Calvin Harrison Benson Lütfen rütbe edinin, yoksa oyuna dahil olamazsınız!
Lakap : Calvin Nerden : Londra Mesaj Sayısı : 153 Yaş : 31 Kayıt Tarihi : 29/10/10
Karakter Detayı Statü: Uyarı:
| Konu: Dumathoin Cuma 29 Ekim 2010, 05:59 | |
| Fatel Battlecrusher, cüce işi taş sandalyede oturuyor, içindeki gerginliği azaltmaya çalışıyordu. Sarhoş Ejder Hanı her zaman dolu olurdu, ama bu gün farklıydı; az pişmiş biftek ve biranın tadını çıkaranlar alelade cüceler değil, seçkin madencilerdi. Herkes konuşuyor, gülüyor ve içiyordu. Normalde Fatel de onların arasında olur, midesini biftekle doldururken geçen gün tanıştığı işveli dişiyi nasıl götürdüğünü anlatırdı ama bu gün boş değildi; halletmesi gereken bir işi vardı. Handaki her cüce sakalı bira köpüğüyle kaplıydı ve bu Fatel’in lehineydi; cüceler sarhoş olduklarında çabuk gaza gelirdi. “Kadının sakalı en az benimkiler kadar uzundu!” diye anlatıyordu cücenin biri, heyecanla. “Ona hediye götürmüştüm; bilirsiniz, böyle işler biraz kibarlık gerektirir. Tahtadan bir biblo oymuştum ona. Kadına uzattım, ama bibloyu bir tarafa attı ve üzerime öyle bir atladı ki-ah!” Heyecanla anlatırken elini kolunu sallayan cüce, bira bardağını devirmişti. Hancı elindeki bezi sallayarak, içinden ettiği küfürleri ayan beyan ortaya koyan yüz ifadesiyle geldi ve yere dökülen birayı silmeye başladı. Fatel bardağı kafasına dikip birkaç büyük yudumda bitirdikten sonra gürültüyle masaya bıraktı ve elinin tersiyle simsiyah sakallarına bulaşmış olan köpüğü sildi. Birasının bittiğini gören hancı, hemen o tarafa doğru seğirtti. “Herkese benden birer bira daha ver,” dedi Fatel ve kemerine takılı olan keseyi çıkarıp birazını masaya boşalttı. Hancının gözleri irileşti. Fatel sikke yığınının arasından dikkatlice yirmi adet seçip adama verdi. “Bana da bir bira ve biraz but getir.” “Tabii efendim, hemen efendim!” diye cikledi adam; eğilip selamlar vererek uzaklaştı. Siyah sakalı cüce, sikkeleri toparlayıp keseye geri koydu ve keseyi kemerine geri astı. Ağırlığın hafiflemiş olmasını da zerre kadar umursamadı. Eğer yapması gereken şeyi başaramazsa, bir hafta içinde ölmüş olacaktı.
*~*~*~*
Elf, elini gözlerine siper ederek tepenin zirvesine baktı. Han oradaydı, aynen Fatel’in tarif ettiği gibi. Geniş, tahta bir kulübeydi bu, kapısındaki ‘Sarhoş Ejder Hanı’ yazan tabela rüzgârın etkisiyle gıcırdıyor, adeta inliyordu. Cücelerin konuşmaları ve kahkahaları elfe kadar geliyordu. Tedirgindi. Cücelerden pek hazzetmezdi; zekâ düzeyi oldukça düşük bir ırktı onlar. Eğlence anlayışları çıkardıkları maden ve taşlarla böbürlenmek ve çirkin cüce kadınları hakkında şarkılar yazıp söylemekle sınırlıydı. Khordandrum’un cüceleri ise biraz daha farklıydı; diğer cüceler gibi madenlere yakın bir yerde yaşamak yerine, köylerini karla kaplı bir dağın tepesine kurmuşlardı. Hiçbir cüce, diğer ırklara pek hoşgörülü davranmazdı ve elf o kadar tedirgindi ki, oldukça zeki bir ırkın mensubu olmasına rağmen tedirginliğinin boyutunu açıklayacak bir sıfat bile bulamıyordu. Fatel’le bir önceki gece konuşmuşlardı. Cüce, ona Sarhoş Ejder Hanı’na gelmesini söylemişti. Planın tümü Fatel’e aitti, o konuşup ikna edecekti ve elfin bir şey yapmasına gerek yoktu, öyle söylemişti ona. Düşüncelere dalmışken, birden hanın önüne geldiğini fark etti. Nefesini tutup kapıyı ittirdi. Kapı biraz gıcırdadı; ama cüceler duymamışlardı bile. Elf derin bir nefes aldı ve Fatel’in ona yapmasını söylediği şeyi yaptı. “Dumathoin’in* şerefine!” Cücelerin hepsi aynı anda bir savaş narası attı. Yüz elli küçük el, bira bardaklarını kaldırdı. Yüz elli yemek borusu, yakarak geçecek bira için mide ve ağız arasında köprü oluşturmaya hazırlandı. Yüz elli çift göz kapıya döndü ve sonunda yüz elli ağız içmekte oldukları biraları püskürtüp aksırıklar arasında yüz elli küfür savurdu.. “Dostlarım; geleceğini söylediğim konuğum buydu.” Fatel ayağa kalkıp elfe doğru ilerledi. “Adı Essevar.” Bir an elini elfin omuna koymaya yeltendiyse de, boyu yetmedi ve sonunda elfin narin dirseğini kavradı. “Dumathoin aşkına!” Cüceler kükredi. “Fatel bize ihanet etmiş!” Baltalar kalktı ve savaş naraları atıldı. “Durun!” Fatel sesini duyurmak için uğraşıyordu. “Sandığınız gibi değil! Essevar yardım istemek için burada!” Cücelerin onu dinlemediğini görünce, panik dolu gözlerini Essevar’a çevirdi. “Bir şeyler yap, elf! Hanı başımıza yıkacaklar!” Essevar panikledi. Bu göreve Konsey tarafından atanmıştı ve başarılı olacağına inanılıyordu ama kendisi elflerin en yeteneklisi sayılmazdı. Bir han dolusu kızgın cüceyle baş edemezdi. Aklına bir fikir getirmesi umuduyla heybesini karıştırdı. Bu heybe Essevar’ın her şeyiydi; büyüyle genişletilmişti ve dışarıdan sadece üç matarayı alabilecek gibi görünmesine karşın Essevar heybesinde birkaç gün yetecek kadar kıyafet, elbise ve gereksiz pek çok şey daha taşıyordu. İnce parmaklı eller umutsuzca dolandı ve en sonunda tahtadan oyulma bir cisme dokundu. Elfin yüzü aydınlandı. Parmaklarıyla flütü kavradı ve en tiz notayı üfledi. Cüceler kısa bir an durakladı; ama bu an, Essevar’ın derin bir nefes alıp “Savaşmak için değil, yardım istemek için buradayım!” diye haykırmasına yetmişti. “Elflerin biz cüceler kadar yürekli olmadığını biliyordum!” Cücenin biri bağırdı ve öncekinden de büyük bir gürültü koptu. Kahkahalar atıldı, biralar‘cesur’ cücenin şerefine içildi. Essevar, içinde öfkenin kabarmaya başladığını hissedebiliyordu. Buraya gelirken, cücelerin kabalığına hazır olduğunu sanıyordu ama yanılmıştı. Kendi şanlarının lekelenmemesi için diğer tüm ırkların batağa sürüklenmesine göz yumabilirdi bunlar. Her şey o kadar adiceydi ki; elf, gözlerinin yaşlarla dolduğunu hissetti. Daha fazla konuşmaması gerektiğini biliyordu, ama dayanamadı. Ses tellerinde kalan son güçle haykırmaya başladı. “Beni dinleyin sersemler!” Cüceler kulaklarına inanamayarak başlarını elfe çevirdi. “Maldobar ork kaynıyor! İki binden fazla ork! Şimdiden yedi kasaba yok oldu! İnsanlar öldü! Çocuklar!” Melodik sesi handa yankılanıyordu, gözyaşları bu sese ayrı bir tını ve içtenlik kazandırmıştı. “Siz de öleceksiniz! Eşleriniz, çocuklarınız ölecek! Çıkardığınız madenler birer çöpmüşçesine ortalığa saçılacak ve Dumathoin öfkelenecek! Sonsuza – kadar – lanetleneceksiniz!” Bütün han, iri iri açılmış gözlerle ona bakıyordu. “Buraya aynı zamanda sizin iyiliğiniz için geldim,” dedi Essevar, sandalyeden inerken. “Elfler ve cücelerin pek de iyi anlaşamadığı doğru, ama hiç birimiz ölmeyi hak etmiyoruz. Bu yüzden geldim.” Cücelerden biri ayağa kalktı, boyunun kısalığına bir etkisi olmadı bunun ama dikkatleri üzerine toplamayı başardı. Kıpkırmızı, gür bir sakalı vardı; kıyafetlerindeki, silahlarındaki mücevherler onun halkı tarafından sayılan birisi olduğunu gösteriyordu. “Elf kızı, şimdi beni iyi dinle,” dedi kalın, tok bir sesle. “İki binden fazla ork olduğunu söylüyorsun. Bizim küçük kasabamızda sadece iki yüz cüce yaşıyor. Orkları senin üstün yeteneklerinle mi yeneceğiz?” Senin kelimesini vurgulamıştı. “Adını bağışlar mısın?” Birkaç kişi homurdandı. Fatel’in gözleri ise öncekinin iki misli boyuta gelmişti. Elfin hareketi oldukça cesurdu; kendisini olduğundan küçük göstermiyor, tam aksine, saygınlık açısından onunla yarışabileceğini ima ediyordu. Riskli bir hareketti, çok riskliydi… “Belwar,” dedi kırmızı sakallı. “Belwar Dissengulp.” “Hayır,” diye cevapladı Essevar sakince. “Orkları sizin ve diğer pek çok kasabanın yardımıyla yeneceğiz, Belwar Dissengulp. Ne geldiğim ilk kasabasınız, ne de ben kasaba kasaba dolaşan tek kişiyim. İlk önce orkların yolundaki kasabalara gittim. Pek çok ırk birleşiyor; elfler, insanlar, cüceler, hatta buçukluklar! Kimse birbirine hayran sayılmaz ama birleşmezsek hepimiz öleceğiz.” Fatel başını bir elfe, bir cüceye çeviriyor, sözcüklerle yapılan bu garip savaşı izliyordu. Bütün işi kendi yapacağını sanmıştı, ama elf işi güzel kıvırıyordu. “Ve hiç birimiz ölmeyi hak etmiyoruz,” diye bitirdi sözlerini elf. “Ne diyorsunuz?” Umutla çevresine bakındı. Bir uğultu başladı… Her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu. Kimileri Essevar’ın yalan söylediğini ileri sürüyor, kimileriyse savaşmak istiyordu. Şimdiden pes edenler bile vardı. “Sessizlik!” diye böğürdü Belwar ve herkes sustu. “Maldobar buraya bir hafta mesafede. Düşünüp oylama yapmak için ek süre istiyoruz. Bu süre içinde kasabamızda konaklayabilirsin, saygın elf. Normalden uzun boyun yüzünden biraz rahatsız olabilirsin, ama…” “Aldırmam.” Belwar, elfin yürekliliğinden etkilenmemiş gibi davranmaya çalışsa da, başarılı olamadı. “Güzel, o halde. Şimdi keyfimize bakalım.” Hancıya seslendi. “Elfe biraz patates getir, bir şişe de şarap. Gel bakalım…” Essevar’a döndü. “Sorularım olacak.” Fatel, elfin memnun bir yüz ifadesiyle oraya doğru ilerlemesini izledi. Essevar sandalyeye oturdu ve konuşmaya başladılar. Fatel duyamıyordu, ama duymasına da gerek yoktu, planı zaten biliyordu. Onun yerine masasına dönüp artık soğumuş olan butlardan birini ısırdı. Açıkçası, kasabayı ikna edebileceklerini hiç sanmıyordu. Belwar “Düşüneceğiz,” diye zırvalamıştı ama kabul edeceğini adı gibi biliyordu Fatel. Elflere sevmezdi; ama kabul etmek zorundaydı; zeki yaratıklardı onlar. “Silahlara ihtiyacımız olacak,” diye açıklıyordu Essevar, cüceye. “Bir de zırha. Savaşmak isteyen herkes savaşacak; çocuklar dışında. Bu, maden stoklarınızın ciddi anlamda azalacağı anlamına geliyor,” diye ekledi dürüstçe, “ama herkes elinde olanı veriyor. Zorlu bir savaş olacak.” Belwar sakalını düzeltti, düşünüyordu. “Ork liderini bulabildiniz mi?” “Hayır, çünkü bir ork lideri yok.” Essevar ağzına bir patates atıp çiğnedi ve yuttu. “Muhtemelen bir büyücünün kontrolündeler. Bir orku kontrol etmek zor değildir; aptaldırlar.” “Peki, iki bin ork? İki bin orku kontrol etmek için ne kadar güç gerekir?” “Çok. Gerçekten çok. Normal düzeyde bir büyücünün tek bir insanı kontrol etmesi, iki gün yataktan çıkamayacak kadar yorgun düşmesine neden olur. Fakat iki bin orku bu kadar uzun süre kontrol edebilmek? Aklım almıyor.” Gece bu çizgide devam etti. Yediler, içtiler ve konuştular. Belwar Dissengulp, oylamanın yarın yapılacağını duyurdu. Medeni bir çözümdü ve Essevar cücelerin yeri geldiğinde bu kadar medeni olabileceğini bilmiyordu. Hancı yatakları birleştirerek ‘iri yarı’ elfin yatabileceği düzgün bir yer oluşturmaya çalışırken Essevar pencereden manzarayı izledi. Yatak hazırlanınca sırtüstü yatıp boş gözlerle tavanı izledi. Cücelere anlatmadığı şeylerin ağırlığını yüreğinde hissediyor, uyuyamayacağını biliyordu. İki bin orka hükmeden büyücü, Essevar’ın öz be öz babasıydı.
*Dumathoin: Cücelerin maden tanrısı. | |
|
Carmella Decartius Moskova Baş İblis Efendisi
Mesaj Sayısı : 1257 Yaş : 28 Kayıt Tarihi : 12/07/10
Karakter Detayı Statü: Moderatör Uyarı:
| Konu: Geri: Dumathoin Cuma 29 Ekim 2010, 07:47 | |
| 90*
Hiç böyle bir rp okumamıştım açıkçası. Kurgusu gerçekten de ilgimi çekti. Yazım hatası hemen hemen hiç yoktu. İmla hataları da öyle. Betimleme... Çok daha iyi olabileceğini düşünüyorum. Aramıza Hoşgeldiniz! | |
|