirdi. Ne hayal gücü vardı ama. Hep hayal kurardı, asla yapamayacağı şeyler hakkında, küçük, masum hayaller. Ne yazık ki asla ayrılamazdı Fransa’dan. Oraya mahkumdu.

Tabi bazen hayalleri tam olarak kurulduğu şekilde olmasa da gerçek oldu.
Yaz tatili için yine Calais’teydi. Bahçede oturmuş ağaçları seyrediyordu, zaten yapacak bir şeyi yoktu da. Sonra büyük evin içinde gelen sesle irkildi. Annesi onu mu çağırıyordu? Bu sesleri kendi kafasında kurmadığına emindi, zaten kurmuyordu da. Hiçbir şey yapmamıştı, uslu bir şekilde oturuyordu bahçede. Kimseye bir zararı yoktu, annesi onu neden çağırabilirdi ki? Merakın da verdiği oturduğu yerden kalkıp hızla sesin geldiği salona doğru koştu. Kapıya geldiğinde nefes nefese kalmıştı bile. Derin bir nefes alıp içeri girdiğinde gördükleri gözlerinin parlatmış ve bir sevinç çığlığı atmasına yetmişti. O kadar mutluydu ki sevinçten ağlayabilirdi, çoğu için önemli olmasa da önemli bir şeydi bu onun için. Babacığı gelmişti. Çok az gelirdi babası onun yanına. Çünkü başka bir ailesi vardı Londra’da, onlara bakardı babası. Ama geldiğinde hep hediyeler getirirdi kızına. Onunla oyunlar oynar, gezdirirdi. Yine onun için gelmişti babası. Ona bakacaktı yine, yalnızlığından kurtaracaktı.

Koşarak babasının yanına gitti, kucağına çıkıp oturdu ve sarıldı babasına sımsıkı. Ne de özlemişti babasını. Onunla konuşmak, yaşadıklarını anlatmak ve onun maceralarını dinlemek için sabırsızlanıyordu. Ne yazık ki o daha ağzını yeni açmışken annesinin öksürüğüyle kesildi sözleri, annesine döndü ve onun duygusuz gözlerine baktı. Çok az duygu görmüştü o gözlerde, zaten görmeyi de beklemiyordu. O böyle biriydi. Genellikle duygusu olmayan, olsa da belli etmeyen birisi. Babasının aksine o kızıyla fazla ilgilenmezdi, daha çok kendi işlerine bakardı. Sahi ya bugün neden buradaydı? Kırmızı dudaklarını oynattı ve gözleri kadar duygu yoksunu kelimeleriyle konuşmaya başladı. Kız, ilk defa bu dudaklardan onu gerçekten mutlu eden kelimeler duyuyordu.

“Bianca, babanla konuştuk ve bir konuda anlaşmaya vardık. Şimdiye kadar eğitimini gayet iyi sürdürdün ve bundan memnunum ama Fransa dışında yerleri de görmen gerek. Dünya Fransa’dan ibaret değil ve sen de Fransa’yla yetinemezsin. Bu yüzden eğitimine Londra’da bir okulda devam etmene karar verdik. Baban sana orada kalacak yer ve sana bakacak bir dadı ayarlayacak. Toparlansan iyi olur çünkü Londra’ya yarın gidiyorsun.”

Annesinin sözlerinden sonra çok bir an için durdu kız. Gerçek miydi duydukları? Yoksa rüya mı görüyordu? Hiç beklemedik bir anda en çok istediği şey gerçek olabilir miydi ki? Bunu hak edecek kadar müthiş bir şeyler yapmamıştı ki son zamanlarda. Belki de birileri onun hayatını güzelleştirmek için çaba harcıyordu. Kim bilir belki başka bir yerde çektiği acıların mükafatını alıyordu. Sevinçle bir çığlık daha attı. Mutluydu ve bu değişmeyecekti. “Ah inanamıyorum. İngiltere’de okumak. Gerçekten çok sağolun anne. Sınıfımın hatta İngiltere’nin en iyi öğrencisi ben olacağım. Sizi hayal kırıklığına uğratmayacağım.” Uzun konuşmasından sonra derin bir nefes aldı ve ekledi. “İzninizle odama gidip bavulumu hazırlayacağım. Hazırlanmam uzun sürebilir o yüzden bir şeylerimi unutmak istemem. Malumunuz arada baya mesafe var, geri dönmek zor olur.”

Annesinin yüzündeki ifadede hiçbir değişme olmamıştı, babasının yüzü ise her zamanki gibi gülüyordu. Sevinçle üst kattaki yatak odasına çıktı ve dolabın arkasında duran valizlerini çıkardı küçük kız. Acaba ne alsam diye düşünmesine gerek yoktu, zaten katlı durumda olan kıyafetlerini hiç ayıklamadan valizlere dizmeye başladı. Görünüşe göre uzun bir süre İngiltere’de kalacaktı. Her şeyi onunla olmalıydı. Kıyafetlerini tek tek dizdikten sonra kitaplıktaki kitapların çoğunu da valizlerin kenarlarına tıkıştırdı. Çok şişkin görünen dört beş valiz yatağının üzerinde duruyordu. Valizlere göz atıp unuttuğu şeyler var mı diye bakarken birden yatağının kenarındaki saksı ilişti kızın gözlerine. Saksının içindeki ise belliydi, çiçeği. Bitkiler onun için hep özel olmuştu ve olacaktı. Orada çiçekleri olacaktı değil mi? Bir an olmaması ihtimalini düşündü ama sonra bunu düşündüğü için güldü kendisine. Böyle bir şey olmazdı, babası ona bir sürü çiçek alırdı yine. Kafasındakileri boşalttıktan sonra tekrar bir eşyalarını kontrol edip babasının yanına indi ve onunla ilgilenmeye başladı…

Şimdi ise güneş doğudan batıya doğru ilerlemeye başlamıştı ve o çoktan Londra’daydı. Babasının elinden tutmuş kalacağı eve doğru yürürken hiç derdi yoktu. Her şey çok güzeldi onun için. Yaşayacağı evi gördüğünde çok sevmişti. Üç katlı bir apartmanın çatı katıydı. Kız her zaman sıcak bulmuştu çatı katlarını. Evi küçüktü ama onun için yeterliydi. Zaten sadece dadısı ve o kalacaktı evde. Geleceğini hayal ederken o kadar masumdu ki. Kışları dadısıyla küçük şöminenin önünde oturacaktı, yeni kızarmış kestane yiyeceklerdi beraber. Dadısı ödevlerine yardım edecekti. Sonra babası gelecekti, elinde bir sürü şekerle. Onu alıp lunaparka götürecekti, beraber çok eğleneceklerdi. Hayatı her zamankinden daha iyi olacaktı küçük kızın.

Evin tamamı onun zevkine göre döşenmişti. Diğer odalara bir bakıp hemen odasına koştu. Pencere kenarında iki saksı vardı, içlerindeyse zambaklar. Zambakları çok severdi. Babasının bu hediyeleri ise çok hoşuna gitmişti. Sevinçle bavulunu boşaltmaya başladı. Kıyafetlerini ahşap dolaba teker teker yerleştirirken bir yandan da babasıyla konuşuyordu. Hayallerini anlatıyordu ona. Yapmayı planladıklarını. Eşyalarını yerleştirene kadar konuştu sevinçle. Sonra yatağına oturdu. Babası da yanına oturdu ve elini cebine atı bir fotoğraf çıkardı. Fotoğrafta babası ve on üç yaşlarında bir çocuk vardı. Çocuk tıpkı babasına benziyordu. Merak ışıltısıyla parlayan kocaman gözlerini fotoğraftan alıp babasına çevirdi. Babası sanki aklındakileri okuyabiliyormuş gibi cevap ve kıza.

“Bu fotoğraftaki senin abin, Night. Seni yarın onunla tanışmaya götüreceğim. Onu hiç tanımadım çünkü o hep buradaydı. Şimdi sen de burada olduğuna göre tanışabilirsin abinle. Aslında seni bugün onunla tanıştırmayı düşünüyorum. Öğleden sonra seni eve götüreceğim. O zaman tanışabilirsin abinle.”

Abi mi? Ne diyeceğini bilemiyordu küçük kız. Daha önce abisinden pek bahsetmemişti babası. Belki bir iki kere adını anmıştı ama uzun uzun anlatmamıştı onu. Garip bir şeydi bu Bianca için. Daha abisinin onun hakkındaki düşüncelerini bile bilmiyordu. Çoğu kişi ona karcı sevecen görünse de o olmaması gereken biriydi ve insanlar içten içe ona soğuk davranırlardı. Bianca kaynağını tam anlamasa da bilirdi bu soğukluğu. Anne ve babası beraber olmadığı için öyle olduğunu düşünürdü. Yabancılar ona karşı soğuk davranabiliyorsa babasının oğlu olan ama annesini tanımayan abisi onun hakkında ne düşünürdü? Abisinin başka bir annesi vardı, o öyle mutluydu. İstemezdi ki küçük bir kızı yanında. Babasını çalan, olmaması gereken küçük zavallı olurdu Bianca, abisinin yanında.

İstemese de kuşkuları soru olarak döküldü ağızından. “Abim, beni sever mi?” Belki de korkusunu en iyi özetleyen soruydu bu. Night, onu sevecek miydi? Babası ise kısa bir afallamadan sonra cevap verdi ona. “Tatlım, tabi ki de abin seni sever. Sen onun kardeşisin, ne olursa olsun. Onun seni seveceğine eminim.” Kız korkuyla babasını dinlerken Umarım yanılmıyordur diye düşünmeden edemedi ve abisini anlatmasını istedi babasından. Neleri sevip sevmediğini, hoşlandığı şeyleri, yeteneklerini, düşüncelerini... O kadar tanımak istiyordu ki abisini. Abisine duymak istediği sevdi duyduğu korkudan fazla geliyordu. Bu yüzden babasının anlattığı her şeyi aklına yazdı. Yabancı gibi olmamalıydı abisiyle. Tamamiyle abisi gibi olmalıydı abisi.

Tüm sabah konuştular. Abisini tanıdıkça seviyor ama sevdikçe de sevilmeme korkusu yeniden kabarıyordu içinde. Öğleden sonrayı ise sabırsızlıkla bekliyordu. Güneşin tepeye çıktığını fark edince ise hemen ayağa fırladı ve babasını çekiştirmeye başladı. Abisiyle tanışma zamanı gelmişti ve ne kadar hızlı olursa o kadar iyi olurdu. Babası gülümseyerek ayağa kalkıp onun elinden tuttu ve aşağıya indiler. Londra’nın siyah taksilerinden bir tane çevirip babasının evine doğru yola koyuldular.

Ev güzel ve süslü olmasına rağmen oldukça sade duruyordu. Bianca mümkün olduğunca normal bir ifade yerleştirdi yüzüne ve hafif adımlarla babasını takip etti. Babası zili çalınca kapıyı kibar bir bayan açtı. Babasının eşi miydi bu kadın? Emin olamıyordu Bianca. Kadının yüzünde hafif bir hüzün vardı, galiba hafifçe ağlamıştı ama kadın buna rağmen ona karşı gayet sevecen davranıyordu. Bianca şimdiden sevmişti bu kadını. Babası onu bir odaya götürdü. Abisinin odasına. Kız odanın kenarındaki bir sandalyeye oturdu. Babası ise abisini getireceğini söyleyerek ayrıldı odadan. Bianca ise kapıya doğru eğilip gelen sesleri dinledi ve beklemeye koyuldu.

Bir kapının açıldığını duydu, ve babasının abisine ondan bahsetmesi. Görünüşe göre abisinin de ondan haberi yoktu. Acaba tepkisi ne olacaktı abisinin? Sorusunun cevabının almak için beklemesine gerek yoktu. Abisinin tehdidi, babasının itirazları, ayak sesleri, çarpan bir kapı ve sessizlik… Gitmişti, gitmişti abisi. Bianca oturduğu sandalyeden kalkıp babasının yanına koştu. Babası kapının yanına çökmüş, sessiz bir şekilde göz yaşlarını akıtıyordu. Babasının ağlaması daha da üzmüştü küçük kızı. Gözleri dolu dolu olmuştu, ağlaması için hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Ama ağlamadı. Ağlayamazdı. Babası bu durumdayken onu daha da fazla üzemezdi, buna hakkı yoktu. Babasının yanına oturup sıkıca sarıldı. “Üzülme.” Dedi, ne kadar istemese de hafif hafif titreyen sesiyle. “O beni istemediği için gitti. Eğer ben gidersem tekrar geri gelir. Merak etme en kısa zamanda giderim ben, sen de yeniden mutlu olursun. Ben babsızlığa, onsuzluğa zaten alışığım. Bunca yıl onun yüzünü bile görmeden yaşadım ve yaşayabilirim. Sen mutlu ol yeter bana.”

Mutsuz sonlara alışık değildi küçük kız, asla sahip olmamıştı böyle bir hayata. Onun hayatı neşe üzerine kuruluydu belki de, artık kalbinin derinliklerinde hayata tutunmasını sağlayabilecek çok az şeyden biri olan neşe üzerine. Ve tahmin edemese de değişmişti hayatı, belki de bir daha eski haline dönmemek üzere. Sonsuzluğa gömülmüştü hayalleri, açığa çıkacakları günü beklemek üzere. Umursamayacaktı hayatı, hayat bir daha umursamadan onu...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://theaphrodi.blogspot.com/
Carmella Decartius
Moskova Baş İblis Efendisi
Moskova Baş İblis Efendisi
Carmella Decartius


Mesaj Sayısı : 1257
Yaş : 28
Kayıt Tarihi : 12/07/10

Karakter Detayı
Statü: Moderatör
Uyarı:

Bianca L. Empty
MesajKonu: Geri: Bianca L.   Bianca L. Icon_minitimeCuma 12 Kas. 2010, 20:45

90*

Aramıza Hoşgeldiniz!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bianca L.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Mortal Instruments RPG :: Mortal Instruments :: Arşiv-
Buraya geçin: